ÜNİVERSİTELERİN MALİ SORUNLARI (2012)

(Telif Hakları Seçkin Yayıncılığa aittir, Atıf Yapılmadan Kullanılması Yasaktır)

Ali ÇAKMAKCI

E. Hesap Uzmanı

Devlet-Vakıf Üniversitesi Kavramı

Hak, Borç ve Yükümlülükleri

Kurucu Vakıfla İlişkiler

Muafiyet, İstisna ve Mali Kolaylıklar

YÖK Kaynaklı Mali Sorunlar

Vergi Hukuku Kaynaklı Sorunlar

İş Hukuku Kaynaklı Özel Durumlar

Hazine Taşınmazları ve Orman Arazileri Konusu

Çeşitli Danıştay-Yargıtay ve Anayasa Mah. Kararları

ÖNSÖZ 1

Devlet, sosyal ve kamu yararı gereği üniversitelere özel bir değer ve önem atfetmiş, buna karşın önemli görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Nitekim, mevcut Anayasamız bu görevin ifasında Devlet üniversitelerinin yanında vakıf üniversitelerinin de kurulmasına olanak sağlayarak, eğitim konusunda yaşanabilecek aksaklıkların vakıf üniversiteleri ile giderilmesini mümkün duruma getirmiştir. Bu çerçevede, Anayasal düzenimizde bu kurumlara en üst koruma ve güvenlik imkânı sağlanmıştır.  

Vakıf üniversiteleri hiç kuşku yok ki üniversiteleşme konusunda ülkemize farklı bir boyut kazandırmıştır. Üniversite eğitimi konusunda yaşanan arz ve talep açığını önemli düzeyde kapatan vakıf üniversiteleri, toplumsal fayda üzerinde de önemli düzeyde bir artış sağlamanın haklı gururunu yaşamaktadır. Ayrıca, topluma başarılı bireyler yetiştirmeye devam ederek ülke ekonomisine de katkı sağlamaktadır.

Ülkemizin akademik gelişiminde bu derece önemli yer tutan vakıf üniversitelerinin gelişiminde karşılaşılan akademik, iktisadi ve mali süreçler büyük önem taşımaktadır. Bu alanda karşılaşılan sorunların, çözüm yollarının ve yöntemlerinin, geçmiş süreçlerin analizini de içeren bir perspektifle ortaya konulması son derece önemlidir. Özellikle, vergi hukukunda tam olarak tanımının yapılamaması dolayısıyla ortaya çıkan çeşitli vergisel sorunlar, arazi tahsisi ve hazine taşınmazları izin ve irtifak hakkı konuları, özerklik konuları, devlet yardımı konusundaki problemler, iş hukuku kaynaklı genel nitelikli sorunlar vakıf üniversiteleri açısından üzerinde önemle durulması gereken konulardır.

Bu çalışma kapsamında vakıf üniversitelerinin karşılaşabileceği bazı mali hususlar üzerine değinilmiş, uygulamada karşılaşılan sorunlara yönelik çeşitli hukuki açıklamalarda bulunulmuştur. Ayrıca, bugüne kadar vakıf üniversitelerine ilişkin olarak Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi nezdinde verilen kararlara çalışmada yer verilmesi önemli konuların yargı nezdinde nasıl değerlendirildiği açısından oldukça önem taşımaktadır.

Elinizdeki kitabın, vakıf üniversitelerinin gelişiminde önemli bir başvuru kaynağı olacağı inancıyla, bilgi ve birikimlerini esirgemeyen E.Hesap Uzmanı Sayın Ali ÇAKMAKCI’ya teşekkürlerimi iletir, kitabın okurlara yararlı olmasını dilerim.

Prof. Dr. Murat FERMAN

FMV Işık Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütü Müdürü

ÖNSÖZ 2

Çağdaş uygarlık seviyesini belirleyen en önemli noktalardan birisi olan toplumsal refah düzeyi, kesinlikle üniversitelerin yetiştireceği güçlü, bilge, vizyon ve misyon sahibi bireylerle geliştirilecektir. Bu felsefeden hareketle, bu kurumların kurumsallaşmasının önündeki her türlü engelin kaldırılması ve mali sorunlarının çözümlenmesi oldukça önem arz etmektedir.

Bu kapsamda, bugüne dek hep gündem dışı tutulan üniversitelerin mali yapılarının gözden geçirilerek sağlıklı temeller üzerine oturtulması son derece önem arz etmektedir. Ayrıca, üniversitelerin bugün itibariyle sahipsiz kalmaları neticesinde kötü yönetim konusu olmaları ise çözülmesi gereken birbaşka önemli sorun gibi gözükmektedir.

Üniversitelerin birçok misyonu üzerinde taşıdıkları hepimizce bilinen bir gerçektir. Bu misyonu geliştirmek için devletin de üzerine düşen görevleri yerine getirmesibirincil önceliktir. Bu önceliklerin yerine getirilmesindeki en önemli köşe taşlarından bazılarınıbize göre üniversitelere uygun kampus alanlarının sağlanması, bu kurumlara teşvik düzeninde çeşitli önceliklerin sağlanması, üniversitelere gerçek anlamda idari ve mali özerklik tanınması, üniversitelerin kendi kendine işleyen mekanizmalar haline gelmesi için çeşitli hukuki düzenlemelerin ihdas edilmesi, devlet desteğinin artırılması, mali açıdan sıkıntı yaşayan öğrencilerin eğitim sorunlarının çözülmesi, belki de devletin düzenleyici-denetleyici fonksiyonları kendisinde saklı tutmak suretiyleözel sektöre yaşanan eğitim açığının kapanması açısından yeni roller verilmesi oluşturmaktadır.

Üniversitelerin vergisel ve mali problemleri ise meslek hayatımda bugüne dek çok gündeme gelmemiş bir olguydu. Gerçektende bu konuda uzmanlaşmış bir kişinin böyle bir çalışmayla bu konuyu sahiplenmiş olması son derece önemli bir durumdur. Benim için özel bir önemi ve değeri bulunan sevgili kardeşim E. Hesap Uzmanı Ali ÇAKMAKCI’ya bu değerli esere harcadığı zaman için teşekkür ederim.

Kitabı kullanacak olan meslektaşlarıma faydalı olmasını temenni ederim.

Mustafa PAMUKOĞLU

E. Maliye Müfettişi, YMM.

İÇİNDEKİLER:

YÖNETİCİ ÖZETİ

I-VAKIF ÜNİVERSİTESİ KAVRAMI, KURULUŞU, İŞLEYİŞİ VE YAPISI

1-Anayasa Hükmü Kapsamında Devlet ve Vakıf Üniversitesi

2-Yükseköğretim Üst Kuruluşları

3-2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu Kapsamında Üniversite

4-Vakıf Üniversitelerinin Kuruluş ve İşleyişi

5-Eğitim-Öğretime Başlamak İçin Aranan Şartlar

6-YÖK Tarafından Faaliyet İzni Verilmesi İçin Koşullar

7-Üniversiteye Öğrenci Alınması İle Öğrenci Hak ve Yükümlülükleri

8-Öğretim Elemanları Açısından Değerlendirme

9-YÖK’nun Gözetim ve Denetim Faaliyeti

10-Faaliyetten Alıkoyma ve Kapatma Esas ve Usulleri

11-Devlet ve Vakıf Üniversitelerinin Akademik ve İdari Yapısı

A- Üniversite Mütevelli Heyeti

B-  Üniversite Akademik Yapısı

C- Vakıf Üniversitesinin İdari Yapısı

12-Devlet Üniversitesi İle Vakıf Üniversitelerinin Mali Kaynakları

13-İta Amirliği ve Mali Denetim

14-Vakıf Üniversiteleri Birliği

15-Vakıf Üniversiteleri Koordinasyon Birimi

II- YÖK TARAFINDAN ÜNİVERSİTE OLGUSUNA STRATEJİK YAKLAŞIM, YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNUN TEMEL ÖNCELİKLERİ, FİNANSMAN YÖNTEMİ VE AR-GE ÇALIŞMALARI

1-Dünya’da Üniversite Konusunda Yaşanan Gelişmeler

2-Dünya’da Üniversitelerin Yaşadığı Özerklik Sorunu

3-YÖK’nun Amaç ve Hedefleri

4-YÖK’nun Temel Politika ve Öncelikleri

5-Türkiye’de Yükseköğretimin Finansmanı

A-Türkiye’de Yükseköğretim Sisteminin Finansmanının Yasal Çerçevesi

B-Devlet ve Vakıf Üniversitesi Gelirlerinin Dağılımı

C- Yükseköğrenim Finansmanı Üzerine Sayısal Veriler

6- Ar-Ge Konusunda Yükseköğretim Kurumlarının Rolleri

III-VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN KARŞILAŞTIKLARI VERGİSEL VE DİĞER MALİ

SORUNLAR

1-Vakıf Üniversitelerine Devlet Yardımı Konusunda Yaşanan Zorluklar

2-Vakıf Üniversitelerinin Hazine Taşınmazları ve Orman Arazileri Karşısındaki Durumu

  • Hazine Taşınmazlarının Vakıf Üniversiteleri Tarafından Kullanım İmkanı-Usul ve Esasları

i) İrtifak Hakkı ve Kullanım İzni Tahsisine İlişkin Bedel Tespiti

ii) İrtifak Hakkı ve Kullanım İzni Tahsisine İlişkin Bedel Tespiti

iii) Ön İzin Alınması

iv) Kullanma İzni veya İrtifak Hakkı Tesis İşlemi

v) Kullanım İzni veya İrtifak Hakkı Tesliminden Sonra Alınacak Hasılat Payı

vi) Sözleşmenin Sona Ermesi

  • İrtifak Hakkı Tesisinde KDV Uygulaması
  • Vakıf Üniversitesine Doğrudan Satış Koşulları
  • Doğrudan Satışta KDV Uygulaması
  • 6813 Sayılı Orman Kanunu Kapsamında Açıklamalar
  • Orman Kanunu Kapsamındaki Kiralamaların KDV Kapsamında Değerlendirmesi

3- Vakıf Üniversitelerine Tanınan İstisna Ve Muafiyetler İle Çeşitli Vergisel Yükümlülükler

  • Yönetmelik ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu Kapsamında İstisna ve Muafiyetler
  • KDVK’nunda Tanınan İstisnalar ve Tevkifat Sorumlulukları

i) 2547 Sayılı Kanunda Sağlanmış Bulunan İstisnalar

ii) KDV Genel Tebliğlerinde Belirlenmiş Tevkifat Sorumlulukları

1-91 Seri Numaralı KDV Tebliği

2-96 Seri Numaralı KDV Tebliği; İşgücü Temin Hizmet Tevkifatı

3-104 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği; Özel Güvenlik Hizmet Tevkifatı

4-30 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği; Kiralama İşlemleri Tevkifatı

6-99 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği; Yapı Denetim Hizmeti Tevkifatı

7-Vakıf Üniversiteleri Tarafından Sunulan Eğitim-Öğretim Faaliyetlerinin  KDVK Açısından Değerlendirilmesi

i) Katma Değer Vergisi Kapsamında Yer Alan Düzenlemeler İle Bunlara İlişkin Olarak İdare Tarafından Verilen Özelgeler-Konu Hakkında Alınmış Bulunan Yargı Kararları

ii) Konunun KDVK İle İdari Kararlar ve Yargı Kararları Karşısında Değerlendirilmesi

iii) Üniversite Faaliyetlerinin Ticari Faaliyet Kapsamında Değerlendirilmesi

iv) Üniversite Faaliyetlerinin İstisna Kapsamına Girip Girmediğine İlişkin Değerlendirme

v) Güzel Sanatlar Fakültesi Faaliyetlerinin KDVK İstisna Hükümleri Açısından Değerlendirilmesi

8-Burs Kavramı Ve Burs, İndirim İle İskonto Terimlerinin Hukuki Analizi

i)Burs Teriminin Kapsamı Ve Hukuki Niteliğine İlişkin

Değerlendirmeler

1- Burs Kavramının Karşılığı Nedir?

2- Ülkemizde Burslara İlişkin Olarak Hazırlanmış Hukuki

ii) Bursların Vergisel Açıdan Değerlendirilmesi

1-Burslar ve Burs Benzeri Ödemelerin Çeşitli Vergi Kanunları

Açısından Değerlendirilmesi

a)Bursların Gelir Vergisi, Damga Vergisi ve Harç Kanunları

Açısından Değerlendirilmesi

2- Bursların KDVK Açısından Değerlendirmeler

a) Bursların KDV Açısından Değerlendirilmesi

b)KDVK’nun İstisna Hükmü Bir Teşvik Değil, Bir Cezalandırma

c)Burslar KDVK Kapsamında İndirim veya İskonto Olarak Değerlendirilebilir Mi?

d)Bedelsiz Verilen Eğitim ve Öğretim Faaliyeti Kapsamına Neler Girmektedir?

9-Vakıf Üniversitelerinin Öğrencilere Verdikleri Promosyon ve Eşantiyon Ürünlerinin KDV Karşısındaki Durumu

10-Vakıf Üniversitesi Yurtlarının KDV Açısından Değerlendirilmesi-----------------------

11-Vakıf Üniversitelerinin Veya Bağlı Sağlık Kuruluşlarının Veyahut Spor Kuruluşlarının Çeşitli Ticari İlişkilerde Gerçekleştirdikleri Trampa Mahiyetindeki İşlemlerde KDV:

C-GVK Kapsamında Vergilendirme Durumları

i)Üniversite Bünyesindeki Bir Döner Sermaye İşletmesinden, Sandıklardan Veyahut Fonlardan Elde Edilen Ücretler Ayrı Bir İşverenden Mi Alınmış Sayılacaktır?

D-Vakıf Üniversitelerinin Kısmi Zamanlı Öğrenci Çalıştırılmasının Vergi Hukuku Açısından Değerlendirilmesi

i)Öğrencilere Ödenen Çalışma Burslarının GVK Kapsamında Değerlendirilmesi

E-KVK Kapsamında İstisna ve Muafiyetler

i)Üniversitelere Tanınan Kurumlar Vergisi Muafiyeti

ii)

iii) Faiz ve Benzeri Ödemeler Üzerinden Gelir/Kurumlar Vergisi TevDurumu

F-

G- Motorlu Taşıtlar Vergisi Kapsamında Değerlendirmeler

H-Belediye Gelirleri Kanunu Kapsamında Değerlendirmeler

I-7338 Sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Kapsamında Değerlendirmeler

J-488 Sayılı Damga Vergisi Kanunu Hakkında Değerlendirmeler

K-492 Sayılı Harçlar Kanunu Açısından Değerlendirmeler

L-213 Sayılı VUK Açısından Değerlendirmeler

M-4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanunu Açısından Değerlendirmeler

IV-VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE KARŞILAŞILAN DİĞER ÖZELLİKLİ MALİ HUSUSLAR

1- Yeni TTK İle UFRS Konusunda Getirilen Yükümlülükler

2-Özel Hesap Dönemine Göre Defter Tutma İmkânı

3-Yabancı Öğretim Üyesi veya Öğretim Yrd. Gelir Vergisi Mükellefiyeti

4- Öğretim Üyelerinin Birden Çok Üniversitede Ders Vermesi Konusu

5- Üniversite Ödeneği

6- Geliştirme Ödeneği

7- Eğitim-Öğretim Ödeneği

8- Makam Tazminatı

9- Akademik ve İdari Personele Araç Tahsisi

10-  Akademik ve İdari Personele Lojman Tahsisi

11- 6111 Sayılı Kanun Kapsamında Öğrencilerin Hukuki Durumları

A-2547 Sayılı Kanunun Geçici 58. Madde Kapsamında

A-a) Sözkonusu Madde Kapsamından Yararlanabilecekler

A-b) Sözkonusu Madde Kapsamından Yararlanamayacaklar

A-c) Diğer Hususlar

B- 2547 Sayılı Kanun Maddesi 44 (6111 S.K./171. MD.) kapsamında

C- 2547 Sayılı Kanun Maddesi 46 (6111 S.K./172. MD.)

12- Proje Teşvik İkramiyeleri

13- Yurtdışında Eğitim Gören Öğrencilerin Durumları

14- Uzaktan Eğitim Programları Kapsamında Gelir Paylaşım Modeli

15-GVK’nun 18. Maddesi Kapsamında Öğretim Üyeleri İçin Serbest Meslek Kazanç İstisnasıVe KDV Konusu

16-Teşvik Ödülü

17-Öğrencilik Statüsü ve Kazanılmış Hak Kavramı

18- Kurucu Vakıfla İlişkiler Bakımından Değerlendirmeler

19- Üniversiteler Tarafından İşletilen Konukevlerinin Vergisel Durumu

20- ATM Konulmasi Sonucu Kiralama İşleminin KDV Karşısındaki Durumu

21- Sigorta Prim Beyannameleri İçin Ödenen Damga Vergileri

V-ÜNİVERSİTE FAALİYETLERİNE İLİŞKİN OLARAK ÇEŞİTLİ DANIŞTAY, YARGITAY VE ANAYASA MAHKEMESİ NEZDİNDEKİ ÖNEMLİ YARGI KARARLARI

1-Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yabancı Ülkelerdeki Yükseköğretim Kurumlarından Örgün Veya İkinci Öğretime Geçiş Yapan Öğrenciler İle Yurtdışında Eğitim Gören Ve Denklikleri Yapılarak Türkiye’deki Bir Lisans Tamamlamalarına Karar Verilen Ve Üniversitelere Yerleştirilen Öğrencilerin Geçiş Yaptıkları Kurumun İkinci Öğretim Ücretini Ödeyeceklerine İlişkin Düzenlemenin Hukuka Uygun Olduğu Hk

2- Vakıf Üniversitelerine Devlet Yardımı Yapılması Konusunda, İdarenin Takdir Yetkisinin Bulunduğu Hk

3- Vakıf Üniversitesinde Profesör Olarak Görev Yapan Davacının İş Akdinin Feshine İlişkin İşlemin İptali İstemiyle Açılan Davanın Görev Ve Çözümünün İdari Yargının Görevinde Olduğu Hk

4-Bilkent Üniversitesi Öğretim Ücretinin ABD Doları Karşılığı Türk Lirası Olarak Belirlenmesinde, Ülkenin İçinde Bulunduğu Ekonomik İstikrarsızlıklar Nedeniyle Kaliteli Bir Eğitim Verme Amacının Gerçekleşmesini Engelleyici Faktörleri En Aza İndirme Gayesiyle Hareket Edilmediği, Dolayısıyla Anayasanın ve 2547 Sayılı Kanunun Öngördüğü Gibi Kazanç Amacıyla Hareket Edilmediği Sonucuna Ulaşıldığından,2547 Sayılı Kanunun  Ek 9. Maddesi Uyarınca Öğretim Ücretini Belirleme Yetkisine Sahip Olan Üniversite Mütevelli Heyetinin Takdir Yetkisine İstinaden Tesis Ettiği İşlemde Hukuka Ayrılık Bulunmadığı Hk

5- Vakıf Üniversitelerine 2547 Sayılı Kanunun 18. Maddesi Uyarınca Yapılan Devlet Yardımlarında Vakıf Üniversitelerinin Taşınmaz Mallarının Da Göz Önüne Alınması Gerektiği Hk

6- Okulla İlişiği Kesilen ve Af Kanunu Sonucunda Okula Tekrar Kayıt Yaptıran Davacı, Bu Tarihte Öğrencilik Statüsü Kazandığı, Bu Tarihteki Öğrenim Ücretini Ödemesi Gerektiği Hk

7-Vakıf Üniversitesinde, İş Kanununa Tabi Olarak İdari-Mali İşler Daire Başkanı Olarak Akademik Kadro Dışında Görev Yapan Davacının, İş Akdinin Fesh Edilmesine İlişkin Uyuşmazlığın, Adli Yargının Görevinde Olduğu Hk

8- Vakıf Üniversitelerinden Devlet Üniversitelerinin Tıp Fakültesine Yatay Geçiş Yapanlardan, Cari Hizmet Maliyetinin Yarısının Öğrenim Ücreti Olarak Alınmasında Hukuka Aykırılık Bulunmadığı Hk

9- Vakıf Üniversitesi Öğrencisi Olan Davacının, Öğrenci Katkı Payını Yatırmaması Durumunda, Kaydının Silinebileceği Hk

10-Yükseköğretim Genel Kurulu’nun, Diplomalarda Dekan Ve Rektörün İmzalarının Yanında Mütevelli Heyet Başkanının da İmzasının Yer Almamasına İlişkin Kararın; Yükseköğretim Kurulu’nun Sahip Olduğu Düzenleme Yetkisine Dayalı Olarak, Uygulamada Birlik Sağlamasına Dönük Olarak Alındığı Ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Aykırı Bir Hususun Bulunmadığı Hk

11-2547 Sayılı Kanunun Ek 7. Maddesi İle Vakıflarca Kurulacak Yükseköğretim Kurumlarına Tanınan Mali Kolaylık Ve İstisnalarla Vergi Türleri Bakımından Herhangi Bir Sınırlama Getirilemediği Hk

12- Vakıf Üniversiteleri Tarafından Öğretim Elemanlarına "Üniversite Ödeneği", "Eğitim Öğretim Ödeneği" Adı Altında Ödenen Tazminatların Damga Vergisi Tabi Olmadığı Hk

13-Davacı Şirket, Tıp Fakültesi Eğitim Sağlık Vakfından Fakülte Bünyesinde Yer Alan Kantin Otopark Ve Benzeri Yerleri Kiralamış Olup, Davacı Şirketin Vakfa Bağlı İktisadi Bir İşletme Olması Karşılığında Vakfa Yapılan Ödemelerden Tevkifat Yapılması Gerektiği Hk

14- Vakıf Üniversitesine Ait Yapıların 3194 Sayılı İmar Kanunu Açısından Resmi Binalar Kapsamında Değerlendirilemeyeceği Hk

15-Haczedilmezlik Kuralının Sınırlandırılması Gerektiği Ve Bu Düzenlemenin Son Derece Ayrıksal ( İstinai ) Durumlarda Söz Konusu Olması Gerektiği, Bu Bağlamda Bir Kamu Tüzel Kişisinin Mal Ve Gelirlerinin Haczedilmemesi İçin Kanunda Açık Hükmün Bulunması Gerektiği, Bu Nedenlerle Davalı Borçlu Vakıf Üniversitenin, Davaya Konu Gelirlerinin Haczedilebileceği Hk

16-Davacının Doktora Yeterlilik Sınavında İki Kez Başarısız Olması Sonucu Üniversite İle Aralarında Yaptıkları Taahhütname Ve Kefaletname Senedine Göre İşlem Yapılıp İlişiğinin Kesildiği Anlaşılmakla Beraber, Taraflar Arasındaki İlişki Sebepsiz Zenginleşme Değil, Taahhütnameden Kaynaklanmaktadır. Haksız Eylem Ve İktisap Dışındaki Her Türlü Alacak İçin Borçlar Kanununun 125. Maddesi Gereğince On Yıllık Zaman Aşımı Uygulanacağı Hk

17-Davacı Öğrencinin Öğrenim Süresi İçerisinde Yönetmelik Değişiklik Yapılmasında Hukuka Aykırılık Bulunmamasına Karşın, Kazanılmış Hakkı Olan Davacı Hakkında Yönetmelik Değişikliğinde Önceki Lehine Hükümler İçeren Yönetmeliğin Uygulanması Gerektiği Hk

18-Yüksek Lisans Öğrencisi Olanların Özel Öğrenci Statüsünde Aldıkları Derslerden Muaf Olamayacakları Hk

19-Düzenleyici İşlemlerin Kural Olarak Kazanılmış Hak Oluşturmayacağı, Kaldırılmaları Ve Değiştirilmelerinin Her Zaman Olanaklı Olduğu Hk

20-Üniversiteden Çıkarma Cezası İle Cezalandırılan Ve Yargı Kararına Dayanılarak Öğrenciliğe Döndürülmesi Üzerine, Başarılı Olarak Mezun Olan Davacının Bu Başarısının, Kazanılmış Hak Olduğu Hk

VI-İŞ HUKUKU KAPSAMINDA VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİ

 İLGİLENDİREBİLECEK ÖZELLİKLİ HUSUSLAR

1-Üniversitelerin Alt İşverene İlişkin İşyeri Bildirim Sorumluluğu Ve Diğer

Sorumlulukları

2-Çalışanlar Arasında Ayrım Yapamama Durumu

3-İş Sözleşmesinin Şekli

4-Yazılı Sözleşme Yapılmaması Durumunda Sorumluluk

5-Birden Fazla Üst Üste Belirli İş Sözleşmesi Yapılamaması Durumu

6-Personel Deneme Süresi Konusu

7-Belirsiz İş Sözleşmelerin Fesih Şartları

8-İşverenin İş Sözleşmesi Fesih Bildirimi ve Sonuçları

9-İşe Başlatmama Tazminatı, Çıplak ve Ek Ücret

10-Çalışma Koşullarında Gerçekleşebilecek Değişiklik Durumları

11-İşçiye Yeni Bir İş Arama İzni Verilmesi Konusu

12-İşveren Tarafından Özürlü ve Tutuklu İşçi Çalıştırma Zorunluluğu

13-Üniversite Akademik Kadrosunun Özlük Hakları

14-Ücret Pusulası Düzenleme Zorunluluğu

15-Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararlarına Uyma Zorunluluğu

16-Fazla Çalışma Konularında Uyulması Gereken Hususlar

17-Personel Yıllık İzin Verilmesi Konusu

18-Yıllık İzine İlişkin Sigorta Yükümlülükleri

19-Ücretin Azaltılamayacağı Hususu

20-Genel Çalışma Süreleri

21-Kadın İşçilerin Doğum Konuları

22-İş Kazasını Bildirim Yükümlülüğü

23-İşyeri Hekimi Bulundurma Yükümlülüğü

24-İşçi Bulma Konusunda Sorumluluklar

25-Bildirimlerin Yazılı Yapılması Hususu

VII-ÜNİVERSİTELERİNCE KURULAN BÖLÜM VE PROGRAMLARIN FİNANSAL ANALİZ DURUMLARI

EK: TÜRKİYE’ DEKİ DEVLET - VAKIF ÜNİVERSİTELERİ – MESLEK

YÜKSEKOKULLARI

YARARLANILAN KAYNAKLAR

KISALTMALAR

AATUHK        :            6183 Sayılı Amme Alacak. Tahsili Usulü Hak. K.

ÇVÖA              :                     Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması

DVK                 :                     Damga Vergisi Kanunu

GVK:   193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu

KDV                 :                     Katma Değer Vergisi

KDVK              :                    3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu

KVK                 :                     5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu

TÜBİTAK        :                     Türkiye Bilimsel ve Tek. Araştırma Kurumu

TTK                  :                     Türk Ticaret Kanunu

TMS                 :                      Türkiye Muhasebe Standartları

UFRS               :                      Uluslararası Finansal Raporlama Standartları

Vb                    :                      Ve benzeri

VDDGK          :                      Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu

VUK                :                      213 sayılı Vergi Usul Kanunu

YÖK   :Yükseköğretim Kurulu

Sevgili Eşim, Ailem ve Rahmetli Kardeşime…

YÖNETİCİ ÖZETİ:

21. yüzyıl itibariyle birçok gelişmiş ülke bilgi toplumuna geçiş süreci yaşamakta, rekabetçi yapıların oluşmasında ise bilgi kavramı her geçen gün daha fazla önem ve değer kazanmaktadır. İleride herhangi bir şekilde çıktı (üretim, teknoloji, beşeri sermaye vs.) olarak karşımıza gelecek çalışmanın girdisi olan bilgi ise sistematik bir eğitim ve öğretim faaliyetini zorunlu kılmaktadır.

Bilindiği üzere, eğitim ve öğretim faaliyetleri kamu maliyesi bilimindeki ifadesi ile pozitif dışsallığı nedeniyle hem Devlet tarafından, hem de özel sektör tarafından desteklenmektedir. Bir anlamda Devlet, yarı sosyal bir mal niteliğinde bulunan bazı mal ve hizmet üretimindeki aksaklıkları gidermek amacıyladiğer kurum ve kuruluşlardanda önemli düzeyde destek almaktadır. Eğitim ve öğretim faaliyetleriDevletin üçüncü kişi veya kuruluşlardan destek aldığı yarı kamusal mal veya hizmetlerin başında gelmektedir.

Bu gerekçelerle, 1982 Anayasasında vakıf üniversitelerinin kurulmasına yönelik bir düzenleme ile Devletin üzerindeki bu yükün vakıflarca kurulacak üniversitelerle hafifletilmesi hedeflenmiştir.

Vakıf üniversiteleri, Anayasa ve Kanunların kendisine sunmuş bulunduğu koşullar altında herhangi bir şekilde kâr ve/veya kazanç amacı gütmeksizin eğitim konusunda önemli görev ve sorumluluklar almışlardır. Bu kapsamda vakıf üniversiteleri, Anayasa ve kanunlar ile sağlanmış bulunulan çeşitli hak ve yükümlülükler, kendine has idari ve mali özellikleri ve yapılarıyla diğer ticari veya ticari olmayan kurum ve kuruluşlardan önemli ölçüde farklılık taşımaktadır. Ülkemizde, YÖK’ndan alınan bilgiler ışığında hali hazırda kurulmuş bulunan 62 adet vakıf üniversitesi bulunduğu anlaşılmaktadır. Fakat, gelişen ve büyüyen bir nüfusa sahip olan ülkemizin yakın zamanda üniversite eğitimi konusunda daha fazla sayıda üniversiteye ihtiyaç duyacağı aşikardır. YÖK’nun stratejik hedefleri arasında bulunan üniversite arz ve talep dengesi arasındaki açığın temel olarak vakıf üniversiteleri ile kapatılmaya çalışılmak istenmesi, ilerideki dönemlerde daha çok vakıf üniversitesinin doğmasına neden olabilecektir. Vakıf üniversiteleri ayrıca Türkiye’nin Bologna sürecine yakınsaması ve uluslararası tanınırlığı anlamında önemli işler başarmışlardır. Buna karşın, başarı akademisyenler ile bu sistem desteklenemez ise, sistemin tıkanacağı ve asli amacına ulaşamayacağı gerçeğini unutmamak gerekmektedir.

Önümüzdeki dönemlerde, yeni bir Kanun ile üniversite kavramını vakıflardan soyutlamak suretiyle birçok ülke de olduğu gibi ticari kurum ve kuruluşların da bu konuda sürece destek vermesi beklenebilir. Bu suretle, bu kurumlarda daha profesyonel, nitelikli,deneyimli ve yetkin yöneticilerin görev alması kurumsallaşma anlamında da önemli katkılar sağlayacaktır. Yapılması beklenen yeni düzenlemeler ile üniversitelerin hem akademik, hem de idari vemali açıdan uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir düzeye gelmesi için gereken her türlü önlem ve tedbirin alınmasında fayda bulunmaktadır. Bunun için en başta arazi sorunları, vergisel sorunlar, Devlet yardımı, idari ve mali özerklik, hesap verilebilirlik, şeffaflık, bilimsel araştırma-geliştirme, kaliteli akademik personel yetiştirme konuları çözülmesi gereken konuların başında gelmektedir.

Üniversitelerin Mali Sorunları” isimli çalışmamız esasen adından da anlaşılacağı üzere başta vakıf üniversiteleri olmak üzere, üniversitelerin mali konuları üzerine hazırlanmış bir çalışmadır. Fakat, vakıf üniversitelerinin ne olduğunu anlamak adına,öncelikle vakıf üniversitelerinin kuruluş ve işleyişlerine ilişkin düzenlemeler ile idari ve mali yapılarına kısaca değinilecektir.

Bir sonraki bölümde, YÖK’nun temel amaç ve fonksiyonları ile YÖK tarafından geleceğe dönük olarak belirlenen stratejiler hakkında kısa olarak çeşitli açıklamalar yapılacaktır. Ayrıca, üniversitelerin temel finansman yöntemleri konusunda ve Ar-Ge çalışmaları hakkında açıklamalar yapılacaktır.

Daha sonraki bölümde ise, çalışmanın asıl önemli noktasını oluşturan vakıf üniversitelerinin mali kaynaklı sorunları, başta vergi hukuku olmak üzere, Yükseköğretim Kanunu, ikincil mevzuatlar ve diğer ilgili mevzuatlar açısından irdelenecektir. Devlet üniversitelerinde karşılaşılabilen diğer özellikli hususlara ilişkin açıklamalarayer verilecektir.Bu sorunlar hakkında şahsi görüş, öneri, değerlendirme ve açıklamalara da zaman zaman yer verilecektir.

İzleyen bölümde üniversitelerde yaşanan sorunlar üzerine yargıya taşınmış bulunan özellikli hususlar hakkında çeşitli Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilecektir.

Nihayetinde, vakıf üniversiteleri için iş hukuku kaynaklı özellikli konulara ve daha sonra ise bazı yararlı olacağını düşündüğümüz finansal açıklamalara değinilecektir.

Çalışmada katkısı geçen arkadaşlarıma teşekkür ederim. Kullanıcılara faydalı olması dileklerimle…

Ali ÇAKMAKCI

E. Hesap Uzmanı

2012/Ocak

I-VAKIF ÜNİVERSİTESİ KAVRAMI, KURULUŞU, İŞLEYİŞİ VE YAPISI:

1-Anayasa Hükmü Kapsamında Devlet ve Vakıf Üniversitesi:

Mevcut Anayasamızın 130, 131 ve 132. maddeleri üniversite ve yükseköğretim üst kurumlarına yönelik düzenlemelere konu olmuştur. Anayasaya göre çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacıyla; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet tarafından bir kanunla kurulacağı hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda yer alan düzenlemeye göre bir üniversiteye verilen anayasal görevlerin dört asli görevden teşekkül ettiği ve bu görevlerin eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ile danışmanlık faaliyetleri olduğu anlaşılmaktadır.

Anayasa, Devletin üniversiteleşme konusunda yetersiz kalabileceği hususunu ve bu kurumların sosyal (kamu) yararlarını da dikkate almak suretiyle Devlet üniversiteleri dışında da üniversite kurulmasına olanak sağlamıştır. Bu kapsamda, Devletin, çıkarılacak bir Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, “kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile sadece vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tâbi yükseköğretim kurumları kurulabileceği de ayrıca hüküm altına alınmıştır. Burada, vakıflara verilmiş olan bu misyonun vakıflar tarafından ne ölçüde üstlenileceği önemli bir sorun teşkil etmektedir.

Anayasada bahsi geçenKanunun, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını da gözetmesi istenmektedir.

Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Anayasa hükmünde geçen bilimsel araştırma ve yayın kavramının içerik olarak tam anlamıyla oturtulamaması ve fikir özgürlüğünün sınırlarının tam çizilememesi zaman zaman bu konuda sorunlar yaratmaktadır. Anayasa, buradaki serbestlik sınırını temel olarak Devletin varlığı ve bağımsızlığı ile milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği ile sınırlı tutmuştur.

Üniversiteler ve bunlara bağlı birimler, Devletin gözetimi ve denetimi altında olup, güvenlik hizmetleri Devletçe sağlanır.

Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre; Devlet üniversitelerinde rektörler Cumhurbaşkanı’nca, dekanlar ise YÖK tarafından seçilir ve atanır.

Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; YÖK’nun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.Devlet üniversitelerinin hazırladığı bütçeler; YÖK’nca tetkik ve onaylandıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığı’na sunulur ve merkezî yönetim bütçesinin bağlı olduğu esaslara uygun olarak işleme tâbi tutularak yürürlüğe konulur ve denetlenir.

Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri, öğretim elemanlarının görevleri, ünvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri, öğretim elemanı yetiştirme, üniversitelerin ve öğretim elemanlarının kamu kuruluşları ve diğer kurumlar ile ilişkileri, öğretim düzeyleri ve süreleri, yükseköğretime giriş, devam ve alınacak harçlar, Devletin yapacağı yardımlar ile ilgili ilkeler, disiplin ve ceza işleri, malî işler, özlük hakları, öğretim elemanlarının uyacakları koşullar, üniversitelerarası ihtiyaçlara göre öğretim elemanlarının görevlendirilmesi, öğrenimin ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine göre yürütülmesi, YÖK’na ve üniversitelere Devletin sağladığı malî kaynakların kullanılması kanunla düzenlenir.

Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir.

Bu kapsamda, vakıf üniversiteleri hiyerarşik olarak en üst hukuk normu olan Anayasada kendilerine yönelik en üst koruma ve güvenlik imkânlarına kavuşmuşlardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları ise Devlet veya vakıflar tarafından kurulan üniversitelerin aksine, özel kanun hükümlerine tâbidir.

2-Yükseköğretim Üst Kuruluşları:

Anayasanın 131. maddesine göre yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim- öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulması gerekmektedir.

YÖK,üniversiteler ve Bakanlar Kurulu’nca seçilen ve sayıları, nitelikleri, seçilme usulleri kanunla belirlenen adaylar arasından rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek sureti ile Cumhurbaşkanı’nca atanan üyeler ve Cumhurbaşkanı’nca doğrudan doğruya seçilen üyelerden kurulur.Kurulun teşkilatı, görev, yetki, sorumluluğu ve çalışma esasları bir kanunla düzenlenmiştir.

2547 sayılı YÖK’nun 51. madde hükmü çerçevesinde hazırlanan 124 sayılı “Yükseköğretim Üst Kuruluşları İle Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” gereğince Kurul Başkanı’na bağlı merkez yönetim örgütünün başında bir genel sekreter ve hizmetlerin gerekli kıldığı daire başkanları, müdürler, danışmanlar, hukuk müşavirleri, uzmanlar ile büro ve iç hizmet görevlerini yapmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlar ve diğer görevliler bulunmaktadır.

Daire başkanlıkları ve müdürlükler YÖKkararı ile genel hükümlere göre kurulmuştur.

Ancak, 2547 sayılıYükseköğretim Kanununun 10. maddesi ile kuruluş, işleyiş ve görevleri belirlenerek YÖK’na bağlı bir kuruluş olarak kurulan ÖlçmeSeçme ve Yerleştirme Merkezi, 5436 sayılı Kanunun 12. maddesi ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvele eklenerek “özel bütçeli idareler” arasında yer almıştır.

3-2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu Kapsamında Üniversite:

Anayasa 130. maddesinde yer alan hükme istinaden hazırlanan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun[1] 1.maddesinde; Kanunun amacının yükseköğretimle ilgili amaç ve ilkeleri belirlemek ve bütün yükseköğretim kurumlarının ve üst kuruluşlarının teşkilatlanma, işleyiş, görev, yetki ve sorumlulukları ile eğitim-öğretim, araştırma, yayım, öğretim elemanları, öğrenciler ve diğer personel ile ilgili esasları bir bütünlük içinde düzenlemek olduğu ifade edilmiştir.

Mezkur Kanunun 4. maddesinde yükseköğretimin amaçlarının genel olarak yükseköğretim kurumları olarak yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmak olduğu ifade edilmiştir. Yükseköğretim Kanununun 12. maddesinde ise yükseköğretim kurumlarının görevlerinden birisinin ülkenin bilimsel, kültürel, sosyal ve ekonomik yönlerden ilerlemesini ve gelişmesini ilgilendiren sorunlarını diğer kuruluşlarla işbirliği yaparak kamu kuruluşlarına önerilerde bulunmak suretiyle öğretim ve araştırma konusu yapmak, sonuçlarını toplumun yararına sunmak ve kamu kuruluşlarınca istenecek inceleme ve araştırmaları sonuçlandırarak düşüncelerini ve önerilerini bildirmek olduğu ifade edilmiştir.

Yükseköğretim Kanununun Ek 2. maddesine göre vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir.

4-Vakıf Üniversitelerinin Kuruluş ve İşleyişi:

Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinde bir yükseköğretim kurumu için gerekli derslik, laboratuvar, ofis, kütüphane, spor alanları vb. gibi altyapıyı karşılayacak özkaynağa sahip olan vakıfların yeni bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü veya meslek yüksekokulu kurmak için aşağıdaki belgelerle Yükseköğretim Kurulu’na müracaat etmeleri gerektiği belirtilmiştir.

a)Vakfın veya müşterek hareket eden vakıfların yetkili yönetim organlarının yükseköğretim kurumu kurma konusundaki kararı,

b)Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden alınan, anılan vakfın yükseköğretim kurumu kurabileceğine ve kurulmasını müteakip yeterli mal varlığının mülkiyetini bu yükseköğretim kurumuna bedelsiz devredeceğine ilişkin belge ve amaçları arasında yükseköğretim kurumları kurma yönünde hüküm bulunan vakıf senedinin Genel Müdürlük’çe tasdikli bir örneği,

c)Kurulacak yükseköğretim kurumunun;

c.1)Üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ise hangisi olduğunu ve bunların bünyesinde fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuvar veya meslek yüksekokulu olarak hangi yükseköğretim kurumlarının bulunduğunu, kurumun adını, yerini, eğitim-öğretim, malî ve idarî konularda uygulayacağı esasları belirten vakfın veya müşterek hareket eden vakıfların yetkili yönetim organlarının kararı,

c.2)Meslek yüksekokulu ise adını, yerini, açılacak bölüm ve programlarını, öğrenci kontenjanlarını, hangi eğitim-öğretim yılında öğretime başlanacağını belirten vakfın veya müşterek hareket eden vakıfların yetkili yönetim organlarının kararı,

d)Bina, araç-gereç ve diğer eğitim-öğretim tesis ve malzemelerinin hazır bulunduğunu, hazır olmayanların sağlanması için yeterli kaynağın tahsis edildiğini, bu mal varlığının kurulacak yükseköğretim kurumuna kurulmasını müteakip eğitim-öğretim faaliyetine başlamadan önce en geç üç yıl içerisinde tahsis edileceklerin tahsis edileceğine, mülkiyeti devredileceklerin devredileceğine ilişkin yetkili organların noter onaylı kararı ve bununla ilgili belgeler; taahhütleri arasında, bir üniversite kurulması için mülkiyeti devredilecek asgari düzeyde yeterli mal varlığı dışında emlak ve mallar varsa bunlara ilişkin kira, aidat ve benzeri her türlü ödemelerin kurucu vakıf tarafından karşılanıp ödeneceğinin taahhüt edilmiş olması ve bu ödemelerin kurucu vakfın uhdesinde kalan taşınır ve taşınmaz mal varlığı  ile karşılanabilecek durumda olması,

e) Kurulacak yükseköğretim kurumlarına bağlı birimlerden her birinin, ilk defa hizmete gireceği yıla ait her çeşit cari masrafların, on iki aylık tutarının beyanı ile, bunların her yıl en az  % 20’sini karşılayacak taşınır ve taşınmaz malların, ekonomik değerleri olan bir hakkın veya gelirin mevcut olduğunu ve bunların yükseköğretim kurumuna tahsis edildiğini veya yükseköğretim kurumunun mamelekine gireceğini gösterir belge ile vakfın veya müşterek hareket eden vakıfların son iki yıllık bilançoları,

f)Kurulacak yükseköğretim kurumunun tüzel kişilik kazanmasından sonra en geç üç yıl içinde eğitim-öğretime başlayacağına dair taahhüt belgesi,

g)Vakfın, YÖK tarafından kabul edilebilecek mücbir sebepler dışında yükseköğretim kurumunu, tüzel kişilik kazandığı tarihten itibaren üç yıl geçtiği halde açmaması, açamaması veya açılan birimlerde YÖK’ncabelirlenen yetersizliği bir yıl içinde gidermemesi veya giderememesi, Kanun ve Yönetmelik hükümlerine ve tespit edilen esaslara aykırı hareket edilmesi, eğitim-öğretime başlandıktan sonra en çok üç yıl içinde eğitim-öğretim düzeyinin bulunduğu ildeki, o ilde yoksa YÖK’ncabelirlenecek en yakın ildeki, Devlet üniversitesinin eğitim-öğretim düzeyine ulaşmaması ve bunun düzeltilmesi için yapılan uyarıya rağmen bir yıl sonunda istenilen seviyeye ulaştırılmaması; Devletin varlığı ve bağımsızlığı ile milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunulması, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları ile özellikle laiklikle bağdaşmayan bir durumun uyarıya rağmen sürmesi hallerinde, 2547 sayılı Kanunun Ek3. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi  hükmüne göre yükseköğretim kurumuna tahsis edilen taşınır ve taşınmaz malların ve hakların vakıfça belirlenen bir yükseköğretim kurumuna devrini peşinen kabul ettiğine dair taahhüt belgesi ve bu taahhüdün, belirlenen yükseköğretim kurumunun yetkili organınca kabul edildiğine dair karar örneği,

h)Vakıf yönetim organı dışında yükseköğretim kurumunun mütevelli heyetinin yediden az olmamak üzere kaç kişiden oluşacağını, malî ve idarî konularda mütevelli heyet  ve dışındaki organlardan hangisinin karar almaya yetkili olduğunu belirten vakfın veya müşterek hareket eden vakıfların yetkili yönetim organlarının kararı ve mütevelli heyet üyelerinin özgeçmişlerini belirten belgeler,

i)Kurulacak yükseköğretim kurumunun:

i.1)Üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü olması halinde; kriterleri YÖK’nca belirlenen, 5 yıllık hedefini, gelir ve giderlerini, mevcut ve 5 yıl içerisinde tamamlanacak imkânlarını, kurulacak üniversiteye alınacak öğrenci sayısının yıllara ve bölümlere göre dağılımını, fakülte ve enstitülerin hangi tarihte faaliyete geçirileceğini, araştırma ve geliştirme konularında izleyeceği esasları gösterir bir fizibilite raporu,

i.2)Meslek yüksekokulu olması halinde; yerleşim bölgesinin nüfusu, kurulacağı mesleki ve teknik eğitim bölgesinde (METEB) bulunan ortaöğretim kurumlarının ve varsa yükseköğretim kurumlarının niteliği, niceliği, açılacak bölüm ve programlar, öğrenci kontenjanları, hangi eğitim-öğretim yılında öğretime başlanacağı, öğretim üyesi temin ve tedarikine ilişkin planları ile uygulanacak politikalarını ve mesleki ve teknik eğitimin gelişmesine yapacağı katkı konularını içeren fizibilite raporu,

Kurulmuş vakıf üniversitelerinde, yüksek teknoloji enstitülerinde veya  vakıf meslek yüksekokullarına kuruluşları sırasında,  bünyelerinde yer alacağı belirtilmiş olanlar dışında yeni bir birim kurulması için YÖK’na yapılacak başvuruya yukarıda a,c,d,e, ve i fıkralarındaki belgeler eklenir.

Üniversite ve yüksek teknoloji enstitüsünün kurulmasının istenilmesi halinde, enstitünün en az üç fakülteden oluşması, bu fakültelerden birinin teknoloji alanında olması, teknoloji ile ilgili fakültenin enstitünün ilk açılacak fakülteleri arasında yer alması ve enstitünün eğitim-öğretime başlayacağı yıl bu fakülteye öğrenci alınacağının taahhüt edilmesi gerekmektedir.

YÖK Başkanlığı’nca oluşturulacak Vakıf Yükseköğretim Kurumları Koordinasyon Komisyonu; öncelikle Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden alınan tasdikli vakıf senedinde vakfedenin lise veya dengi bir öğrenime dayalı bir yükseköğretim kurumu kurma iradesinin açıkça mevcut olup olmadığını inceler. Vakfedenin bu konuda açık ve seçik iradesinin mevcudiyetinin tespitinden sonra bu Yönetmeliğin 9. maddesinde belirtilen belgeler ile yine Yönetmeliğin vakıf üniversitesi/yüksek teknoloji enstitüsü kurma talepleri için 10.maddesinde, vakıf meslek yüksekokulu talepleri için 11. maddesinde yer alan  aranacak şartlar ve kurucu vakfın bu maksatla tahsis ettiği araç-gereç, bina ve diğer maddi yapı ve malzemelerin durumuna, bunlardan yeterli bulunmayanların temini veya tamamlanması için vakfın öngördüğü amaçlara uygun olup olmadığına bakar; böyle bir kurumun kurulup kurulmaması konusundaki görüşünü bir raporla Başkanlığa sunar. Komisyonun hazırladığı rapor Başkanlıktarafından Genel Kurul’un gündemine alınır. Genel Kurul, raporu müzakere ederek başvuruyu karara bağlar ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun öngördüğü usulle vakıf yükseköğretim kurumu kurulur. Kamu tüzel kişiliğine sahip vakıf yükseköğretim kurumları, kendilerine ait mal varlıklarına ve bunlar üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip olup, vakıf üniversiteleri ve vakıf yüksek teknoloji enstitüleri, rektörleri ile bağımsız vakıf meslek yüksekokulları müdürleri hariç her düzeydeki yöneticileri ve diğer personelini, kendi organlarının kararı ile görevlendirebilirler. Vakıf tüzel kişiliğinin herhangi bir şekilde sona ermesi halinde vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliği devam eder.

5-Eğitim-Öğretime Başlamak İçin Aranan Şartlar:

YÖK Genel Kurulu ile vakıf yükseköğretim kurumunun fiilen kurulması ve tüzel kişilik kazanması eğitim ve öğretime başlamak için yeterli sayılmamaktadır. Tüzel kişilik kazanan vakıf yükseköğretim kurumunun ilk defa eğitim-öğretime başlamak üzere müracaat edebilmesi için;

a) Kuruluş aşamasında devir ve tahsisi vakıf tarafından taahhüt edilen menkul ve gayrimenkul mal varlığının mülkiyeti ile zilyetliğinin üniversite/yüksek teknoloji enstitüsü/meslek yüksekokulu tüzel kişiliğine devredilmiş, devir kayıtlarının tamamlanmış  ve nakdi taahhütlerinin yerine getirilmiş olması,

b) Eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için gerekli elverişli ve yeterli derslik, sosyal tesis, laboratuvar, kütüphane ve diğer mekanların hazır olması,

c) Yükseköğretim kurumuna sözleşme yapılarak alınan öğretim elemanı sayısının; ilk yıl için öğretim programı ve bu programa alınacak öğrenci sayısının gerektirdiği asgari sayıda tam zamanlı öğretim üyesine sahip olması, ilerideki yıllarda ise öğretim kadrosunun nasıl temin edileceğinin planlanmış olması,

zorunludur.

6-YÖK Tarafından Faaliyet İzni Verilmesi İçin Koşullar:

Vakıf yükseköğretim kurumlarına eğitim-öğretime başlama izni aşağıdaki şekilde verilir:

a) Vakıf üniversitesi veya vakıf yüksek teknoloji enstitüsünün eğitim-öğretim faaliyetine başlama izni;

Vakıf üniversitesi veya vakıf yüksek teknoloji enstitüsüne eğitim-öğretime açma izninin verilebilmesi için yapılan başvuruyu, başvuru evrakları üzerinde ve yerinde incelemek üzere YÖK Başkanlığı’nca oluşturulan Vakıf Yükseköğretim Kurumları Komisyonu;

a.1)Sözkonusu birimlerin ve özellikle Yönetmeliğin 10. maddesinde belirtilen zorunlu eğitim programları ile ilgili olarak eğitim-öğretim, staj, uygulama ve araştırma faaliyetlerinin yürütülebilmesi için gerekli derslikler, konferans salonu, öğretim elemanları için bürolar, laboratuvar ve sosyal tesislerin hazır olması için alınmış bulunan tedbirleri, eşdeğer Devlet yükseköğretim kurumundaki ölçülerde kütüphane kurulması için ödenek ayrılıp ayrılmadığını, varsa kamu veya özel sektör kuruluşlarıyla yapılmış anlaşmaları inceler.

a.2)Kuruluş aşamasında devir ve tahsisi taahhüt edilen gayrimenkullerin mülkiyet haklarının yükseköğretim kurumuna devredildiğine ilişkin tapu sicil kayıtlarının mevcut olup olmadığını, araçların trafik şubesinde tescil edilip edilmediğini, menkullerin demirbaş kayıtlarının yapılıp yapılmadığını, menkul değerler ile her birimin cari harcamalarının on iki aylık tutarının en az %20 sinin tahsis edilip edilmediğini, bunlara ilişkin belgelerin başvuru dosyasında mevcut olup olmadığını inceler.

a.3)Öğretim elemanlarının Yönetmeliğin 17. maddesinde öngörülen esaslara uygunluğunu, atama durumlarını ve öğrenci almaya ve diploma vermeye yönelik her program için en az üç tam zamanlı  öğretim üyesinin bulunup bulunmadığını, talep edilen öğrenci kontenjanı itibarı ile araştırma görevlileri hariç öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısının, o kentteki Devlet üniversitelerindeki ya da Yükseköğretim Kurulu’nun belirleyeceği üniversitelerdeki öğretim elemanı başına düşecek öğrenci sayısına eşit veya daha az olup olmadığını tespit eder.

a.4)Faaliyete geçirilecek olan programlarla ilgili, müfredat programlarını, ders programlarını, ders notlarını, ders kitaplarını, mevcut bilgisayar adedini, dersliklerde radyo, televizyon, tepegöz, barkovizyon, vb. yardımcı öğretim araçlarının bulunup bulunmadığını inceler.

a.5)Faaliyete geçirilecek olan programlar ile ilgili müfredat programlarının müfredatının içeriklerinin genel kabul görmüş ulusal ve uluslararası akademik standartları sağlayıp sağlamadığını inceler.

Vakıf üniversitelerinin/yüksek teknoloji enstitülerinin eğitim-öğretime başlayacağı tarih itibarıyla, yönetim kadrosunun tamamlanmış, rektör ve dekanların tam gün statüde kadrolu olarak istihdam edilmiş olması gereklidir. Komisyon tarafından yukarıdaki konularda hazırlanacak bir Rapor, YÖK Başkanlığı’na sunulmak üzere YÖK Eğitim Komisyonu’na verilir. Başkanlık’ça bu Rapor Yükseköğretim Genel Kurulu’nun gündemine alınır, yapılan müzakereler sonunda, eğitim-öğretim faaliyeti için hazırlıkların yeterli olduğuna kanaat getirilen birimlere öğrenci alınmasına Genel Kurul kararı ile izin verilir. Üç yıllık süre sonunda taahhüt edilen hususların yerine getirilmediği tespit edilirse, ilgili vakıf üniversitesi/yüksek teknoloji enstitüsü veya birimi, Yükseköğretim Genel Kurulu kararı ile faaliyetten alıkonur ve kapatılır. Durum kuruluş kanununun yürürlükten kaldırılması için Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirilir.

b) Vakıf meslek yüksekokulunun eğitim-öğretime başlaması izni;

Vakıf meslek yüksekokuluna eğitim-öğretime açma izninin verilebilmesi için yapılan başvuruyu başvuru evrakları üzerinde ve yerinde incelemek üzere, YÖK  Başkanlığı’nca oluşturulan Vakıf Yükseköğretim Kurumları Komisyonu;

b.1)Faaliyete geçirilecek programlarla ilgili; çalışma alanlarının yapısını (sanayi, tarım, hizmet, ticaret), programın açılma gerekçesini, eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütülebilmesi için, her program için en az iki derslik, öğretim elemanları için büro,  laboratuvar, atölye, staj, uygulama alanlarını, konferans salonu ve sosyal tesislerin hazır olması için alınmış bulunan tedbirleri, kütüphane kurulması için ödenek ayrılıp ayrılmadığını, varsa kamu veya özel sektör kuruluşları ile yapılmış anlaşmaları olup olmadığını,

b.2)Vakıf tarafından taahhüt edilen mal varlıklarının vakıf meslek yüksekokulunun mülkiyetine geçirilmiş olup olmadığını, taşınmazların tapuda, araçların trafik şubesinde tescil edilip edilmediğini, menkullerin demirbaş kayıtlarının yapılıp yapılmadığını ve menkul değerler ile her birimin cari harcamalarının on iki aylık tutarının en az %20’ sinin tahsis edilip edilmediğini, bunlara ilişkin belgelerin başvuru dosyasında mevcut olup olmadığını,

c)Faaliyete geçirilecek programların niteliklerine uygun, sürekli ders verebilecek ve uygulama yaptırabilecek, tam zamanlı, programla ilgili alanlarda akademik dereceye sahip öğretim elemanlarından o program için YÖK tarafından belirlenmiş asgari öğretim elemanına veya daha fazlasına sahip olup olmadığını,

d)Faaliyete geçirilecek olan programlarla ilgili, müfredat programlarını, ders programlarını, ders notlarını, ders kitaplarını, mevcut bilgisayar adedini, dersliklerde radyo, televizyon, tepegöz, barkovizyon vb. yardımcı öğretim araçlarının bulunup bulunmadığını, 

e)Faaliyete geçirilecek olan programlar ile ilgili müfredat programlarının Devlet meslek yüksekokullarında okutulan müfredat programları ile paralellik sağlayıp sağlamadığını inceler.

Komisyon tarafından yukarıdaki konularda hazırlanacak Rapor, YÖKBaşkanlığı’na sunulmak üzere YÖK Eğitim Komisyonu’na verilir. Rapor, Başkanlık tarafından Yükseköğretim Genel Kurulu toplantısının gündemine alınır, yapılan müzakereler sonunda eğitim-öğretim faaliyetleri için hazırlıkların yeterli görüldüğüne kesin kanaat getirilen programlara öğrenci alınmasına Genel Kurul kararı ile izin verilir. Üç yıllık süre sonunda taahhüt edilen hususların yerine getirilmediği tespit edilirse, vakıf meslek yüksekokulu Yükseköğretim Genel Kurulu kararı ile faaliyetten alıkonur ve kapatılır.

7-Üniversiteye Öğrenci Alınması ve Öğrenci Hak ve Yükümlülükleri:

Vakıf üniversitelerine/yüksek teknoloji enstitülerine kaydedilecek öğrenci kontenjanları YÖK tarafından belirlenir. Vakıf üniversitelerine/yüksek teknoloji enstitülerinin lisans ve önlisans programlarına öğrenciler merkezi yerleştirme sistemiyle alınır. Ancak, YÖK tarafındandüzenlenen esaslara göre, Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS)’ndan YÖK tarafından belirlenen puanların üzerinde puan alan belli sanat ve spor dallarında üstün kabiliyeti olduğu tespit edilen öğrenciler, ilgili dalda eğitim yapmak kaydıyla yine bu esaslar içerisinde yetenek sınavı ile, yabancı uyruklu öğrencilerise yineYÖK tarafındanbelirlenen esaslara ve Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı (YÖS) sonuçlarına ve YÖK’nun belirlediği esaslara göre vakıf üniversitelerine/yüksek teknoloji enstitülerine alınabilir. Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan öğrenciler istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde veya buna en yakın programların uygulandığı, öncelikle kendi mesleki ve teknik eğitim bölgesi (METEB) içinde yer alan veya bölgesi dışındaki vakıf meslek yüksekokullarına, YÖK’nun tespit edeceği usul ve esaslar çerçevesinde, ÖlçmeSeçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından sınavsız olarak yerleştirilebilirler.

Vakıf meslek yüksekokuluna kaydedilecek öğrencilerin kontenjanlarının üst sınırları YÖKtarafından belirlenir, yerleştirme işlemleri ÖlçmeSeçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılır.

Kayıt kabul, sınav, sınıf geçme, mezuniyet ve benzeri konular ile ilgili hususlar,ilgili mevzuata aykırı olmamak kaydıyla, vakıf yükseköğretim kurumu tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirlenir. Öğrencilerin disiplin işlerinde ise YÖK tarafından çıkarılan Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği uygulanmaktadır.

8-Öğretim Elemanları Açısından Değerlendirme:

Öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, seçilenlerin uygun görülen akademik unvanlarla görevlendirilmeleri ve yükseltilmeleri yürürlükteki kanun ve yönetmelik hükümlerine uyularak vakıf yükseköğretim kurumunun yetkili akademik organlarınca yapılır. Öğretim elemanlarının atamalarında, Devlet yükseköğretim kurumlarındaki atamalarda aranan şartlara ilaveten vakıf yükseköğretim kurumunun akademik yönden gerekli gördüğü şartlar da aranabilir. Vakıf meslek yüksekokullarında özellikle uygulamalı derslerde görevlendirilecek öğretim elemanlarının atanmasında çalışma deneyimine sahip olması gözetilir. Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda Devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir.(Danıştay 8. Dairesi’nin Karar No 2011/2451) Bu personele aylık bakımdan ise  4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır.

9-YÖK’nun Gözetim ve Denetim Faaliyeti:

Vakıf yükseköğretim kurumları YÖK’nun gözetim ve denetimi altındadır. Bu kurumlar her ders yılı sonunda YÖK’na yıllık faaliyet raporu sunarlar ve YÖK’nda bulunan diğer bilgi ve belgeler de gözönüne alınarak YÖK Başkanı’nın onay ve programı çerçevesinde Yükseköğretim Denetleme Kurulu tarafından denetleme ve değerlendirmeye tabi tutulurlar. Vakıf yükseköğretim kurumunun mütevelli heyet tarafından onaylanan ayrıntılı bütçesinin bir örneği ile bütçenin uygulanmasına ilişkin esaslar ve harcamaya ilişkin yetkileri gösterir mütevelli heyet kararları YÖK’na gönderilir. Mali yıl sonu gerçek harcamalar yeminli mali müşavirce usulüne uygun olarak incelenip, tasdik edilir ve YÖK’na en geç müteakip yılın Mart ayı sonuna kadar gönderilir. Vakıf yükseköğretim kurumuna ait taşınmaz mallar yükseköğretim kurumu tüzel kişiliği adına tapuya tescil edilir, her türlü araç, gereç ve demirbaşlar noter tasdikli aynîyat kayıt defterine kaydedilir ve kayıtlar usulüne uygun olarak muhafaza edilir.

10-Faaliyetten Alıkoyma ve Kapatma Esas ve Usulleri:

Vakıf yükseköğretim kurumlarında;

a)Kanun ve Yönetmeliğin amir hükümlerine ve tespit edilen esaslara aykırı hareket edilmesi,

b)Yönetmeliğin 18. maddesi uyarınca, eğitim-öğretime başlanmasına izin verildiği halde, özellikle Yönetmeliğin 10. maddesinde belirtilen zorunlu eğitim programlarında ve öğrenci alınacağı ilân edilen diğer programlarda eğitim-öğretime başlamaması,

c)Vakıf yükseköğretim kurumunun eğitim-öğretim, yayın, danışmanlık ve ticari faaliyetlerinden elde ettiği gelirini yükseköğretim kurumunun akademik faaliyetlerini, yatırım ve cari giderlerini finanse etmekte kullanmadığının, Yönetmeliğin 9. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca kurucu vakıf tarafından tedarik ve üniversiteye tahsisi taahhüt edilen bina araç-gereç ve diğer eğitim-öğretim tesis ve malzemelerinin temin ve tedariki için kullanıldığının, alım-satım ve ihalelerde kalite, dayanıklılık, tecrübe ve fiyat kriterleri açısından serbest rekabet kurallarına uyulmadığının, kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan veya dolaylı kaynak aktarıldığının tespit edilmesi,

d)Eğitim-öğretime başlandıktan sonra üç yıl geçtiği halde eğitim-öğretim düzeyinin bulunduğu ildeki, o ilde yoksa YÖK’nca belirlenecek en yakın ildeki, eşdeğer Devlet yükseköğretim kurumunun eğitim-öğretim ve araştırma düzeyine ulaşmadığı ve bunun düzeltilmesi için yapılan uyarıya rağmen bir yıl sonunda istenilen seviyeye ulaştırılamaması,

e)Eğitim-öğretimde Devletin varlığı ve bağımsızlığı ilemilletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunulması Atatürk ilkeleri ve inkılâpları ile özellikle laiklikle bağdaşmayan bir tutumun tespit edilmesi ve/veya ırk, dil, din ayrımcılığı yapılmasının tespiti, halinde ilgili vakıf üniversitesi/yüksek teknoloji enstitüsü veya birimi veya vakıf meslek yüksekokulu Yükseköğretim Genel Kurulu kararı ile faaliyetten alıkonulur ve kapatılır. Faaliyetten alıkonularak kapatılan vakıf üniversitesi/yüksek teknoloji enstitüsünün kuruluş kanununun yürürlükten kaldırılması için durum Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirilir.

Faaliyetten alıkonan yükseköğretim kurumunun öğrencileri Yönetmeliğin 9. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca belirtilen yükseköğretim kurumunda öğrenimlerine devam ettirilirler. Kapatılan yükseköğretim kurumunun taşınır ve taşınmaz mallarından derslikler, her türden laboratuvarlar, kitaplar, bunları içeren yapılar, spor tesisleri, öğrenci yurtları ile öğretim elemanları lojmanları gibi eğitim-öğretimle ilgili her türlü taşınmaz mal, araç-gereç ve malzeme  ile tüm ayni ve nakdi haklar devralan yükseköğretim kurumunun mülkiyetine geçer.

11-Devlet ve Vakıf Üniversitelerinin Akademik ve İdari Yapısı:

A-Üniversite Mütevelli Heyeti:

Vakıf yükseköğretim kurumunun en yüksek karar organı olan mütevelli heyet, vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliğini temsil eder. Mütevelli heyet vakıf yönetim organı tarafından Devlet memuru olma niteliklerine sahip ve en az üçte ikisi, yükseköğrenim görmüş adaylar arasından 4 yıl süre ile seçilen en az yedi üyeden oluşur. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Mütevelli heyet kendi aralarında bir başkan seçer. Vakıf üniversitesi/yüksek teknoloji enstitüsünde  rektör, vakıf meslek yüksekokulunda müdür mütevelli heyetin tabii üyesi olup, kendisi ile ilgili konularda toplantılara katılamaz ve aynı zamanda mütevelli heyet başkanı seçilemez.

Kanun, mütevelli heyetin sağlıklı kararlar alabilmesi amacıyla doğrudan veya dolaylı olarak kurucu vakıfla ilişkili sayılan heyet üyesi sayısını sınırlamıştır. Buna göre; kurucu vakıf yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile bunların birinci derece kan ve sıhri hısımları ile eşlerinden mütevelli heyette görev alacakların sayısı ikiyi geçemeyecektir. Vakıf üniversitesi/yüksek teknoloji enstitüsünde rektör, vakıf meslek yüksekokulunda müdür dışındaki üniversite mensupları mütevelli heyette görev alamaz. Devlet üniversitelerinde görev yapan öğretim elemanları üniversitesinden gerekli iznin alınmış olması kaydı ile vakıf yükseköğretim kurumları mütevelli heyetinde görev alabilirler. Mütevelli heyet üyelerinin isimleri mütevelli heyet başkanlığıncaYÖK’na bildirilir.

Mütevelli heyet üyeliği fahridir. Ancak; kurucu vakıf yönetim kurulu kararı ile mütevelli heyet üyelerine toplantıya katılma yol ve huzur hakkı verilebilir. Verilecek miktar bir yılda onikiyi geçmemek üzere katılacakları her toplantı için 2547 sayılı Kanunun 6. maddesinde Yükseköğretim Genel Kurulu üyeleri için öngörülen ücreti aşamaz. Mütevelli heyet başkan ve üyelerine bunun dışında herhangi bir suretle başkaca bir ödeme yapılamaz.

Mütevelli heyet, yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapar, atamalarını, öğretim elemanı dışındaki personelin terfilerini ve görevden alınmalarını onaylar, yükseköğretim kurumunun bütçesini kabul eder ve uygulamaları izler. Öğrencilerden alınacak ücretleri tespit eder. Ayrıca,YÖK’nun olumlu görüşü alınmak suretiyle vakıfça hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürütür.

Mütevelli heyetin yedi kişiden az olmamak üzere kaç kişiden oluşacağı, Devlet memuru olabilme ve yükseköğretim görmüş olma şartları yanında, başka niteliklerin aranıp aranmayacağına ilişkin kararlar ve seçime ilişkin usul ve esaslar ile seçilen veya ayrılan başkan ve üyeler YÖK’na en geç bir ay içinde bildirilir.

Mütevelli heyet kararları usulüne uygun olarak karar defterine yazılarak başkan ve üyeler tarafından imzalanır

B- Üniversite Akademik Yapısı:

Vakıf üniversitelerinin organlarını en üstte rektör, üniversite yönetim kurulu, senato; fakülteler itibariyle dekanlar, fakülte kurulu ve fakülte yönetim kurulu; enstitüler itibariyle enstütü müdürü, enstütü kurulu ve enstitü yönetim kurulu; yüksekokullarda ise yüksekokul müdürü, yüksekokul kurulu ve yüksekokul yönetim kurulu oluşturmaktadır. Devlet üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanı’nca atanır. Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak, iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Rektör adayı seçimleri gizli oyla yapılır. Yükseköğretim Genel Kurulu’nun bu adaylar arasından  seçeceği  üç  kişi  Cumhurbaşkanlığı’na sunulur.  Cumhurbaşkanı,  bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak atar. Yeni kurulan üniversitelere rektör adayı olarak başvuran profesörler arasından Yükseköğretim Genel Kurulu’nun seçeceği üç aday Cumhurbaşkanlığı’na sunulur. Cumhurbaşkanı, bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak atar. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör adaylarının seçimi ve rektörün atanması ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır.Rektör, çalışmalarında kendisine yardım etmek üzere, üniversitenin aylıklı profesörleri arasından en çok üç kişiyi rektör yardımcısı olarak seçer. Ancak, merkezî açıköğretim yapmakla görevli üniversitelerde, gerekli hallerde rektör tarafından beş rektör yardımcısı seçilebilir. Rektör yardımcıları, rektör tarafından beş yıl için atanır. Rektör, görevi başında olmadığı zaman yardımcılarından birisini yerine vekil bırakır. Rektör görevi başından iki haftadan fazla uzaklaştığında YÖK’na bilgi verir. Göreve vekalet altı aydan fazla sürerse yeni bir rektör atanır. 

Senato,rektörün başkanlığında, rektör yardımcıları, dekanlar ve her fakülteden fakülte kurullarınca üç yıl için seçilecek birer öğretim üyesi ile rektörlüğe bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden teşekkül eder. Senato, her eğitim - öğretim yılı başında ve sonunda olmak üzere yılda en az iki defa toplanır. Rektör gerekli gördüğü hallerde senatoyu toplantıya çağırır.

Üniversite yönetim kurulu; rektörün başkanlığında dekanlardan, üniversiteye bağlı değişik öğretim birim ve alanlarını temsil edecek şekilde senatoca dört yıl için seçilecek üç profesörden oluşur. Rektör gerektiğinde yönetim kurulunu toplantıya çağırır. Rektör yardımcıları oy hakkı olmaksızın yönetim kurulu toplantılarına katılabilirler.

 Fakültenin ve birimlerinin temsilcisi olan dekan, rektörün önereceği, üniversite içinden veya dışından üç profesör arasından YÖK’nca üç yıl süre ile seçilir ve normal usul ile atanır. Süresi biten dekan yeniden atanabilir.

  Dekan kendisine çalışmalarında yardımcı olmak üzere fakültenin aylıklı öğretim üyeleri arasından en çok iki kişiyi dekan yardımcısı olarak seçer. Ancak merkezî açıköğretim yapmakla görevli üniversitelerde,gerekli hallerde açıköğretim yapmakla görevli fakültenin dekanı tarafından dört dekan yardımcısı seçilebilir. Dekan yardımcıları, dekanca en çok üç yıl için atanır. Dekana, görevi başında olmadığı zaman yardımcılarından biri vekalet eder. Göreve vekalet altı aydan fazla sürerse yeni bir dekan atanır.

Fakülte kurulu,dekanın başkanlığında fakülteye bağlı bölümlerin başkanları ile varsa fakülteye bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden ve üç yıl için fakültedeki profesörlerin kendi aralarından seçecekleri üç, doçentlerin kendi aralarından seçecekleri iki, yardımcı doçentlerin kendi aralarından seçecekleri bir öğretim üyesinden oluşur. Fakülte kurulu normal olarak her yarı yıl başında ve sonunda toplanır. Dekan gerekli gördüğü hallerde fakülte kurulunu toplantıya çağırır.

Enstitü müdürü, üç yıl için ilgili fakülte dekanının önerisi üzerine rektör tarafından atanır. Rektörlüğe bağlı enstitülerde bu atama doğrudan rektör tarafından yapılır. Süresi biten müdür tekrar atanabilir. Müdürün, enstitüde görevli aylıklı öğretim elemanları arasından üç yıl için atayacağı en çok iki yardımcısı bulunur. Müdüre vekalet etme veya müdürlüğün boşalması hallerinde yapılacak işlem, dekanlarda olduğu gibidir. Enstitü müdürü, 2547 sayılı Kanun ile dekanlara verilmiş olan görevleri enstitü bakımından yerine getirir.

Fakülte kurulu ve enstitü kurulları akademik bir organ olarak görev yapmaktadır. Fakülte ve enstitü yönetim kurulu ise, idari faaliyetlerde dekana ve enstitü müdürüne yardımcı bir organ olup görev yapmaktadır.

Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğine göre vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar, Devlet yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar gibi düzenlenir ve onların görevlerini yerine getirir. Bu konuda mütevelli heyetin yetkileri saklıdır. Vakıf üniversiteleri ve yüksek teknoloji enstitülerinin yöneticisi rektör, vakıf meslek yüksekokulunun yöneticisi müdürdür. Rektör ve senatonun dört yıl için seçeceği bir profesör, Üniversitelerarası Kurul’un üyeleridir.

Vakıf üniversitesi veya yüksek teknoloji enstitüsünün, yöneticileri olan rektörler YÖK’nun olumlu görüşü alındıktan sonra mütevelli heyeti tarafından dört yıl süre ile atanır. Vakıf üniversiteleri veya yüksek teknoloji enstitüleri rektörlerinin yaş haddi 67 olup, 67 yaştan önce atanmış olanlar görev süreleri bitinceye kadar rektörlük görevini sürdürebilirler. Vakıf yükseköğretim kurumlarının rektörleri 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumları ile ilgili ek maddeleri ile mütevelli heyet tarafından verilen ve Devlet üniversitesi rektörlerinin 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumları ile ilgili ek maddelerine aykırı olmayan görev ve yetkileri kullanırlar. Rektörler ve bağımsız vakıf meslek yüksekokul müdürleri mütevelli heyetin kabul ettiği bütçe sınırları içinde vakıf yükseköğretim kurumunun harcama yetkilisidir (ita amiri). Rektörler  harcama (ita amirliği) yetkisini, mütevelli heyetin oluru ile uygun göreceği ölçüde dekan, enstitü müdürü ve yüksekokul müdürlerine devredebilir. Üniversite Yönetim Kurulutarafındanbelirlenecek miktarların üzerindeki cari harcamalar harcama yetkilisi (ita amiri) veya harcama yetkilisi (ita amiri) vekillerine tahakkuk amirleri tarafından önerilir. Tahakkuk amirleri, Rektör tarafından tayin edilir. Vakıf meslek yüksekokulunun, yöneticileri olan okul müdürleri vakıf meslek yüksekokulu mütevelli heyeti tarafından Yükseköğretim Kurulu’nun olumlu görüşü alınmak suretiyle  üç yıl süreyle atanır.

C-Vakıf Üniversitesinin İdari Yapısı:

2547 sayılı YÖK’nun 51. maddesine göre yükseköğretim üst kuruluşlarında başkana, üniversitelerde rektöre bağlı, merkez yönetim örgütünün başında bir genel sekreter ve hizmetlerin gerekli kıldığı daire başkanları, müdürler, danışmanlar, hukuk müşavirleri, uzmanlar ile büro ve iç hizmet görevlerini yapmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlar ve diğer görevliler bulunur. Daire başkanlıkları ve müdürlükler üst kuruluşlarda kurulların, üniversitelerde yönetim kurulunun kararı ile genel hükümlere göre kurulur. Yükseköğretim Üst Kuruluşları ile Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 26. maddesinde üniversite idari teşkilatının aşağıdaki birimlerden oluştuğu açıklanmıştır.

            a) Genel Sekreterlik,

            b) Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanlığı,

             c) Personel Daire Başkanlığı,

             d) Komptrolörlük (Bütçe) Daire Başkanlığı,

             e) Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı,

             f) Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı,

             g) Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı,

             h) Bilgi İşlem Daire Başkanlığı,

             i) Hukuk Müşavirliği,

            j) Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı,

            k) Üniversite Hastanesi Başmüdürlüğü

Genel Sekreterlik üniversite idari teşkilatının başıdır ve idari birimlerin çalışmalarından Rektöre karşı sorumludur.

12-Devlet Üniversitesi İle Vakıf Üniversitelerinin Mali Kaynakları:

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa dayanılarak kurulan Devlet ve vakıf üniversitelerinin faaliyetlerinin yürütülmesi için gerekli bulunan kaynak her iki üniversite de farklı şekillerde sağlanmaktadır. Devlet üniversiteleri sözkonusu faaliyetler için gerekli olan kaynağın bir kısmını öğrenci katkı payı adı altında, önemli bir kısmını ise Devlet tarafından bütçeye konulan ödeneklerle sağlamaktadırlar. Vakıflar tarafından kurulan üniversitelerde ise bu faaliyetlere ilişkin kaynak esas itibariyle mütevelli heyet tarafından belirlenen ve doğrudan doğruya öğrenciden temin edilen ücretlerle sağlanmaktadır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun46. maddesine göre yükseköğretim kurumlarında cari hizmet ödenekleri öğrenci başına olmak üzere belirlenir. Öğrenci başına düşen cari hizmet ödeneği, öğrenim dallarının nitelikleri ve süreleri ile yükseköğretim kurumlarının özellikleri göz önünde tutularak,YÖK’nca farklı miktarlarda tespit edilir. Bu miktarın her yıl Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek kısmı Devletçe karşılanır ve öğrenci adına ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine ödenek olarak kaydolunur. Geri kalan kısmı öğrenci tarafından ödenir. Devletçe karşılanacak kısım cari hizmet maliyetlerinin yarısından az olamaz.

Devlet ve öğrenci tarafından yapılacak ödemelerin miktar ve bölgelere göre oranları, yabancı uyruklu öğrencilerden alınacak ücretlerin miktarı ile uygulamaya ilişkin esas ve usuller her yıl Bakanlar Kurulu’nca en geç Temmuz ayı içerisinde belirlenir.

Öğrenci katkısını ödemeyenlerin kayıtları yapılmaz ve yenilenmez. 

Cari hizmet maliyetine öğrenci katkısı ve öğrenci sosyal tesis ve faaliyetlerinden elde edilen gelirler ile yükseköğretim kurumlarınca önceki yıllarda bastırılan ders kitapları ve teksirlerinin satışından elde edilen gelirler, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü adına milli bankalardan birinde açılacak hesaba yatırılır. Bu miktarlar rektörlükçe en geç ilgili ayın sonuna kadar Bütçe Dairesi Başkanlığı hesabına bir yandan gelir, diğer yandan özel ödenek kaydolunmak üzere aktarılır. Aktarılan bu miktarlar Maliye Bakanlığı’nca özel ödenek kaydedilir. Kaydolunan ödenekler başta öğrencilerin beslenme, sağlık, spor, kültür ve diğer sosyal hizmetleri olmak üzere üniversitenin cari, kalkınma plan ve programlarına uygun yatırım, transfer ve öğrencilerin kısmi zamanlı olarak geçici işlerde çalıştırılmasına ilişkin giderlerinde kullanılır. Kullanım ve harcamaya ilişkin esas ve usuller Maliye Bakanlığı’nın görüşü alınarak YÖK’nca belirlenir.

Mezkur Kanunun 55. maddesinde ise yükseköğretim kurumlarının gelir kaynaklarının her yıl bütçeye konulacak ödenekler, kurumlarca yapılacak yardımlar, alınacak harç ve ücretler, yayın ve satış gelirleri, taşınır ve taşınmaz malların gelirleri, döner sermaye işletmelerinden elde edilecek kârlar, bağışlar, vasiyetler ve diğer gelirler olduğu; (56/b) maddesinde ise üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitülerinin genel bütçeye dâhil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanacakları belirtilmiştir.

Yükseköğretim Kanununun Ek 6. maddesine göre vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları vakıf tüzel kişiliği dışında ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olur ve bu kurumun gelirleri, geçici olarak dahi hiçbir suretle vakıf mamelekine veya hesaplarına intikal edememektedir. Vakıf yükseköğretim kurumuna doğrudan doğruya bağış ve yardım yapılabilir.İlaveten, Ek 7. madde de vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, Yükseköğretim Kanununun 56. maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan aynen istifade edecekleri belirtilmiştir.

Yine, adı geçen KanununEk 9. maddesinde öğrencilerden alınacak ücretlerinin vakıf yükseköğretim kurumu tüzel kişiliğini temsil eden mütevelli heyet tarafından tespit edileceği belirtilmiştir. Kanunun Ek 15. maddesinde yer alan hükme göre vakıf tüzel kişiliğinin herhangi bir şekilde nihayete ermesi halinde, vakıf yükseköğretim kurumu tüzel kişiliği devam eder ve vakıf tarafından yükseköğretim kurumu tüzel kişiliğine tahsis edilen her türlü taşınır ve taşınmaz mal, araç-gereç, malzeme, para ve ekonomik değeri olan haklar yükseköğretim kurumunun mülkiyetine geçmektedir.

Bu durumda vakıf yükseköğretim kurumu mütevelli heyeti üyeleri ile yükseköğretim kurumu yöneticilerinin seçilmesi yetkisi, Yükseköğretim Kurulu’nun olumlu görüşü üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce bir başka vakfa devredilir.             

Vakıf yükseköğretim kurumunun faaliyetlerinin durdurulması halinde durdurulma süresince, kapatılması halinde ise temelli olarak, kurumun idaresi Yükseköğretim Kurulu’nca eğitim ve öğretimi sürdürmek veya tamamlamak üzere uygun bir Devlet yükseköğretim kurumunun vesayetine verilir.

YÖK’na istinaden çıkartılan “Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği[2]”nde vakıf; 4721 sayılı Medeni Kanun hükümleri uyarınca kurulmuş, amaç ve faaliyetleri arasında yükseköğretim kurumları kurmaya ilişkin hüküm bulunan, 2547 sayılı Kanun ve bu Yönetmelik hükümleri uyarınca yükseköğretim kurumlarını ve bunlara bağlı birimleri kuran veya kurmak için başvuran tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları; vakıf yükseköğretim kurumu ise kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından kurulmuş bulunan üniversite ile yüksek teknoloji enstitüsü ve bunların bünyesinde yer alan fakülteler, enstitüler, yüksekokullar, meslek yüksekokulu, konservatuarlar, araştırma uygulama merkezleri ile bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmayan meslek yüksekokulu olarak belirtilmiştir.

Yönetmeliğin 5. maddesinde vakıf üniversitesi gelirlerini sadece kendi üniversitelerini ve mülkiyeti üniversitelere ait kurum ve kuruluşları geliştirmek amacıyla harcamak kaydıyla, vakıflar tarafından  kanunla kurulmuş bulunan kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde araştırma, eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan fakülte, enstitü, yüksekokul, meslek yüksekokul, destek, hazırlık okulu veya birimleri, benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan bir yükseköğretim kurumu olarak ifade edilmiştir.

Yönetmeliğin (15.) maddesinde kamu tüzel kişiliğine sahip vakıf yükseköğretim kurumları, kendilerine ait mal varlıklarına ve bunlar üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip olup, vakıf üniversiteleri ve vakıf yüksek teknoloji enstitüleri rektörleri ile bağımsız vakıf meslek yüksekokulları müdürleri hariç her düzeydeki yöneticileri ve diğer personelini kendi organlarının kararı ile görevlendirebilirler. Vakıf tüzel kişiliğinin herhangi bir şekilde sona ermesi halinde vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliği devam eder.

Yönetmeliğin 7. bölümü mali hükümlere yer vermekte olup, bu bölümde yer alan hükümlere göre vakıflar kendilerine kazanç sağlamak amacı ile yükseköğretim kurumu kuramazlar. Kurulmuş yükseköğretim kurumlarından herhangi bir suretle gelir, kazanç ve hak elde edemezler. Vakıf yükseköğretim kurumunun her çeşit gelirleri kurulmuş bulunan yükseköğretim kurumunda kalır ve geçici ya da dolaylı olarak dahi hiçbir suretle vakıf mamelekine veya hesaplarına intikal edemez. Ayrıca, vakıf yükseköğretim kurumlarının bağış ve diğer şekillerde iktisap edecekleri taşınmaz mallar, tapuda yükseköğretim kurumlarının tüzel kişilikleri adına tescil edilir. Vakıflar tarafından kurulmuş yükseköğretim kurumlarına eğitim-öğretim ve araştırma tesisleri, öğretim üyesi lojmanları, öğrenci yurtları, sosyal ve kültürel tesisler kurmak üzere Bakanlar Kurulu Kararı ile Hazineye veya muvafakatleri alınmak suretiyle kamu tüzel kişilerine ait arazi ve tesisler tahsis edilebilecektir.

13-İta Amirliği ve Mali Denetim:

Yükseköğretim üst kuruluşları ile yükseköğretim kurumlarının bütçeleri, genel ve özel bütçelerin bağlı bulunduğu esaslara uygun olarak hazırlanır, yürürlüğe konur ve denetlenir. İta amiri, üst kuruluşlarda başkan, üniversitelerde rektördür. Bu yetki uygun görülen ölçüde gerektiğinde yardımcılara, dekanlara, enstitü ve yüksekokul müdürlerine, üst kuruluşlara bağlı birim başkanlarına ve üst kuruluş ve üniversite genel sekreterlerine devredilebilir. Vakıf üniversitelerinde ise itâ amiri mütevellî heyet başkanıdır.

14-Vakıf Üniversiteleri Birliği:

Bazı vakıf üniversiteleri bir araya gelmek suretiyle vakıflarca kurulan üniversitelerin tanıtılması ve kurucuları arasında iletişim ve dayanışmanın güçlendirilmesi amacıyla “Vakıf Üniversiteleri Birliği”ni kurmuşlardır. Vakıf Üniversiteleri Birliği, vakıf üniversitelerinin yürüttüğü çalışmalarda birlik ve bütünlüğün oluşturulmasını sağlamak ve sorunların çözülmesi konusunda çalışmalar yapmak üzere kurulmuştur. Birlik tarafından “Vakıf Üniversiteleri Birliği Derneği Tüzüğü” hazırlanmıştır. Tüzükte, kurulan Derneğin amacı, vakıflarca kurulan üniversitelerini topluma tanıtmak kurucuların hak ve yetkilerini oluşturmak, bu yetkilerin korunmasını meslektaşlar arasında iletişim ve dayanışmanın güçlendirilmesini çalışmalardaki birlik ve bütünlüğün oluşturulmasını sağlamak ve sorunların çözülmesi konusunda çalışmalar yapmak olarak belirlenmiştir. Derneğe hali hazırda 17 vakıf üniversitesi katılmıştır.

15-Vakıf Üniversiteleri Koordinasyon Birimi:

YÖK nezdinde kurulan “Vakıf Üniversiteleri Koordinasyon Birimi”; vakıflar tarafından Devletin gözetim ve denetimine tabi kurulan yükseköğretim kurumlarının;

-Kuruluş başvuruları ile ilgili işlemleri yapmak,

-Eğitim öğretime açılmalarına ilişkin taleplerini ile ilgili işlemleri yapmak,

-Diğer kamu kurum, kuruluşları ve yükseköğretim kurumları ile olan ilişkileri ile ilgili işlemleri yapmak,

-2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 18. maddesine göre vakıf üniversitelerinin giderlerine katkıda bulunmak amacıyla yapılacak Devlet yardımına ilişkin taleplerle ilgili olarak dosya hazırlamak, komisyona sunmak, ilgili yazışmaları yapmak,

-Öğrencileri, öğretim üyeleri ve gelir-giderleri ile ilgili istatistiki işlemleri yapmak,

-Vakıf yükseköğretim kurumları ile ilgili şahıslar tarafından YÖK’na yapılan başvurulara cevap vermek,

-Vakıf üniversitelerinin ana teşkilat ve eğitim-öğretim ve diğer işlemlerine ilişkin yönetmeliklerinin incelenmesine ilişkin işlemleri yapmak,

-Vakıf yükseköğretim kurumlarının mütevelli heyet kararlarını ve mali yıl sonu gerçek harcamaları gösterir yeminli mali müşavir raporlarını Denetleme Kurulu Başkanlığı’na göndermek,

-Her yıl Devlet ve vakıf üniversiteleri öğretim üyelerince “Science Citation Index”, “Social Sciences Citation Index” ve “Arts and Humanities Index” tarafından taranan dergilerde yayımlanan bilimsel yayınları Web of Science ortamında taramak ve Devlet ve vakıf üniversitelerinin öğretim üyelerince yapılan yayın istatistiklerini hazırlamak,

-Vakıf yükseköğretim kurumlarının mütevelli heyeti üye değişikliklerine ilişkin işlemleri yapmak,

-Kazakistan Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi ile Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nin YÖK’nca yapılacak bir kısım işlemlerini yerine getirmek.

II-YÖK TARAFINDAN ÜNİVERSİTE OLGUSUNA STRATEJİK YAKLAŞIM, YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNUN TEMEL ÖNCELİKLERİ, FİNANSMAN YÖNTEMİ VE AR-GE ÇALIŞMALARI:

1-Dünya’da Üniversite Konusunda Yaşanan Gelişmeler:

Yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren gelişmiş ülkelerde bilgi toplumuna (knowledge society) geçiş süreci başlamış ve bilgi ekonomisi (knowledge economy) adı verilen yeni birküresel ekonomik yapı oluşmuştur. Bu yeni yapıda bireylerin ekonomik gücü, bilgi veöğrenim düzeyleri ile, ülkelerin rekabet gücü ise beşeri ve sosyal sermayeleri ile ölçülür hale gelmiştir.Bu süreç, bilginin üretilmesi ve paylaşılmasından birinci derecede sorumlu olanüniversitelerden beklentileri arttırmış ve hemen tüm ülkelerde yükseköğretim toplumların ilgiodağı haline gelmiş ve bu artan beklentileri karşılayacak şekilde, yükseköğretimin yenidenyapılandırılması gündeme getirilmiştir.Küreselleşme, piyasa ekonomilerine geçiş ve özellikle hizmetlerin serbest dolaşımı yönündekihızlı gelişmeler nedeniyle yükseköğretim, Birleşmiş Milletler, UNESCO, OECD, AB Komisyonu, Dünya Bankası ve hatta Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşların daöncelikli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir.Bilgi toplumuna ve ekonomisine geçiş sürecinde değişik toplum kesimlerinin üniversitedenartan beklentileri;

a)Daha fazla öğrenciye ve daha geniş bir yaş grubuna eğitim vermek, yani

yığınlaşmak”(massification),

b)Hızla üretilen yeni bilgilerin ve oluşan yeni bilgi alanlarının tümünü kapsayacak şekilde programlarını genişletmek (academic expansion),

c)Eğitimde, mezunların iş bulabilmesi, araştırmada ise bilginin yanısıra uygulamaya yönelmek (relevance),

d)Toplumla güçlü köprüler kurarak, bölgesel ve ulusal kalkınmaya daha fazla katkıda bulunmak,

e)Paydaşlarına hesap verebilen, açık ve saydam yönetişim modelleri geliştirmek (accountability),

f)Tüm bu beklentileri, giderek göreli olarak azalan kamusal kaynaklar ile karşılayabilmek,

olarak şekillenmiştir denilebilir.

Bir taraftan artan beklentiler, diğer taraftan azalan kamu kaynakları arasında sıkışan üniversiteler ise, daha fazla özerklik (autonomy) sağlayarak, gelir kaynaklarını artırıp çeşitlendirmek ve daha verimli yönetim modelleri geliştirmek için yeni arayışlara girmişlerdir.Dünya Bankası, UNESCO ve OECD gibi uluslararası kuruluşların raporlarına göre, dünya’dayükseköğrenim gören öğrenci sayısı 1985 yılında yaklaşık 20 milyon iken, 1990’da 26milyona, 1995’de 38 milyona yükselmiş ve 1995 yılından itibaren hızla artarak, 2001 yılında85 milyonu aşmıştır. Bu sayının, günümüzde 100 milyonu aştığı tahmin edilmekte, 2020’deise, 200 milyon düzeyine ulaşacağı öngörülmektedir.Yükseköğrenim gören öğrenci sayıları 1998 -2003 yılları arasında Japonya’da yılda ortalama%0,2, ABD’de %2.2, AB ülkelerinde %3.1 artış gösterirken, 2004’de Hindistan’da % 8,Çin’de ise %20’ye yakın bir artış göstermiştir.

Dünya’da bir yandan yükseköğretim alanındaki yığınlaşma, öte yandan refah devletinden uzaklaşma eğilimlerinin yaşanması, yükseköğretim kurumlarının kurulması ve işletilmesinde özel kaynakların kullanılmasını gündeme getirmiştir. Oysa, toplum için yeterli miktar ve kalitede yükseköğretim hizmetinin “kamu malı” olarak sunulması gerekmektedir. Nitekim, son yıllara kadar, ABD dışındaki tüm ülkelerde yükseköğretim hizmeti yalnız kamu malı olarak değil, aynı zamanda kamu eliyle üretilmiştir. 1980’li yıllardan başlayarak refah devleti krizinin ortaya çıkmasıyla birlikte yükseköğretim kurumlarının sayısının artırılmasında özel birikimlerden de yararlanma eğilimi güç kazanmıştır. Bu durumda, özel kesim tarafından yeni yükseköğretim sunum biçimleri gelişmeye başlamıştır. Bu gelişmeleri, yükseköğretimin özel hizmet olarak üretildiği biçiminde yorumlamak yanıltıcı olur. Sözkonusu olan bir kamu malının özel olarak sunumudur (private provision of public goods). Bu nedenle, bu sunum değişik ülkelerde farklı biçimler almaktadır. Özellikle, 1990’lı yılların başından itibaren, Uzak Doğu ülkeleri ile eski sosyalist ülkelerde gelişen bu süreç, Çin, Hindistan ve hatta Rusya’nın da katılmasıyla güçlenerek sürmektedir. Sadece kamu kaynakları ile yükseköğretimini finanse edemeyen hemen hemen tüm gelişmekte olan ülkeler de bu politikayı benimsemek zorunda kalmış ve sonuç olarak günümüzde birçok ülkede Devlet ve özel üniversitelerden oluşan ikili bir yükseköğrenim yapısı ortaya çıkmıştır. Dünya genelinde, özel yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin oranı 1985’de yaklaşık % 18 iken, günümüzde % 30’a yaklaşmıştır

Özel kuruluşlar eliyle yükseköğretimin sunumu değişik biçimlerde gerçekleşmektedir. Bunlar arasında;

-Kâr amacı gütmeyen (non-profit) vakıf üniversiteleri (Harvard, Stanford vb),

-Kâr amacı güden (for-profit) kurum üniversiteleri (University of Phoenix, Devry University.),

-Şirket (corporate) üniversiteleri (Motorola University, Oracle University),

-Sınır ötesi (transnational) üniversiteler (Nottingham, The Appollo Group),

-Sanal üniversiteler (Tec de Monterrey)

gibi farklı modeller sayılabilir.

Yükseköğretiminin özel kesim tarafından sunumunun son yıllarda birçok ülkede denetimsiz ve hızlı şekilde büyümesi, kamu hizmeti olma niteliğinin kaybolmasına ve kalite, mesleki yeterlilik (accredition), akademik tanınmanın (academic recognition) bulunmayışı gibi pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1989 sonrasında sosyalist blokun çözülmesiyle birlikte, Doğu Avrupa ülkelerinde yükseköğretiminin kâr amacıyla denetimsiz bir biçimde ticarileşmesinin ortaya çıkardığı bu tür sorunlar, Avrupa’da “Bologna Süreci”nin başlatılmasının temel nedenini oluşturmuştur. Benzer bir yozlaşma Hindistan’da yaşanmış ve bunun sonucunda Anayasa Mahkemesi, 100 özel üniversitenin kapatılması yönünde bir karar almak zorunda kalmıştır[3].

2-Dünya’da Üniversitelerin Yaşadığı Özerklik Sorunu:

YÖK’nun strateji çalışmalarında yer yer “özerklik” vurgusuna yer değinildiğine tanık olmaktayız. Bir bilimsel geleceğin öncüsü olan üniversitelerin geleceği bu kurumların hiçbir etki ve baskı altında kalmadan faaliyet yapmalarına bağlıdır. Günümüzde birçok kurum ve kuruluşta idari ve mali özerkliğin sağlanmasıyla faaliyet sonuçlarında başarılar görülmektedir. Bu kıstas, belki de en fazla üniversitelerde kendini gösterecektir. Özerklik konusunda OECD’nin üniversitelerin özerkliğini belirlemek için kullandığı 8 adet kriter bulunmaktadır. Bu kriterler,

a)Gayrimenkul ve diğer donanımların mülkiyetine sahip olabilmek,

b)Borçlanarak fon yaratabilmek,

c)Yaratılan kaynakları, kendi amaçları doğrultusunda bağımsız harcayabilmek,

d)Akademik program ve ders içeriklerini belirleyebilmek,

e)Akademik personelin işe alınmasına ve işten çıkarılmasına karar verebilmek,

f)Çalışanların ücretlerini belirleyebilmek,

g)Öğrenci kontenjanlarını belirleyebilmek,

h)Öğrenci harçlarını belirleyebilmek,

olarak ifade edilmektedir.

Üniversite özerkliğini tanımlayan bu sekiz ölçütten beşinin mali, ikisinin akademik ve birinin ise idare özerkliğe ilişkin olduğu ve üniversite özekliğinin, büyük oranda, mali özerklik ile ilişkilendirildiği gözlenmektedir. Bu ölçütler, temelinde ABD, Avustralya ve İngiltere’deki üniversitelerin en geniş anlamda özerklikten yararlandıkları, bunları Hollanda, Polonya ve Meksika’daki üniversitelerin izlediği, son beş yıl içinde Avusturya, Norveç, İsveç, Finlandiya ve Danimarka üniversitelerinin özerkliklerinin önemli ölçüde arttığı, Japonya ve Kore’de de bu yönde girişimlerin başladığı belirtilmektedir. Daha önce değinilen OECD kurumsal özerklik ölçütlerine göre Türkiye’deki üniversitelerin özerklik düzeyi çok düşüktür. Meksika ve Hollanda’da üniversiteler sekiz ölçütten yedisi bakımından özerktir. OECD bu ölçüte göre ülkelerin aldığı puanı Danimarka’da 6, Norveç’te 5, Avusturya‘da 4,5, Kore’de 2,5, Japonya’da 1 olarak hesaplamıştır. Türkiye 1.5 puanla en düşük puanlı ülkeler arasında yer almaktadır[4].

Üniversite özerkliğinin mali kaynaklarla ilişkisi ise çok önemli düzeylerdedir. Özellikle Angalosakson ülkelerinde gelir kaynakları kamu bütçe geliri, özel sektör yardımları ve harçlar olarak dikkat çekmektedir. OECD tarafından yapılan bir çalışmada özerklik düzeyinin en yüksek bulunduğu Birleşik Krallık’ta kamu kaynağı %57 iken, öğrenci katkısı %23 ve özel sektör ve yerel vergileme yoluyla sağlanan gelir ise %20 düzeylerinde kalmıştır[5].

Hemen hemen tüm sanayileşmişsayılan ülkelerde devlet-üniversite ilişkileri yeniden düzenlenmektedir. Devlet, mali konularda, desteğini azaltıp, üniversitelerin özerkliklerini genişletmekte, idari ve akademik konularda yönetim ve denetim görevlerini ara kurullara devredip, hesap verebilirlik ve kalite güvence (quality – assurance) sistemlerini hayata geçirerek, üniversitelerin mali ve idari işlemlerini ve akademik performaslarını saydam bir şekilde dış denetimlere (external-assessment) açmasını ve topluma hesap vermesini istemektedir. Günümüzde, genellikle özerklik taleplerinin karşılanması ile hesap verebilirliğin artırılması arasında bir denge kurulmaya çalışılmaktadır[6].

3-YÖK’nun Amaç ve Hedefleri:

YÖK, Anayasanın 130 ve 131. maddeleri uyarınca kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yükseköğretimi yönlendirmek, planlamak, düzenlemek, yönetmek ve denetlemekten sorumlu tek kuruluş olarak belirlenmiş ve 1981 yılında kurulmuştur. Bu Kurul’un görev alanını belirleyen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 6. ve 7. maddeleriyle, YÖK’nun yükseköğretimi kısa ve uzun dönemli olarak, bir bütünlük içinde planlamak, düzenlemek ve denetlemek işlevlerine açıklık getirilmiştir. Bu kapsamda, YÖK’nun temelinde sahip olduğu amaç ve ilkeler temel olarak aşağıdaki gibi belirlenmiştir[7]:

-Üniversiteleri tek merkezli yönetim anlayışından çıkararak küresel rekabete katılabilen, dünyaya açık ve Türk toplumunun beklentilerini karşılayan dinamik kurumlara dönüştürülecektir.

-Üniversiteler, uluslararası standartlarda hizmet verebilmeleri ve bilimsel olarak özgür, idari olarak özerk ve finansal olarak mali kaynak üretebilen yapılara kavuşabilmeleri amacıyla ilgili paydaşların katılımıyla katılımcı, hesap verebilir, özerk, sorumlu ve şeffaf bir yönetim yapısına kavuşturulacaktır.

-YÖK, standart belirleme, koordinasyon, uzun dönemli planlamadan ve denetimden sorumlu olacak şekilde yeniden yapılandırılacak ve kurumsal kapasite güçlendirilecektir. YÖK'ün, Yükseköğretim Koordinasyon Kurulu’na dönüştürülmesi için sistemin tamamı gözden geçirilecek, konunun ilgili taraflarının uzlaşması neticesinde gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.

-Yerel kalkınmayı desteklemek üzere üniversitelerin bulundukları bölgenin sorunlarına eğilmesi ve bulundukları bölgelerin ihtiyaçlarını dikkate alarak ihtisaslaşması sağlanacaktır.

-Sunduğu hizmetler itibarıyla halihazırda tek tip olan üniversitelerin mevcut beşeri, fiziki ve mali kaynakları dikkate alınıp araştırma ve öğretim üniversitelerine dönüştürülerek farklılaşmaları sağlanacaktır. Araştırma altyapısı yeterli olan üniversitelerin araştırmaya ve lisansüstü eğitime ağırlık vermeleri, diğer üniversitelerin ise daha çok ön lisans ve lisans eğitimine yoğunlaşmaları sağlanacaktır.

-Başarılı mezunlar başta olmak üzere nitelikli bireylerin akademik hayata yönlendirilmesi amacıyla öğretim üyeliği mesleği cazip hale getirilecek, bu kapsamda araştırma görevlilerinden başlamak üzere özlük hakları iyileştirilecektir.

-YÖK Başkanlığı’nın idari yapısının ve personelin özlük hakları yönünden yeniden yapılandırılması sağlanacaktır.

4-YÖK’nun Temel Politika ve Öncelikleri:

YÖK’nun yıllık Faaliyet Raporlarında belirtildiği üzere kurumun temel politika ve önceliklerinin kısaca aşağıdaki gibi olduğu ifade edilebilir:

-Yükseköğretim kurumlarında eğitim kalitesinin yükseltilebilmesi için idari ve akademik yapının yeniden yapılanması,

-Üniversiteler ile sanayi işbirliğinin sağlanması amacıyla yeni teknoloji bölgeleri oluşturulmasına destek sağlanması,

-Üniversitelerin ihtisaslaşmasının sağlanması,

-Bilim insanlarının özlük hakları ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi,

-Yükseköğretim kurumlarının mali kaynaklarının çeşitlendirilmesi,

-Yurtiçi ve yurt dışında öğretim üyesi ve bilim insanı yetiştirme ve değişim programlarının hacmi ve çeşitliliğinin arttırılması,

-Bilişim okuryazarlığının arttırılması.

5-Türkiye’de Yükseköğretimin Finansmanı:

YÖK’nun 2007 yılında yayımlanan “Vakıf Üniversiteleri Raporu”na gore ülkemizdeki ilk vakıf üniversitesi 1984 yılında kurulan Bilkent üniversitesi olmuştur. Daha sonra ise süreci Koç (1992), Başkent (1994), Yeditepe (1996) ve Sabancı (1996) üniversiteleri takip etmiştir. Vakıf üniversiteleri açısından 1996, 1997, 1998, 2001 yılları çok büyük bir gelişimin ve değişimin yılları olmuştur. İlk yıllarda 426 olan öğrenci sayısı 2006 yılı sonu itibariyle 95.000’e ulaşmıştır. Bugün itibariyle 62 adet vakıf üniversitesinin öğrenci sayısının çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Vakıf üniversiteleri, kendileri açısından artan talebi karşılamak amacıyla sağlam finasman kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Ülkemizde, vakıf üniversiteleri dahilgenel olarak yükseköğretimin finansmanının niteliğini ortaya koyabilmek için önce bu finansmanın dayanağını oluşturan yasal çerçeveyi tanımak, daha sonra da bu çerçevede oluşturulan finansmanın niceliksel yeterliliğini değerlendirmek gerekir.

A- Türkiye’de Yükseköğretim Sisteminin Finansmanının Yasal Çerçevesi:

Ülkemizde üniversitelerin finansman süreci bugüne değin belli bazı yasal değişimlerden etkilenerek oluşmuştur. Bu faaliyetlerin finansmanındaki temel argüman esas itibariyle Türkiye’de sunulan her düzeydeki yükseköğretimin Anayasanın 130.maddesinde ifadesini bulan kamu hizmeti niteliğini taşımasıdır. Bu nitelik, Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı ile de teyit edilmiştir. Devlet üniversiteleri de, vakıf üniversiteleri de kanunla kurulmakta, kamu tüzel kişisi özelliğini taşımakta ve kamu yönetim ve denetim organlarının akademik, idari ve mali gözetim ve denetimi altında kamu hizmeti sunmaktadırlar. Dolaysıyla, bu iki tür üniversiteyi birbirinden yapı ve işleyiş olarak farklı görmek mümkün değildir. Kamu hizmeti niteliği taşıdığı konusunda görüş birliği olan yükseköğretimin finansmanı, Devlet ve vakıf üniversiteleri itibariyle iki temel yöntemle yapılmaktadır. Anayasal olarak Devlet üniversitelerinde kamusal finansman, bir diğer ifadeyle bütçe ile finansman, vakıf üniversitelerinde ise ücret alma şeklinde özel finansmansistemi benimsenmiş bulunmaktadır.

Devlet üniversitelerinin kamusal finansman şekli bütçe ile finansmandır. Üniversitelerin bütçeleri Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uygulandığı ve 1961 ve 1982 Anayasalarında aynen düzenlendiği biçimiyle genel ve katma bütçelerin (yeni değişiklikle merkezi yönetim bütçesinin) bağlı olduğu esaslara göre yürürlüğe konulmakta ve denetlenmektedir. Son 35 yılda Devlet üniversitelerinin tabi olduğu bütçe sistemi üç kez değişmiştir.1973 yılında Klasik Bütçe Sisteminden Program Bütçe Sistemine geçilmiş, 1998 yılında bir süre Torba Bütçe Sistemi uygulanmış, 2004 yılından itibaren ise analitik bütçe sistemi uygulanmaya başlamıştır. Bu sistemlerin hepsinde de üniversiteler aşırı merkeziyetçi bürokratik eğilimlerden şikâyetçi olmuşlardır.

Dünya’daki kalite yönetimi ve performans yönetimi konusundaki gelişmeler sonucu 1927 yılından beri yürürlükte olan “1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu”, 10 Aralık 2003’de çıkarılan “5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu”yla değiştirilmiştir. Yeni Kanun, 2006 yılı bütçesinden başlayarak uygulanmaya başlanmıştır. Bu Kanun, kamu idarelerinin kalkınma planları, programlar ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturarak stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamalarını, performanslarını önceden belirlenmiş göstergeler doğrultusunda ölçmelerini ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlamalarını; kurum bütçelerini de hazırladıkları bu stratejik plana göre yapmalarını öngörmektedir.

Devlet üniversitesi bütçeleri 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa göre özel bir bütçe niteliğindedir. Üniversite özel bütçesi, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idaresi sayılan “...belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu gelirlerden harcama yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla düzenlenen ...”bir bütçedir.

Devlet üniversitelerinin merkezi yönetim bütçesi esaslarına tabi olması; ”... tüm gelir ve giderlerinin bütçelerinde gösterilmesini, belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesinin esas olduğunu, gelir ve gider denkliğini, bütçeyle verilen harcama yetkisinin kanunlarla düzenlenen görev ve hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla kullanılmasını ... “ öngörmektedir.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun üniversitelerin finansal yönetimlerine getirdiği yeniliklerin temel olarak şunlar olduğunu ifade edebiliriz:

1)Farklı mevzuata tabi olarak bütçeleştirilen, harcanan, muhasebeleştirilen kamu kaynakları bu Kanunçatısı altında toplanmıştır. (Öğrenci Sosyal Hizmetler, Döner Sermaye ve Sosyal Tesis kaynakları gibi)

2)Birden çok yılı kapsayan bütçe hazırlanmasına geçilerek bütçe hazırlanmasında orta dönemli bakış açılarının hesaba katılması sağlanmıştır.

3)Harcamaların denetiminde anlayış değişikliğine gidilmiştir. Bu anlayış çerçevesinden denetim (üst yönetici tarafından atanan denetçi tarafından gerçekleştirilen iç denetim, Sayıştay tarafından gerçekleştirilen dış denetim olmak üzere ikiye ayrılmıştır; belge üzerinde yapılan denetim anlayışı, yerindelik ve performans denetimi şekline dönüştürülmüştür.)

4)Harcamalardan sorumlu görevliler yeniden tanımlanmış ve sorumlulukların yaygınlaştırılması yoluna gidilmiştir. Dekanlar ita amiri olmuşlardır.

5)Harcamaların ön denetimi ve ödemesini gerçekleştiren Maliye Bakanlığı’na bağlı Bütçe Dairesi Başkanlığı, Saymanlık Müdürlüğü gibi birimler kaldırılmış, mali hizmetlerin kurum yapısı içinde oluşturulan Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülmesi sağlanmıştır.

6)Şeffaflık ve saydamlık ön plana çıkmıştır.

7)Orta Vadeli Plan ve Programlar ile geleceğe yönelik olarak daha sağlıklı ve etkin hedef ve amaçlar ortaya konulmuş, sonuçta hedef ve sapmalar kaynakları itibariyle değerlendirilme imkânına kavuşmuştur.

B-Devlet ve Vakıf Üniversitesi Gelirlerinin Dağılımı:

Yükseköğrenimin finansmanıyla ilgili sorunlar yükseköğrenim hizmetinin nasıl bir mal veya hizmet olduğu, bireysel ve sosyal faydanın nasıl oluştuğu ile ilgili noktasında düğümlenmektedir. Bu durum, gayet tabii ki devletlerin sosyal mal kavramına verdikleri değere göre farklı şekillerde finansman sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde karma bir modelin olduğundan bahsetmek mümkün gözükmektedir. YÖK’ndan alınan verilerine göre Devlet üniversitelerinin gelir kaynakları içinde bütçenin payı %57, üniversite döner sermayesinin payı %38, öğrenci katkısının payı %4, diğer gelirlerin payının ise sadece % 2 düzeylerinde olduğu anlaşılmaktadır. 1990 sonrası eğilime bakıldığında, bütçe finansman payının %80’lerden bu düzeye düştüğü, döner sermaye gelirleri ile finansmanın ise %20’lerden hemen hemen iki katına çıktığı görülmektedir. Devlet, üniversiteleri kendi ürettiği kaynaklarla, bir başka ifadeyle, özel finansmanla başbaşa bırakmak eğilimindedir. Öte yandan, 2547 sayılı Kanunun 55.maddesi, üniversitelerin gelir kaynaklarının başında “...her yıl bütçeye konulacak ödenekleri..”, bir başka ifadeyle bütçe ile finansmanı saymaktadır.

Normal örgün öğretim, paralı denilmesine rağmen ikinci örgün öğretim, açıköğretim, bunların önlisans, lisans ve lisansüstü düzeyleri 5018 sayılı Kanun ile getirilen özel bütçe uygulamasına kadar, iki temel kamusal finansman kaynağıyla finanse edilmekteydi. Bunlar,sırasıyla Hazine yardımı ve Kanunda kullanılan ifadeyle öğrenciden alınacak harç ve ücretlerdir. Bunların dışında kalan finansman biçimleri, sosyal tesis ve faaliyetlerden elde edilen gelirler, yayın ve satış gelirleri, taşınır ve taşınmaz malların gelirleri, döner sermaye gelirleri gibi fiyatlama yoluyla özel finansman ile bağış ve yardımlardır. Bu gelirler, 2007 sonunda kaldırılmakta, yasa hükmüne bağlanan döner sermaye dışında kalanlarının tümü, yeni bütçe rejiminde öz gelir olarak ele alınmaktadır.

Üniversitelerin ikinci büyük gelir kaynağını döner sermaye gelirleri oluşturmaktadır. Üniversitelerin kamu hizmetini üreterek, bu faaliyetleriyle kaynak yaratabilmesi için, 5018 sayılı Kanunla kaldırılmış olan 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 49.maddesine göre kurulan döner sermaye işletmelerinden yararlanılmaktadır. Döner sermaye gelirleri, 2547 sayılı Kanunun 55. maddesindeki yükseköğretim kurumlarının gelirleri içine biraz da zorlama olarak eklenen ve her yıl bütçe yasaları ile uygulaması düzenlenen bir gelir türünü oluşturmaktadır.Döner sermayeler, ilk kurulmaya başlandıkları yıllarda Sayıştay vizesinden ve denetiminden, Devlet Satınalma Kanunlarından, Muhasebe-i Umumiye Kanunundan muaf tutularak büyük esneklik içinde etkinlik gösterebilmiş; ancak bu muafiyet esnekliklerin zaman içinde aşama aşama yok edilmiş olmaları sonucunda genel bütçe kavram ve usulleri içine alınmıştır. Bu süreç devam etmektedir. 5018 sayılı Kanunun genel ilkesinin uygulanması sonucu 31 Aralık 2007 sonrasında bu işletmelere son verilmiştir.

Bütçe içinde Devletçe verilen kaynakların yanı sıra, öğrencilerden alınan katılım payları ve ücretler de yer alacaktır. Anayasanın 130.maddesinde yükseköğretimin paralı olduğuna dair herhangi bir düzenleme yer almamakla birlikte, 14.6.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun38.maddesinde “..yükseköğretim paralıdır. Başarılı olan fakat maddi imkanları elverişli olmayan öğrencilerin kayıt ücreti, imtihan harcı gibi her türlü öğrenim giderleri, burs, kredi, yatılılık ve benzeri yollarla sağlanır. Öğrenim harç ve ücretlerinin tutarları ve bunların ödenme tarzları ile burs ve kredilerin tutarları ve bunların veriliş esasları, Maliye Bakanlığı ile birlikte hazırlanacak yönetmelikle tespit edilir...” denerek düzenlenmektedir. Bu düzenleme, açılan bir iptal davası çerçevesinde Anayasa Mahkemesi’nin 26.3.1974 tarih E.1973/22 ve K.1974/11 sayılı kararıyla “...yükseköğretimin parasız olacağı yolunda ne 1961 Anayasasının öğrenimin sağlanmasını düzenleyen 50. maddesi, ne de başka bir maddesinde kural olmadığı, özel hizmet olamayacak yükseköğretim hizmetinin kamu hizmeti olmasının vergi yoluyla finansmanı dışında harç, ücret, gider ve benzeri özel karşılık istenmesine engel teşkil etmeyeceği, yükseköğretimin paralı olmasının akçalı kaynakları yetersiz bir ülkede sosyal Devlet ilkesinin bir alan ve oranda bir çeşit uygulanışı sayılabileceği..” gerekçeleri ile Anayasaya aykırı görülmemiştir.Öğrencilerden alınacak katılım paylarına ilişkin düzenlemelerde, normal sürelerinde mezun olmayan öğrencilerin katılım payları bir yıl gecikme halinde yüzde elli, ikinci yıl gecikme halinde yüzde yüz artırılma yoluna gidilerek, yükseköğretimde yığılmayı caydırıcı bir tutum izlenmiştir. Yükseköğretim sistemi ile ilgili yürürlükteki Yükseköğretim Kurumlarında İkili Öğretim Yapılması Hakkındaki, 27.11.1992 tarih ve 3843 sayılı Kanunun 7.maddesinde belirtildiği üzere, yükseköğretim kurumlarında normal örgün öğretimin bitimini takiben yapılan ikinci öğretim de isteğe bağlı ve paralıdır. 3843 sayılı Kanun, ikinci öğretimin finansman şeklini de belirlemiş ve alınacak ücretlerin “...normal örgün öğretim için belirlenen cari hizmet maliyetinin yarısından az olamayacağını ...” hükme bağlamıştır.

Yükseköğretimin finansmanında, 16.08.1961 tarih ve 351 sayılı Kanun ile kurulan ve yükseköğrenim gören öğrencilere öğrenim kredisi, cari hizmet maliyetine katkı kredisi ve beslenme yardımı desteği veren Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun (Yurt-Kur) da dolaylı katkısı bulunmaktadır.

Yükseköğretim sisteminin finansmanda kullanılan gelir kaynaklarının bazıları, bütçe ilkeleri arasında sayılan belli gelirlerin belli giderlere tahsis edilememesi (adem-i tahsis) ilkesine istisna teşkil edecek biçimde;

i)2547 sayılı Kanunun 46.maddesine göre, cari hizmet maliyetine öğrenci katkısı ile sosyal tesis ve faaliyetlerden, yükseköğretim kurumlarınca önceki yıllarda bastırılan ders kitapları ve teksirlerin satışından elde edilen gelirler; başta öğrencilere beslenme, sağlık, spor, kültür hizmetleri ve diğer sosyal hizmetler olmak üzere üniversitenin mal ve hizmet alımı, yatırım ve transfer harcamalarıyla öğrencilerin kısmi zamanlı olarak geçici işlerde çalıştırılmasına ilişkin giderlerde kullanılabilir. Nitekim, bu kaynaktan elde edilen gelirlerin, 2004 yılı için kesinleşmiş verilerine göre %34’ü öğrencilerin beslenmesine, %9’u sağlık harcamalarına, %6’sı spor faaliyetlerine, %4 ü barınmaya, % 3’ü kültür ve %7’si diğer sosyal faaliyetlerine ayrılırken; beslenmeden sonra en büyük pay %31 ile üniversitenin mal ve hizmet alımı, sermaye gideri ve transfer harcamalarına tahsis edilmiştir.

Üniversiteler son yıllarda, öğrenci katkı paylarının daha büyük bir bölümünü, özel ödenek kaydedilmesi gereken hizmetlerin yanında bir torba bütçe kaynağı gibi kullanmışlardır. Yükseköğretimin finansmanında öğrenci katkısının ortalama payının %4 olduğu düşünülürse, üniversitelerin 2006 mali yılına kadar harcamalarının % 1.3’ünü, öğrenci katkı paylarından torba bütçe kaynağı gibi kullanmış oldukları söylenebilir.

ii)3843 sayılı Kanunun7.maddesine göre, ikinci öğretim öğrenci katkı payları, ikinci öğretime ilişkin giderlerin yanısıra bu öğretimin yapıldığı birimlere öncelik verilmek suretiyle, o üniversitenin veya yüksek teknoloji enstitüsünün harcama kalemlerine konabilir. Bu kaynakta herhangi bir harcama kalemi sınırlaması olmadığından, bir torba bütçe kaynağı olarak düşünülebilir.

iii)2547 sayılı Kanunun 58.maddesine göre, döner sermayelerden elde edilen gayrisafi hasılatın %10’undan az olmamak üzere, üniversite yönetim kurulunun belirleyeceği orandaki tutarlar ile araştırma projelerinden elde edilen gelirler ve bu amaçla tahsil edilen bağış ve yardımlar da bilimsel araştırma projelerine ayrılabilmektedir.

2547 sayılı Kanunun Ek 25.maddesi uyarınca, yükseköğretim kurumları adına tapuda kayıtlı taşınmazların kiralanması, satılması ve işletilmesi, Hazine adına kayıtlı olup yükseköğretim kurumlarına tahsisli taşınmazların eğitim, sağlık ve sosyal amaçlı kiralanması ve işletilmesi sonucu elde edilen gelirler, mal ve hizmet alımlarında kullanılabilir ve sermaye harcamalarına (taşınmaz satış geliri yalnızca yatırımlara) tahsis edilebilir.

Aynı Kanunun Ek 26.maddesi ile yaz okulu öğretim ücreti gelirinin %70’i ders ve sınav ücretlerini karşılamak için kullanılırken, kalanı mal ve hizmet alımlarında kullanılabilir.

iv)Yine mezkurKanunun Ek 27. maddesi ile açılan tezsiz yüksek lisans programlarının öğretim ücretlerinin %30’u bilimsel araştırma projelerine, kalan kısım ders ve sınav ücretine, bunlardan arta kalanı da mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere tahsis edilebilir.

Bu altı kalem kaynakta üniversitelerde özel gelir-özel ödenek uygulaması öngörülmüştür. Özel ödenek uygulamasında üniversitelerin ürettiği özel gelirlerin düzeyine göre belli kalemlere harcama yetkisi verilmektedir. 2004 yılında eklenen üç yeni kaynakla bu uygulamalar yükseköğretimin paralı olmasına kısmi birer örnek kabul edilse de oldukça sınırlı nitelikte tutulmuştur. 5018 sayılı Kanunun 3. maddesinin özel gelirleri, yalnızca genel bütçe kapsamındaki idarelerin kamu görevi ve hizmeti dışında ilgili kanunlarda belirtilen faaliyetlerinden ve fiyatlandırılabilir nitelikteki mal ve hizmet teslimlerinden sağlanan gelirlerle sınırlaması, 2006 yılından itibaren üniversiteleri, öğrenci katkı payı gelirleri ve ikinci öğretim gelirleri ile oluşturulan özel ödenek uygulamasını yapamaz hale getirmiştir.

2006 Bütçe Kanunu’nın 15. maddesi ile bu altı tür özel gelir-özel ödenek uygulaması 2006 yılından başlamak üzere değiştirilmiştir. Anılan maddeler uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirlerin yükseköğretim kurumları bütçelerine öz gelir olarak kaydedileceği, kaydedilen bu tutarlar karşılığı ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödeneklerin gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılacağı öngörülmüştür. Bu düzenleme ile yükseköğretim kurumlarının kısmi paralı uygulaması devam edecek, ancak yükseköğretim kurumları kendi ürettikleri gelirlerini harcama kalemlerine tahsisli olarak kullanamayacak, sadece ödenek tahminlerinde öngörüldüğü kadar gider yapabileceklerdir. Öğrenci katkı paylarının ve özellikle ikinci öğretim katkı paylarının torba bütçe kaynağı olarak uygulanması imkânı artık kalmamıştır. Genel bütçenin üniversitelere yaptığı Hazine yardımı da, bu üretilen altı özel gelir kaleminin öz gelir haline dönüştürülmesi ile oluşan öz gelir toplamı kadar azaltılmış bulunmaktadır.

Buna karşın, vakıf üniversiteleri finansman modelinde ise, özde özel finansmana dayalı olmakla birlikte, bu kurumlara 2547 sayılı Kanunun Ek 18.maddesi ile giderlerine katkıda bulunmak amacıyla ve bütçedeki ödenekle sınırlı olmak kaydıyla Hazine yardımı yapılması, kamusal finansman öğesinin de kullanıldığını göstermektedir. Vakıf üniversitelerinin mali özerkliği, bu üniversitelerin başlıca finansman kaynağı olan öğrenim ücretlerinin, vakıf yükseköğretim kurumlarının tüzel kişiliğini temsil eden mütevelli heyetçe tespit edilmesini gerektirmektedir. 2547 sayılı Kanunun Ek 9.maddesinde bu yetki teyit edilmiş bulunmaktadır.

Vakıf üniversitelerinin, mali ve idari konular dışında Devlet üniversitelerinin yasal düzenlemelerine ve kurallarına tabi olmaları, kazanç amacına yönelik olmadan üniversite kurup işletmeleri Anayasal olarak öngörülmesine karşın, Devlet yardımı almaları ve Devlet üniversitelerine 2547 sayılı Kanunun 56.maddesinde sayılan ve bir finansal avantaj olarak kabul edilebilecek mali kolaylıklardan istifade edebilmeleri tartışma konusu olmaktadır.

Vakıf üniversitelerinin finansman yapısı hakkında yayınlanmış veriler bulunmadığından, öğrenim ücretleri ile Devlet yardımlarının finansman yapıları içindeki payı hakkında herhangi bir görüş ileri sürülememektedir. Oldukça sınırlayıcı şartlarla verilen Devlet yardımının üst sınırı, Devlet üniversitelerine o yıl tahsis edilen toplam bütçe ödeneklerinin örgün öğrenci sayısına bölünmesi ile bulunan tutarın, yardım yapılacak vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan örgün öğrenci sayısı ile çarpılmasıyla bulunan tutarın % 30’udur. Bu kaynak, özellikle bilimsel araştırma ve öğretim üyesi yetiştirme işlevlerini yerine getirerek bilgi stokuna katkı sağlayan vakıf üniversitelerine verilen bir kamusal destek olarak kabul edilebilir.

C- Yükseköğrenim Finansmanı Üzerine Sayısal Veriler:

YÖK’na göre ülkemizde 1995-2005 yılları arasında toplam eğitim ödeneklerinin genel bütçe içindeki payı %9,2 ile %13,5 arasında, GSMH payı ise %2,3 ile %4,18 arasında değişmiştir. Son üç yılda toplam eğitim ödeneklerinde bir artış gözlenmektedir. Ancak Türkiye, GSYİH’dan eğitime ayırdığı pay bakımından OECD ülkeleri arasında her yıl sonuncu sırada yer almıştır. Bahsi geçen on yılda yükseköğretime ayrılan bütçe ödeneklerinin genel bütçe içindeki payı %2,3 ile %3,4 arasında, GSMH payı ise %0,8 ile %1,09 arasında değişmiştir.

Devlet üniversiteleri özellikle döner sermaye ve diğer işletme gelirlerini artırarak, bütçe ödeneklerine yakın özkaynak yaratmaya başlamışlardır. Ancak, yaratılan bu kaynaklar büyük oranda tıp fakülteleri olan üniversitelerimizin hastane gelirlerinden oluşmakta, diğer işletme gelirleri ve öğrenci katkı paylarında önemli bir artış gözlenmemektedir. 2003 yılından itibaren üniversitelerin döner sermayeleri hükümetin kararlarıyla önemli kayıplara uğramıştır. Bunlar arasında Hazine payının %9’dan %15’e çıkarılması, hastahane tedavi faturalarından büyük oranlarda açıklamasız kesintiler yapılması, bütçe uygulama talimatındaki fiyatlara uygulanan oranın düşürülmesi ve bütçe uygulama talimatının KDV’siz olarak hazırlanması vb. sayılabilir. Öğrenci katkı paylarının öğretim maliyetini karşılama oranı fakülteler arasında önemli bir farklılık olduğunu göstermektedir. Yaratılan özkaynakların eklenmesi ile yükseköğretimde öğrenci başına yapılan toplam harcama artmakla birlikte, Türkiye bu açıdan hala OECD ülkeleri arasında son sırada yer almaktadır.

Vakıf üniversiteleri ise, üç ayrı finansman kaynağına sahiptirler:

Kurucu vakfın katkısı,

Öğrenci harçları,

Devlet yardımı.

Belirtilen gelirlerin oransal değişimleri, vakıf üniversitelerine göre değişmektedir. Gelirlerin dağılımları bakımından vakıf üniversitelerini iki gruba ayırmak mümkündür. İlk gruptaki vakıf üniversitelerinde güçlü bir vakıf bulunup gelirlerin büyük oranı, kurucu vakıf tarafından karşılanmaktadır.

İkinci gruptakilerde ise, üniversite gelirlerinin büyük oranı öğrenci ücretlerinden sağlanmaktadır. Vakıf üniversitelerinin sayıca büyük bölümü ikinci grubagirmektedir. Vakıf üniversitelerinin öğrenciden aldıkları öğrenim ücretleri, üniversitelere ve bir üniversite içinde programlara göre farklılık göstermektedir. Vakıf üniversitelerinin öğrenci başına yaptığı harcamalarda, önemli düzeylere varan bir farklılık bulunmaktadır. Tabii bu farklılık, öğretim kalitesinde de bir farklılık yaratmaktadır.

Vakıf üniversitelerinin üçüncü kaynağını Devlet bütçesinden vakıf üniversitelerine tahsis edilen ödenekler oluşturmaktadır. Yapılabilecek Devlet yardımı, kamu yükseköğretim kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe ödeneklerinin örgün eğitimdeki öğrenci sayısına bölünmesiyle elde edilecek tutarın, ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan örgün öğrenci sayısıyla çarpılması sonucu bulunacak miktarın %30’unu geçememektedir. Gerçekleşen yardım, öngörülen enyüksek oran olan % 30’luk oranın çok altında kalmaktadır. Örneğin, 2002 yılında verilen Devlet yardımı miktarı bu oranın oldukça altında, %6 düzeyinde kalmıştır. 2005 yılında ise vakıf üniversitelerinden 15’i Devlet katkısından yararlanmamış, yararlanan 10 üniversitenin aldıkları ödenek bütçelerinin yüzde 3,6’sı ile yüzde 0,9’u arasında değişmiştir.

Yükseköğretim sisteminin tümünün finansman durumunun genel bir değerlendirmesi yapıldığında, ilk belirtilmesi gereken nokta Türkiye’nin yükseköğretime ayırdığı kaynakların azlığıdır. Eğer arzı artırıp, kaliteyi yükselterek, çağdaş bir iddia taşınmak isteniyorsa finansman modelinde önemli değişiklikler yapmak gerekecektir. Tabii ki, yalnız kaynakları artırmak yeterli olmayacak, aynı zamanda bu kaynakların etkin bir biçimde kullanılması için yeni yaklaşımlar ortaya koymak gerekecektir.Bu kapsamda, Devletin ve bireylerin yükseköğretime yaptıkları harcamaları, sadece belli bir hizmetin üretilmesi ya da bu hizmetten yararlanılması için yapılan fedakarlıklar olarak değerlendirmek yetersizdir. Bu harcamaları hem birey, hem de Devlet tarafından yapılan bir yatırım olarak değerlendirmek gerekir[8].

6-Ar-Ge Konusunda Yükseköğretim Kurumlarının Rolleri:

İşletmeler açısından rekabet olgusu küresel iktisat akımları neticesinde yerel platformlardan uluslararası platformlara taşınmıştır. Günümüzde çokuluslu işletmeler çığ gibi büyürken, yaşanan bu gelişmelere ayak uyduramayan birçok işletmenin finansal anlamda rekabet dezavantajına uğradıklarına, bu değişimlere kapalı ülkelerin de benzer şekilde önemli finansal sorunlarla karşı karşıya kaldıklarına şahit olmaktayız. Küresel ekonomide yaşanan bu gelişmeler, yerel işletmelerin, bu değişimlere ayak uydurmalarının geçerli ve zorunlu gerekçelerini de beraberinde getirmiştir. Uluslararası arenada yaşanan bu rekabetin liberal ekonomi düzeni içerisinde bulunan ve gelişmekte olan ülkelerin endüstrilerine oldukça fazla zararlar verdiği herkesçe bilinen bir gerçektir.

Dünya ekonomisinde yaşanan bu değişimler karşısında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin yerli sermayelerinin yenilikçi ve nitelikli çalışmalar yaparak ayakta kalmaları zorunlu hale gelmiştir. Sonuç itibariyle, bu gelişmeler sonucu her ülke, özellikle kendi yerli sermayesini üretim ve yatırım alanlarında tutabilmek için çeşitli hukuki düzenlemeler ortaya koymakta ve yeni ürün ve hizmetlerin ortaya çıkmasına destek olmaktadır. Uluslararası ve ulusal düzeyde yaşan rekabete dayalı olarak desteklenen faaliyetler sonucu ortaya çıkan ürün ve hizmetler hiç kuşku yok ki, bir tür itici güç olarak bu firmaların rekabetçi yapılar kazanmasına katkıda bulunacağı gibi, bu nitelikli ürün ve hizmetleri kullanan kişi ve kuruluşların refah düzeyinde de oldukça önemli düzeylerde artışlar sağlayacağı tartışmasızdır. Ar-Ge kavramının üniversite açısından en önemli tarafı toplumsal bilgi dağarcığını artırması, yeni bilgi ve teknoloji sağlanması ve yaratıcılığın ön plana çıkartılması olarak ifade edilebilir.

Ülkemizde Ar-Ge çalışmasının kaynakları olarak merkezi yönetim bütçesi bilimsel proje ödenekleri, TÜBİTAK destekli bilimsel proje kaynakları, SAN-TEZ (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Tezleri Projeleri) kaynakları, AB hibe programları ve diğer kaynaklar olarak ifade edilebilmektedir.

Ayrıca, 2008 yılında yapılan Kanun değişikliği ile ÖSYM’nin önceki yıldan devreden finansman fazlasının %25’nin her yıl YÖK hesabına yatırılıcağına karar verilmiştir. 2010 yılında ise Bütçe Kanunu ile yapılan değişiklikle birlikte Anadolu Üniversitesi döner sermaye işletmesinin hesabında bulunan 250-milyon TL’nin de bilimsel çalışmalarda kullanılmasının önü açılmış oldu.

Ülkemizde TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre Ar-Ge harcamalarının GSYİH (Gayrisafi Yurt İçi Hasıla)’ya oranı 1998 yılında %0,37 iken, 2009 yılında % 0,85 oranında olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemde GSYİH 556 milyon-TL’den 1.000 milyar-TL’ye çıkarken, Ar-Ge harcamaları 2.062 milyon-TL’den, 8.492 milyon TL’ye çıkmıştır. Keza, kişi başına düşen Ar-Ge harcaması satın alma gücü paritesi de dikkate alınmak suretiyle 32-$’dan 122-$’a çıkmıştır. Türkiye, özellikle 2003 yılından itibaren istikrarlı bir şekilde Ar-Ge harcamaları artırmayı başarmıştır. Yapılan Ar-Ge harcamalarından 4.027 milyon-TL tutarını yükseköğrenim sektörü, 3.397 milyon-TL tutarını özel sektör ve 1.067 milyon-TL tutarını ise kamu sektörü gerçekleştirmiştir. Bu sonuçlar, açıkça kamunun Ar-Ge konularında üstüne düşen görevi yerine getirmekte yetersiz olduğunu göstermesi açısından önemlidir[9]. Bir anlamda ülkemizde Ar-Ge konusundaki çalışmaları yükseköğrenim kurumları yerine getirdiği, özel sektörün yeterince sorumluluk almadığı anlaşılmaktadır. Ülkemizde 2010 yılı sonu 102 Devlet, 62 adet vakıf üniversitesi bulunmakta ve YÖK dahil bu kurumlara 2011 yılı bütçesinde toplam 11.503.927-TL ödenek ayrılmış olup, bu ödeneğin ulusal gelire (GSYİH) olan oranı ise %0,95 olarak planlanmıştır. 

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise yaptığı bir röportajda şu an itibariyle Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ya olan oranlarının %1 düzeylerinde olduğunu, bu oranı orta vadede %2’ye, 2023 yılına kadar ise %3 düzeylerine çıkarmayı hedeflediklerini ifade etmiştir.

Ar-Ge harcamaları konusunda Avrupa Birliği İstatistik Ofisi verilerine göre 2006 yılı itibariyle 27 üyeli birliğin Ar-Ge harcamaları konusunda toplam 212.8 milyar Euro kaynak ayırdığı anlaşılmaktadır.  Bu tutarın GSYİH’ya olan oran %1,84 düzeylerinde bulunmaktadır. Almanya 58.252-milyon Euro (GSYİH’ya oranı %2,51) harcama tutarıyla birinci olurken, Fransa 37.983-milyon Euro (GSYİH’ya oranı %2,12) harcamayla ikinci, İngiltere ise 31.828-milyon Euro ile üçüncü sırada yer almışlardır[10]. Ar-Ge konusunda en başarılı ülkeler arasında ABD, Çin, Japonya, Almanya, Fransa, Hindistan, İngiltere, Güney Kore, Kanada ve Tayvan yer almaktadır[11]. Dikkat edileceği üzere, ilk on sırada uzak doğudan beş büyük ekonomi yer almaktadır. Yaptığımız çalışmalar esnasında dünya da yapılan Ar-Ge harcamalarının %95’inin gelişmiş addedilen ülke grupları tarafından yapıldığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca, üretken ve faal her on bin kişi başına düşen tam zamanlı Ar-Ge personeli sayısı Japonya’da 90, ABD’de 80 ve AB ülkelerinde 40 iken, Türkiye’de bu sayı sadece 7,5 olarak tespit edilmiştir[12]

III-VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN KARŞILAŞTIKLARI VERGİSEL VE DİĞER MALİ KONULAR:

1-Vakıf Üniversitelerine Devlet Yardımı Konusunda Yaşanan Zorluklar:

Devletin, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarına faaliyetin gerektirdiği giderleri karşılamak, bütçe ödenekleriyle sınırlı olmak ve belli bazı bürokratik işlemlerden geçmek suretiyle yardım yapması bir kanun maddesiyle mümkün hale gelmiştir. Bu Devlet yardımlarının sağlanabilmesi için, belirli kriterleri sağlayan vakıf yükseköğretim kurumlarının müracaat etmesi üzerine YÖK’nun olumlu görüşü ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın teklifi ile Maliye Bakanlığı’nca karar verilmesi gerekmektedir. Devlet yardımı için sağlanması gereken kriterlerin oldukça ağır şartlara bağlanması, neredeyse bu yardımlarının yok denecek kadar az gerçekleşmesine neden olmaktadır ve hiçbir amaca hizmet etmediği anlaşılmaktadır. Bu mekanizmanın daha etkin çalışabilmesi için ilgili hükmün gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır.

2547 Sayılı Kanun Kapsamında Yapılacak Olan Devlet Yardımı:Devlet yükseköğretim kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe ödeneklerinin örgün öğrenci sayısına bölünmesiyle elde edilen tutarın, ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan örgün öğrenci sayısıyla çarpılması sonucu bulunacak miktarın %30’unu geçemez. Ancak, bu miktarın üniversitelere dağıtımı: öğrenci seçme ve yerleştirme sisteminde kullanılan sayısal (% 50), sözel (% 20) ve eşit ağırlıklı (%30) puan türlerinin parantez içinde gösterilen ağırlıklar uygulanarak, üniversitenin toplam örgün öğrenci sayısına göre yapılır. YÖK, bu oranları yarısına kadar yükseltmeye veya eksiltmeye yetkilidir. Devlet yardımında ilk ve en önemli şart fiilen en az 2 yıl eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunmaktır. Buna göre; en az iki yıl eğitim-öğretim yapmış olan vakıf üniversiteleri Devlet yardımı almak amacı ile YÖK Başkanlığı’na müracaat ederler. Burada, Devlet yardımı için bir yükseköğretim kurumunun tüm bölüm ve departmanlarıyla mı faaliyete geçeceği, yoksa ilk kuruluş safhasında bazı bölüm ve departmanların kurulmasının yeterli olup olmadığı önem kazanmaktadır. Zira, bazı bölümlerin yoğun teknolojik yatırım gerektirmesi, bu bölümlerinkurulma süreci diğer bölümlere nispeten daha fazla zaman gerektirmektedir. Vakıf yükseköğretim kurumlarına Devlet yardımının yapılabilmesi için bu kurumların;

a)En az iki eğitim-öğretim yılını tamamlamış olması,

b)Öğrencilerin en az %15’ine eğitim-öğretim masraflarını karşılayacak düzeyde tam burs vermesi,

c)Öğrenci alınan her lisans programı için, öğretim üyesi yetiştirmek amacıyla, vakıf üniversitelerince seçilerek YÖK tarafından yurt içinde veya yurt dışında belirlenen üniversitelere yerleştirilen ve izlenen doktora öğrencilerine, kontenjanı 50’ye kadar olan programlar için bir öğrenciye, 50 ile 100 arasında olan programlar için iki öğrenciye ve kontenjanı 100’den fazla olan programlar için üç öğrenciye eğitim-öğretim ve diğer masraflarını karşılayacak düzeyde burs vermesi veya üniversitelerin bu doktora öğrencilerinin sayısı kadar, yurt dışında yerleşik Türk uyruklu öğretim üyesini en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde çalıştırdığını YÖK’na belgelemesi,

d) Üniversitelerin lisans düzeyindeki örgün öğretim programlarında en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde çalışan (kısmi statüde görevli, ek ders veya diğer üniversitelerden görevlendirme suretiyle çalışanlar hariç) öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının, bu esasa göre hesaplanan tüm Devlet üniversitelerinin öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının ortalamasına eşit veya daha az olması,

e)Üniversitelerarası Kurul’ca görevlendirilen komisyonca yapılacak değerlendirme sonucunda; bir önceki yılsonu itibariyle tespit edilen tanınmış bilimsel dergilerde, üniversitede en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde çalışan (kısmi statüde görevli, ek ders veya diğer üniversitelerden görevlendirme suretiyle çalışanlar hariç) öğretim üyesi başına düşen yayın sayısı bakımından, bu esasa göre sıralanan tüm Devlet üniversitelerinin ilk yarısına girecek durumda olması,

f)Öğrenci seçme ve yerleştirme sisteminde sayısal, sözel ve eşit ağırlığa göre, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı’nca o yıl yerleştirilen örgün öğretim öğrencileri arasında ilk % 5’e giren öğrenci almış olması ve üniversitenin örgün öğretim programlarına o yıl yerleştirilen toplam öğrenci sayısı ile her bir puan türünün ikinci fıkrada belirtilen göreceli önemini yansıtan ağırlıkları dikkate alınarak yapılan değerlendirmede, bu esasa göre sıralanan tüm Devlet üniversitelerinin ilk yarısına girmesi,

şartlarından asgari (a), (b), (c) ve (d) bentlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Buna göre, ikinci fıkrada belirtilen miktarın;

– (a), (b), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde sayılan tüm şartları yerine getiren vakıf yükseköğretim kurumlarına tamamına kadar,

– Asgari şartlardan (a), (b), (c) ve (d) bentlerinin yanı sıra (e) veya (f) bentlerinden birini yerine getiren vakıf yükseköğretim kurumlarına % 80’ine kadar,

– Sadece asgari şartları yerine getiren vakıf yükseköğretim kurumlarına % 60’ına kadar,

Devlet yardımı verilir. Asgari şartları yerine getiremeyen vakıf yükseköğretim kurumlarına Devlet yardımı yapılmaz.

 Bu maddede belirtilen azami ve asgari düzeyler arasında yer alan vakıf yükseköğretim kurumlarına yapılacak yardım miktarı YÖKtarafından yapılacak değerlendirme esas alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilir. Vakıf yükseköğretim kurumlarına yapılacak yardım her yılın en geç Ekim ayı sonuna kadar iki eşit taksit halinde ödenir.

Yardım alan vakıf yükseköğretim kurumu her yıl Nisan ayı sonuna kadar bir önceki yılın gelir ve giderlerini Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK’na göndermek zorundadır.

Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili olarak vakıf yükseköğretim kurumlarından her türlü belge ve bilgiyi istemeye ve gerektiğinde merkez denetim elemanları vasıtasıyla denetim ve inceleme yaptırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.

2-Vakıf Üniversitelerinin Hazine Taşınmazları ve Orman Arazileri Karşısındaki Durumu[13]:

A-Hazine Taşınmazlarının Vakıf Üniversiteleri Tarafından Kullanım İmkanı-Usul ve Esasları:

Ekonomik büyüme ve iktisadi kalkınma anlamında Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerler ile Hazine’nin özel mülkiyetindeki taşınmazların ekonomiye kazandırılması hususu son derece önemli bir konu olarak gözükmektedir. İktisat biliminde monopol rekabet yapılarının, üretimi kısarak tüketimin bir kısmını dışlaması sonucunda bu iktisadi yapılar eleştiri konusu edilmişlerdir. Bu kapsamda, son derece atıl durumda bulunan ve ekonomiye kazandırılamayan taşınmaz şeklindeki çeşitli kamusal sermayenin de benzer bir eleştiriyle karşı karşıya kalması kaçınılmaz bir gerçektir.

Nitekim, 2010 yılı itibariyle Türkiye’de Hazine adına kayıtlı 173.663 km2 büyüklüğünde 3.088.852 adet taşınmaz, buna karşın 315.000 km2Devletin hüküm ve tasarrufunda yerler bulunduğu anlaşılmaktadır[14]. Maliye Bakanlığı verilerine göre ise Devletin 178.762 adet tarlası, 672.630 adet arazisi, 380.410 adet arsası bulunmaktadır. Keza, 317.878 adet orman vasfında kayıtlı taşınmaz bulunmaktadır. Bu sermaye arasında en büyük alanı ise 94.176 km2 ile ormanlar, 18.241 km2 ile Hazine arazileri ve 17.216 km2 ile de Hazine tarlaları takip etmektedir. Sonuç itibariyle, 2010 yılı itibariyle Türkiye yüzölçümünün yaklaşık %60 civarındaki payının Devlete ait olduğu, kalan %40 civarındaki kısmın ise özel mülkiyete konu olduğunu anlamaktayız.

Bu kapsamda, Hazine’nin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerin neyi ifade ettiğinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Hazine’nin özel mülkiyetindeki taşınmazlar herhangi bir şekilde kamu hizmetine tahsis edilmemiş, Hazine adına tapulu bulunan yerleri; Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerler ise özel mülkiyete konu olmayacak şekilde kayalar, tepeler, dağlar gibi tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel nitelikli sular ve kıyılar, ormanlar ve tabi servetler ile bunlardan çıkartılan her türlü kaynakları ifade etmektedir. Hazine taşınmazı her iki kavramı birden ifade etmektedir. Hazine kavramı ise genel bütçeye dahil kamu idareleri açısından doğrudan doğruya Devlet tüzel kişiliğini ifade etmektedir. Mevcut düzenlemeler ışığında ekonomik aktiviteye girmesi için Hazine’nin atıl durumdaki taşınmazları üzerine “irtifak hakkı”, Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerler için ise “kullanım izni” verilmektedir.

Ülkemizde yoğun şekilde atıl durumda bulunan kaynakların etkin ve verimli bir şekilde ekonomiye kazandırılmak suretiyle mal ve hizmet üretimine katılımı amacıyla bazı kanunlar ihdas edilmiştir. Belki de sosyal faydası en yüksek olan ve toplumsal refahın artırılmasına önemli katkısı bulunan eğitim, sağlık ve kültür vb gibi alanlarda bu tür kaynakların kullanılması iktisadi, sosyal ve kültürel anlamda topluma önemli kazanımlar sağlayacaktır. Bu nedenle, vakıf üniversitelerinin Hazine taşınmazları ve orman mevzuatı karşısındaki durumlarının detaylı incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

18.07.2001 tarih ve 24446 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren “4706 sayılı Hazine’ye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile bu Kanuna dayanılarak hazırlanan “Kamu Taşınmazların Yatırımlara Tahsisine İlişkin Usul Ve Esaslar”, daha sonra ise 19.06.2007 tarih ve 26557 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren “Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkındaki Yönetmelik” ile Hazine’nin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazların satışı, trampası, arsa veya kat karşılığı inşaat yaptırılması, kiraya verilmesi, ön izin verilmesi ve üzerlerinde irtifak hakkı kurulması ile yine Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerin kiraya verilmesi, ön izin ve kullanma izni verilmesi konusunda usul ve esaslar belirlenmiştir. Bu düzenlemelerle, bu tür atıl durumda bulunan taşınmaz ve yerlerin ekonomiye daha etkin şekilde kazandırılması ve bunlar üzerinde daha yoğun yatırımların gerçekleştirilmesi imkânı doğmuştur. Bu kapsamda, yapılan düzenlemelere uygun olarak 324 sıra numaralı Milli Emlak Genel Tebliği düzenlenmiştir. Bilindiği üzere, kullanma izni ve bir tür sınırlı ayni hak olan irtifak hakkı işlemlerinde yetki ve görev 5177 sayılı Kanun ile değişik 178 sayılı Maliye Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Maliye Bakanlığı’na verilmiştir.

Mezkur Yönetmelik ve Tebliğ hükümleri kapsamında kullanma izni ve irtifak hakkı tesisine ilişkin ihale öncesinde valiliklerce Maliye Bakanlığı’ndan izin alınması zorunludur.

i) İrtifak Hakkı ve Kullanım İzni Tahsisine İlişkin Bedel Tespiti:

İdarece kullanım izni veya irtifak hakkı[15] tesisi için bedel tespiti adı geçen Yönetmeliğin 18. maddesine göre oluşturulan bedel tespit komisyonlarınca yapılır. 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa tabi ekspertiz şirketleri Bakanlık ile merkez denetim uzmanlarına da tespit ettirilebilir. Bu şekilde tespit ettirilen bedel tahmin edilen bedel olarak dikkate alınır. Bedel tespit ve takdirlerinde taşınmazın konumu ve özellikleri dikkate alınmak suretiyle rayiç bedeli (birbirinden bağımsız alıcı ve satıcının bulunduğu ortamda alıcının almaya satıcının satmaya razı olduğu fiyat) dikkate alınır. Bu fiyatlar gerekirse belediye, ticaret ve sanayi odası, borsa gibi kurum ve kuruluşlar ile bilirkişi marifetiyle belirlenebilir.

Düzenlemeye göre ilk yıla ilişkin izin veya hak bedeli, ilgili taşınmazın emlak vergisine esas asgari m2 birim değerinin %1’inden az olmamak üzere rayiç bedeli esas alınarak tespit ve takdir edilir[16]. Sonraki yıllarda ise ön izin bedeli[17] dahil diğer izin ve hak bedeli TÜİK tarafından yayımlanan bir önceki yılın aynı ayına göre oluşan ÜFE (üretici fiyat endeksi) artışı oranında artırılarak uygulanacaktır.

ii) Hak ve İzin İçin İhale Usulü, Geçici Teminat, Kesin Teminat:

Kanun kapsamında irtifak hakkı ve kullanma izni başvuruları nedeniyle, bazı istisnalar dışında, Devlet İhale Kanununun 17. maddesine göre ilan yapılarak, mezkur Kanunun (51/g) maddesine göre pazarlık usulüyle ihale gerçekleştirilmektedir. Fakat, kendi kuruluş kanunlarında, tüzük veya senetlerinde yer alan asli faaliyetlerinde belirtilen şekilde kullanılmak suretiyle, kamu yararına çalışan derneklere veya Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıflara, vakıflarca kurulan yükseköğretim kurumlarına, kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlar ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ilan yapılmaksızın doğrudan kullanma izni verilecek veya irtifak hakkı tesis edilecektir. Birden fazla istekli olması durumunda ise adı geçen Kanunun (51/g) maddesine göre pazarlık usulüyle ihale yapılmak suretiyle en yüksek bedeli teklif edene ihale verilmektedir.

Kullanma izni ve irtifak hakkı ihalesinde “4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun”a göre belirlenen üst sınır, bir diğer ifadeyle tahmin edilen bedelin %30’u oranında (en az %10 oranında) TL, mevduat ve katılım bankalarından alınan süresiz teminat mektubu ve Hazine Müsteşarlığı tarafından ihraç edilen DİBS veya bu senetler üzerine düzenlenmiş belgeler (faiz hariç sadece anapara kısmı için) ve belli bazı kişiler için konvertibl döviz geçici teminat olarak alınmaktadır.

Kullanım izni ve irtifak hakkı tesisine ilişkin ihale komisyon kararları 15 iş günü içerisinde ita amirince onaylanır veya iptal edilir. Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa ekli (İ) cetvelinde yer alan sınıra kadar olan ihaleler ita amirinin, diğer hallerde ise Bakanlığın onay veya iptal etmesi ile işleme konur veya kaldırılır. İhaleyi kazananın taahhüdünü tam ve gereği gibi getirmesi için ihale bedeli üzerinden %6 oranında kesin teminat alınmaktadır. Kesin teminat sorumluluğunu yerine getirmeyen müşteri açısından herhangi şarta veya kıstasa bağlı kalmaksızın ihale bozulacak ve geçici teminat Hazine’ye gelir kaydedilecektir. Sözleşmenin yapılmasından sonra ise geçici teminat sahibine iade edilecektir.

İhale onaylandıktan sonra kendisine ihalenin onaylandığı tebliğ edilen müşteri bu tebliğ tarihinden itibaren 15 iş günü içerisinde geçici teminatı kesin teminata çevirerek ön izin verilecekse ön izin sözleşmesi, aksi takdirde kullanım izni, irtifak hakkı veya duruma göre mecra kullanım hakkı veyahut mecra iziz sözleşmesini imzalamak zorundadır. İrtifak hakkı, bu sözleşmenin idareye verilmesinden 1 ay içerinde tapuya tescil edilecektir. Yine, müşterinin yükümlülüklerini tam ve gereği gibi yerine getirmemesi durumunda, herhangi şarta veya kıstasa bağlı kalmaksızın ihale bozulacak ve geçici teminat Hazine’ye gelir kaydedilecektir.

iii) Ön İzin Alınması:

İhale onayını müteakip, zorunluluk arz etmesi halinde, fiili kullanım imkânı olmaksızın tescil, ifraz, tevhit, terk ve bunlara benzer durumlar için veya imar planı yapılması, değiştirilmesi, uygulama projeleri hazırlanması, onaylatılması ve ilgili kamu kuruluşlarından izin ve ruhsat alınması amacıyla ihale sahibine 1 yıl süreyle öz izin sözleşmesine dayanarak ön izin verilmektedir. Bunun için bedel takdiri yapılmayacak, ihale sonucunda oluşacak bedelin %20’si ön izin bedeli olarak belirlenecektir. Fakat, taşınmazın fiili kullanımı durumunda ise ön izin bedeli olarak doğrudan ihale bedeli dikkate alınacaktır. Ön izin süresi için asıl süre 1 yıl olmakla beraber, en fazla 4 yıl süre için ön izin verilebilmektedir. Süre uzatımı halinde, bir önceki yıl bedeli yine ÜFE oranında artırılmak suretiyle bedel tespiti yapılacaktır. Ön izin verilmesi, uzatılması işlemleri valilik (defterdarlık) tarafından yapılacaktır.

Ön izin alan yatırımcı, kullanım izni veya hak tesisi isterse bu durumda valilikçe; imar planı yapılıp yapılmadığı, ilgili kamu kurumuna onaylatılıp onaylatılmadığı, uygulama projesinin imar planına uygun olup olmadığı, ilgili diğer izinlerin alınıp alınmadığı, sözleşmede belirlenen diğer hususlarının yerine yetirilip getirilmediğine göre Bakanlık izni aranmaksızın gerekli işlemler yapılabilecektir.

iv) Kullanma İzni veya İrtifak Hakkı Tesis İşlemi:

Hazine’nin özel mülkiyetlerindeki taşınmazlar üzerinde, bazı istisnalar hariç olmak üzere, 49 yıla kadar irtifak hakkı tesis edilebilmektedir. Fakat, hak lehtarı veya izin sahibi haricinde kamunun kusurundan kaynaklanan ve bir hakkın tamamen kullanılmasını veya işin yürütülmesini en az 30 gün süreyle engelleyen hukuki veya fiili bir durumun varlığı halinde veyahut mücbir sebeplerin varlığı durumunda, talep üzerine, hak veya izin süresi bu imkansızlık veya mücbir sebep halinin kalkmasına kadar durdurulur. Bu süre için bedel talep edilemez, sürenin yeniden işlemeye başlaması halinde işlemeyen süreye isabet eden bedel süre boyunca sözleşme kapsamında artırılarak toplam ödeme tutarından mahsup edilir. Durdurulan süre ise sözleşme süresine ilave edilecektir.

İhale bedeli ihale onayının tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde, ertesi yıllarda ise izin sözleşmelerinin düzenlenmesi veya kullanım hakkının tapuya tescil tarihi esas alınarak her yıl aynı tarihte muhasebe birimine peşin olarak ödenir. Kullanma izni veya irtifak hakkı tesisinde ilk yıl ihale bedeline, ikinci ve üçüncü yıl içinse sözleşme bedeline %70 indirim yapılarak tahsilat gerçekleşir. Ancak, ilave yatırım gerekmemesi veya amaca uygun her türlü yapının mevcut bulunması halinde ise indirim imkânı bulunmamaktadır. Vadesinde ödenmeyen sözleşme bedellerine 6183 sayılı AATUHK’nun 51. maddesine göre gecikme zammı uygulanacaktır.

v) Kullanım İzni veya İrtifak Hakkı Tesliminden Sonra Alınacak Hasılat Payı:

Kullanma izni verilen veya irtifak hakkı tesis edilen taşınmaz üzerinde bizzat lehtarın işletmecilik yapması durumunda, bazı istisnalar hariç olmak üzere, toplam yıllık hasılatın %1’i oranında pay alınacaktır. Buna karşın, kamu yararına çalışan dernekler ile vergi muafiyeti tanınan vakıflara sağlık, eğitim ve spor tesisleri yapılmak amacıyla verilen kullanma izni ve irtifak hakları ve vakıf yükseköğretim kurumlarına ve 4046 sayılı Kanun kapsamında gerçek ve tüzel kişilere verilen bu tür hak ve izinler üzerinden herhangi bir şekilde hasılat payı hesaplanmamaktadır. Hesaplanan hasılat paylarının kurumlar veya gelir vergisi kapsamında olup, muafiyete tabi olmayan gerçek ve tüzel kişiler tarafından matrahtan düşülmesi mümkündür. Hak lehtarı veya alt kiracıların yıllık hasılatı 3568 sayılı Kanuna göre tasdik ettirilerek idareye verilmekte; beyanname verme dönemini izleyen ay içinde ise hasılat payları idareye yatırılmaktadır. Hak sahibi (lehtarı) tarafından tesisin bir kısmı veya tamamı üçüncü kişi veya kurumlara kiralanırsa, lehtardan brüt kira tutarı üzerinden, kiracıdan ise hak lehtarına ödenen tutar düşüldükten sonra kalan yıllık işletme hasılatı üzerinden sözleşmede belirlenen oranda hasılat payı alınmaktadır. Kiracılardan alınamayan hasılat payı hak sahibinden alınacaktır. Bu durumda, vakıf yükseköğretim kurumları her ne kadar kiralayan sıfatıyla hasılat payı ödemese de, kiracının ödemediği hasılat payından sorumlu tutulabilecektir.

vi) Sözleşmenin Sona Ermesi:

Sözleşme süresi sonunda sözleşmeden doğan haklar ortadan kalkar. Süre dolmadan da lehine hak tesis edilen tarafından talep etmek suretiyle sözleşmenin feshi gündeme gelebilir. Sözleşme hükümlerine aykırı davranılması durumunda en az on gün süreli ihbara rağmen aykırılık devam ederse sözleşme idarece fesh edilmek suretiyle hak sahibinden rızaen tescilin terkini talep edilecektir. Hak lehtarı tarafından talep kabul edilmez ise, bu durumda yargı yoluna gidilecektir. Normal sürenin tamamlanması dışındaki bu tür durumlarda kesin teminat Hazine’ye irat kaydedilmektedir. Ayrıca, hak veya izin sahibinden cari yıl bedeli tutarında tazminat alınır ve alınan tazminatlar Hazine’ye gelir kaydedilir. Sürenin dolması veya erken fesih durumlarında tüm yapı, işler halde, herhangi bir bedel ödenmeksizin idareye geçer. Tüm fesih işlemleri Maliye Bakanlığı’nca yapılacak olup; 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 83. maddesinde belirtilen yasak faaliyetlerde bulunanlar, usulüne göre sözleşme yapmayanlar, sözleşmeden sonra taahhüdünden vazgeçenler ile mücbir sebep dışında taahhüdünü sözleşme veya şartnameye uygun yerine getirmeyenler 1 yıla kadar ihalelere katılamayacaktır.

B-İrtifak Hakkı Tesisinde KDV Uygulaması:

3065 sayılı KDVK’nun 1. maddesinin  (3f) maddesinde, 193 sayılı GVK’nun 70. maddesinde belirtilen arazi, bina, maden suları, memba suları, maden suları, memba suları, madenler, taş ocakları, kum ve çakıl istihsal yerleri, tuğla ve kiremit harmanları, tuzlalar ve bunların mütemmim cüzleri ve teferruatı ile bilumum tesisat, demirbaş eşyası ve döşemeleri gibi gayrimenkuller ile gayrimenkul olarak tescil edilecek hakların kiralanması işlemlerinin verginin konusuna girdiği hüküm altına alınmıştır. Bu faaliyetlerin kanunların veya resmî makamların gösterdiği gerek üzerine yapılması, bunları yapanların hukukî statü ve kişilikleri, Türk tabiiyetinde bulunup bulunmamaları, ikametgâh veya işyerlerinin yahut kanunî merkez veya iş merkezlerinin Türkiye'de olup olmaması işlemlerin mahiyetini değiştirmez ve vergilendirmeye mani teşkil etmemektedir.

KDVK’nun (17/4d) maddesine göre ise iktisadi işletmelere dahil olmayan gayrimenkullerin kiralanması işlemleri ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastane, klinik, dispanser, sanatoryum gibi kurum ve kuruluşların yapacağı GVK’nun 70. maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemleri vergiden istisna edilmiştir. Buna karşın, bu istisnadan vazgeçme imkânı Kanunun 18. maddesince mümkündür. Bu tür bir teslim durumunda, KDVK’nun 32. maddesine göre kısmi istisna kapsamında değerlendirilen bu teslime ilişkin olarak ödenen KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi mümkün değildir. Sonuç itibariyle, iktisadi işletme kapsamında bulunmayan gayrimenkullerin veyahut gayrimenkul niteliğindeki hakların kiralanması işlemleri KDV’nden istisna bulunmaktadır.

Ayrıca, mezkur maddenin (4p) bendinde yer alan hükme göre Hazine’ce yapılan taşınmaz teslimi ve kiralamaları, irtifak hakkı tesisi, kullanma izni ve ön izin verilmesi işlemleri ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nca yapılan arsa ve arazi teslimleri vergiden istisna sayılmaktadır. Keza, yine mükellefler tarafından KDVK’nun 32. maddesine göre kısmi istisna kapsamında değerlendirilen bu teslime ilişkin olarak ödenen KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi mümkün değildir.

Buna göre, hali hazırdaki mevzuata göre Hazine tarafından gerçekleştirilen her türlü taşınmaz teslimi ve kiralamaları, irtifak hakkı tesisi, kullanma izni ve ön izin verilmesi işlemleri, Hazine arazilerinin ekonomik aktiviteye katılması ve atıl kalan kamusal sermayenin büyüme ve kalkınma aracı olarak kullanılması gayesiyle, vergiden istisna edilmiştir.

C-Vakıf ÜniversitesineDoğrudan Satış Koşulları:

4706 sayılı Hazine’ye Ait Taşınmazların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun ile eğitim ve sağlık amaçlı sınırlı ayni hak tesis edilmiş taşınmazlarda, hak sahibinin vakıf üniversitesi veya Bakanlar Kurulu Kararı’na göre vergi muafiyeti tanınan vakıf olması durumunda daha uygun şartlarla satışın gerçekleşmesine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Mezkur Kanunun 4. maddesinin ikinci fıkrasına göre “üzerinde münhasıran eğitim veya sağlık amaçlı sınırlı aynî hak tesis edilmiş taşınmazlarda (b)[18] bendine göre yapılan satışlarda, hak sahibinin bir vakıf üniversitesi veya Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıf olması halinde satış bedeli, 492 sayılı Harçlar Kanununun 63. maddesinde yer alan harca esas değerin yarısıdır. (d)[19] bendindeki taşınmazları satın alacakların veya bunların kanunî ve akdi haleflerinin, bu Kanunun  yürürlüğe girdiği tarihte, taşınmazın bulunduğu köy nüfusuna kayıtlı olmaları veya 31.12.2000 tarihinden beri o köyde ikamet etmeleri şarttır. Bu fıkra hükümlerine göre satılan yerler ile  (e), (f)  ve (i) bentlerine göre satılan yerlerin satış amacı dışında kullanılmayacağı hususunda tapu kütüğünün beyanlar hanesine şerh  konulur[20]. (i) bendine göre satılan taşınmazlarla ilgili  olarak yapılacak imar uygulaması  sonucunda kamu hizmet  alanlarına ayrılan yerler, bedelsiz ve müstakil parsel olarak Hazine adına resen tescil edilir.”

Buna göre; daha önce münhasıran eğitim ve sağlık faaliyetine dayalı hak tesisi yapılan taşınmazın hak sahibi vakıf yükseköğretim kurumu veya Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıf ise rayiç bedel yerine, harca esas değerin yarısını ödemektedir[21].

Hazine’ye ait taşınmazların satış bedeli taksitle de ödenebilir. Taksitle ödeme halinde, satış bedelinin en az dörtte biri peşin, kalanı en fazla iki yılda ve taksitlerle kanunî faizi ile birlikte ödenir. Taksitli satışlarda taksit tutarını ve kanunî faizlerini karşılayacak miktarda kesin ve süresiz banka teminat mektubu verilmesi veya satışı yapılan taşınmazın üzerinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümleri uyarınca Hazine lehine kanunî ipotek tesis edilmesi halinde, taşınmaz alıcısı adına devredilir. Alıcısı adına mülkiyet devri yapılmayan taşınmazlara ilişkin taksitli satışlarda, alıcı tarafından yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda, tahsil edilen tutarlardan ihale sırasında alınan geçici teminata isabet eden tutar Hazine’ye irat kaydedilerek kalanı alıcıya aynen iade edilir. Satış bedeli iki taksit halinde ödenecekse, herhangi bir taksitin ödenmemesi veyahut ikiden fazla taksitli ödeme halinde peş peşe iki taksitin vadesinde ödenmemesi halinde idare 15 gün içinde borcun faiziyle birlikte ödenmesini, aksi takdirde sözleşmenin feshedileceği ihbar edilir. Ödeme gerçekleşmez ise, geçici teminat veya doğrudan satışlarda satış bedelinin %10’u Hazine’ye irat kaydedilir.  Taşınmaz ise idare tarafından tekrar alınacaktır.

Ayrıca, 4706 sayılı Kanunun (4/b) maddesine göre çeşitli amaçlarla sınırlı ayni hak tesis edilmiş bulunan kişilere zemin ile üzerindeki bina ve tesislerden Hazine’ye geçmesi gereken kısımlar talep halinde hak lehtarına rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilir.

Fakat, orman vasıflı olup, 6831 sayılı Orman Kanunu, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu veya 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu uyarınca kesin izin verilmiş veya tahsis yapılmış yelerin satışı mümkün bulunmadığından, bu yerlere ilişkin satın alma talepleri dikkate alınamayacaktır.

D-Doğrudan Satışta KDV Uygulaması:

KDVK’nun 1. maddesine göre taşınmazların ticari, zırai, mesleki faaliyet kapsamındaki teslimleri, bu faaliyetler kapsamına girmese dahi müzayede mahallerindeki satışları, KDV’nin konusuna girmektedir. Bu hükümler çerçevesinde, ticari nitelik taşımayan veya en az iki isteklinin katılımı suretiyle müzayede yoluyla yapılmayan taşınmaz satışları KDV’nin konusuna girmediğinden vergiye tabi bulunmamaktadır. Örneğin, bir kişinin özel mülkiyetine konu bir taşınmazı, başka bir kişi veya kuruma satması, ticari faaliyet kapsamında bir işlem olmadığından KDV’ye tabi tutulmayacaktır.

Buna karşın, KDVK’nun (17/4-p) maddesi ile Hazine’ce yapılan taşınmaz teslimleri ve kiralamaları, irtifak hakkı tesisi, kullanma izni ve ön izin verilmesi işlemleri KDV’den istisna edilmiştir. Bu hükümdeki "Hazine" ibaresi genel bütçeli kamu idareleri açısından Devlet tüzel kişiliğini ifade etmekte ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun Eki (I) sayılı cetvelde yer alan kurum ve kuruluşların tamamını kapsamaktadır.

Buna göre, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun Eki (I) sayılı cetvelde yer alan kamu idareleri tarafından yapılacak taşınmaz satış ve kiralamaları ile irtifak hakkı tesisi, kullanma izni ve ön izin verilmesi işlemleri KDV’den istisna olacaktır. Bu çerçevede, Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından müzayede suretiyle yapılacak taşınmaz satışları da bu madde kapsamında değerlendirilecektir. Buna karşılık, aynı Kanunun Eki (II) sayılı cetveldeki özel bütçeli idarelerin, (III) sayılı cetveldeki düzenleyici ve denetleyici kurumların ve (IV) sayılı cetveldeki sosyal güvenlik kurumlarının müzayede yoluyla gerçekleştirecekleri taşınmaz satışları ise KDVK’nun (17/4-p) maddesi kapsamında değerlendirilmeyecek ve genel hükümler dahilinde KDV’ye tabi tutulacaktır. Hazine’nin taşınmaz satışlarının yanı sıra, daha önce de ifade ettiğimiz üzere irtifak hakkı tesisi, kullanma izni ve ön izin verilmesi işlemleri de KDV’den istisnadır.  

E-6813 Sayılı Orman Kanunu Kapsamında Açıklamalar:

Hazine taşınmazları konusunda yapılan düzenlemelere ilave olarak Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan ormanların da benzer amaçlar doğrultusunda kullanımına izin verilmiştir. Mevcut düzenlemeler ışığında orman vasıflı araziler de eğitim ve kültür amaçlı olarak bazı kurum ve kuruluşlara tahsis edilmektedir. Vakıf üniversitelerine de 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında bazı haklar tanınmıştır.

6831 sayılı Orman Kanununun 17. maddesine göre Devlet ormanları içinde bu ormanların korunması, istihsal ve imarı ile alakalı olarak yapılacak her nevi bina ve tesisler müstesna olmak üzere; her çeşit bina ve ağıl inşası ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması ve tarla açılması, işlenmesi, ekilmesi ve orman içinde yerleşilmesi yasaktır.

Devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollarıyla elde edilecek yerlerle, buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulur. (Ek cümle: 17/6/2004-5192/1 md.) Yanan orman alanlarındaki her türlü emval Orman Genel Müdürlüğü’nce değerlendirilir.

(Değişik fıkra: 22/5/1987 - 3373/7 md.; İptal: Ana. Mah.nin 17/12/2002 tarihli ve E.:2000/75, K.:2002/200 sayılı Kararı ile; Yeniden düzenleme: 17/6/2004-5192/1 md.) (Değişik birinci cümle: 25/6/2010-6001/33 md.) Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları bakımevi ve mezarlıkların; Devlete  ait sağlık, eğitim ve  spor tesislerinin ve bunlarla ilgili her  türlü yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde, gerçek ve tüzel kişilere bedeli mukabilinde Çevre ve Orman Bakanlığı’nca izin verilebilir.Devletçe yapılan ve/veya işletilenlerden bedel alınmaz. Bu izin süresi kırk dokuz yılı geçemez. Bu alanlarda Devletçe yapılanların dışındaki her türlü bina ve tesisler iznin sona ermesi halinde eksiksiz ve bedelsiz olarak Orman Genel Müdürlüğü’nün tasarrufuna geçer. Sözkonusu tesisler Orman Genel Müdürlüğü veya Çevre ve Orman Bakanlığı ihtiyacında kullanılabilir veya kiraya verilmek suretiyle değerlendirilebilir. İzin amaç ve şartlarına uygun olarak faaliyet gösteren  hak sahiplerinin izin süreleri; yer, bina ve tesislerin rayiç değeri üzerinden belirlenecek yıllık bedelle doksan dokuz yıla kadar uzatılabilir. Bu durumda devir işlemleri uzatma süresi sonunda yapılır. Verilen izinler amaç dışında kullanılamaz.

(Ek fıkra: 23/9/1983 - 2896/10 md.; İptal: Ana. Mah.nin 17/12/2002 tarihli ve E.:2000/75, K.:2002/200 sayılı Kararı ile; Yeniden düzenleme: 17/6/2004-5192/1 md.) Yukarıdaki fıkrada belirtilen bina ve tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya hususi ormanlarda yapılmak istenmesi halinde de Çevre ve Orman Bakanlığı’nca izin verilebilir. Bu takdirde kullanım bedeli, süresi, yapılan bina ve tesislerin devri gibi hususlar genel hükümlere uygun olarak taraflarca tespit edilir.

Mezkur Kanunun Ek:11. maddesinde, bu Kanunun 17. maddesinin üçüncü fıkrasına göre; sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı maksadıyla verilen izinlere konu asli tesislerin dışındaki kafeterya, kantin, otopark gibi yan ünitelerin kiralanmasının, aynı fıkra kapsamında diğer izinlere konu tesislerin tamamının veya bir bölümünün kiralanmasının veya özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkının devredilmesinin, yap-işlet-devret modeli ile yaptırılmasının, izin sahibi tarafından talep edilmesi halinde izin verilebilir. Turizm izinleri dışındaki izinlere konu tesislerin izin sahibince üçüncü kişilere kiralanması halinde; orman sayılan alana isabet eden kira bedelinin yüzde ellisi her yıl Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına izin sahibi tarafından yatırılır.

Geçici 8. madde de ise izin hakkının irtifak hakkına dönüşüne ilişkin hüküm ihdas edilmiştir. Buna göre; bu Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre 8/11/2003 tarihinden önce verilen turizm ve diğer izinlerin kesin izin hakları devam eder, izinli saha içinde kalmak kaydıyla mevcut tesislere tadilat, kapasite, tür ve sınıf değişikliği izni verilebilir. Çevre ve Orman Bakanlığı’nca verilen tadilat, kapasite, tür ve sınıf değişikliği izinleri dâhil olmak üzere daha önce turizm amaçlı tesisler için verilen izinler ile diğer izinlerin irtifak hakkına dönüştürülmesinin izin sahibi tarafından talep edilmesi halinde, izin sahibi lehine bu Kanunun 115. maddesine göre irtifak hakkı tesis edilebilir.

F-Orman Kanunu Kapsamındaki Kiralamaların KDV Kapsamında Değerlendirmesi:

Hazine taşınmazların satışı veya kiralanması, irtifak hakkı veyahut izin tesisi işlemleri KDV’nden istisna iken, ormanların gerçek veya tüzel kişiler tarafından kullanımına ilişkin olarak KDVK’nda bir istisna sağlanmamıştır. Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun (II) numaralı cetvelinde özel bütçeli kurumlar arasında yer alan ve madde metnindeki Hazine kavramına girmeyen Orman Genel Müdürlüğü’nün satış ve kiralama işlemleri KDVK’nun (17/4p) maddesine girmemektedir. Bize göre; eğitim, sağlık gibi sosyal alanlar için idare tarafından verilen izinler karşılığında alınan kira bedelleri için de KDV istisnasının tanınmasının faydalı olacağını ve diğer düzenlemelere paralel olacağını düşünmekteyiz. Orman idaresince kesilen makbuzlarda yer alan KDV’nin ise indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususu ise zaman zaman tartışma konusu olabilmektedir. Zira, KDVK’nun 29. maddesinde mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den, bu Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV’nin indirim konusu yapılabileceği; 53. maddesinde ise bu Kanunda geçen fatura ve benzeri vesika tabirinin VUK’nda düzenlenen vesikaları ifade ettiği belirtilmiştir.

1 sıra numaralı KDV Genel Tebliğine göre sözkonusu vesikalar, VUK’nun 229, 233, 234, 235 ve 236. maddelerinde fatura, perakende satış vesikası, gider pusulası, müstahsil makbuzu ve serbest meslek makbuzu olarak düzenlenmiştir. Benzeri vesika tabiri, VUK’nda düzenlenmemekle beraber, faturanın tüm unsurlarını taşıyan hakediş belgelerini de kapsamaktadır. 19 sıra numaralı KDV Genel Tebliğinde ise KDVK’nun 46. maddesinin 5. fıkrasının Bakanlığa verdiği yetkiye istinaden, Bakanlığa başvurarak izin alan genel bütçeli idarelerin sözü edilen vergiye tabi işlemleri sebebiyle katma değer vergisi mükellefiyetleri tesis edilmeyecek, bu işlemleriyle ilgili katma değer vergisi vezne alındılarında ayrıca gösterilmek kaydıyla saymanlıklarca tahsil edilecektir. Bu durumda, bu makbuzlarda gösterilen verginin indirimi içinde hukuken bir yol açılmış bulunmaktadır.

Bu konuda, Maliye Bakanlığı’nca verilen bir özelge de özetle; “Orman Genel Müdürlüğü’nün katma bütçeli idare olması ve vergi mükellefiyetinin bulunmaması nedeniyle, 213 sayılı VUK hükümleri uyarınca belge düzenleme mecburiyetleri bulunmamaktadır. Bu itibarla, şirketiniz tarafından Orman Genel Müdürlüğü’ne 6831 sayılı Kanuna göre orman arazisi üzerinden bazı kıymetlerin kullandırılmaları karşılığında ödenen irtifak hakkı bedeli için anılan Genel Müdürlük’çe makbuz düzenlenmesi gerekmektedir. 3065 sayılı KDVK’nun (1/3-f) maddesinde, GVK’nun 70. maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemlerinin katma değer vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Buna göre, şirketinizce orman arazisi üzerinde bazı kıymetlerin kullandırılmaları karşılığı ödenen irtifak hakkı bedeli katma değer vergisine tabi olacaktır. Öte yandan, adı geçen Genel Müdürlük tarafından irtifak hakkı bedeli için düzenlenen makbuzda gösterilen katma değer vergisinin şirketiniz tarafından aynı Kanunun (29/1) ve (34/l) maddeleri gereğince indirim konusu yapılması mümkündür.” şeklinde açıklama yapılmıştır[22]. Buna göre; orman arazisinin kullanımı karşılığında idarece düzenlenen makbuzlarda yer alan KDV, faaliyete ilişkin olarak ödenen diğer KDV’ler gibi indirim konusu yapılabilecektir.

3-Vakıf Üniversitelerine Tanınan İstisna Ve Muafiyetler İle Çeşitli Vergisel Yükümlülükler:

A-Yönetmelik ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu Kapsamında İstisna ve Muafiyetler:

Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 28. ve 2547 sayılı Kanunun Ek:7. maddesinde vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının 2547 sayılı Kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan aynen istifade edecekleri ve emlak vergisinden muaf oldukları hüküm altına alınmıştır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 56. maddesine göre;

a)Yükseköğretim üst kuruluşları, yükseköğretim kurumları ve bunlara bağlı kuruluşlara yapılacak her türlü bağış ve vasiyetler, vergi, resim, damga resmi ve harçlardan muaftır. Bağış ve vasiyetlerin kullanılmasında, bağış ve vasiyet yapanların koydukları ve kanunlara göre geçerli sayılan kayıtlara ve şartlara uyulur. Burada önemli olan husus, genel bütçeye dâhil kurumlara bağış ve vasiyet yoluyla mal, para veya hak intikaline muafiyet tanınmasa bile, bu intikallerin her hal ve şart altında muafiyet kapsamında işlem görecek olmasıdır. Ayrıca, Kanun şartlı bağışa da izin vermektedir.

b)Üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitüleri genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanırlar.

Gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri tarafından üniversitelere ve yüksek teknoloji enstitülerine makbuz karşılığında yapılacak bağışlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları hükümlerine göre yıllık beyanname ile bildirilecek gelirlerden ve kurum kazancından indirilir.

Üniversitelerin herhangi bir muafiyet ve istisnadan yararlanmasının en temel gerekçesi bir genel bütçeye dahil kurum ve kuruluşlara bu mali muafiyet, istisna veya kolaylığın sağlanmış olmasıdır. Dolayısıyla, herhangi bir genel bütçeli kamu kurum veya kuruluşa böyle bir mali kolaylık sağlanırsa, genel hüküm olarak otomatikman üniversitelerinde bu kolaylıklardan yararlanması gerekecektir. Bir başka önemli nokta ise, madde hükmünde daha önce sadece nakit şeklinde yapılacak bağış ve yardımların gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri tarafından matrahtan indirilme imkânının,bir Kanun değişikliği ile artık tüm bağış ve yardımlara sağlanması olarak ifade edilebilir. 16.06.2009 tarih ve 5904 sayılı Kanun ile madde metnindeki nakdi ibaresi kaldırılmak suretiyle üniversitelere yapılacak her türlü bağış ve yardımların mükellefler tarafından matrahtan indirim imkanı sağlanmış oldu.

c)Yükseköğretim üst kuruluşları, yükseköğretim kurumları ve bunlara bağlı kuruluşlar ve birimler tarafından eğitim-öğretim ve araştırma amacı ile yurt içinde bulunmamak veya üretimi yapılmamak kaydıyla ithal edilen makine, alet, cihaz, ecza, malzeme ve yayınlar ile bağış yoluyla yurt dışından gelen aynı cins malzemeler, gümrük vergisi ile buna bağlı vergi, resim ve harçlar dahil olmak üzere her türlü vergi, resim ve harçlardan muaftır.

d)Birmilyon liraya kadar (birmilyon lira dahil) bir hakkın veya menfaatin terkinini gerektiren, maddi veya hukuki nedenlerle kovuşturulmasında yüksek mahkeme ve mercilerde incelenmesini istemekte yarar bulunmayan, açılacak veya açılmış olan dava, icra ve benzeri takiplerden vazgeçilmesine veya uygun ödeme kararı koymaya rektör ve üst kuruluşların başkanları; birmilyon liradan fazlası için üst kuruluşlarda başkanın, üniversitelerde rektörün önerisi ve Sayıştay Başkanlığı’nın görüşü üzerine Maliye Bakanlığı karar verir.

e)Üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokul, konservatuvar, meslek yüksekokulları ile bunlara bağlı kuruluşlar ve birimler tarafından yapılan bilimsel, teknik inceleme ve araştırma ile yayımların gerektireceği her türlü giderler hakkında, 2490 sayılı Artırma ve Eksiltme ve İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz.

f)Yükseköğretim üst kuruluşlarının ve Devletüniversitelerin inşaat, makine ve teçhizatı ile ilgili işlerle bunların bakım ve onarımlarında 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 135. maddesi ile 2490 sayılı Artırma ve Eksiltme ve İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz.

g)Bir Devletüniversitesi bütçesindeki ödenekleri, diğer bir üniversite bütçesine aktarmaya, ilgili rektörün görüşü ve YÖK’nun önerisi üzerine Maliye Bakanı yetkilidir.

B-KDVK’nundaTanınanİstisnalar ve Tevkifat Sorumlulukları:

i) Kanunda Sağlanmış Bulunan İstisnalar:

KDVK’nda üniversitelerin ilim, fen ve güzel sanatları yaymak ve teşvik amacıyla yaptığı, ayrıca tiyatro, konser salonu, kütüphane, sergi, okuma ve konferans salonları ile spor tesisleri işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kültür ve eğitim faaliyetlerine ilişkin teslim ve hizmetleri vergiden istisna olup, istisnanın detaylarına biraz sonra değinilecektir. Kanunda üniversitelere tanınan bir diğer istisna ise Kanunun (17/2b) maddesinde yer almaktadır. Buna göre; 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Kanun hükümlerine tâbi özel okullarca bedelsiz verilen eğitim, öğretim hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10'unu, 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yükseköğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanun ile 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan öğrenci yurtları tarafından bedelsiz verilen yurt hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10'unu, üniversite ve yüksekokullarda ise % 50'sini geçmemek üzere verilen bedelsiz eğitim ve öğretim hizmetleri ile birinci fıkrada sayılan kurum ve kuruluşlara bedelsiz olarak yapılan her türlü mal teslimi ve hizmet ifaları istisna olarak ifade edilmiştir. Buna göre, üniversitelere eğitim ve öğretim hizmetlerinde ve yurt hizmetlerinde kapasitenin %50’sine kadar kısmi istisna tanınmıştır. Kanunun 18. maddesine göre ise istisnadan vazgeçmek mümkün gözükmektedir.Ayrıca,bu hükümlere göre Kanunun 17. maddesinin 1. fıkrasında sayılan; genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların teşkil ettikleri birlikler, üniversiteler, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasi partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı kooperatifler ve Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıflara hibe, yardım, bağış v.b. isimler altında bedelsiz olarak yapılan hizmet ifaları ve mal teslimleri ile bu kuruluşlara yurtdışından bedelsiz olarak gelen mal ve hizmetlerin ithali katma değer vergisine tabi olmayacaktır. Nakdi olarak yapılan bağış ve yardımlar ise zaten katma değer vergisinin konusuna girmemektedir.

ii)KDVGenel Tebliğlerinde Belirlenmiş Tevkifat Sorumlulukları:

1-91 Seri Numaralı KDV Tebliği:

KDVK’nun 9. maddesinde gerekli görülen hallerde vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutma konusunda Maliye Bakanlığı’na yetki verilmiştir. Bu yetki kapsamında,91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinde yapılan düzenlemeye göre genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler ve bunların teşkil ettikleri birlikler, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler (vakıf üniversiteleri hariç), kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, bankalar ve özel finans kurumları, kamu iktisadi teşebbüsleri (Kamu İktisadi Kuruluşları, İktisadi Devlet Teşekkülleri), özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar, organize sanayi bölgeleri ile menkul kıymetler, vadeli işlemler borsaları dahil bütün borsalar, yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara ait olan (tek başına ya da birlikte) kurum, kuruluş ve işletmeler, birbirlerine karşı ifa ettikleri hariç olmak üzere; yapım işleri ile bu işlere ilişkin mühendislik-mimarlık ve etüt-proje hizmetleri, temizlik, bahçe ve çevre bakım hizmetleri, özel güvenlik hizmetleri, makine, teçhizat, demirbaş ve taşıtlara ait tadil, bakım ve onarım hizmetleri, her türlü yemek servisi, danışmanlık ve denetim hizmetleri alımlarına ait bedel üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin Tebliğde belirtilen oranlara göre belirlenecek kısmı bu kurum ve kuruluşlarca sorumlu sıfatıyla beyan edilmek ve ödenmek üzere tevkifata tabi tutulacaktır.

Tevkifat kapsamına giren bu işlemlerin tamamı "hizmet" mahiyetindedir. Kanunun 2. maddesinde tanımı verilen "teslim" mahiyetindeki işlemler bu bölümde düzenlenen tevkifat uygulaması kapsamına girmemektedir.

Bu nedenle yukarıda sayılan kurum ve kuruluşların, tevkifat kapsamına giren hizmetlerde kullanılacak olanlar da dahil olmak üzere piyasadan yapacakları her türlü mal alımında tevkifat uygulanmayacaktır.

Ancak, kapsama giren hizmetleri ifa edenlerin bu amaçla kullandıkları mal, madde ve malzemelere ait tutarlar hizmet bedelinden düşülmeyecek, tevkifat, kullanılan malzemelere ait tutarlar da dahil olmak üzere toplam hizmet bedeli üzerinden hesaplanacaktır

Yukarıda da açıkça belirtildiği üzere Tebliğle yapılan bu düzenleme vakıf üniversitelerini bağlamamakta, fakat Devlet üniversitelerini kapsama dahil etmektedir. Buna göre; vakıf üniversitelerinin herhangi bir şekilde Tebliğ uygulamaları kapsamında tevkifat yükümlülüğü bulunmamaktadır.

2-96 Seri Numaralı KDV Tebliği; İşgücü Temin Hizmet Tevkifatı:

Katma değer vergisi mükellefi bazı işletmeler mal veya hizmet üretimlerine ilişkin olarak ihtiyaç duydukları işgücünü kendilerine hizmet akdi ile bağlı ücretli statüsünde hizmet erbabı çalıştırarak temin etmek yerine, alt işverenlerden veya bu alanda faaliyette bulunan diğer kurum, kuruluş veya organizasyonlardan satın almaktadırlar.

KDVK’nun 9. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 96 seri numaralı Tebliğin yayımını izleyen ay başından itibaren geçerli olmak üzere tüm katma değer vergisi mükelleflerinin alt işverenlerden veya bu konuda faaliyette bulunan diğer işletmelerden temin ettikleri işgücü hizmetine ait katma değer vergisinin % 90'ının tevkifata tabi tutulması ve bunlar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilmesi uygun görülmüştür.

Buna karşın, 91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (A) bölümüne göre hizmet alımlarında tevkifat uygulaması gereken kurum, kuruluş ve işletmelerin bu bölümde belirtilen türden işgücü hizmeti vermeleri halinde işgücü hizmet bedelleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisi tevkifata tabi olmayacaktır.

Buna göre, vakıf üniversiteleri alt işverenlerden temin ettikleri şöför, akademiyen ve bunlara benzer her türlü işgücü alımlarında hesaplanan KDV’nin %90’ını hizmet ifasında bulunan karşı tarafa ödemeyerek sorumlu sıfatıyla beyan edeceklerdir. Fakat, öğretim elemanları veya yardımcıları kanalıyla herhangi bir şekilde KDV’nin konusuna giren bir işlemi yapan bir Devlet üniversitesi ise, 91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (A) bölümüne göre hizmet alımlarında tevkifat uygulaması gereken kurum, kuruluş ve işletme veya vakıf üniversitesi böyle bir işgücü temini nedeniyle tevkifat uygulamaması gerekmektedir.

3-104 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği; Özel Güvenlik Hizmet Tevkifatı:

Yukarıda belirtiğimiz91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (A/2) bölümünde sayılan kurum ve kuruluşlara verilen özel güvenlik hizmetleri aynı Tebliğin (A/3) bölümü ile tevkifat kapsamına alınmıştır. Bu hizmetlerde 95 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (5.2.) bölümüne göre tevkifat oranı 1/2 olarak uygulanmaktadır.KDVK’nun 9. maddesinin Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak, 91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinde sayılan kurum ve kuruluşların yanı sıra bütün KDV mükelleflerine verilen özel güvenlik hizmetlerinin tevkifat uygulaması kapsamına alınması ve bu hizmetlerin tamamında tevkifat oranının 4/5 olarak uygulanması uygun görülmüştür. Buna göre, vakıf üniversiteleri dahil tüm KDV mükellefleri aldıkları özel güvenlik hizmetleri nedeniyle KDV 4/5 oranında KDV tevkifatı yapmakla sorumlu tutulmuşlardır.

4-30 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği; Kiralama İşlemleri Tevkifatı:

KDVK’nun 1. maddesinin (3/f) bendinde, GVK’nun 70. maddesinde belirtilen mal ve hakların kiraya verilmesi işlemlerinin verginin konusuna girdiği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, sözkonusu mal ve hakların kiraya verilmesi işlemi, ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde verilen bir hizmet olmasa da dahi katma değer vergisine tabi olacaktır.

Bu kiralama işlemleri ile ilgili katma değer vergisi;

a)Kiraya verenin başka faaliyetleri nedeniyle gerçek usulde katma değer vergisi mükellefiyetinin bulunmaması,

b)Kiralayanın gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olması,

şartlarının birlikte varolması halinde, kiralayan tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilecektir. Bu kapsamdaki kiralamalarda kiraya verenler tarafından beyanname verilmeyeceği tabiidir.

Kiraya verenlerin başka faaliyetleri dolayısıyla gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olmaları halinde, sorumluluk uygulaması sözkonusu olmayacak, kiraya verenler, kiralama faaliyetleri ile ilgili katma değer vergisinin diğer faaliyetleri ile birlikte genel esaslara göre beyan edeceklerdir.

Sonuç itibariyle, gerçek usulde vergi mükellefi olan vakıf üniversiteleri tarafından GVK’nun 70. maddesinde belirtilen mal ve hakları gerçek usulde vergiye tabi olmayan bir kişiden kiralamak suretiyle faaliyette bulunması durumunda, diğer mükellefler gibi KDV tevkifatı yapması gerekmektedir.

Öte yandan, GVK’nun 70. maddesinde sayılan mal ve haklar arasında yer alan gayrimenkullerin kiralanması işlemleri, bir iktisadi işletmeye dahil olmamaları şartıyla, KDVK’nun (17/4d) maddesine göre vergiden müstesnadır. Dolayısıyla, bir iktisadi işletmeye dahil olmayan gayrimenkullerin kiralanması işlemlerinde katma değer vergisi ve sorumluluk uygulamasının sözkonusu olmayacağı tabiidir. Bu durumda, vakıf üniversitelerine de herhangi bir sorumluluk yüklenemeyecektir.

5-30 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği; Reklam Verme Tevkifatı:

Uygulamada gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olan bazı işletmelerin, profesyonel veya amatör spor kulüplerine oyuncularının formalarında gösterilmek, şahıslara veya kuruluşlara ait bina, arsa, arazi gibi yerlerde duvarlara yazılmak, pano olarak yerleştirilmek, dergi, kitap gibi yazılı eserlerde yayınlanmak ve benzeri şekillerde reklam verdikleri bilinmektedir.

Bu şekilde reklam verme işlemleri ile ilgili katma değer vergisi, reklamı alanların gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olmamaları halinde, reklamı verenler tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilecektir.

Bu durumda, vakıf üniversiteleri tarafından profesyonel veya amatör spor kulüplerine oyuncularının formalarında gösterilmek, şahıslara veya kuruluşlara ait bina, arsa, arazi gibi yerlerde duvarlara yazılmak, pano olarak yerleştirilmek, dergi, kitap gibi yazılı eserlerde yayınlanmak ve benzeri şekillerde reklam verildiği zaman, reklamı alanların gerçek usulde vergi mükellefiyeti bulunmaması halinde, işleme ilişkin KDV’nin reklamı veren vakıf üniversiteleri tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilmesi gerekmektedir.

6-99 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği; Yapı Denetim Hizmeti Tevkifatı:

91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (A/2) bölümünde sayılan kurum ve kuruluşlara verilen yapı denetim hizmetleri, 93 seri numaralı KDV Genel Tebliği ile tevkifat kapsamına alınmıştır.

KDVK’nun 9. maddesinin Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak bu Tebliğ’in yayımını izleyen 3. günde başlamak üzere, yapı denetim kuruluşlarının 91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (A/2) bölümünde sayılan kurum ve kuruluşların yanı sıra bütün KDV mükelleflerine verdikleri yapı denetim hizmetlerinde aynı Tebliğin (A/5-f) bölümü kapsamında 1/2 oranında KDV tevkifatı uygulanması uygun görülmüştür.

91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (A/2) bölümünde sayılan kurum ve kuruluşlara karşı ifa edilen yapım işlerinde aynı Tebliğin (A/4) bölümüne göre 1/3 oranında KDV tevkifatı uygulanmaktadır.

KDVK’nun 9. maddesinin Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak, 91 seri numaralı KDV Genel Tebliğinin (A/5-a) bölümünde kapsamı belirtilen yapım işlerinde tevkifat oranı, bu Tebliğ’in yayımını izleyen üçüncü günden itibaren başlamak üzere 1/6 olarak tespit edilmiştir.

Buna göre, bu Tebliğ’in yayımını izleyen üçüncü günden itibaren, kapsama giren yapım işleri dolayısıyla düzenlenecek fatura ve benzeri belgelerde gösterilen bedel üzerinden vakıf üniversiteleri dahil tüm mükellefler, hesaplanan katma değer vergisinin 5/6'sı işi yapanlara ödeyecek, 1/6'sı ise işi yaptıran kurum, kuruluş ve işletmeler tarafından 2 numaralı KDV Beyannamesi ile sorumlu sıfatıyla beyan edilecektir. Dolayısıyla, vakıf üniversiteleri tarafından yapı denetim hizmeti alınması durumunda 1/6 oranında KDV tevkifatı yapılması gerekmektedir.

7-Vakıf Üniversiteleri Tarafından Sunulan Eğitim-Öğretim Faaliyetlerinin KDVK Açısından Değerlendirilmesi:

i) Katma Değer Vergisi Kapsamında Yer Alan Düzenlemeler İle Bunlara İlişkin Olarak İdare Tarafından Verilen Özelgeler-Konu Hakkında Alınmış Bulunan Yargı Kararları[23]:

Üniversitelerde sunulan faaliyetlerin KDV karşısındaki durumunu anlamak için öncelikle KDV’nin konusuna giren işlemlerin neler olduğunun sorgulanması gerekmektedir. 3065 sayılı KDVK[24]’nun konusunu teşkil eden işlemlerin neler olduğu Kanunun 1. maddesinde sayılmıştır. Buna göre; Türkiye’de ticari, sınai, zırai ve mesleki faaliyet kapsamında yapılan mal teslimleri ve hizmet ifaları, her türlü mal ve hizmet ithalatı ve diğer faaliyetler kapsamında bazı mal teslimleri ile hizmet ifaları verginin konusuna girmektedir.

Kanunun (1/3g) maddesinde diğer faaliyetlerden oluşan mal teslimleri ile hizmet ifaları kapsamında sayılan hususlardan bir tanesini ise genel ve katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettikleri birliklere, üniversitelere, dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi diğer müesseselerin ticarî, sınaî, ziraî ve meslekî nitelikteki teslim ve hizmetleri oluşturduğu anlaşılmaktadır. KDVK’na getirilen bu düzenlemenin amacının esas itibariyle uygulamada karşılaşılabilecek olan rekabet eşitsizlerini önleme olduğu ifade edilebilir.

Sonuç itibariyle, üniversitelere ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulmuş bulunan veya işletilen müesseselerin ticari, sınai, zırai ve mesleki nitelikteki mal teslimleri veya hizmet ifaları verginin konusunu teşkil etmektedir.

Mezkur kanun maddesinin ikinci fıkrasında ticari, sınaî, ziraî faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin GVK hükümlerine göre; GVK’nda açıklık bulunmadığı hallerde, TTK ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği belirtilmiştir.

KDVK’nun 17. maddesinin birinci fıkrasında ise “Kültür ve Eğitim Amacı Taşıyan İstisnalara” yer verilmiştir. Bahsi geçen maddeye göre genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların teşkil ettikleri birlikler, “üniversiteler”, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı kooperatifler ve Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıfların:

a)İlim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetleri,

b)Tiyatro, konser salonu, kütüphane, sergi, okuma ve konferans salonları ile spor tesisleri işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kültür ve eğitim faaliyetlerine ilişkin teslim ve hizmetleri,

KDV’sinden istisna tutulmaktadır.

Ayrıca, KDVK’nun (18/2.) maddesine göre sözkonusu istisnadan vazgeçme imkânı da bulunmamaktadır.

Buna göre, yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlar tarafından ilim, fen, güzel sanatları ve tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yapılan her türlü teslim ve hizmetler KDV’nden istisna kapsamında bulunmaktadır.

Vakıf üniversiteleri tarafından gerçekleştirilen eğitim-öğretim faaliyetlerinin KDV istisnası kapsamına girip girmediği yolunda bugüne kadar önemli düzeyde ihtilaflar yaşanmış ve buna istinaden eğitim-öğretim faaliyetlerinin KDV karşısındaki durumu hakkında zaman zaman idare tarafından özelgeler verildiği, uygulamanın ise özelgelerde verilen kararlarla yürütülmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Bu özelgelerden birisine göre üniversite bünyesinde verilen eğitim-öğretim faaliyetlerinin KDVK’nun (17/1.) maddesine girmediği gerekçesiyle vergiye tabi olacağı ifade edilmektedir[25].

Bahsi geçen faaliyetlerin KDV istisnası kapsamında bulunduğu gerekçesiyle açılan bazı davalarda ise benzer şekilde eğitim ve öğretim faaliyetlerinin KDV istisnasından yararlanmasının mümkün olmadığı yönünde kararlar verilmiştir. Bu kapsamda Danıştay 7. Dairesi konuya ilişkin olarak açılan bir davada aşağıda yer alan gerekçelerle davayı reddetmiştir[26]:

3065 sayılı KDVK’nun 1. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (g) paragrafında genel ve katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettikleri birliklere, üniversitelere, dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi diğer müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetlerinin katma değer vergisinin konusunu teşkil ettiği; ikinci fıkrasında ise ticari, sınai, zirai faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin GVK’na göre tayin ve tespit edileceği hükme bağlanmış; mezkurKanunun 37. maddesinin ikinci fıkrasının 3. bendinde de özel okul işletmeciliğinden sağlanan kazançların ticari kazanç sayılacağı açıklanmıştır.

Her ne kadar, davacı Kurum tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 7. maddesi delaletiyle, aynı Kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylık, muafiyet ve istisnalardan vakıf üniversitelerinin de aynen yararlanmaları gerektiği ileri sürülmekte ise de; yukarıda anılan 3065 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetleri katma değer vergisine tabi bulunan kurumlar arasında Devlet üniversitelerinin de sayılmış bulunması karşısında, 2547 sayılı Kanunun anılan maddesinde sözü edilen mali kolaylık, muafiyet ve istisnaların katma değer vergisiyle ilgilerinin olmadığı açıktır.

Öte yandan; KDVK’nun 17. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde üniversitelerin ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetlerin katma değer vergisinden istisna edildiği hükme bağlanmış; Anayasanın 42. maddesinin 8. fıkrasında ise eğitim-öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetlerin yürütüleceği açıklanmış; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3. maddesinde de yükseköğretimin milli eğitim sistemi içinde, ortaöğretime dayalı, en az dört yarıyılı kapsayan her kademedeki eğitim-öğretimin tümü olduğu belirtilmiştir.

KDVK’ndaki anılan istisnanın kapsamının belirlenebilmesi için öncelikle ilim, fen, güzel sanatlar ve tarım kavramlarının tanımlanması; bunları yayma, ıslah ve teşvik etmenin ne anlama geldiklerinin belirlenmesi gerekmektedir.

Üniversitelerarası Kurul’un 23.02.1992 tarih ve 65 sayılı kararında; ilmin, çeşitli olgularla ilgili iyi düzenlenmiş bilgilerin tümünü; fennin, maddi sonuçlar elde etmek üzere bilimi uygulama alanına koyan, deneylere ve ispatlara dayanan bilgilerin tamamını ifade edeceği; güzel sanatların ise, insan ruhunda estetik heyecan ve hayranlık uyandıran ve doğrudan doğruya pratik bir fayda amacı gütmeyen sanatlar olup, çeşitli şekil ve konularda güzellikler meydana getirmeyi hedeflediği belirtilmiştir.

Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne göre tarım, gerekli, yararlı bitkileri yetiştirmek amacıyla toprak üzerinde yapılan çalışmaların bütününü ifade etmektedir. Bunları yaymak, anılan konularda yazılı ve görsel materyalleri hazırlamak ve dağıtmak, yazılı ve görsel basın yolu ile veya konferans, seminer, sempozyum benzeri kamuya açık toplantılarla kamuoyunu bilgilendirmek, sergi, fuar, panayır türü etkinlikler düzenlemek suretiyle yapılabilir. Islah ve teşvik etmek ise, yine anılan konularda projeler hazırlanmasını ve uygulanmasını, bunlara maddi destek sağlanmasını gerektirir. Yükseköğretim kurumlarının yapmakla yükümlü oldukları faaliyetlerin konusunu oluşturan eğitim ve öğretimin de yukarıda belirtilen sözlükte, belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında, belli bir amaca göre gereken bilgileri verme, yetiştirme ve geliştirme, eğitme işini ifade ettiği” belirtilmektedir.

Danıştay 9. Dairesi ise bir kararında Anayasanın 42. maddesinde eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme faaliyetleri yapılabileceği; yükseköğretim kurumlarının yapmakla yükümlü oldukları faaliyetin özünü oluşturan eğitim-öğretimin belli bir konuda ve bir bilim dalında belli bir amaca göre gereken bilgileri verme, yetiştirme, geliştirme ve öğretme olduğu ve bu faaliyetlerin ilim fen ve güzel sanatları yaymak olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle reddetmiştir[27]. Yine aynı Daire, kendisine yapılan bir temyiz başvurusunda aynı gerekçelerle davayı reddetmiştir[28].

VDDK’nun bir kararında da benzer şekilde aşağıdaki gerekçelerle konu hakkındaki davanın reddedildiği anlaşılmaktadır[29]:

3065 sayılı KDVK’nun 1. maddesinin birinci fıkrasının 3/(g) bendinde, genel bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettiği birliklere, üniversitelere, dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetlerinin katma değer vergisine tabi olduğu açıklanmış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, ticari, sınai, zirai, faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin GVK’na göre, GVK’nda açıklık bulunmadığı hallerde TTK ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği hükme bağlanmış, bu konuya ilişkin düzenlemelerin yer aldığı GVK’nun 37. maddesinin 3. bendinde özel okul işletmeciliğinden sağlanan kazançların ticari kazanç sayılacağı belirtilmiştir.

KDVK’un 1. maddesinde belirtilen kamu idarelerine ait müesseseler kamu yararı amacıyla kamu hizmeti yapan, kazanç gayesi gütmeyen sosyal kuruluşlar olmakla birlikte, ticari, sınai, zırai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetleri de katma değer vergisine tabi bulunmaktadır.

Her ne kadar, davacı Kurum tarafından, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 7. maddesi delaletiyle, aynı Kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylık, muafiyet ve istisnalardan vakıf üniversitelerinin de aynen yararlanmaları gerektiği ileri sürülmekte ise de; yukarıda anılan 3065 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen, ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetleri katma değer vergisine tabi bulunan kurumlar arasında Devlet üniversitelerinin de sayılmış bulunması karşısında, 2547 sayılı Kanunun anılan maddesinde sözü edilen mali kolaylık, muafiyet ve istisnaların katma değer vergisiyle ilgilerinin olmadığı açıktır.

Öte yandan, KDVK’nun 17. maddesinin (a) bendinde, Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıfların ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetlerin katma değer vergisinden istisna edildiği hükme bağlanmış, Anayasanın 42. maddesinin 8. fıkrasında ise eğitim-öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetlerin yürütüleceği açıklanmış, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3. maddesinde de yükseköğretim, üniversite ve birimlerinin tanımı yapılmış, 4. maddesinde ise yükseköğretimin amacı, 5. maddesinde de ilkeleri sayılmış bulunmaktadır.

Yukarıda anılan kanun hükmüne göre katma değer vergisi istisnası; ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yapılan teslim ve hizmetlere ilişkin olup, okul ve üniversitelere ise ilmi yaymak, teşvik etmek ve ıslah etmek gibi bir fonksiyon ve görev verilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle de, kültürel bir faaliyet olan ilim ve fenni yayma ile eğitim-öğretim faaliyeti olan okul işletmeciliği, amaçları, araçları itibarıyla birbirinden farklı faaliyetler olduğundan, davacı üniversitenin eğitim ve öğretim faaliyetinin bu istisna hükümleri içinde değerlendirilmesine de olanak bulunmamaktadır.

Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 6. Vergi Mahkemesi’nin 14.2.2006 günlü ve E:2006/286, K:2006/303 sayılı ısrar kararının vergi aslı ve cezası yönünden yeniden bir karar verilmek üzere bozulmasına, bu kararda karşılanacağından, yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 29.9.2006 gününde oy çokluğu ile karar verildi.”

Bu kararların aksine, bize göre ticari niteliği daha ağır olan Karikatürcüler Derneği’nin kitap yayımlaması işleminin, Kırkpınar yağlı güreşlerine giriş biletlerinin, Uluslararası Bankacılık Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin ilim, fen ve güzel sanatları yaymak amacıyla yapacağı teslim ve hizmetlerin, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ders kitabı bastırıp satmasının, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na bağlı döner sermaye işletmelerince sebze tohumları teslimlerinin KDV istinası kapsamında işlem görmesi gerektiği yönünde muktezalar verildiği anlaşılmaktadır[30]. Keza, İstanbul 8. Vergi Mahkemesi ise bir vakfın yaptığı ilk ve orta dereceli okul işletmeciliğinin istisna kapsamında bulunduğu yönünde karar vermiştir[31]

 ii) Konunun KDVK İle İdari Kararlar ve Yargı Kararları Karşısında Değerlendirilmesi:

Daha önce de ifade edildiği üzere vakıf üniversiteleri gelirlerini sadece kendi üniversitelerini ve mülkiyeti üniversitelere ait kurum ve kuruluşları geliştirmek amacıyla harcamak kaydıyla, vakıflar tarafından  kanunla kurulmuş bulunan kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde araştırma, eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan fakülte, enstitü, yüksekokul, meslek yüksekokul, destek, hazırlık okulu ile benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan bir yükseköğretim kurumudur. Ayrıca, vakıflarca kurulan üniversitelerin vakıf tüzel kişiliğinden bağımsız ayrı bir tüzel kişiliği bulunmakta, vakıf tüzel kişiliğinin herhangi bir şekilde sona ermesi halinde vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliği devam etmektedir. Bu kurumun gelirleri, geçici olarak dahi hiçbir suretle vakıf mamelekine veya hesaplarına intikal edememektedir. Kamu tüzel kişiliğine sahip vakıf yükseköğretim kurumları, kendilerine ait mal varlıklarına ve bunlar üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip olup, vakıf tarafından yükseköğretim kurumu tüzel kişiliğine tahsis edilen her türlü taşınır ve taşınmaz mal, araç-gereç, malzeme, para ve ekonomik değeri olan haklar yükseköğretim kurumunun mülkiyetine geçmektedir. Ayrıca, vakıf yükseköğretim kurumuna doğrudan doğruya bağış ve yardım yapılabilmekte ve vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumları aynen Devlet üniversiteleri gibi 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 56. maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan istifade edebilmektedirler. Hukuken bu niteliklere sahip bulunan vakıf üniversitelerinin gerçekleştirdiği faaliyetlerin KDV karşısındaki durumunun anlaşılabilmesi için aşağıdaki hususların dikkate alınması gerekmektedir:

iii)Üniversite Faaliyetlerinin Ticari Faaliyet Kapsamında Değerlendirilmesi:

Bir önceki bölümde üniversite faaliyetlerinin KDVK’nun konusuna girmesi için üniversitelere ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulmuş bulunan veya işletilen müesseselerin ticari, sınaî, zırai ve mesleki nitelikte mal teslimi ve/veya hizmet ifalarının bulunması gerektiği; ticari, sınaî, ziraî faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin GVK hükümlerine göre; GVK’nda açıklık bulunmadığı hallerde, TTK ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği belirtilmiştir. GVK’nun 37. maddesinin birinci fıkrasında her türlü ticari faaliyetten doğan kazancın ticari kazanç olduğu; ikinci fıkrasının üçüncü bendinde ise özel okul işletmeciliğinden elde edilen kazançların ticari kazanç olduğu ifade edilmiştir. GVK hükümlerinde ticari kazancın devamlılığı ve niteliği hakkında herhangi bir belirlemenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu noktada, ticari faaliyetten ne anlaşılması gerektiğinin tespiti için TTK hükümlerinin yorumlamasına ihtiyaç duyulmaktadır.

6762 sayılı TTK[32]’na göre ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler ticari işletme sayılır. Bir bakıma ticari bir faaliyet için ticari işletmenin varlığı gerekmektedir. Ticari işletme ise TTK'nun 11,12, 13. maddeleriyle, Ticaret Sicili Tüzüğü’nün 14. maddesinde tanımlanmıştır. Ticari işletmenin varlığı bazı unsurların varlığına bağlı bulunmaktadır. Bu unsurlar ise kısaca aşağıda ifade edilmiştir:

a)Gelir Sağlamayı Hedef Tutma: Ticaret Sicil Tüzüğüne göre gelir sağlamayı hedef tutmayan faaliyetler ticari işletme sayılmaz. Burada önemli olan unsurun gelir sağlama hedefi olduğunu ifade etmekte yarar bulunmaktadır. Çünkü, TTK hükümleri kapsamında işletme zarar da etse, kar da etse ticari işletme sayılmaktadır.

b)Devamlılık: Ticari işletmenin asli unsurlarından bir tanesi faaliyetin devamlılık niteliği olup, bu unsur gelir sağlamanın hedef tutulması ile özdeşleşmiş durumda bulunmaktadır. Lakin, TTK’na göre başlangıcı ve bitimi belli bir zaman süreci içinde belirli bir faaliyette bulunmak ta devamlılığı sağlamaya yeterlidir. İşletme faaliyetinin özelliği nedeniyle periyodik veya mevsimlik çalışmalar da hukuken devamlı yapılan faaliyetler kapsamında bulunmaktadır.

c)Belli Bir Çapı Aşma: Bir işletmenin ticari işletme sayılması için faaliyetin kanunen esnaf faaliyeti kapsamında veya ölçülerinde bulunmaması gerekmektedir. Esnaf ise TTK’na göre, “ister gezici ister bir dükkânda veya bir sokağın belli bir yerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti nakdi sermayesinden daha çok beden çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahibi kişi” olarak tarif edilmiştir.

d)Bağımsızlık: Gelir sağlama hedefine sahip bulunan işletme bağımsız hareket edebilmelidir.

Daha önce de ifade edildiği üzere, Anayasa ve Yükseköğretim Kanununa göre vakıf üniversitelerinin herhangi bir şekilde kazanç sağlama amacıyla kurulmaları mümkün değildir. Anayasa ve kanunlara göre böyle bir amaca sahip olmaksızın kurulmuş bulunan vakıf üniversitelerine ilişkin faaliyetlerin ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi hukuken oldukça zor gözükmektedir. Gerçekten de vakıf üniversiteleri elde ettikleri gelirlerinin hemen hemen tamamını herhangi bir ticari kaygı taşımaksızın personel ücret ödemeleri, yatırım faaliyetleri, bilimsel projeler ve diğer operasyonel faaliyetlerin yürütülmesinde harcamaktadırlar. Vakıf üniversitelerinin bir an için böyle bir amaca sahip bulundukları ifade edilse bile, sözkonusu kurumların faaliyetlerinin durdurulması halinde durdurulma süresince, kapatılması halinde ise temelli olarak, kurumun idaresi YÖK tarafından eğitim ve öğretimi sürdürmek veya tamamlamak üzere uygun bir Devlet yükseköğretim kurumunun vesayetine verilmektedir. Ayrıca, bilindiği üzere vakıf üniversitelerinin her türlü gelirleri hiçbir şekilde kurucu vakıf mamelekine veya hesaplarına intikal edememektedir. Dolayısıyla, vakıf tarafından belli bir sermaye ile finanse edilen üniversitelerin herhangi bir şekil ya da suretle bu kaynağa nema sağlama imkânları da bulunmamaktadır. Sonuç itibariyle, bu kurumların ticari gaye ile hareket edip, bunun sonucunda doğacak olan kazancı (karı) kar dağıtımına konu edebilecekleri sermayedarları bulunmamaktadır.

Bazı yargı kararlarında ise GVK’nun 37. maddesinin ikinci fıkra üçüncü bendinde özel okul işletmeciliği kapsamında yapılan faaliyetlerin ticari faaliyet olduğu ve üniversitelerin de bu kapsamda yer aldığı gerekçesiyle ticari işletme olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir (TTK’nun 12. maddesinde hususi mekteplerle birlikle bunlara benzeyen diğer müesseselerin işletilmesinin ticarethane sayıldığını hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.) Şu bir gerçek ki, vergi hukukunda bir kurucu (yapıcı, ihdas edici) bir de bildirici (açıklayıcı) nitelikte hükümler yer almaktadır. GVK’nun birinci fıkrası doğrudan doğruya ticari faaliyetin kapsamını belirlemişken, ikinci fıkra ile açıklamalarda bulunulması bize göre sadece ihtilafları önlemeye yönelik bulunmaktadır, kaldı ki ticari faaliyeti sadece burada belirtilen 7 maddeden ibaret olarak düşünmek ticari faaliyetin kapsamını çok kısıtlamaktan başka bir şey değildir. Bu faaliyetler zaten birinci fıkranın içerisinde kendilerini bulmaktadırlar. Ayrıca, özel okul işletmeciliğini üniversiteden ayıran en önemli unsurun özel okul işletmeciliğinin temelinde kazanç sağlama amacı bulunması olarak ifade edilebilir.Biraz sonra da ifade edileceği üzere özel okullar sadece eğitim-öğretim faaliyetlerine yoğunlaşmışken, üniversiteler bunların dışında çok önemli görevlerde üstlenmişlerdir. Sonuç itibariyle, bize göre vakıf üniversitelerini özel okul işletmeciliğinden sosyal ve kamu yararı statüleri şeklindeki varlık nedenleri itibariyle ayırmak gerekmekte; vakıf üniversitelerinin ticari faaliyet yaptığı hususunun sorgulanması gerektiğini düşünmekteyiz.

KDV’nin 11 seri numaralı Genel Tebliğinin (E) başlıklı bölümünde yapılan açıklamaya göre ise “KDVK’nun 1. maddesinin 3. fıkrasının (g) bendinde sayılan; genel bütçeye dahil idareler, katma bütçeye dahil idareler, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettikleri birlikler, üniversiteler, dernek ve vakıflar ile her türlü mesleki kuruluşların kuruluş amaçlarına uygun teslim ve hizmetleri Katma Değer Vergisi Kanunu kapsamına girmediğinden vergiye tabi olmayacaktır.KDV Genel Tebliğinde yer alan bu açıklamaya bağlı olarak üniversiteler tarafından doğrudan doğruya Anayasa ve YÖK mevzuatı kapsamında kuruluş amaçlarına ve dolayısıyla kanuna uygun mal teslimi ve hizmet ifalarının KDV’nin konusuna girmediği iddia edilebilir; kaldı ki bir üniversitenin en bilinen kanuni görevinin eğitim-öğretim faaliyeti olduğu ifade etmek yerinde olacaktır.

iv)Üniversite Faaliyetlerinin İstisna Kapsamına Girip Girmediğine İlişkin Değerlendirme:

Vakıf üniversiteleri tarafından yapılan eğitim-öğretim faaliyetlerinin ticari faaliyet kapsamında düşünüldüğünde ise bu sefer sözkonusu faaliyetlerin KDVK’nun “Kültür ve Eğitim Amacı Taşıyan İstisnalar” başlıklı (17/1.) madde kapsamına girip girmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Mezkur madde de genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların teşkil ettikleri birlikler, “üniversiteler”, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı kooperatifler ve Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıfların ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetlerin istisna olduğu belirtilmiştir.

Yukarıda yer verdiğimiz üzere bazı yargı kararlarında üniversite tarafından sunulan eğitim-öğretim hizmetlerinin ilmi, fenni ve güzel sanatlar kapsamındaki bir faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiş; ilmin, fennin ve güzel sanatların ne olduğunu ise Üniversitelerarası Kurul’un 1992 yılında yapmış olduğu bir tanımlamaya dayandırmıştır. Bu karara göre ilim, hayat ve doğanın aynı gurup içinde bulunan madde ve olaylarını konu edinerek onları gözlem ve deneyim yollarıyla kanunlara bağlamak suretiyle meydana gelmiş olan ve uzun bir tahsil ile elde edilen bilgi koludur, daha kısa anlatımla çeşitli olgularla ilgili iyi düzenlenmiş bilgilerin tümüdür. Fen, maddi sonuçlar elde etmek üzere bilimi uygulama alanına koyan, deneylere ve ispatlara dayanan bilgilerin tamamını ifade eder. Örneğin, botanik bir ilim ziraat ise fendir. Genel olarak konuları soyut olan bilgiler ilim, somut olanlar ise fendir. Bu nedenle tarih edebiyat, ilahiyat ilimdir; fizik, kimya, matematik, biyoloji için de fen deyimi kullanılır. Güzel sanatlar, insan ruhunda estetik heyecan ve hayranlık uyandıran ve doğrudan doğruya pratik bir fayda amacı gütmeyen sanatlar olup, çeşitli şekil ve konuda güzellikler meydana getirmeyi hedef tutar. Edebiyat, resim, müzik, tiyatro, mimarlık, heykeltıraşlık başlıca güzel sanatlar olarak ifade edilebilir[33]. Yargı kararına göre eğitim-öğretim ise belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında, belli bir amaca göre gereken bilgileri verme, yetiştirme ve geliştirme, eğitme işini ifade etmektedir. Lakin, yargının görüşlerinin aksine üniversitelerin eğitim-öğretim faaliyetleri dışında bilimsel içerikli araştırma-geliştirme, danışmanlık gibi bir çok faaliyetleri de bulunduğu bilinmektedir.

Vakıf üniversitelerinin anayasal görevlerinin eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ile danışmanlık faaliyetleri olduğu; Yükseköğretim Kanunu’nda yükseköğretimin amaçları arasında yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmak olduğu, yine yükseköğretim kurumlarının görevlerinden birisinin ülkenin bilimsel, kültürel, sosyal ve ekonomik yönlerden ilerlemesini ve gelişmesini ilgilendiren sorunlarını, diğer kuruluşlarla işbirliği yaparak, kamu kuruluşlarına önerilerde bulunmak suretiyle öğretim ve araştırma konusu yapmak, sonuçlarını toplumun yararına sunmak ve kamu kuruluşlarınca istenecek inceleme ve araştırmaları sonuçlandırarak düşüncelerini ve önerilerini bildirmek olduğu ifade edilmişti.

Yargı kararlarına göre eğitim-öğretimin bir bilgi ve bilim dalında, belli bir amaca göre gereken bilgileri verme, yetiştirme ve geliştirme, eğitme işini; ilmin ise çeşitli olgularla ilgili iyi düzenlenmiş bilgilerin tümünü ifade ettiği vurgulanmıştır. İlmin dayanağı olan olguların yüksek düzeyde yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile sağlanacağını ve Üniversitelerarası Kurul’un açıklamasına bağlı olarak ilmin varlığını oluşturan bilginin uzun bir tahsil sağlanacağının belirtilmesi gerekmektedir. Birçok kaynakta da bir şeyin ilminin alınmasının bir işin özelliklerini en ince ayrıntılarına kadar öğrenmek olduğu ifade edilmiştir. Yine, maddi sonuçlar elde etmek üzere bilimi uygulama alanına koyan, deneylere ve ispatlara dayanan bilgilerin de esas itibariyle bu kurumlar aracılığıyla elde edildiğini ifade etmekte yarar bulunmaktadır. Zira, gerek üniversitelerin kendi fonlarıyla, gerekse TÜBİTAK gibi üçüncü kurum ve kuruluşlardan sağlanan fonlarla çok önemli düzeylerde bilimsel araştırma ve geliştirme projelerinin yine üniversiteler tarafından gerçekleştirildiğini bilinmesinde yarar bulunmaktadır. TÜBİTAK fonlarının çok büyük bir kısmının da üniversitelere bilimsel araştırma geliştirme faaliyetlerinde kullanılmak üzere aktarıldığı bilinmektedir. Burada bir başka önemli nokta ise bu konuda Üniversitelerarası Kurul’un yaptığı açıklama ve tanımlamaların vergi hukuku nazarındaki değerinin sorgulanması gerektiğidir.

 Ayrıca, kanun maddesinin başlığı dikkate alındığında maddenin esasen bir eğitim ve kültür istisnasına ilişkin olduğu sonucuna varılmaktadır. VUK[34]’nun (3/A) maddesine göre vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı dikkate alınmak suretiyle uygulanmaktadır. Bir bakıma vergi hukuku kanun maddelerinin yorumlanmasında önce lafzi yoruma, sonra ise tarihi, mantıksal ve amaçsal yoruma müsaade etmektedir. Buna göre; lafzın açık olmadığı düşünüldüğünde kanun koyucunun esas amacının eğitim faaliyetlerini istisna kapsamına almak olduğu sonucuna varılmaktadır; aksi takdirde böyle bir başlığının hiçbir açıklanabilir şekli kalmamaktadır. Yine, KDVK’nun (17/1.) maddesinin (b) alt bendine bakıldığında yapılan teslim ve hizmetlerin eğitim ve kültür faaliyetlerine ilişkin olduğu belirtilmekte; (a) alt bendine ilişkin düzenlemede ise sözkonusu faaliyetlerin ne bir kültür faaliyeti olduğu, ne de bir eğitim faaliyeti olduğu ifade edilmiştir. Sonuç olarak, bu faaliyetler bir kültür faaliyeti midir? Yoksa bir tür eğitim faaliyeti midir? Bu faaliyetlerin bir tür kültür faaliyeti olmadığı yukarıda yer verdiğimiz açıklama ve tanımlamalar karşısında çok açık görünmektedir. Bir başka konu ise tiyatro, konser salonu, kütüphane, sergi okuma ve konferans salonları ile spor tesisleri ile eğitim öğretim verildiği iddia edilirken, salt eğitim ve öğretim faaliyetlerinin istisna kapsamının dışında tutulması düşünülemez, mezkur Kanunun böyle bir amacının varlığı tartışılır. KDVK’nun gerekçesinde de eğitsel nitelikli faaliyetlerin istisna olduğu yönünde ifade yer almaktadır. Son olarak, ilim, fen ve güzel sanatları yaymak ve teşvik etme amacına ilişkin teslim ve hizmetlerin bir ülkedeki üniversiteler tarafından yerine getirilmeyecekse, mezkur madde de ifade edilen kurumlar dâhil olmak üzere hangi kurum ya da kuruluşlar tarafından yerine getirileceğinin sorgulanması gerektiğini ifade etmek anlamlı olacaktır. Dikkat edileceği üzere, VDDK ve Danıştay kararlarında üniversitelerin ilim yayma görevlerinin bulunmadığı belirtilmekte, fakat hangi kurum veya kuruluşlara bu görevin yüklendiğini açıklamakta zorluk yaşanmaktadır.

v)Güzel Sanatlar Fakültesi Faaliyetlerinin KDVK İstisna Hükümleri Açısından Değerlendirilmesi:

Hiç kuşku yok ki üniversiteler bilimsel, teknolojik ve kültürel nitelikli her alanda daha yetkin insan yetiştirmeyi amaçlar. Bu hedef doğrultusunda üniversiteler kendi içlerine kapalı kurumlar olmayıp, kuruldukları yöreye veya bölgeye kültür aktaran, o yörenin veya bölgenin kültürünü araştıran, çağa taşıyan, bir nevi aracılık yapan kurumlardır. Bu etkileşimi en iyi yapan bilim dalı olan güzel sanatlara ilişkin eğitimde ise neyin, nasıl yapılması gerektiğinin bilinmesi, yaratıcılığın düşünce ile beslenmesi, sanat kavramlarının sorgulanması önemlidir. Düşüncenin yeterli bilgiyle beslendiği ortamlar sanatçı yetiştirme bağlamında daha verimli olmaktadır. Bu esaslara dayalı olarak kurulan güzel sanatlar fakültelerinin bünyelerinde bulunmakta olan resim, heykel, grafik, seramik, tekstil ve moda tasarımı, fotoğraf, müzik bilimleri gibi bilim alanları açıkça güzel sanatların daha etkin bir şekilde yayılmasına ve teşvik edilmesine imkân tanımaktadırlar. Dolayısıyla, üniversitelerin güzel sanatlar fakülteleri aracılığıyla insan ruhunda estetik ve hayranlık uyandırmak amacına dayalı olarak sundukları hizmetlerin doğrudan doğruya istisna hükümleri kapsamında değerlendirilmesi mümkün olabilecektir[35].

Yukarıda yapılan açıklamalara binaen üniversite faaliyetlerinin verginin konusuna girdiği ve/veya bu faaliyetlerin istisna kapsamına girmediği gerekçesiyle vergi hesaplanabilmesi özetle aşağıdaki soruların cevaplanması gerektiğini düşünmekteyiz:

a)ÜniversitelerinAnayasaya göre ticari faaliyet yapması yasaklanmışken, ticari faaliyet yaptığı gerekçesiyle eğitim-öğretim ücretleri üzerinden vergi hesaplanması mümkün müdür? Bu durumda, üniversiteler Anayasa ve ilgili mevzuatlara aykırı hareket etmiş olmamakta mıdır?

b)Üniversitelerin mevcut faaliyetlerinde ticari gaye ile hareket etmesine ilişkin mevcut deliller nelerdir?

c)Üniversitelerin yasal gerekçelere dayanarak ve zorunlu nedenlere bağlı olarak eğitim-öğretim faaliyetleri üzerinden ücret alması yapılan işin ticari olması için yeterli bir neden midir? Yeterli ise, daha ilk başta Anayasaya aykırı bir işlem yapılmış, mantıkla çelişen bir durum doğmuş olmaz mı? Zira, bahsi geçen faaliyetlerin üniversite mütevelli heyeti tarafından belirlenen ücrete tabi olduğu hususu Anayasa hükmüne istinaden düzenlenen ilgili mevzuatlarla hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, Anayasa ve ilgili düzenlemeler ışığında bu yetki açıkça belirtilmişken, vakıf üniversitelerinin ticari kazanç sağlama amacıyla hareket edemeyeceği yönündeki belirlemenin amacı ve anlamı nedir?

d)Bir üniversite hiçbir ücret almadan eğitim-öğretim faaliyeti içerisinde bulunsa KDVK’nun 27. maddesi kapsamında emsal bedel üzerinden matrah tespiti yapılmayacak mı? Eğer yapılacaksa faaliyetin ticari olup olmadığını sorgulamak için ücret alınıp alınmadığını, verginin esas yüklenicisinin kim olduğunu sorgulamanın ne anlamı bulunmaktadır?

e)Bir vakıf üniversitesinin ticari gaye ile hareket ettiğini düşündüğümüzde faaliyetleri neticesinde doğacak olan veya en azından elde edilmesi beklenen karı kime, nasıl, hangi yasal gerekçeyle dağıtacaktır? Kazanç sağlama gayesi için bir sebebinin bulunması veya bir şekilde kar dağıtacağı ortağının veya sermayedarının bulunması gerekmez mi?

f)Ticari teamüllerin çok ötesinde burs ve indirimler veren bir vakıf üniversitesinin yaptığı faaliyetin ticari kapsamda düşünülmesi akla, mantığa, iktisadi ve ticari icaplara uygun düşer mi?

g)Vakıf üniversitelerinin faaliyetlerinden biri olan eğitim ve öğretim faaliyeti ilim sahibi olmak için gerekli ve zorunlu bir unsur değil midir? Üniversitelerarası Kurul’un ilim konusunda yaptığı açıklamaların vergi hukuku kapsamında değerlendirilmesi hukuken mümkün müdür?

h)Kanun koyucunun esas amacı eğitim amacı taşıyan faaliyetleri istisna kapsamına almak değilse, istisna maddesinin başlığının “eğitim amacı taşıyan istisna” olmasının amacı veya maksadı nedir? Bahsi geçen başlığın madde lafzının yeterince açık olmadığı düşünülürse VUK’nun 3. maddesi mucibince madde başlığının yorumlanması mümkün değil midir?

i)Kanun koyucu eğitim-öğretim faaliyetlerini istisna kapsamına alma gaye ve amacı içinde değilse, kanun maddesinin gerekçesinde neden eğitsel faaliyetler istisna kapsamına alınmıştır? Buna karşılık, kanun gerekçesinde ilim ve fen faaliyetlerine yer verilmemesinin özel bir nedeni mi bulunmaktadır?

j)3065 sayılıKDV’nin 11 seri numaralı Genel Tebliğinde üniversitelerin kuruluş amaçlarına uygun teslimleri verginin konusuna girmezken, Kurum faaliyetleri üzerinden vergi tarh ve tahakkuku yapılması hukuka uygun düşer mi? Bir vakıf üniversitesinin esas amacı eğitim-öğretim değilse, nedir?

k)3065 sayılı KDVK’nun (17/1). maddesinde belirtilen ilim, fen ve güzel sanatları yaymak ve teşvik etme amacına ilişkin teslim ve hizmetlerin bir ülkedeki üniversiteler tarafından yerine getirilmeyecekse, mezkur madde de ifade edilen kurumlar dâhil olmak üzere hangi kurum ya da kuruluşlar tarafından yerine getirilecektir? İlim, fen ve güzel sanatları yayma görevinin bu kurumlardan hangisi tarafından yerine getirilmesi beklenmektedir veya yerine getirilmesi muhtemeldir?

l)Bir üniversite veya ona bağlı birimlerden sadece eğitim-öğretim değil, aynı zamanda uygulamaya yönelik olarak birçok sosyal sorumluluk projeleri, Ar-Ge çalışmaları gibi çalışmalar yapılmamakta mıdır? Özellikle güzel sanatlar fakültelerinin bünyesinde yer alan bölüm veya programlar dolayısıyla güzel sanatların daha çok kitleye ulaşabilmesi veya tanıtılması amacıyla projeler uygulanmamakta mıdır?

m)Anayasal olarak kamu tüzel kişisi sıfatıyla faaliyette bulunan Devlet üniversitelerinde harç adıyla bedel alınırken, aynı şekilde faaliyette bulunan vakıf üniversitelerinde alınan bedel üzerinden vergi alınması Anayasanın 73. maddesine göre eşitlik ilkesine aykırı düşmemekte midir?

n)3065 sayılı KDVK’nun 1. maddesinin üçüncü fıkrasında verginin konusuna giren işlemleri yapanların hukuki statü ve kişiliklerinin işlemlerin mahiyetini değiştirmeyeceği ve vergilendirmeye mani teşkil etmeyeceği belirtilmişken, vakıf üniversitesi faaliyetleri üzerinden vergi alınması hukuka uygun mudur? KDVK’nun temel mantığında rekabet eşitsizliklerinin kaldırılması varken, bu durum rekabet eşitsizliği yaratmamakta mıdır?

o)Belki de konunun en ilginç yanı, son dönemlerde tüm Danıştay ve Vergi Mahkemesi kararlarıyla ticari niteliği çok daha fazla olacak şekilde oldukça fazla sayıda gayrimenkul alım satımında bulunan mükelleflere ilişkin olarak bu işlemlerin kazanç sağlama amacıyla yapılıp yapılmadığını tespit etmediği gerekçesiyle birçok inceleme raporu düşerken; Anayasa ve Kanunlar önünde ticari faaliyet yapması yasaklanmış bu kurumların yaptığı faaliyetin ticari addedilmesi bir çelişki doğurmamakta mıdır?

Yaptığımız çalışmalarda Devlet üniversitelerinde öğrenci katkı paylarının üniversite gelirlerine olan oranının %5 civarında, vakıf üniversitelerinde ise %95 düzeylerinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bize göre, her iki şekilde kamusal hizmet niteliğinde bulunan eğitim-öğretim hizmetlerinin ister harç adıyla, ister öğrenim ücreti adıyla finanse edilmesinden kaynaklanan rekabet eşitsizliğini ortadan kaldırmak amacıyla eğitim-öğretim faaliyetlerinden KDV alınmaması yerinde olacaktır. Anayasanın 73. maddesine göre “eşitlik ilkesi” bunu gerekli kılmakla birlikte, KDVK’nun temelinde de rekabet eşitsizliklerini kaldırmak yattığı bilinmektedir. En azından, bu kadar önemli sosyal niteliği bulunan bu kuruluşlara ilişkin faaliyetlerin çeşitli giyim eşyaları teslimiyle; her türlü konfeksiyon ve tekstil işleri, otel, motel, pansiyon, tatil köyünde sunulan konaklama hizmetleri; sinema, tiyatro, bale, opera, müze gibi daha çok eğlence ve kültür amaçlı faaliyetler; çeşitli kahvehane, çay bahçesi, içkili lokanta, pastane gibi yerlerde sunulan hizmetlerle aynı oranda vergiye tabi olması bile kendi içinde düşündürücüdür. Yukarıda yer alan görüşler şahsi görüşler olup, uygulamada sorunlar yaşanmaması için idari uygulamaların ve yargı kararlarının dikkate alınmasında fayda bulunduğunu düşünmekteyiz.

8-Burs Kavramı Ve Burs, İndirim İle İskonto Terimlerinin Hukuki Analizi:

Eğitim sektörü kendine özgü kurumsal ve mali yapısıyla diğer sektörlerden önemli düzeyde farklılıklar taşımaktadır. Bahsi geçen sektörün en tepesinde yer alan müşteri kitlesinin ise öğrenci olduğu bilinmektedir. Bu sektörde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların öğrenci çekmek için en yaygın kullandıkları methodlardan bir tanesi ise çeşitli iktisadi, sosyal veya kültürel vb mülahazalarla öğrencilere verdikleri burslardır. İlgili kurum ve kuruluşlar tarafından sağlanan bu tür mali kolaylıklar kurum açısından teşvik edici ve özendirici bir fonksiyon üstlenmektedir.

Hukuki niteliği gereği bursların tam olarak neyi ifade ettiğinin, hukuken hangi indirimlerin burs olarak nitelendirileceğinin, bursları indirim ve iskontolardan farklı kılan hususların ne olduğunun bilinmesi sözkonusu hususların vergisel sonuçları itibariyle önem kazanmaktadır.

i) Burs Teriminin Kapsamı Ve Hukuki Niteliğine İlişkin Değerlendirmeler[36]:

1- Burs Kavramının Karşılığı Nedir?

Bilinen en yalın haliyle burs ibaresini çeşitli sosyal, iktisadi, ticari veya kültürel vs gerekçelerle doğrudan doğruya eğitim kurumları tarafından veya üçüncü kurum, kuruluş veyahut kişilerce öğrencilere sağlanan maddi bir menfaat olarak ifade etmek mümkün gözükmektedir. Bir başka yaklaşımla bursu; öğrenim görmek isteyen ancak bazı nedenlerle bu hakkından yeteri kadar yararlanamayan veya ekonomik sıkıntılar nedeniyle öğrenim hayatını tehlikeye atma durumundaki öğrencilerin bu tür sorunlarını gideren, bir anlamda bu konudaki sorunları tam anlamıyla çözmese bile, en azından belirli bir süre ile katkı sağlayan bir tür mali yardım unsuru olarak açıklayabiliriz.

Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu bursları yurt içinde eğitim gören başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere “5102 sayılı Yükseköğrenim Öğrencilerine Burs ve Kredi Verilmesine İlişkin Kanun” kapsamında karşılıksız olarak verilen para şeklinde ifade etmiştir[37]. 24. 08. 2004 tarih ve 25563 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren “Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs-Kredi Yönetmeliği” hükümlerine göre de bursun öğrenciye karşılıksız olarak verilen para olarak ifade edilmesi mümkündür.

Yine, 19.06.1982 tarih ve 17729 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren “2684 sayılı İlköğretim ve Ortaöğretimde Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanun”a göre burslu okuma sözünden bahsi geçen Kanunda belirtilen şartları taşıyan öğrencilerin Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilecek miktarda karşılıksız olarak para yardımı yapılması suretiyle okutulmalarının anlaşılması gerekmektedir.

Burslar karşılıklı veya karşılıksız olabileceği gibi, ayni veya doğrudan doğruya parayla ölçülebilen bir menfaat şeklinde de olabilir veyahut bazı hizmetlerden bedelsiz yararlandırma şeklinde de gerçekleşebilir. Fakat, bursların en sık bilinen şeklinin eğitim-öğretim hizmetlerine ilişkin ücretler üzerinden belli bir oranda veya tamamen alınmayan parasal bir değer olduğunu ifade etmek gerekir. Bunun yanında özellikle üniversiteler bünyesinde %100 ve %50 oranlarında gerçekleşen ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi) veya giriş bursu, başarı bursu, spor-sanat bursu, mütevelli heyet bursu, konaklama bursu, yetenek bursu, karşılıklı burs, çalışma bursu, kurucu vakıf bursu, şehit çocukları bursu, Devlet memuru çocukları bursu, teşvik bursu, onur-yüksek onur bursu, uluslararası bakalorya bursu, tam burs, kapsamlı burs, üstün başarı veya akademik başarı bursu, bilim bursu, ilk tercih bursu, mezun bursu, terör mağduru bursu, emniyet ve askeri bazı kurum ve kuruluş mensuplarının çocuklarına tanınan burslar gibi çok çeşitli sayıda ve isimde burslarla karşılaşılmaktadır.

2- Ülkemizde Burslara İlişkin Olarak Hazırlanmış Hukuki Düzenlemeler:

Ülkemizde yurt içinde yükseköğrenim gören öğrencilere burs, kredi ve nakdî yardım verilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla 03.03.2004 tarihinde kabul edilmek suretiyle yürürlüğe giren “5102 sayılı Yükseköğrenim Öğrencilerine Burs ve Kredi Verilmesine İlişkin Kanun” ihdas edilmiştir. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ve 5018 sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler göz önünde bulundurularak günün değişen ve gelişen şartlarına göre hazırlanmış bulunan “351 sayılıYükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” çalışmaları ise halen sürdürülmektedir. Ayrıca, 05.01.2010 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelen “5102 sayılı Yükseköğrenim Öğrencilerine Burs ve Kredi Verilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nın yürürlüğe girmesi ile daha çok sayıda yükseköğrenim öğrencisinin burs, kredi ve nakdi yardım alması beklenmektedir. Adı geçen kanun tasarısı halen komisyonda olup, kanun tasarısı ile merkezi yönetim kapsamındaki idareler başta olmak üzere, belediyeler, kamu bankaları, fonlar, döner sermayeli kuruluşlar, kurullar, diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarının da burs, kredi verebilmesi ve nakdi yardım yapabilmesinin önünün açılması beklenmektedir.

5102 sayılı Kanunun 2. maddesinde Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu yurt içinde yükseköğrenim gören ve bu Kanuna göre çıkarılacak yönetmeliklerle belirtilen usul ve esaslar dâhilinde yeterlikleri ve ihtiyaçları tespit edilen öğrencilere burs-kredi verilmesi hususunda yetkili kılınmıştır.

Kanunun 2. maddesine göre genel bütçeli daireler, katma bütçeli idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, bütçenin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar, il özel idareleri ve bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmeler, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme kapsam ve programına alınmış, hisselerinin yarısından fazlası kamuya ait olan özel hukuk hükümlerine tabi kuruluşlar, fonlar, döner sermayeler, kamu bankaları, kanunlarla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kurumlar ile kurul/üst kurullar ve diğer tüm kamu kurum ve kuruluşları (belediyeler hariç) birinci fıkrada belirtilen Yükseköğrenim öğrencilerine burs, kredi ve nakdî yardım adı altında herhangi bir ödeme yapamazlar; ayrıca ilgili mevzuatları gereği burs ve kredi verilmesini öngördükleri yükseköğrenim öğrencilerini Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bildirmeleri gerekmektedir[38]. Kanunla birlikte ülkemizde yurt içinde yükseköğrenim gören öğrencilere burs verilmesi hususunun bir anlamda Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun tekeline bırakıldığı anlaşılmaktadır. Fakat, kanun maddesinin lafzına göre adı geçen kurum ve kuruluşlar tarafından öğrencilere doğrudan doğruya nakdi olmayan bursların verilebileceği anlaşılmaktadır. Zira, yukarıda da ifade edildiği üzere bu Kanuna göre çıkartılan “Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs-Kredi Yönetmeliği”nde bursun sadece nakdi anlamda parasal bir değer taşıdığı belirtilmiştir. Sonuç itibariyle, bu kuruluşlar tarafından öğrencilere karşılıklı olarak veya olmayarak nakdi anlamda olmayan bir şekilde maddi destek sağlayabilecekleri ifade edilebilir.

Genel bütçeli daireler ve katma (özel) bütçeli idareler ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu dışında kalan kurum ve kuruluşlarca bildirilen öğrencilere ödeme yapılabilmesi için bu kurum ve kuruluşlarca gerekli meblağın, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nca belirlenen ödeme tarihinden en geç otuz gün öncesine kadar, Kurum hesabına yatırılması gerekmektedir.

Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nca verilecek burs-kredi taahhüt senetlerinin noterde tanzim ve tasdik edilmesine ilişkin iş ve işlemler; vergi, resim ve harca tâbi değildir. Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nca verilen burs-kredi ve nakdî yardımlar haczedilemez.

Ayrıca, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından yükseköğrenim öğrencilerine burs-kredi verilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla 24. 08. 2004 tarih ve 25563 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle “Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs-Kredi Yönetmeliği” ihdas edilmiştir. Yönetmeliğe göre 5102 sayılı Kanunun 2. maddesinde belirtilen kamu kurum ve kuruluşları yükseköğrenim öğrencilerine burs, kredi ve nakdi yardım adı altında herhangi bir ödeme yapamazlar. Vakıf üniversiteleri ise bu Yönetmelik hükümlerine tabi bulunmamakta, kendi düzenlemeleri ışığında öğrencilerine burs veya kredi verebilir ve nakdi yardımda bulunabilir.

Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’ndan alınan verilere göre Kurum tarafından 2010 yılında 612.176 öğrenciye 1.329-Milyon TL öğrenim kredisi, 236.505 öğrenciye 524-Milyon TL burs, 484.401 öğrenci adına üniversitelerin hesabına 153-Milyon TL katkı kredisi ödenmiş olup, 2010 yılında aylık burs-öğrenim kredisi miktarı önlisans - lisans öğrencileri için 200 TL, yüksek lisans öğrencileri için 400 TL, doktora öğrencileri için 600 TL olarak ödenmiştir.

2011 yılında ise 326.636 öğrenciye burs, 688.340 öğrenciye öğrenim kredisi olmak üzere toplam 1.014.976 öğrenciye tahsis yapılmış olup, aylık 240-TL burs ve kredi, 538.496 öğrenciye de katkı kredisi verilmektedir. Bu burslar yüksek lisans öğrencilerine ise bunun 2 katı (480-TL), doktora öğrencilerine ise 3 katı (720-TL) olarak ödenmektedir.

Kurumun 2002 yılında 494 Milyon TL olan bütçesi % 581,87’lik bir artışla 2011 yılında 3.368 Milyon TL olarak hesaplanmıştır. 2011 yılı bütçesinde, 2010 yılı bütçe başlangıç ödeneğine göre % 22,63’lik bir artış hedeflenmiştir. Kurum, özel bütçeli kurumlar arasında en büyük bütçeye sahip olup, genel bütçeli kurum ve kuruluşlar arasında da bütçe büyüklüğü açısından 15. sırada yer almaktadır. Ayrıca, 2011 mali yılı bütçe tasarısında Kurumun burs, katkı kredisi ve öğrenim kredisi tutarı 2010 mali yılı bütçe başlangıç tutarına göre %24’lük bir artışla 2.491.824.000-TL olarak planlanmıştır[39].

Burslarla ilgili olarak 19.06.1982 tarih ve 17729 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren “2684 sayılı İlköğretim ve Ortaöğretimde Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanun” ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında öğrencilerin parasız yatılı veya burslu okumalarına ve bunlara yapılacak sosyal yardımlara ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Kanun ile parasız yatılı veya burslu okuyacak öğrencilerin tespiti, okuma süreleri, sosyal yardımlar vs hakkında düzenlemeler yapılmıştır.

Yukarıda yer verilen kurum ve kuruluşlar dışında birçok sanayi ve ticari kuruluşun, mesleki birliklerin, odaların, vakıf ve derneklerin karşılıklı veya karşılıksız olarak öğrencilere burs verdiği bilinmektedir.

ii) Bursların Vergisel Açıdan Değerlendirilmesi:

1-Burslar ve Burs Benzeri Ödemelerin Çeşitli Vergi Kanunları Açısından Değerlendirilmesi:

Daha önceki bölümlerde burs kelimesinin açılımı ve ülkemizde öğrencilere burs sağlanması konusunda yürürlükte bulunan düzenlemeler hakkında açıklamalara yer verilmiştir. Aşağıdaki bölümde ise öğrencilere sağlanan bursların veya burs niteliğindeki ödemelerin vergisel sonuçları hakkında çeşitli değerlendirmelere yer verilmiştir:

a)Bursların Gelir Vergisi, Damga Vergisi ve Harç Kanunları Açısından Değerlendirilmesi:

193 sayılı GVK’nun 28. maddesinin birinci fıkrasında tahsil ve tatbikat giderleri karşılığı olarak yapılan aşağıdaki ödemelerin Gelir Vergisi'nden istisna edildiği hüküm altına alınmıştır:

Resmi ve özel müesseseler ve şahıslar hesabına yabancı memleketlerde tahsilde veya stajda bulunan öğrenci ve memurlara “gider karşılığı” olarak verilen paralar (özel müesseseler tarafından yapılan ödemeler, benzeri Devlet öğrenci ve memurlarına verilen miktardan fazla olduğu takdirde, aradaki fark ücret olarak vergiye tabi tutulur.) (Asli görev veya memuriyet dolayısıyla alınan ücretler bu istisnaya dahil değildir).

Kanun metninde yer alan gider karşılığı tabirinin tam olarak neyi ifade ettiği anlaşılmamakla beraber, geneli itibariyle normal bir yaşam tarzını idame ettirmek için gerekli bulunan konaklama, yol ve yemek giderlerinin anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz.

 Burada dikkat edilmesi gereken en önemli hususun yapılan yardımın karşılıklı olması, yani yardımı yapan resmi, özel müessese veya şahıslar hesabına yapılacak olan bir tahsil veya staj için verilmiş olmasıdır. Bir diğer dikkate değer husus ise özel müesseseler tarafından yapılan ödemelerin, benzeri Devlet öğrenci ve memurlarına verilen miktardan fazla olduğu takdirde, aradaki farkın ücret olarak vergiye tabi tutulacağıdır.

Ayrıca, şahıslar tarafından gider karşılığı olarak verilen paralar için herhangi bir istisna sınırının bulunmamaktadır. Asli görev veya memuriyet dolayısıyla yapılan ücret ödemeleri ile parasal olmayan yardımlar ise istisna kapsamda değerlendirilmemektedir. GVK’nun 61. maddesinin birinci fıkrasında ücretin, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu belirtilmesine karşın, üçüncü fıkrasının ikinci bendinde evvelce yapılmış veya gelecekte yapılacak hizmetler karşılığında verilen para ve ayınlarla sağlanan diğer menfaatlerin bu Kanun kapsamında ücret olarak dikkate alınacağı açıklanmıştır. Bu suretle, başka kurum ve şahıslar hesabına gelecekteki bir görevi ifa etme yükümlülüğü kapsamında yapılan bu tür ödemelerde verginin konusuna girmektedir.

Resmî ve özel müesseselere ve şahıslar hesabına Türkiye'de tahsilde bulunan öğrenciye iaşe, ibate ve tahsil gideri olarak ödenen paralarda GVK hükümleri kapsamında istisnaya tabi bulunmaktadır. Bu maddeye göre sadece öğrencilere (hizmet erbabı bu kapsamda bulunmamaktadır) Türkiye’de tahsilde bulunmaları hasebiyle ödenecek olan iaşe, ibate ve tahsil giderleri istisna kapsamında bulunmaktadır. İstisnanın sınırına ilişkin olarak herhangi bir sınır ise belirlenmemiştir.

Öğrencilere tatbikat dolayısıyla öğretim müesseseleri veya tahsil masrafları deruhte edenler tarafından verilen paralar da istisna kapsamında bulunmaktadır. Buna göre; bahsi geçen istisnanın uygulanması için verilen paranın öğrencilik sıfatı devam eden kişiye öğrenimiyle ilgili olarak verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, sözkonusu paranın öğretim müesseseleri veya tahsil masrafını deruhte edenler tarafından sağlanması gerekmektedir.

488 sayılı DVK’na ekli (I) sayılı tablonun (1/A-1) bölümünde taahhütnameler %0,825 oranında ve (1/A-3) bölümünde kefaletnameler aynı oranda damga vergisi tabi olmasına karşın, DVK’nun (II) sayılı tablosunun (II/1). bölümünde öğrenim kredisi ve burs almak, öğrenci yurduna girmek ve öğrenim, staj, ihtisas ve benzeri gayelerle öğrencilerle velileri tarafından okul ve yurt idarelerine veya ilgili kuruluşlara verilen taahhütnameler ve bunlarla ilgili kefaletnamelerin Damga Vergisi’nden istisna olduğu hüküm altına alınmıştır.

Keza, 5102 sayılı Kanunun 4. maddesine göre Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nca verilecek burs-kredi taahhüt senetlerinin noterde tanzim ve tasdik edilmesine ilişkin iş ve işlemler herhangi bir vergi, resim ve harca tabii değildir.

2-Bursların KDVK Açısından Değerlendirmeler:

a) Bursların KDV Açısından Değerlendirilmesi:

3065 sayılı KDVK’nun 17. maddesinin (2/b) alt bendinde “8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Kanun hükümlerine tabi özel okullarca bedelsiz verilen eğitim, öğretim hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10'unu, 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yükseköğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanun ile 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan öğrenci yurtları tarafından bedelsiz verilen yurt hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10'un, üniversite ve yüksekokullarda ise % 50'sini geçmemek üzere verilen bedelsiz eğitim ve öğretim hizmetlerinin” KDV’den istisna olduğu hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda yer verdiğimiz kanun metnine göre özel okullarda kapasitelerinin %10’u, üniversite ve yüksekokullarda ise %50’sine kadar bedelsiz verilen eğitim-öğretim hizmetleri KDV’nden istisna bulunmaktadır. Burada kanun metninde kapasite ile ifade edilmek istenen sayının fiili kapasite mi yoksa pratik kapasite mi olduğu hususunda açıklık bulunmamakla birlikte, fiili kapasitenin dikkate alınmasının daha doğru olacağı görüş ve kanaati içerisindeyiz. Aksi takdirde, fiili kapasitesinin %10’unu veya %50’sini aşan kurumların pratik kapasiteye göre sınırın altında kaldıkları iddia edilebilir. Dolayısıyla, fiili kapasitenin yerine pratik kapasitenin dikkate alınması gerektiğinin iddia edildiği durumlarda eğitim-öğretim kurumlarının pratik kapasiteyi çok yüksek belirleyip kanunu kötüye yorumlamalarına neden olabilecektir. Bir başka bakış açısıyla bu durum fiilen doldurulmamış kapasite kısmı üzeriden de vergiye tabi olmayan işlemlerin gerçekleşmesine neden olacaktır. Kaldı ki, kanun metnindeki “ilgili dönemdeki kapasiteleri” tabiri ile ifade edilmek istenen şeyin de aynı amaca hizmet ettiğini düşünmekteyiz. Bazen ise fiili kapasitenin pratik kapasiteyi aşması durumuyla da karşılaşılabilse de, bu durumun genelde çok nadir gerçekleşeceğini ifade etmek gerekir.

Bir başka önemli konu ise bedelsiz hizmete konu kapasitenin nasıl tespit edileceğine ilişkindir. Bilindiği üzere, özellikle üniversiteler öğrencilerine çok değişik oranlarda burs imkânı tanımaktadırlar. Burada maliyet muhasebesi tekniği dikkate alınarak “eş değer ürün” hesabı şeklinde hesaplama yapılmak suretiyle tam burs alan toplam öğrenci sayısına ulaşılması gerekmektedir.       

Örneğin; toplam 1000 kişilik bir üniversitede öğrencilerin 200’üne %25;  200 öğrenciye %40; 300 öğrenciye %50 ve 300 öğrenciye de %100 oranlarında burs verildiği durumda kapasitenin (200*%25+200*%40+300*%50+300*%100=) 580 öğrenciye tam burs verilmiş sayılmaktadır. Bu durumda bu üniversite tarafından kanuni sınır olan %50’nin üzerinde, %58 oranında burs verildiği sonucuna varılmaktadır.

Buna göre; yasal %10 veya %50 oranındaki bedelsiz teslim sınırının tespitinde verilen bedelsiz teslimlerin tutarsal sonuçlarının değil, bedelsiz hizmet tesliminde bulunulan öğrenci sayılarının dikkate alınması gerekmektedir.

Burada dikkate değer önemli noktalardan birisinin istisna kapsamında sadece bedelsiz verilen eğitim ve öğretim hizmetlerinin olduğu; bunun dışında yayın, danışmanlık ve bilimsel araştırma gibi bazı Anayasal görev ve hizmetlerin bedelsiz dahi sunulsa istisna kapsamında değerlendirilmeyeceği olduğunu belirtmek gerekir.

KDVK’nun (30/a) maddesine göre vergiye tabi olmayan veya vergiden istisna edilmiş bulunan malların teslimi ve hizmet ifası ile ilgili alış vesikalarında gösterilen veya bu mal ve hizmetlerin maliyetleri içinde yer alan KDV, mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV’nden indirilememektedir. Adı geçen Kanunun 32. maddesine göre ise bu Kanunun 11., 13., 14., 15. maddeleri ile 17. maddesinin 4 numaralı fıkrasının (s) bendi uyarınca vergiden istisna edilmiş bulunan işlemlerle ilgili fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV, mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanacak KDV’nden indirilir. Vergiye tabi işlemlerin mevcut olmaması veya hesaplanan verginin indirilecek vergiden az olması hallerinde indirilemeyen KDV, Maliye Bakanlığı’nca tespit edilecek esaslara göre bu işlemleri yapanlara iade olunur.

Kanun hükmünün mevhumu muhalifinden gidildiği zaman KDVK’nun 17. maddesinin (2/b) bendinde yer alan istisnai faaliyete ilişkin gider veya maliyetler nedeniyle bu faaliyetlere isabet eden ve fatura veya benzeri vesikalarda gösterilmek suretiyle indirim KDV olarak yasal kayıtlara alınan tutarın indirimi mümkün gözükmemektedir. Sözkonusu KDV tutarının indirim imkânının bulunmaması ise yukarıda adı geçen eğitim-öğretim kurumlarının nihai yüklenici gibi bu vergiyi yüklenmesi anlamına gelmektedir.

 KDVK’nun 58. maddesinde “mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV ile mükellefçe indirilebilecek KDV, gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilemez” hükmüne yer verilmiştir.

Sonuç itibariyle, KDVK’nun (30/a) ve 32. maddeleri hükümlerine göre 17. madde kapsamına giren işlemler “kısmi istisna” niteliğindedir. Buna göre; KDVK’nun (17/2b) maddesi kapsamına giren işlemleri yapanlar, bu işlemlerle ilgili alış ve giderler dolayısıyla yüklendikleri vergileri indirim konusu yapamayacak, bu vergiler gelir ve kurumlar vergisi uygulamaları çerçevesinde işin mahiyetine göre gider veya maliyet unsuru olarak göz önüne alınabilecektir.

Ayrıca, Kanunun 18. maddesinin ikinci bendine göre bu istisnadan eğitim-öğretim kurumlarının vazgeçmeleri mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla, üniversiteler dahil eğitim-öğretim kurumlarının ücretsiz olarak verdikleri eğitim-öğretim hizmetlerine ilişkin KDV bir nihai tüketici gibi bu kurumların üzerinde kalmaktadır. Üniversitelerin, 5520 sayılı KVK’nun (4a) maddesi mucibince kurumlar vergisinden muaf oldukları için, indirimi mümkün olmayan KDV tutarını hukuken gider veya maliyet olarak ta dikkate almaları mümkün bulunmamaktadır.

b)KDVK’nun İstisna Hükmü Bir Teşvik Değil, Bir Cezalandırma Sistemidir:

Bir önceki bölümde özel okullar ve üniversiteler ile yüksekokullar tarafından bedelsiz verilen eğitim ve öğretim hizmetlerinin KDV’nden istisna olduğu ifade edilmişti. KDV’nden istisna kapsamında değerlendirilen bu işlemler nedeniyle mükellefler, bu işlemlerle ilgili alış ve giderler dolayısıyla yüklendikleri vergileri indirim konusu yapamamakta, bu vergiler gelir ve kurumlar vergisi uygulamaları çerçevesinde işin mahiyetine göre gider veya maliyet unsuru olarak göz önüne alınmaktadırlar. Sonuç olarak, bu kurumlar bir nevi nihai yüklenici gibi bahsi geçen KDV’ni üstlenmektedirler. Bir başka ifadeyle, bu kurumlar tarafından %10 veya %50’ye kadar ücretsiz yapılan teslimlerin fırsat maliyetinin (vazgeçilen tutarın) içine sadece bedelsiz verilen hizmet nedeniyle vazgeçilen hâsılat değil, aynı zamanda bu kurumlar tarafından yüklenilen KDV tutarının da dâhil edilmesi gerekmektedir.

Bahsi geçen kurumların kapasitelerinin %10 veya %50 oranlarını aşacak şekilde ücretsiz eğitim-öğretim faaliyeti içerisinde bulunmaları durumunda ise bu oranları aşan hizmet ifalarında KDV matrahının emsal bedel veya emsal ücret olarak dikkate alınması gerekmektedir. KDVK’nun 27. maddesinde emsal bedel ve emsal ücret aşağıdaki gibi ifade edilmiştir:

“ 1.Bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücretidir. 

2.Bedelin emsal bedeline veya emsal ücretine göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde de, matrah olarak emsal bedeli veya emsal ücreti esas alınır.

3.Emsal bedeli ve emsal ücreti Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tespit olunur.

4. Katma değer vergisi uygulaması bakımından emsal bedelin tayininde genel idare giderleri ve genel giderlerden mamule düşen hissenin bedele katılması mecburidir.

5. Serbest meslek faaliyetleri için ilgili meslek teşekküllerince tespit edilmiş bir tarife varsa, hizmetin bedeli, bu tarifede gösterilen ücretten düşük olamaz.”

Yukarıda yer verdiğimiz kanun hükmüne göre bedeli bilinmeyen veya bulunmayan işlemler için KDV matrahı işlemin mahiyeti de dikkate alınmak suretiyle “emsal bedel” veya “emsal ücret” olacaktır. Emsal bedel veya emsal ücret ise Vergi Usul Kanunu (VUK)’nun 267. maddesinde aşağıdaki şekilde bir değerleme hükmü olarak karşımıza gelmektedir:

Emsal bedeli, gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerdir.

Emsal bedeli sıra ile aşağıdaki esaslara göre tayin olunur.

Birinci sıra: (Ortalama fiyat esası) Aynı cins ve nevideki mallardan sıra ile değerlemenin yapılacağı ayda veya bir evvelki veya bir daha evvelki aylarda satış yapılmışsa, emsal bedeli bu satışların miktar ve tutarına göre mükellef tarafından çıkarılacak olan "ortalama satış fiyatı" ile hesaplanır. Bu esasın uygulanması için, aylık satış miktarının, emsal bedeli tayin olunacak her bir malın miktarına nazaran % 25'ten az olmaması şarttır.

İkinci sıra: (Maliyet bedeli esası) Emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa, bu takdirde mükellef bu maliyet bedeline, toptan satışlar için % 5, perakende satışlar için % 10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli eder.

Üçüncü sıra: (Takdir esası) Yukarıda yazılı esaslara göre belli edilemeyen emsal bedelleri ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belli edilir. Takdirler, maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle yapılır. Takdir edilen bedellere mükelleflerin vergi mahkemesinde dava açma hakkı mahfuzdur. Ancak, dava açılması verginin tahakkuk ve tahsilini durdurmaz.

Emsal bedelinin mükellef tarafından bizzat hesaplandığı hallerde, bu hesaplara ait kayıt ve cetveller ispat edici kâğıtlar olarak muhafaza edilir.

Yukarıdaki esaslarla mukayyet olmaksızın kaza mercilerinin re'sen biçtikleri değerler ile zirai kazanç ölçülerini tespit eden kararnamelerde yer alan unsurlar emsal bedeli yerine geçer.

Ücretle yapılan imalatta ücretin gerçek miktarının bilinmemesi veya doğru olarak tayin edilememesi hallerinde tespit edilecek emsal ücret de aynı esaslara göre tayin olunur.

VUK’nun 267. maddesi her ne kadar emsal bedeli mal açısından tanımlasa da, kanun metninde ücretle yapılan imalatta da ücretin gerçek miktarının bilinmemesi veya doğru olarak tayin edilememesi hallerinde tespit edilecek emsal ücretin de aynı esaslara göre tayin olunacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre; üniversiteler veya özel okullar tarafından “kanuni haddin” üzerinde ücretsiz eğitim-öğretim verilmesi durumunda aşan kısmın emsal bedelinin tespitinde sırasıyla ortalama fiyat, maliyet bedeli ve takdir esasının uygulanacağı tabiidir. Bu durumda, emsal ücret olarak değerlenen hizmet ifaları üzerinden KDV hesaplamak suretiyle beyan edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, emsal ücretle değerlenen kısma ilişkin olarak isabet eden indirilecek KDV tutarının normal olarak indiriminin de mümkün olması gerekmektedir. Sonuç itibariyle, özel okullar, üniversite ve yüksekokullarda “kanuni haddin” üzerinde verilen her türlü bedelsiz işlemler istisna kapsamı dışında bulunduğundan KDV’ye tabi olmaktadır. Bu durumda ise sözkonusu faaliyete ilişkin fırsat maliyetinin (vazgeçilen tutarın) bedelsiz sunulan hizmet nedeniyle vazgeçilen hâsılat ile emsal bedel üzerinden hesaplanan KDV tutarının olduğunun belirtilmesi gerekir.

Yukarıda yer verdiğimiz görüşlere göre özel okullar, üniversite ve yüksekokullar tarafından kapasitelerinin %10 veya %50’sine kadar bedelsiz olarak verilen eğitim-öğretim hizmetleri KDV’nden istisna olmakla beraber, bu kurumlar KDV indiriminden faydalanamamaktadırlar; bu sınırı aşan teslimlerde ise KDV indirim konusu yapılmakla beraber, bu sefer de emsal bedel üzerinden KDV hesaplanmaktadır. KDVK’nun 18. maddesine göre kurumların bu istisna uygulamasından vazgeçme imkânları da bulunmamaktadır. Yani, meri hukuk hükümleri kapsamında her hal ve şart altında bu kurumlar bedelsiz verdikleri eğitim-öğretim hizmetleri üzerinden bir şekilde KDV yüklenmek durumunda bırakılmıştır.

Bize göre; bu kurumlara tanınan istisna hiçbir şekilde sosyal bir amaca hizmet etmemekte; özellikle Anayasa ve Yükseköğretim Kanunu ile ticari faaliyet yapması yasaklanmış vakıf üniversiteleri tarafından ticari gaye taşımaksızın bedelsiz olarak sunulan hizmet ifaları üzerinden bile vergi alınması hiçbir şekilde akla, mantığa ve hakkaniyete uygun düşmemektedir.

Bu durumda, sistem kanun maddesinin başlığındaki gibi “sosyal bir amaç taşıyan” bir teşvik unsuru olmamakta, tam aksine eğitim ve öğretim konusunda duyarlı ve sorumluluk sahibi kurumları bir nevi cezalandırma sistemine dönüşmektedir.

Sonuç olarak;böyle önemli bir konuda sosyal bir amaca hizmet etmek için sunulan bu tür hizmet ifaları üzerinden hiçbir şekilde vergi alınmaması gerekmektedir. Bu durumda yapılacak şeyin bahsi geçen işlemlerin en azından tam istisna kapsamına alınması veya mükelleflere istisnadan vazgeçme imkânının tanınması olduğu ifade edilebilir.

c)Burslar KDVK Kapsamında İndirim veya İskonto Olarak Değerlendirilebilir Mi?

KDVK’nun (17/2b) maddesine göre özel okullar, üniversiteler ve yüksekokullar tarafından kapasitelerinin belirli bir oranına kadar “bedelsiz” olarak verilen eğitim-öğretim hizmetleri istisna kapsamında bulunmaktadır. Daha önceki bölümlerde de ifade edildiği üzere burs; çeşitli sosyal, iktisadi, ticari veya kültürel bazı gerekçelerle doğrudan doğruya eğitim kurumları tarafından veya üçüncü kurum, kuruluş veya kişilerce öğrencilere sağlanan maddi bir menfaat olarak ifade edilmektedir. Yürürlükte bulunan yasal düzenlemeler ışığında ise burs, öğrencilere karşılıksız olarak verilen parayı ifade etmektedir. Kanun maddesi açıkça bedelsiz olarak sunulan hizmetleri istisna kapsamına almışken, bursun sadece parayla ifade edilen değerleri içerdiği anlaşılmaktadır.

KDVK’nun 25. maddesinde teslim ve hizmet işlemlerinde fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen ticarî teamüllere uygun miktardaki iskontoların KDV matrahına dâhil olmadığı hüküm altına alınmıştır. Özellikle üniversitelerde fatura üzerinde gösterilen ticari teamüllere uygun miktarda iskonto ile bu kapsamda (ticari teamül kapsamında) burs adıyla öğrencilere bedelsiz olarak verilen hizmetlerin niteliğinin sorgulanması gerekmektedir.

1 seri numaralı KDVK Genel Tebliğine göre iskontoların KDV matrahına dahil edilmemesi için sözkonusu iskontoların mutlaka fatura ve benzeri vesikalarda gösterilmiş olması ve mevzu bahis iskontoların ticari teamüllere uygun miktarda olmaları gerekmektedir. Bu iki şartın bir arada bulunmaması halinde ise iskontoların KDV matrahından indirilmesine imkân bulunmamaktadır. Bu nedenle, satılan mal ya da yapılan hizmet karşılığında düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilmeyip, sonradan ya da yıl sonlarında iskonto yapıldığının bir dekontla bildirilmesi veyahut ticari teamülleri aşan bir miktarda iskonto yapılması hallerinde, yapılan ya da bildirilen iskontolar bu bent hükmünden yararlanamayacaktır. KDVK Genel Gerekçesi’nde de işlem anında yapılmayan, dolayısıyla faturada da gösterilmeyen iskontoların matrahtan indirim konusu yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. VUK’nun 229. maddesinde fatura satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak ifade edilmiştir. Müşteriye bedeli belirli bir tutarı aşan mal teslimi veya hizmet ifasında bulunulduğunda mutlaka fatura tanzim edilmesi gerekmektedir.

Burada üzerinde durulması gereken konunun “ticari teamülün” neyi ifade ettiği hususudur, dikkat edileceği üzere ticari teamülün ne olduğu madde metninde belirtilmemiştir. Türk Dil Kurumu’nda teamül “bir yerde öteden beri alışılagelmiş davranış”; teamül hukuku ise “örf ve adet durumuna gelmiş, yazılı olarak tespit edilmemiş hukuk” olarak belirtilmiştir. Kısaca, teamül hukuku hukuk terminolojisinde hali hazırda yazılı olan kanunlarla çelişmediği ölçüde yazılı        kanunun tamamlayıcısı sayılan hukuk olarak tanımlanmaktadır. Bilindiği üzere 6762 sayılı TTK ile birlikte ticari hayatımızı genelde Kanunun amir hükümlerine aykırı olmamak suretiyle teamüller yönlendirmiştir. Kanuna göre teamüller ticari örf veya adet olarak kabul edilmedikçe hükme esas olamamaktadırlar. Bir anlamda artık uygulanması mutad ve olağan bir hukuk normu haline gelmedikçe teamüller ticaret hukukunda hüküm ifade etmemektedir.

Burada iskontonun veya indirimin bedelsiz bir teslimi veya hizmet ifasını ifade edip etmediğini tartışmak gerekmektedir. İskonto veya indirim, ticari hayatın mevcut koşul ve şartları dikkate alınarak işlem anında fatura üzerinde gösterilmek suretiyle uygulanan bir tür mali kolaylıktır. Bir başka ifadeyle indirim ve iskontoyu, ticari hayatın işleyişini devam ettirebilmesi gayesiyle her iki tarafın da karşılıklı irade beyanına uygun olarak (satıcı açısından) gerçekleşen bir tür “vazgeçilen hasılat” olarak ifade etmek mümkündür. Zaten, her iki tarafın irade beyanının uygun olmadığı koşullarda sözleşmenin kurucu unsurlarının bulunmadığı iddia edilebilir. Burs ise genellikle her iki tarafın irade beyanıyla gerçekleşen bir tür ivazsız intikal mahiyetindeki parayı ifade etmektedir. Fakat, burs konusunda doğrudan doğruya bir paranın öğrenciye aktarılması yoluyla değil, tam tersine alınması gereken bir paranın alınmaması suretiyle bu intikal gerçekleşmektedir. Burs ve indirim ile iskontonun iktisadi ve mali açıdan aynı sonuçları doğurduğunu ifade etmek gerekir. Bu durumda iskonto ile bursu ayırmak zorlaşmaktadır. Özellikle, burs konusunda KDVK’nda herhangi bir belirlemenin bulunmaması da buna neden olmaktadır. Bize göre burs, indirim ve iskontonun aksine bedelsiz olarak bir verilen bir hizmetin karşılığını oluşturmaktadır. İndirim ve iskonto kavramları içinse aynı şeyleri ifade edemeyiz. Dolayısıyla, bursun, indirim ve iskontonun aksine faturada açıkça gösterilmesine gerek bulunmamakta, verilen burs tutarı düşüldükten sonra kalan kısmının matrah olarak dikkate alınmak suretiyle vergiye tabi olması gerekmektedir.

Bir başka konu ise her ne oranda olursa olsun burs alan bir öğrenciye ticari teamüllere uygun olarak ayrıca indirim veya iskonto uygulanıp uygulanamayacağıdır. Bize göre ticari teamüllere uygun olmak suretiyle burs alan öğrencilere aynı zamanda ticari hayatın gereği olarak indirim ve iskonto da uygulanabilmesi gerekmektedir. Aksini iddia etmek için herhangi bir hukuki neden de mevcut düzenlemeler ışığında bulunmamaktadır. Yani, ücretin emsal ücrete göre düşüklüğü iddia edilemez, bu durum serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı bir ortamda ticari addedilen hayatın işleyişine de uygun düşmemektedir. Fakat, bu konuda uygulama kapsamında oturmuş bir teamül sıkıntısının varlığından daha önce bahsedilmişti. Bu durumda, ilgili kurum veya kuruluşların yönetmelik, yönerge, tüzük vs şekillerdeki iç düzenlemelerinin veya uygulamalarının dikkate alınması gerekebilir. Ayrıca, KDVK’nun burs ibaresi yerine bedelsiz teslim ibaresi kullanması böyle bir değerlendirme yapmayı mümkün kılmaktadır.

Bir eğitim kurumunun kapasitesinin %10 veya %50’sine kadar bedelsiz hizmet verebilmesi, hukuken bu kurumların hizmet bedelini de %10 veya %50 oranında indirim konusu yapıp yapamayacağını da tartışmak gerekir.

Bir üniversitede 1.000 öğrencinin tamamına %50 oranında burs verilebileceği gibi; 500 öğrenciye tam burs verilmesi şeklinde de burs verilebilir. Bu durumda ilk uygulamanın ticari teamüllere uygun, diğerinin uygun olmadığı gibi bir sonuca da ulaşılabilir. Kanunen %50 oranındaki bursun üzerinde verilecek bir indirimin fatura üzerinde ayrıca indirim veya iskonto olarak gösterilmek suretiyle dikkate alınabileceğini düşünmekteyiz. Kaldı ki hukuken bu durumu engelleyen bir düzenleme de mevcut değildir.

Sonuç itibariyle, Kanunla eğitim kurumlarının eğitim-öğretim kapasitelerinin belli bir oranına kadar bedelsiz hizmet sunmaları, fiili tüm öğrencilerin bu oranda bedelsiz eğitim hizmetinden yararlanmaları suretiyle de gerçekleşebilir. Bize göre bir kurum kendi iç teamüllerini de yaratabilir. En azından indirim uygulamasının bazı kriterlere bağlanmak suretiyle uygulamasına ilişkin olarak bazı ilkeler belirlenebilir. Kurum tarafından belirlenen bu ilkeler elbette ki genel nitelikte ve indirim sisteminin mantığıyla çelişmeyecek ilkeler olmalıdır. Örneğin, herhangi bir şekilde burs uygulamasından yararlanamayan tüm öğrencilere belli oranlarda indirim kapsamında çeşitli mali kolaylık sağlanabilir. Buna benzer olarak muvazaa iddiasında bulunulmayacak şekilde gerçek mahiyetine uygun bazı kriterler çıkartılabilir. Bu durumda, böyle bir teamülün yokluğu gerekçe gösterilerek aksi yönde işlem yapılması kanaatimizce mümkün değildir.

d) Bedelsiz Verilen Eğitim ve Öğretim Faaliyeti Kapsamına Neler Girmektedir:

Burs ve indirim konusunda tereddüt doğuran hususlardan bir tanesi “bedelsiz olarak sunulan hizmetler nedeniyle sağlanan mali kolaylığın burs mu yoksa indirim mi” olduğu konusunda yaşanmaktadır. Uygulamada iktisadi ve mali sonuçlarının aynı olması nedeniyle indirim ile bursu hem teorik, hem yasal açıdan ayırmak kolay gözükmemektedir. Daha önce de ifade edildiği üzere bize göre burs ve indirim ile iskonto kavramları sonuçları itibariyle aynı şeyleri ifade etmektedir.

Geneli itibariyle kardeş indirimi, ilk 3 veya 5 tercih indirimi, peşin ödeme indirimi gibi mali kolaylıklar indirim müessesi içerisinde tanımlanırken; ÖSYM bursları; çeşitli başarı, yetenek ve spor-sanat, yurt bursları; mütevelli heyet bursu, karşılıklı burs, çalışma bursu[40], kurucu vakıf bursu, şehit çocukları bursu, Devlet memuru çocukları bursu, teşvik bursu, onur-yüksek onur bursu, uluslararası bakalorya bursu, tam burs, kapsamlı burs, üstün başarı veya akademik başarı bursu, bilim bursu, ilk tercih bursu, mezun bursu, terör mağduru bursu gibi hususların uygulamada burs olarak dikkate alınması gerektiği ifade edilebilir.

9-Vakıf Üniversitelerinin Öğrencilere Verdikleri Promosyon ve Eşantiyon Ürünlerinin KDV Karşısındaki Durumu:

Ülkemizde birçok vakıf üniversitesinin öğrencileri kendi üniversitelerine teşvik etmek amacıyla promosyon niteliğinde çeşitli hediyeler verdikleri gözlemlenmektedir. Vakıf üniversiteleri tarafından promosyon olarak öğrencilere verilen mal ve hizmetlerin KDV oranı, öğrenim hizmetlerinden daha büyük orana tekabül ettiği zaman KDV indirimi açısından çeşitli sorunlar doğuracaktır. Daha önce de ifade edildiği üzere, 3065 sayılı KDVK’na Ek (II/B) sayılı tarifenin 15 numaralı bendinde üniversiteler tarafından verilen eğitim-öğretim hizmetleri %8 oranında KDV’ye tabidir. Geçmişte de genel bir hukuk olayı olarak bu durum KDV açısından önemli sorunlar doğurmuş ve yargıya taşınmıştır.

Bu sorunların akabinde, Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan 50 seri numaralı KDV Genel Tebliğinde göre aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:

“Ticari hayatta, ticareti yapılan mallara olan talebin artırılması amacıyla, bir takım pazarlama teknikleri geliştirilmekte, satışı yapılan malın yanında başka bir malın ayrıca bir bedel alınmaksızın verilmesi de sıkça karşılaşılan bir pazarlama tekniği olarak ortaya çıkmaktadır. Bir malın tasarruf hakkının malik veya adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devri olarak tanımlanan teslim hükümleri çerçevesinde ticari bir işletmenin yaptığı bedelsiz teslimler de katma değer vergisine konu olmaktadır.

Ancak, firmaların iktisadi faaliyetini genişletme, emsal işletmelerle rekabet edebilme, üretim veya satışını yaptıkları mallara olan talebi koruma veya artırma amacıyla bir malın yanında başka bir mal verilmesi şeklinde gerçekleşen işlemlerde, promosyon ürünü açısından bir bedelsiz teslim söz konusu olmamaktadır. Zira, firmanın genişleyen faaliyetiyle bağlantılı olarak işletmede yaratılan katma değer artmaktadır. Nitekim piyasadan satın alınan veya ithal edilen malların promosyon ürünü olarak müşterilere verilmesi, mükellefler açısından pazarlama gideri niteliğini taşımakta ve bu malların alış bedelleri GVK’nun 40. maddesinin 1 numaralı bendine göre gider olarak kaydedilebilmektedir.

Dolayısıyla, firmanın yarattığı katma değer içerisinde vergilenen promosyon mallarının müşterilere verilmesi sırasında katma değer vergisi hesaplanmasına gerek bulunmamakta ve bu ürünler için yüklenilen katma değer vergisinin ise prensip olarak indirim konusu yapılması gerekmektedir.

Bu durum, katma değer vergisi sistemindeki farklı oran uygulaması nedeniyle bazı sorunlara neden olmakta ve düşük oranda vergiye tabi bir malın yanında yüksek oranda vergiye tabi bir malın promosyon ürünü olarak verildiği hallerde, promosyon olarak verilen malların ticaretini yapan firmalar açısından haksız rekabet sorunu ortaya çıkmaktadır.

KDVK’nun (29/4). maddesi ile vergi indirimi uygulamasında doğabilecek aksaklıkları, vergi mükerrerliğine ve vergi muafiyetine meydan vermeyecek şekilde, bu Kanunun ana ilkelerine uygun olarak giderme ve indirimle ilgili usul ve esasları düzenleme konusunda Bakanlığımıza yetki verilmiş bulunmaktadır.

Bu yetki çerçevesinde, promosyon ürünü olarak verilen malın (aynı işletmede imal veya inşa edilenler dahil) tabi olduğu katma değer vegisi oranının;

-Satışı yapılan mala ait katma değer vergisi oranına eşit veya daha düşük oranda olması halinde promosyon ürünü için yüklenilen katma değer vergisinin tamamının indirim konusu yapılması,

-Satışı yapılan malın tabi olduğu katma değer vergisi oranından yüksek olması halinde ise promosyon ürünü için yüklenilen katma değer vergisinden, satışı yapılan malın tabi olduğu orana isabet eden kısmın indirim konusu yapılması, kalan kısmın gelir veya kurumlar vergisi açısından gider veya maliyet olarak dikkate alınması,

uygun görülmüştür.

Her iki durumda da, promosyon ürünü olarak satın alınan, ithal edilen ya da aynı işletmede imal veya inşa edilen malların; ne kadarının aynı dönemde ayrıca bir bedel tahsil edilmeksizin verileceği, ne kadarının stoklarda kalacağı bilinemediğinden bu mallara ilişkin olarak yüklenilen vergi, öncelikle "indirilecek katma değer vergisi" hesabına alınacaktır. Birinci durumda, promosyon mallarının alımı, imal veya inşası ile her hangi bir bedel alınmaksızın müşterilere verilmesi işleminin aynı dönemde veya farklı dönemlerde gerçekleşmesi, bu mallarlla ilgili olarak yüklenilip indirim konusu yapılacak katma değer vergisi açısından bir önem taşımamaktadır.

Promosyon ürününün tabi olduğu katma değer vergisi oranının, satışı yapılan malın tabi olduğu orandan yüksek olduğu hallerde ise;

- Promosyon olarak verilen malların alımı, imal veya inşası ile ayrıca bir bedel tahsil edilmeksizin müşterilere verilmesi işleminin aynı dönemde gerçekleşmesi halinde bu mallarla ilgili olarak yüklenilen ve öncelikle "indirilecek katma değer vergisi" hesabına alınmış olan katma değer vergisinden, satışı yapılan malın tabi olduğu orana isabet eden kısım dışındaki tutar, "indirilecek katma değer vergisi" hesabından çıkarılarak gider hesaplarına intikal ettirilecektir.

- Promosyon, ürününün satın alındığı ya da işletmede imal veya inşa edildiği dönemde değil de, daha sonraki dönemlerde müşterilere verilmesi halinde ise bu ürünlerle ilgili olarak malların satın alındığı, imal veya inşa edildiği dönem beyannamesinde "indirilecek katma değer vergisi" olarak beyan edilen tutardan, satışı yapılan malın tabi olduğu orana isabet eden kısmın düşülmesinden sonra kalan tutar, ürünlerin ayrıca bir bedel alınmaksızın teslim edildiği dönem beyannamesinin 47 nci satırına dahil edilerek beyan edilecek ve aynı miktar gider veya maliyet hesaplarına alınacaktır.

Promosyon ürünü için yüklenilen vergiden indirim konusu yapılacak kısım;

Promosyon ürünü için

Satışı yapılan malın tabi olduğu oran

X

yüklenilen vergi tutarı

Promosyon ürününün tabi olduğu oran

formülü ile hesaplanacak, artan kısım gider veya maliyet olarak dikkate alınacaktır.

Öte yandan, promosyon ürünü olarak verilen malların alışı sırasında yapılan diğer giderlere ilişkin yüklenilen katma değer vergilerinin genel hükümler çerçevesinde indirim konusu yapılacağı tabidir.

Eşantiyon Mallar Verilmesi :

Firmaların belirli zamanlarda, özellikle dini bayramlarda ve yılbaşlarında kendi tanıtımlarını yapmak amacıyla her hangi bir bedel almaksızın kalem, anahtarlık, ajanda, takvim ve benzeri eşya dağıtmaları geleneksel hale gelmiştir. Ticari hayatta eşantiyon olarak adlandırılan bu ürünler, her ne kadar işletmede tüketilmemekte ise de ayni pazarlama gideri niteliğinde olduğundan, bu ürünlerin müşterilere ayrıca bir bedel alınmaksızın teslimi katma değer vergisi hesaplanmasını gerektirmemektedir.

Bu açıklamalar çerçevesinde eşantiyon adı altında teslim edilen malların;

- Ticari teamüllere uygun nitelikte ve miktarda olması,

- Ayrıca bir satışa konu olmayacak şekilde verilmesi,

halinde katma değer vergisi hesaplanmayacaktır.

Bu şartlara ilaveten, numune malların firmanın ünvanı ve para ile satılmayacağını belirten bir şerhi taşıması gerekmektedir.

İşletmenin iktisadi faaliyetini yaygınlaştırmaya ve tanıtmaya yönelik olarak verilen bu mallar için yüklenilen vergiler, genel hükümler çerçevesinde indirim konusu yapılacaktır.”

Buna göre; vakıf üniversiteleri de benzer şekilde promosyon ürünü verdikleri zaman,promosyon ürünü olarak verilen malın tabi olduğu katma değer vegisi oranının; satışı yapılan mala ait katma değer vergisi oranına eşit veya daha düşük oranda olması halinde promosyon ürünü için yüklenilen katma değer vergisinin tamamının indirim konusu yapılması; satışı yapılan malın tabi olduğu katma değer vergisi oranından yüksek olması halinde ise promosyon ürünü için yüklenilen katma değer vergisinden, satışı yapılan malın tabi olduğu orana isabet eden kısmın indirim konusu yapılması, kalan kısmın gelir veya kurumlar vergisi açısından gider veya maliyet olarak dikkate alınması gerekmektedir. Fakat, kurumlar vergisinden muaf bulunan vakıf üniversitelerinin indirilemeyen KDV’ni pratikte gider veya maliyet olarak dikkate almaları önemsizdir.

Vakıf üniversiteleri tarafından verilen eşantiyonlarda ise ticari teamüllere uygun nitelikte ve miktarda olması ve ayrıca bir satışa konu olmayacak şekilde verilmesi halinde KDV hesaplanmaması gerekmektedir.

10-Vakıf Üniversitesitelerinde Yurtların KDV Açısından Değerlendirilmesi:

KDVK’nun (17/2a) maddesinde, bahsi geçen Kanunun (17/1). maddesinde sayılan genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların teşkil ettikleri birlikler, üniversiteler, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzelkişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı kooperatifler ve Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıflarınhastane, nekahathane, klinik, dispanser, prevantoryum, sanatoryum, kan bankası ve organ nakline mahsus bankalar, anıtlar, botanik ve zooloji bahçeleri, parklar ile veteriner, bakteriyoloji, seroloji ve distofajin laboratuvarları gibi kuruluşlar, öğrenci veya yetiştirme yurtları, yaşlı ve sakat bakım ve huzurevleri, parasız fukara aşevleri, düşkünevleri ve yetimhaneleri işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kuruluş amaçlarına uygun(6009 sayılı Kanunun 28. maddesiyle değişen ibare Yürürlük; 01.08.2010)teslim ve hizmetleri ile bunlardan sağlık hizmeti sunanların teşhis ve tedaviye yönelik olarak birbirlerine yapacakları teslim ve hizmetlerinvergiden istisna kapsamında bulunduğu hüküm altına alınmıştır[41].

Ayrıca, mezkur Kanunun (17/2b) maddesinde8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Kanun hükümlerine tâbi özel okullarca bedelsiz verilen eğitim, öğretim hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10'u istisna kapsamına alınmıştır. Fakat, KDVK’nun (17/2b) maddesi çerçevesinde 5580 sayılı Kanuna göre kurulan özel okullar tarafından kanunların gösterdiği gerek üzerine yapılan bir mal teslimi veya hizmet ifası durumunda, bu teslim ve hizmet ifalarının tamamı istisna kapsamında işlem görebilecektir. 

Eğitim-öğretim istisnasına ilaveten, 5904 sayılı Kanunun 13. maddesiyle 03.07.2009 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere yapılan değişikliğe göre 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanun ile 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan öğrenci yurtları tarafından bedelsiz verilen yurt hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin %10'u da istisna kapsamına alınmıştır.

Ayrıca, mezkur Kanunun (17/2b) maddesinde üniversite ve yüksekokullarda % 50'sini (5228 sayılı Kanunun 15. maddesiyle değişen bent. Yürürlük: 31.7.2004) geçmemek üzere verilen bedelsiz eğitim ve öğretim hizmetlerin vergiden istisna olduğu ifade edilmiştir[42].

Bir başka ifadeyle, 03.07.2009 tarihinde yürürlüğe girmek üzere 3065 sayılı KDVK’nun (17/2b) maddesinde 5904 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe kadar yurt hizmetlerinde istisna hükmü sadece KDVK’nun (17/2a) maddesinde yer almaktaydı. Fakat, 5904 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ise yurt hizmetlerinde istisna hükmüne ilişkin iki ayrı bent yer almış oldu.

i-Yurtlara İlişkin Hukuki Düzenlemeler:

24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanunun 1. maddesinde göre gerçek ve tüzelkişiler tarafından yemekli ve yemeksiz öğrenci yurtları ve buna benzer kurumlar açılması ve işletilmesi Milli Eğitim Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu gibi yurt ve kurumları tespit edeceği esaslara göre denetleneceği ifade edilmiştir. Fakat, Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Kanunu, 16/8/1961 tarih ve 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nun 44. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.16/08/1961 tarih ve 10887 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren 351 sayılı Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunuyla merkezi Ankara'da olmak üzere, tüzel kişiliği olan özel hukuk hükümlerine bağlı, yüksek öğrenim gören öğrencilere bu kanun gereğince kredi vermek, yurtlar yaptırmak ve yurt işletmesini sağlamak suretiyle Türk gençlerinin yüksek öğrenimlerini, sosyal ve kültürel gelişmelerini kolaylaştırmak amacıyla "Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu" kurulmuştur. Bahsi geçen Kurum, Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimi altındadır. Mezkur Kanunun 20. maddesine göre Kurum; yurtların yapım, onarım ve bakım işlerine ilişkin programlardan sorumlu sayılmıştır. Bayındırlık Bakanlığı’nca inşası ve donatımı sağlanan yurtların ve bu Kanunla Kuruma intikal edecek bütün yurtların Kurumca üniversitelere tahsis olacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, Kanunun 44. maddesiyle Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri hakkındaki 5375 sayılı Kanunun da bu kanunun yayımı tarihinde yürürlükten kalkacağı belirtilmiştir.

Kurum tarafından işletilen yurtlarda idare, işletme, barındırma usul ve esaslarını düzenlemek suretiyle yükseköğrenim öğrencilerinin eğitim ve öğretimlerini kolaylaştırmak, sosyal ve kültürel gelişmelerine yardımcı olmak amacıyla 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu ile 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununun Uygulanmasına Ait Yönetmeliğin 13. maddesine dayanılarak “Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Yurt İdare ve İşletme Yönetmeliği” hazırlanmıştır. Bu Yönetmelik, Kurum tarafından işletilen yurtlarda barındırılacak öğrencilerde aranacak şartlar, yurtların idaresi, işletmesi, öğrenci disiplin işlemleri, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler ile özel ve gece hizmetlerine ait usul ve esasları kapsamaktadır. Bahsi geçen Yönetmelikte geçen yurt ifadesi Kurum tarafından işletilen öğrenci yurtlarını,öğrenci; bir yükseköğretim kurumuna kayıtlı olup kurum yurtlarında barındırılan geçici veya kesin kayıtlı öğrencileri, yükseköğretim kurumlarının sınavlarına girmek üzere gelip, yurtlarda geçici olarak barındırılan aday öğrencileri, Türkçe Öğretim Merkezi öğrencilerini, yurt ücreti; yurtlarda barınma ve diğer hizmetler karşılığında alınan ücreti, depozito; öğrencilerin zamanında yatırılmayan yurt ücretlerine veya yurtta yapacakları zarara karşılık olarak tutulan parayı ifade etmektedir. Bu Yönetmelik hükümlerinin sadece Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesindeki yurtlar için ihdas edildiği anlaşılmaktadır.

30/4/1992 tarih ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ise Anayasa, 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile kalkınma plan ve programları doğrultusunda milli eğitim hizmetlerini yürütmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurulmasına, teşkilat ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemek amacıyla ihdas edilmiştir.Kanunun 42. maddesinde Ortaöğrenim Burs ve Yurtlar Dairesi Başkanlığı’nın görevleri ortaöğrenimli öğrencilerin yurt ve burslulukla ilgili iş ve işlemlerini yapmak, dernek, vakıf, gerçek ve tüzelkişilere ait yurt, pansiyon ve benzeri kurumların açılması, devri, nakli ve kapatılması konularında tabi olacakları hususlar ile bunların idaresi, işletilmesi ve denetlenmesi esaslarına ait görev ve hizmetleri yürütmek olarak ifade edilmiştir. Dikkat edileceği üzere, 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Kanuna göre kurulacak yurtlar, esas itibariyle ortaöğrenime dayalı öğrencilerin konaklamaları için kurulan yurtları kapsamaktadır. Buna karşın, 14/09/2011 tarih ve 28054 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararnamenin 8. maddesinde Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün görevlerinden birisinin her kademedeki öğrencilere yönelik dernek ve vakıflar ile gerçek ve diğer tüzel kişilerce açılacak veya işletilecek yurt, pansiyon ve benzeri kurumların açılması, devri, nakli ve kapatılmasıyla ilgili esasları belirlemek ve denetlemek olduğu belirtilmiştir. Kararnamenin 44. maddesinde ise,30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun yürürlükten kaldırıldığı; mevzuatta anılan Kanuna yapılan atıflar bu Kanun Hükmünde Kararnameye veya ilgili hükümlerine; kapatılan kurul veya birimlere yapılan atıflar ilgisine göre bu Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan kurul veya birimlere yapılmış sayılacağı belirtilmiştir.

24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanunun 1. maddesi ile 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 42. ve 59. maddelerine dayanılarak hazırlanan ve 03.11.2004 tarih ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren “Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği” ile ortaöğrenim ve yükseköğretimkurumlarında öğrenim görmekte olan öğrencilere hizmet veren özel öğrenci yurtlarının tabi olacakları esaslar, iş ve işlemler ile denetim esaslarını düzenlenmiştir. Bu Yönetmelik, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerine ait ortaöğretim ve yükseköğretim yurtlarının açılması, yönetilmesi, işletilmesi, devri, nakli, denetlenmesi, kapatılması ile öğrenci disiplin işlerine ilişkin hükümleri kapsamakta olup, bu Yönetmelik hükümlerinin, kamu kurum ve kuruluşlarına ait yurtlar hakkında uygulanma imkanıbulunmamaktadır.Bu Yönetmelikte geçen yurt tabiri ortaöğrenim veya yükseköğrenimöğrencilerinin barınma, beslenme ve diğer sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı yeri ifade etmekte olup, Yönetmeliğin 5. maddesine göre yalnızca Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri, bu Yönetmelikte belirtilen esaslara uygun olmak kaydıyla ortaöğrenim veya yükseköğrenim öğrencileri için yurt açabilir. Yurtların açılması ve işletilmesi Bakanlığın iznine tabidir. Bakanlık, bu yetkisini valilikler aracılığı ile kullanabilir. Bu Yönetmelik hükümlerine göre yapılan müracaat üzerine Bakanlıkça/valilikçe düzenlenecek olan yurt açma izin belgesinde kapasite durumu, barınacak öğrencilerin cinsiyet ve öğretim kademeleri, ücret ve yemek durumu, yurt kurucusuna veya kurucu temsilcisine ait kimlik bilgileri belirtilir. Açma izni valilikçe verilen yurdun, yurt açma izin belgesinin bir örneği Bakanlığa gönderilir.Yönetmeliğin 13. maddesine göre yurt ücretinin; yurt sahibi veya işleticisi tarafından, yılda bir defa belirlenmesi esastır. Her yurt sahibi veya işleticisi, temmuz ayı içinde, odanın şekli, yemek hizmeti, taksit durumu ve sunacağı hizmet niteliklerine göre hazırlanmış olan ayrıntılı ücret tarifesi ile yapabilecekleri indirim ve indirim sebeplerini, il/ilçe milli eğitim müdürlüğüne bildirmek ve ayrıca yurdun panosunda veya yurtta herkesin görebileceği bir yerde ilan etmek zorundadır. Yurt sahibi veya işleticisince; temmuz ayından geriye dönük olarak Türkiye İstatistik Kurumu’nca açıklanan Tüketici Fiyatları Endeksindeki (TÜFE) bir yıllık ortalama değişim oranı eklenerek belirlenen ücretin en fazla %10'u kadar ücret artışı yapılabilir. Temmuz ayı içinde yurt ücreti belirlenmediği takdirde, bir önceki yılın ücreti uygulanır. Öğrenci veya öğrenci velisi/vasisi ile yapılan sözleşmelerde fiyat ve verilen hizmetle ilgili diğer hususlar açıkça belirlenir. Yönetmeliğin 17. ve 18. maddelerinde yapılan açıklamaya göre yurt ücretleri, sözleşmede belirtildiği şekilde peşin veya taksitler halinde tahsil edilir.

“Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği”dikkatle incelendiğinde bu Yönetmelikte geçen yurtların sadece gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri tarafından kurulan yurtlara inhisar olduğu, sonuç olarak kamu tüzel kişileri için hüküm ifade etmediğini belirtmek gerekmektedir. Anayasanın (130.) maddesinde çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet tarafından kanunla kurulacağı hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda yer alan düzenlemeye göre bir üniversiteye verilen anayasal görevlerin dört asli görevden teşekkül ettiği ve bu görevlerin eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ile danışmanlık faaliyetleri olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca, aynı Anayasa maddesinde Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceği hüküm altına alınmıştır.

Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları malî ve idarî konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir.

Bahsi geçen Yönetmeliğin 51. maddesiyle de 13/01/1989 tarih ve 89/13715 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan “Öğrenci Yurtları ve Benzeri Kurumların Açılması, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkındaki Yönetmelik” kaldırılmıştır.

ii-KDVK Açısından Değerlendirme:

1 seri numaralı KDV Genel Tebliğine göre KDVK’nun (17/1). fıkrasında sayılan kurum ve kuruluşların 2. fıkranın (a) bendinde sayılan kuruluşları işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kuruluş amaçlarına uygun teslim ve hizmetler de vergiden istisna edilmiştir. Bu teslim ve hizmetlerin bedelli veya bedelsiz olması istisna uygulamasında farklılık yaratmayacaktır.

Diğer yandan, 113 seri numaralı Tebliğde yapılan açıklamaya göre ise KDV Kanununun (17/2b) maddesinde 5904 sayılı Kanunun 13. maddesinin (a) bendi ile yapılan değişiklikle, 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanun ile 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan öğrenci yurtları tarafından ilgili dönemdeki kapasitelerinin %10'unu geçmemek üzere bedelsiz verilen yurt hizmetleri KDV'den istisna edilmiştir.

Buna göre, 5661 ve 3797 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan öğrenci yurtları tarafından, ilgili dönemdeki kapasitelerinin %10'unu geçmemek üzere bedelsiz olarak verilen yurt hizmetleri 3/7/2009 tarihinden itibaren KDV'den istisna olacaktır. Söz konusu Kanunlar kapsamında faaliyette bulunmayan diğer yurt işletmelerinin ise bu istisnadan yararlanması mümkün bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, istisnaya ilişkin Kanun hükmünde geçen "ilgili dönemdeki kapasiteleri" ibaresinden, öğrenci yurtlarına Milli Eğitim Bakanlığı (veya ilgili Valilik) tarafından verilen yurt açma izin belgesinde (tadil ve değişiklik hallerinde yeni belgede) gösterilen kapasitenin anlaşılması gerekmektedir.

Düzenleme kısmi istisna mahiyetinde olduğundan, yukarıda belirtildiği şekilde verilen yurt hizmetleri ile ilgili olarak yüklenilen vergiler, KDV Kanununun (30/a) maddesi uyarınca indirim konusu yapılamayacak, gelir veya kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilecektir.

Yurt hizmetlerinin KDV’ye tabi olup olmadığı veya hangi oranda KDV’ye tabi olduğu yönünde Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından çeşitli özelgelerle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu özelgelerden bir tanesinde “Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği”ne göre sunulan yurt hizmetlerinde üniversiteye ilişkin yurt üzerinden %8 KDV hesaplanması ve beyanı gerekmektedir[43]:

“İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda Üniversitenize ait yurt binasında öğrencilerinize verilen yurt hizmetlerinde uygulanması gereken katma değer vergisi (KDV) oranı hakkında Başkanlığımız görüşü istenilmektedir. 

KDV oranları, KDV Kanununun 28. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile, Kararname eki I sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, II sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, bu listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler için ise %18 olarak tespit edilmiştir.

2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki II sayılı listenin B/15 inci sırasında "Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği" hükümlerine tabi yurtlarda verilen hizmetler yer almaktadır.

Buna göre, üniversitenize ait olan öğrenci yurdunda verilen hizmetlerin  %8 oranında KDV ye tabi tutulması gerekmektedir.”

Yukarıda yer verdiğimiz özelgede İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın kamu tüzel kişiliği bulunan ve özel öğrenci yurtları yönetmeliğine dahil olmayan üniversite yurtlarının özel öğrenci yönetmeliği kapsamında vergiye tabi olması gerektiği şeklindeki görüşünü hangi hukuki gerekçeye dayanarak verdiğini anlamak oldukça güçtür. Bir başka özelgede ise aşağıdaki şekilde açıklama yapılmıştır[44]:

“Katma Değer Vergisi Kanununun;

-1/3-g maddesinde, genel ve katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettikleri birliklere, üniversitelere, dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi diğer müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetlerinin KDV’ye tabi olduğu,

-(17/2a) maddesinde, Kanunun 17. maddesinin 1. fıkrası Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıfların ‘‘... öğrenci ...yurtları, ... işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kuruluş amaçlarına uygun teslim ve hizmetlerinin'' KDV den istisna olduğu,

-(17/2b) maddesinde, 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan öğrenci yurtları tarafından bedelsiz verilen yurt hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10'unu geçmemek üzere verilen bedelsiz hizmetlerin KDV den istisna olduğu,

hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde, Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar arasında yer almayan Vakfınıza ait öğrenci yurtlarında katılım payı adı altında alınan bedel karşılığında verilen hizmet KDV Kanununun 1/3-g maddesi kapsamında KDV ye tabi olacaktır.”

Yukarıda yer alan özelgede esas itibariyle vakfın Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıf olmadığı gerekçesiyle KDVK’nun (17/2a) bendindeki istisnadan yararlanamayacağı belirtilmiştir. Bu belirlemenin mevhumu mualifinden bakılacak olursa, vakıf üniversitelerinin kuruluş amaçlarına uygun olarak işlettiği veya yönettiği yurtlar dolayısıyla istisna kapsamında işlem yapılması gerektiğini ifade etmek mümkün olacaktır.

Dikkat edileceği üzere, KDVK’nun (17/2a) maddesinde yurt hzimetlerine ilişkin istisna 5904 sayılı Kanunun 13. maddesiyle 03.07.2009 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere getirilmiştir. Fakat, bu tarihte KDVK’nun (17/2b) bendindeki istisna hükmü hali hazırda bulunmaktadır. Bu durumda, üniversitelerin kuracakları ve işletecekleri yurtların durumunun ne olacağı tartışılmaktadır. Fakat, çalışmamızın daha önceki bölümlerinde de belirtildiği üzere, özel öğrenci yurtlarına ilişkin yönetmelik gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerini kapsamakta, dolayısıyla %10’luk istisnadan yararlanma hakları da onlara tanınmış durumdadır. Bahsi geçen kanun hükmünün ihdas edildiği sırada, üniversitelere ilişkin var olan yurt istisnasına ilişkin hükmün kaldırılmamasının temel gerekçesi de budur. Nihayetinde, üniversitelerin kurdukları ve işletmek-yönetmek suretiyle sundukları yurt hizmetleri tamamen istisna kapsamında bulunmaktadır.

Bütün bunlara ilavaten, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 56. maddesinin (b) fıkrasında, üniversiteler ve ileri teknoloji enstitülerinin genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanacağı; Ek 7. maddesinde de, vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, bu Kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan aynen istifade edeceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, mezkur Kanun hükmüne göre bir genel bütçeli kurumun bir öğrenci yurdunu kuruluş amaçlarına uygun olarak yönetmek veya işletmek suretiyle ifa edeceği hizmetlerin doğrudan KDV’nden istisna olması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, bu fıkra hükmü kapsamında üniversite ibaresi olmasa bile, genel hukuk kuralı olarak genel bütçeli bir Kuruma istisna tanınması halinde, üniversitelerin de doğrudan bu istisnadan yararlanmaları Kanunun amir hükmü gereğidir. Sonuç olarak, vakıf üniversiteleri tarafından kuruluş amaçlarına tamamen uygun suretle kurulan ve işletilen yurt hizmetine ilişkin ifalarda, kapasitenin %10’una ilişkin sınırlama dikkate alınmamak suretiyle istisna hükmünden yararlanması gerektiği düşünülmektedir.

11-Vakıf Üniversitelerinin Veya Bağlı Sağlık Kuruluşlarının Veyahut Spor Kuruluşlarının Çeşitli Ticari İlişkilerde Gerçekleştirdikleri Trampa Mahiyetindeki İşlemlerde KDV Matrahı:

Üniversiteler de ticari hayatın işleyişi içerisinde birçok ilişki içerisine girmekte ve kararlar almaktadırlar. Mesela günümüzde birçok üniversite çok büyük bir kampüs alanı içerisindeki tüm reklam alanlarını hiçbir bedel talep etmeksizin reklam kuruluşlarına kiraya vermekte, bu reklam kuruluşları kanalıyla televizyon programlarında yayın hakkı satın almaktadırlar. Ayrıca, spor kulüpleri kanalıyla da organizasyonlar düzenleyerek karşılığında reklam hizmeti almaktadırlar. Birdiğer konu ise genellikle kurumsal olarak şirket çalışanlarına özel bir sertifika programlarını belli menfaatler karşılığında bedel talep almaksızın sunabilmektedirler. Bu tür örnekleri çoğaltmak elbetteki mümkündür.

Bilindiği üzere KDV bir işletmede yaratılan katma değeri esas alan dolaylı bir vergilendirme sistemidir. Temel olarak KDV mal ve hizmet tedavülü üzerinden alınan bir vergi türüdür. KDV’sinin çok ciddi düzeyde bir vergilendirme kapasitesi ve tesir ettiği mükellef grubu bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı bir grubu vergilendirmeye yönelik olarak düzenlenen KDV genel tebliğlerle yönlendirilmeye çalışılmışsa da, çok önemli sorunları da bünyesinde taşımaktadır.

KDV’sinde görünürdeki matrah mal ve hizmet satış bedeli olmakla beraber, gerçek matrah mükellefin bünyesinde yaratılan katma değerdir. Katma Değer Vergisi Kanunu (KDVK) yaratılan katma değeri vergilendirmeyi esas almış olsa bile, bazı özel durumlarda yaratılan katma değerin ne olduğu önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bir diğer ifadeyle, KDV matrahını tespit etmek her zaman o kadar mümkün bulunmamaktadır. Özellikle bir mal teslimi veya hizmet ifası karşılığında, bir mal veya hizmet sağlandığı durumlarda teslim veya ifayı gerçekleştiren açısından KDV matrahının teslim edilen mal veya ifası gerçekleştirilen hizmetin değerinin matrah olduğunu kabul edenler olduğu gibi, bu mal teslimi veya hizmet ifası karşılığında alınan mal veya hizmetin değerinin KDV matrahını oluşturduğunu iddia eden görüşlere de rastlanmaktadır.

KDVK’nun 1. maddesinde Türkiye’de ticari, zırai, sınai ve serbest meslek faaliyeti kapsamında yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’sinin konusuna girdiği hüküm altına alınmıştır. KDVK’nun 2. maddesinde ise teslimin tanımı yapılmıştır. KDVK’nuna göre teslim bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir.  Bir malın alıcı veya onun adına hareket edenlerin gösterdiği yere veya kişilere tevdii teslim hükmündedir. Malın alıcıya veya onun adına hareket edenlere gönderilmesi halinde, malın nakliyesinin başlatılması veya nakliyeci veya sürücüye tevdi edilmesi de mal teslimidir. Yine mezkur kanun maddesine göre trampa iki ayrı teslim hükmündedir. Bir diğer ifadeyle, trampada gerçekleşen mal teslimi veya hizmet ifası şeklindekiher bir işlem, KDVK’nun 1. maddesinde yer alan şartları sağlamak kaydıyla verginin konusunu oluşturmaktadır. Bunlara ek olarak, zaman zaman bir hizmet ifası karşılığında bir mal ve hizmet veya her ikisinin birden elde edildiğine tanık olmaktayız. KDVK’nun 4. maddesinin ikinci bendine göre ise böyle bir durumda yani, bir hizmetin karşılığının bir mal teslimi veya diğer bir hizmet olması halinde bunların her biri ayrı işlem olup, hizmet veya teslim hükümlerine göre ayrı ayrı vergilendirilmesi gerekmektedir.

Trampanın tanımına ise vergi kanunlarında rastlanılmamakla birlikte, genel şartlarının Borçlar Kanunu’nda düzenlendiği gözlemlenmektedir. Borçlar Kanunu’na göre trampa belli bir malın mülkiyetinin başkasına ait olan bir malın mülkiyeti ile değiştirilmesidir. Bir diğer ifadeyle, trampada bir malın karşılığını diğer bir mal teşkil etmektedir. Trampada malların mülkiyeti karşılıklı olarak el değiştirdiğinden, her iki taraf için de teslim gerçekleşmiş sayılacaktır. Borçlar Kanunu’na göre trampada tarafların her biri hem alıcı hem satıcı hükmündedir. Bu bakımdan trampa için satış işlemindeki mali hükümler her iki taraf için aynen uygulanmaktadır.

Trampayı bu şekilde tanımladıktan sonra, gerçekleşen bu işlemin KDVK karşısındaki durumunun irdelenmesi gerekmektedir. Özellikle bir mal veya hizmet ifası şeklinde gerçekleşen işlemin karşılığında bir mal veya hizmetin temin edildiği durumlarla günlük hayatta ve ticari hayatta sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bir başka durum ise müşteriler ile yapılan bir sözleşme kapsamında eski ürün, benzer nitelikteki yeni bir ürün karşılığında satıcıya devredilmekte, eski ürüne ilişkin bedel ise yeni ürün bedelinden düşülmektedir. Dolayısıyla, KDV matrahı fatura veya benzeri belgeler üzerinde bu şekilde hesaplanmaktadır.

Bir mal teslimi veya hizmet ifası karşılığında başka bir mal veya hizmet temin edildiği durumlarda karşı tarafa yapılan teslim veya ifanın bedeli, diğer bir ifadeyle matrahı hakkında iki tane görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden birincisine göre; KDVK’nun 20. maddesi bedeli çok açık bir şekilde hüküm altına aldığından, KDV matrahını teslimi gerçekleşen malın veya ifası gerçekleşen hizmetin bedeli olarak, işlemin karşı tarafından mal ve hizmet veya her ikisinin birden sağlanması durumunda bunların bedelleri oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle bu görüşe göre, mal teslimi ve hizmet ifası karşılığında alınan mal veya hizmetin bedelinin doğrudan doğruya KDV matrahı olarak dikkate alınması gerekmektedir.

Konu hakkındaki ikinci görüş sahiplerine göre ise, KDVK’nun 27. maddesinde emsal bedelin tanımı yapılmaktadır ve dolayısıyla emsal bedel başlı başına bir matrah maddesi olarak kabul edilmektedir. Sonuç olarak, KDV matrahını doğrudan doğruya teslimi gerçekleşen malın ve ifası gerçekleşen hizmetin bedeli oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle ise KDV matrahını tespit etmek için KDVK’nun 20. maddesine gitmeye gerek bulunmamaktadır. Zira mezkur Kanun’un 27. maddesi ayrı bir matrah maddesi olarak değerlendirilmelidir.

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız üzere, trampa işlemi KDVK’nunda matrah sorunu yaratmaktadır. Günümüzde bu sorunun özellikle özel inşaat işlerinde yaşandığı ve hala çözümlenemediği bir gerçektir. Zira, özel inşaat işi yapan müteahhide devredilen arsa karşılığında yapılan bir binanın bağımsız bölümlerinden bir kısmı arsa sahibine devredilecektir. Arsa özel mameleke dahil ise arsa devrine bağlı olarak KDV mükellefiyeti doğmamaktadır. Fakat arsa karşılığında yapılan binanın bir bölümünü arsa sahibine devreden müteahhidin işlemini aynı kapsamda mütaala etmek mümkün bulunmamaktadır. Çünkü müteahhidin teslimi ticari bir organizasyon kapsamında yapılan ticari bir çıkış olarak değerlendirilmekte ve dolayısıyla KDV’ye tabi bulunmaktadır.  Sonuç olarak, yapılan sözleşme kapsamında gerçekleşen her iki teslimin KDV matrahının ne olduğu uzun bir süredir tartışma konusu olmaktadır. Bu arada geçmiş bazı Danıştay kararlarında yapılan işlemin birbirinden ayrılması mümkün olmayan işlemler bütünü olduğu ve trampa kapsamında değerlendirilmemesi gerektiğine dair hükümlere de rastlandığını ifade etmekte yarar bulunmaktadır.

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, KDV işletmede üretilen katma değeri vergilendirmektedir. Yaratılan katma değer ise üretilen mal veya hizmet şeklinde ekonomi düzenine sokulmaktadır. Ekonomi düzenine sokulan bu mal veya hizmetin değeri ise bu mal veya hizmetlerin bedeli ile ölçülmektedir.

Trampa matrahına yönelik olarak ortaya konan birinci görüşe göre KDV matrahını verilen mal veya hizmetin karşılığında sağlanan mal veya hizmetin bedeli oluşturmaktadır. KDVK’nun 20. maddesinin birinci bendine göre teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir.Mezkur kanun maddesinin ikinci bendinde ise bedelin tanımı yapılmıştır. Buna göre bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade etmektedir.

KDVK’nun 20. maddesinde de hüküm altına alındığı üzere, mal teslimi veya hizmet ifasında matrahı, işlemin karşı tarafından sağlanan mal, menfaat ve hizmetin bedeli oluşturmaktadır. Bedel ise mezkur kanun maddesinin ikinci bendinde çok açık olarak hüküm altına alınmıştır. KDVK’nun 20. maddesi çerçevesinde matrahı oluşturacak bedel hizmet ifası veya mal teslimi işlemi karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade etmektedir.

KDVK’nun 27. maddesi ise emsal bedeli düzenlemektedir. Kanun maddesinin birinci bendine göre bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücretidir. Bu durumda trampa şeklinde gerçekleşen işlemlerde bedeli tespit edecek matrah unsurları bulunmamaktadır. Yine kanun hükmünden de çok açık olarak anlaşılacağı üzere bedelin mal, menfaat veya hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah, işlemin mahiyeti de dikkate alınmak üzere emsal bedel veya emsal ücret olacaktır. Trampada verilen mal veya yapılan hizmetin karşılığına gelen bedel, alınan mal veya hizmet ile ölçülmektedir. Fakat, alınan mal veya hizmetin değeri ölçülemediğinden karşı tarafa sağlanan mal veya hizmetin emsal bedeli yapılan işlemin matrahını oluşturacaktır. Zira yaratılan katma değer işlemin karşı tarafına sağlanan mal ve hizmetin değeri ile ölçülmektedir. Buna göre, teslimi gerçekleşen mal veya ifası gerçekleşen hizmetin değeri (emsal bedeli) KDV matrahını oluşturmaktadır. Emsal bedeli esasen KDVK’nun 3 ve 5. maddelerinde yer alan işletmeden katma değer yaratmaksızın yapılan çekişlere uygulama imkanımız bulunmaktadır. KDVK’nun 3. maddesinin “a” ve “b” bentlerine göre vergiye tabi malların her ne surette olursa olsun vergiye tabi işlemler dışındaki amaçlarla işletmeden çekilmesi, vergiye tabi malların işletme personeline ücret, prim, ikramiye, hediye, teberru gibi namlarla verilmesi ve vergiye tabi malların üretilip teslimi vergiden müstesna edilmiş olan mallar için her ne surette olursa olsun kullanılması veya sarfı emsal bedel değerlemesini gerekli kılmaktadır. Yine mezkur Kanun’un 5. maddesine göre ise; vergiye tabi bir hizmetten, işletme sahibinin, işletme personelinin ve diğer şahısların karşılıksız yararlandırılması hizmet sayılmakta ve emsal bedel ile matrah tespitinin yapılması gerekmektedir.     

Mezkur kanun maddesinin ikinci bendine göre ise, bedelin emsal bedeline veya emsal ücretine göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde de, matrah olarak emsal bedeli ve emsal ücreti esas alınacaktır. Bu Kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere emsal bedele ilişkin madde bir tür vergi güvenlik fonksiyonu görmektedir. İlgili kanun maddesinin emsal bedeli ve emsal ücreti ise Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tespit olunacaktır.

Bizim görüşümüze göre, trampa işleminde KDV matrahını 20. madde kapsamında değerlendirmek gerekmektedir. Zira, KDVK’nun 20. maddesinde çok açık bir biçimde teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu hüküm altına alınmıştır. Bedel ise malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade etmektedir. KDV matrahının tespitinde, kendisine mal teslimi veya hizmet ifası gerçekleştirilenler tarafından bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun verilen veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamının dikkate alınması gerekmektedir. KDVK’nun 27. maddesinde yer alan emsal bedel hükümleri ise işte bu noktadan sonra devreye girmektedir. Zira, yapılan teslim ve hizmet ifası karşılığında sağlanan menfaat, hizmet veya çeşitli değerler şeklinde bedeli bulunmayan, bilinmeyen veya tam olarak tespit edilemeyen unsurlar bulunmaktadır. Bir başka bakış açısıyla matrah tespiti işleminde KDVK’nun 20. maddesini dikkate almaksızın, doğrudan doğruya 27. maddesinde yer alan emsal bedelin matrah olarak kabulü kanımızca mümkün bulunmamaktadır.

KDVK’nunda yer alan matrah başlıklı (III.) kısmına bakıldığı zaman kanun maddelerinin sistematik sıralanmasının aşağıdaki gibi olduğu anlaşılmaktadır:

Madde 20:   Teslim ve Hizmet İşlemlerinde Matrah

Madde  21:  İthalatta Matrah

Madde  22:  Uluslararası yük ve yolcu taşımalarında matrah

Madde 23:   Özel matrah şekilleri

Madde 24:   Matraha dahil olan unsurlar

Madde 25:   Matraha dahil olmayan unsurlar

Madde 26:Döviz ile yapılan işlemler

Madde 27:   Emsal bedeli ve emsal ücreti.

KDVK’nun matrah tespitine ilişkin olarak sistematik olarak sıralanışına bakıldığı zaman matraha dâhil olmayan unsurların, matraha dahil unsurların, döviz ile yapılan işlemlerin ve emsal bedelin Kanun’un 20. maddesinden sonra geldiğini anlamaktayız. Kanun sistematiğinin bu şekilde düzenlenmesinin mutlaka bir amacı bulunmaktadır. KDVK’nun 21, 22 ve 23. maddeleri başlı başına birer matrah maddesi olduğundan dolayı bir kenarda tutulacak olursa, KDVK’nun 24, 25, 26 ve 27. maddelerinin Kanun’un 20. maddesinden sonra hüküm altına alınmış olmasını, matrah tespitinde Kanun’un 20. maddesinde yer alan kanuni boşlukları doldurmak için getirilmiş olduğu şeklinde yorumlamak mümkün bulunmaktadır. Yani emsal bedele ilişkin 27. madde de dahil olmak üzere, diğer maddeler doğrudan doğruya birer matrah tespit maddesi olmamakla birlikte, Kanun’un 20. maddesinde yer alan matrah tespitine yönelik olarak hüküm altına alınan maddeye ilişkin yardımcı maddeler olarak değerlendirmek mümkün bulunmaktadır. Ayrıca, Vergi Usul Kanunu (VUK)’na göre de böyle bir yorum imkanı da bulunmaktadır. Zira VUK’nun 3/a maddesine göre “vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır.” Kanun hükümlerinin yorumlanma metodlarından da anlaşılacağı üzere, vergi kanunlarının yorumlanmasında lafzın açık olmadığı durumlarda (ki tartışma konumuzda kanımızca kanun lafzının gayet açık olduğunu da düşünmekle birlikte), vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak yorum yapılacaktır. Buna göre, konu hakkında kanunen sistematik yorum imkanımızda bulunmaktadır.

İdarenin ise konu hakkında açık bir düzenlemesi bulunmamaktadır. 1 seri numaralı KDV Genel Tebliği’ne göre trampada bir malın karşılığını diğer bir mal teşkil etmektedir. Teslimin tayininde bedelin cinsi, hatta bir bedelin bulunup bulunmaması önemli değildir. Trampada malların mülkiyeti karşılıklı olarak el değiştirdiğinden her iki taraf için de teslim gerçekleşmiş sayılacaktır. Bu durumda matrah trampa edilen malların her birinin emsal bedeli olacaktır. Kısmi trampada yani trampa edilen mala karşılık bir malla birlikte başka şeyler de alınması halinde bunlar da vergiye tabi tutulacaktır. 1 seri numaralı Genel Tebliği’nde trampa işleminde matrahın her bir malın emsal bedeli olduğu açıklanmakla birlikte, verilen malın mı yoksa alınan malın mı emsal bedelinin matrah tespitinde dikkate alınacağı açıklığa kavuşturulmuş değildir.

Yine İdare tarafından düzenlenen 30 seri numaralı KDV Genel Tebliğinde özel inşaat işlerinde arsa sahibi tarafından müteahhide yapılan teslimle, müteahhit tarafından arsa sahibine yapılan teslim işleminin trampa kapsamında değerlendirilmiştir. Bahsi geçen Genel Tebliğe göre arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımının mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürülmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa teslimi katma değer vergisine tabidir. Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arzi bir faaliyet olarak arsasını daire veya işleri karşılığında müteahhide tesliminde vergi uygulanmayacaktır. Yine burada da benzer şekilde matrah tespitine yönelik olarak arsa sahibine devredilen bağımsız bölümlere ilişkin emsal bedelin mi, yoksa arsa sahibi tarafından müteahhide devredilen ve kendisinde kalan bağımsız bölümlere ilişkin arsa payına ilişkin emsal bedelin mi KDV matrahında dikkate alınacağı açık olarak anlaşılamamaktadır. Zira her iki gayrimenkul varlığın emsal değeri birbirine eş değerde olmayacaktır.

Konuyla ilgili olarak eski bir Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu’nda trampa hususunda bir karar alınmıştır. Sözkonusu kararda bir kurumun bilançosunda kayıtlı arsaların, eş değerde başka arsalarla trampa edilmesi halinde, iktisap edilen arsaların değerinin, alınan arsanın emsal bedeli olduğu hakkında karar alınmıştır. Kararın gerekçesine bakıldığı zaman ise trampada para yerine ivaz olarak ayın alındığından para ile ifade edilebilen bir satış bedeli yoktur. Bu takdirde alınan şeyin yani alınan gayrimenkullerin emsal bedelleri, satış bedeli yerine geçer. VUK’nun 267. maddesindeki takdir esasına göre tespit edilen emsal bedelin, verilen gayrimenkullerin maliyet bedeli ile mukayesesi ve aradaki farkın kazanç olarak kabulü icap eder[45].  

Yukarıda da yer aldığı üzere, trampa işleminde matrahın tespiti ile ilgili olarak KDV Genel Tebliğlerinde emsal bedel üzerinden matrah tespiti yapılacağı belirlemesi yapılmakla birlikte, alınan malın mı yoksa verilen malın üzerinden mi emsal bedel yoluyla matrah tespiti yapılacağı belirlenmemiştir. Bizim görüşümüze göre, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere trampada matrah tespitini KDVK’nun 20. maddesini dikkate almaksızın değerlendirmek mümkün bulunmamaktadır. Yani KDVK’nun 20. maddesi lafız olarak çok açık olmakla birlikte, kanunun sistematik yorumundan da emsal bedelin doğrudan bir matrah maddesi olmadığı, tam tersine matrah tespitine yardımcı olan bir kanun hükmü olarak yorumlamak gerektiği anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle, trampada matrah tespiti esnasında 20. maddeyi dikkate almaksızın, emsal bedelle ilgili bulunan 27. maddesini başlı başına bir matrah tespit maddesi olarak yorumlamak mümkün değildir. Bir an için KDVK’nun 27. maddesinin ikinci bendine göre bedelin emsal bedeline veya emsal ücretine göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde de, matrah olarak emsal bedelin dikkate alınacağı düşünülse de, yine mal teslimi ve hizmet ifası matrahının ne olduğunu belirlemek için KDVK’nun 20. maddesinin dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre, özellikle eski ürün karşılığında yeni ürün alındığı zaman, fatura ve benzeri belgeler üzerinde eski ürün bedelinin bir indirim unsuru olarak değerlendirilmemesi ve karşı taraf açısından gerekiyorsa emsal bedel üzerinden belge düzenlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, trampa olayında KDV matrahını Kanunun 20. maddesi gereğince, teslim edilen mal veya yapılan hizmet karşılığında sağlanan, diğer bir ifadeyle elde edilen veya işlemin karşı tarafınca borçlanılan mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamının emsal bedeli oluşturmaktadır. Bu durumda,bir üniversite tarafından reklam hizmeti mukabili yapılan saha tahsis işlemlerinde veya herhangi bir teslim veya hizmet ifasında KDV matrahının TV programlarında milyonlarca lira değeri olan reklam bedelleri olduğunu düşünmekteyiz.

C-GVK Kapsamında Vergilendirme Durumları:

i)Üniversite Bünyesindeki Bir Döner Sermaye İşletmesinden, SandıklardanVeyahut  Fonlardan Elde Edilen Ücretler AyrıBir İşverenden Mi Alınmış Sayılacaktır?:

Bilindiği üzere,mevcut hukuk düzenimiz farklı kaynaklardan toplanan gelirlerin, bazı istisnalar hariç olmak üzere, toplanması ve bu suretle beyanı esasına dayanmaktadır. Gelirin toplanması olarak addedilen GVK’nun 85. maddesindeki düzenleme ile, yine mezkur Kanunun 86. maddesindeki bazı istisnalar dikkate alınmak suretiyle toplanan gelirin beyan edilmesi gerekmektedir. Bu noktada, hizmet erbabının bir işverenden mi, yoksa birden fazla işverenden mi ücret aldığı hususu önem kazanmaktadır.

Döner sermaye işletmeleri olarak ifade edilen kuruluşlar, 3046 sayılı Kanunun 40. ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58. maddeleri uyarınca Bakanlıklar ile bağlı kuruluşlar ve üniversiteler bünyesinde kurulabilmektedir. Bir kurumda döner sermaye işletmelerinden ücret alınması durumunda bunun tek işverenden mi alınmış sayılacağı, yoksa ayrı iki işveren gibi düşünülüp gelirin toplanmasında dikkate alınacağı tartışma konusu olagelmiştir. Gelir İdaresi Başkanlığı ise 160 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde konu hakkında açıklamalarda bulunmuştur.

193 sayılı GVK’nun 61. maddesinde; "İşverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler" ücret olarak tanımlanmış, 62. maddede ise "İşverenler, hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir." hükmüne yer verilmiştir. Öte yandan, ücretlerin ne şekilde vergilendirileceği 31/1/1981 gün ve 17237 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 128 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde açıklanmıştır.

Buna göre, bir hizmet erbabının birden fazla işverenden ücret alması halinde, her bir işverenin ödediği ücretler, ayrı ayrı vergilendirilmektedir. Dolayısıyla vergi tarifesi, her bir işverenin ödediği ücrete, diğer işveren veya işverenlerin ödediği ücretle ilgilendirilmeksizin ayrı ayrı uygulanmaktadır. Ancak, sözkonusu ücretlerin gayrisafi tutarları toplamının, GVK’nun 86. maddesinde belirtilen haddi aşması halinde, bu ücretlerin yıllık beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir. Bu konuda 18/3/1986 gün ve 19051 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 149 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde gerekli açıklamalar yapılmıştır:

Öte yandan, döner sermaye işletmeleri, 3046 sayılı Kanunun 40. ve 2547 sayılı  Yükseköğretim Kanununun 58. maddeleri uyarınca Bakanlıklar ile bağlı kuruluşlar ve üniversiteler bünyesinde kurulabilmektedir.

Döner sermaye işletmelerinin bağlı olduğu kurumlardan ayrı bütçe ve muhasebe sistemleri ve ayrıca, tahakkuk birimleri bulunmaktadır. Ayrıca, bazı kuruluşlar bünyesinde birden fazla döner sermaye işletmesi kurulması da mümkün bulunabilmektedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, bugüne kadar yapılan uygulamada bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler bünyesinde kurulan döner sermaye işletmeleri, bağlı oldukları kurumlardan ayrı bir işveren olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, ayrı işverenler olarak kabul edilen döner sermaye işletmeleri tarafından ödenen ücretler, döner sermaye işletmelerinin bağlı olduğu kurumlar tarafından ödenen ücretlerle ilgilendirilmeksizin, ayrı ayrı vergilendirilmiştir.

Ancak, bu konuda verilen ve müstakâr hâl alan Danıştay kararlarında, döner sermaye işletmeleri, bünyesinde bulunduğu kurumdan ayrı bir işveren olarak kabul edilmemiştir.

Müstakâr hâl alan Danıştay kararları karşısında; bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler ile bu kuruluşlar bünyesindeki döner sermaye işletmelerinin, 1/1/1990 tarihinden geçerli olmak üzere, tek işveren olarak kabul edilmesi uygun görülmüştür.

Bu çerçevede;

a)Bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversitelerde bulunan tahakkuk birimlerinin, bu kuruluşlar bünyesinde kurulmuş olan döner sermaye işletmelerindeki tahakkuk birimleri ile koordineli olarak çalışmaları,

b)Bu kuruluşlar tarafından bir ay içinde yapılan ücret ödemeleri ile döner sermaye işletmeleri tarafından yapılan ücret ödemelerinin toplanarak, 128 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yer alan esaslar çerçevesinde vergilendirilmesi,

gerekmektedir.

Öte yandan, GVK’nun 104. maddesinde, yıllık gelir vergisinin, vergiye tabi gelirlerin yıllık toplamından 31. maddedeki indirimler düşüldükten sonra 103. maddedeki nispetler uygulanmak suretiyle hesaplanacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm ve 128 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılan açıklamalara göre, aynı işveren tarafından aynı vergilendirme dönemi içinde yapılan ücret ödemelerinin toplamı, yürürlükte olan gelir vergisi tarifesinin aynı gelir dilimi içinde kaldığı sürece, bu dilime ait vergi nispeti bu gelir dilimini aşması halinde ise aşan kısmın vergisi bir üst dilime ait vergi nispeti esas alınarak hesaplanacaktır.

Örneğin; katma (özel) bütçeli bir idare olan (A) üniversitesinde görevli bulunan bir doktora, üniversiteden ve üniversite bünyesinde kurulu döner sermaye işletmesinden ayrı ayrı ücret ödenmektedir. Aynı işveren olarak kabul edilen üniversite ve döner sermayeden ödenen ücretlerin vergi matrahları, üniversite tahakkuk biriminde toplanacak ve bu matrahların toplamı yürürlükte olan vergi tarifesinin aynı gelir dilimi içinde kaldığı sürece bu dilime ait vergi nispeti, aşması halinde, aşan kısmın vergisi, bir üst dilime ait vergi nispeti esas alınarak hesaplanacaktır.

Ayrıca, genel ve katma (özel) bütçeli idarelerde çalışan personele, bu idarelerin bütçelerinden yapılan ücret ödemelerine ek olarak, bu idareler bünyesindeki sandıklar, fonlar vb. yerlerden de ücret ödenmesi halinde (sandık, fon ve benzeri yerlerdeki yönetim ve denetim kurullarında görev alan personelden aynı kurumda çalışanlara ödenen ücretler dahil), bu ücretlerin de aynı işveren tarafından ödendiğinin kabul edilerek, verginin bu ücretler toplamı üzerinden hesaplanması gerekmektedir. Örneğin, genel bütçeye dahil olan (B) Bakanlığında çalışan personele, genel bütçeden ödenen ücret dışında ayrıca, bu Bakanlık bünyesinde kurulu bir fondan da ücret ödemesi yapılmaktadır.Ayrı işveren olan (B) Bakanlığı ile bu Bakanlık bünyesindeki fondan yapılan ücret ödemeleri toplanacak ve toplam ücret üzerinden gelir vergisi hesaplanacaktır.

D-Vakıf Üniversitelerinin Kısmi Zamanlı Öğrenci Çalıştırılmasının Vergi Hukuku Açısından Değerlendirilmesi:

Burs terminolojisinin yasal düzenlemelerimizde tam olarak neyi ifade ettiğinin sorgulanması bu kapsamda öğrenci ve/veya çalışanlara yapılan bazı ödemelerin veya menfaatlerin vergisel açıdan nasıl değerlendirilmesi gerektiğini belirlemede referans olacaktır. Bu konuda daha önceki bölümlerde öğrencilere karşılıksız olarak sağlanan burslar hakkında yasal açıklamalarda bulunulmuştu.Buna karşın, herhangi bir şekilde karşılığı olmadan öğrencilere sağlanan bu burslara ilaveten, üniversiteler tarafından belli bir birim bünyesinde veya belli bir görevde çalışmaları karşılığında öğrencilere maddi destek sağlamak amacıyla burs adı altında ödemeler yapıldığı gözlemlenmektedir.

YÖK tarafından yükseköğretim kurumlarında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46. maddesine göre kısmi zamanlı olarak geçici işlerde çalıştırılabilecek öğrencilerin sayılarının belirlenmesi, öğrencilerin seçimi, işe başlatılması, haftalık çalışma süreleri ile diğer hususları belirlemek amacıyla “Yükseköğretim Kurumları Kısmi Zamanlı Öğrenci Çalıştırma Usul Ve Esasları”nı içeren bir Yönetmelik düzenlemiştir. Bu Yönetmelikte geçen usul ve esaslar, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46. maddesinin 5917 sayılı Kanunun 20. maddesiyle değişik son fıkrası hükmüne dayanılarak hazırlanmıştır.

Adı geçen Kanunun “cari hizmet maliyetinin hesaplanması, öğrenci katkı payları ve öğrenim ücretleri” başlıklı 46. maddesinin son fıkra hükmüne göre Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından burs verilenler veya burs alma şartlarını taşıyanlara öncelik verilmek suretiyle hizmetlerine ihtiyaç duyulan öğrenciler, öğrenim gördükleri yükseköğretim kurumlarındaki geçici işlerde kısmi zamanlı olarak çalıştırılabilir. Bu şekilde çalıştırılan öğrenciler, bu çalışmalarından dolayı işçi olarak kabul edilmez. Kısmi zamanlı olarak çalıştırılan öğrencilere bir saatlik çalışma karşılığı ödenecek ücret, 4857 sayılı İş Kanunu gereğince 16 yaşından büyük işçiler için belirlenmiş olan günlük brüt asgari ücretin dörtte birini geçmemek üzere, yükseköğretim kurumu yönetim kurulu tarafından belirlenir. Bu düzenlemede ücret tutarının ne olacağının belirlenmesine karşın, bu tutarın para dışında başka menfaatlerle ödenip ödenemeyeceği hususu açık kalmıştır.

Kısmi zamanlı çalışma karşılığı ücret ödenmesi, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından verilmekte olan burs veya öğrenim kredisinin kesilmesi veya aynı Kuruma ait yurtlardan yararlanma hakkının kaldırılması sonucunu doğurmaz. Kısmi zamanlı olarak öğrenci çalıştırılmasına ilişkin haftalık çalışma süreleri ile diğer usul ve esaslar Maliye Bakanlığı’nın görüşü üzerine YÖK tarafından belirlenir.

Yönetmeliğe göre daire başkanlığı yükseköğretim kurumlarının Sağlık, Kültür ve Spor (SKS) Daire Başkanlığı’nı; birim, kısmi zamanlı öğrencilerin çalıştığı birimleri;  birim yöneticisi, kısmi zamanlı öğrencilerin çalıştığı birimlerin yöneticilerini; kısmi zamanlı öğrenci yükseköğretim kurumlarında kısmi zamanlı olarak geçici işlerde çalıştırılan ve işçi sayılmayan öğrenciyi ve yükseköğretim kurumu ise üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitülerini ifade etmektedir.

Üniversite ve ileri teknoloji enstitüsünde bulunan akademik ve idari birimlerin, kısmi zamanlı olarak geçici işlerde çalıştırmak istedikleri öğrenci ihtiyaçlarını çalıştırma gerekçeleri ile birlikte Eylül ayı sonuna kadar Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’na bildirmeleri gerekmektedir. Bu listeler dâhilinde kurumun ilgili yerlerinde çeşitli duyurular ile öğrencilerin çalışabilecekleri alanlar, işin niteliği, çalışma süreleri ve ücretlerine yönelik açıklamalar yapılacaktır. Bu birimlerin kısmi zamanlı çalıştıracakları öğrenci sayıları; birimlerin yerine getirmek zorunda oldukları görevler, birimlerin özelliği, insan kaynakları ihtiyacı ile kısmi zamanlı öğrenci çalıştırma maliyeti ve bütçe imkânları dikkate alınarak SKS Daire Başkanlığı’nca birimler itibariyle belirlenerek Rektör’ün onayına sunulmaktadır.

Yönetmeliğin 8. maddesine göre kısmi zamanlı çalıştırılmasına karar verilen öğrenci ile Rektörlük arasında “Kısmi Zamanlı Öğrenci Çalıştırma Sözleşmesi” imzalanmakta ve gerekirse sözleşme, öğrencinin talep etmesi ve yükseköğretim kurumunun uygun görmesi halinde yenilenebilmektedir. Kısmi zamanlı öğrencinin yapacağı iş ve işlemler, çalıştığı birim tarafından önceden tanımlanarak belirlenir ve hazırlanan çalışma planı öğrenciye bildirilir. Birim yöneticileri gerek gördüğünde kısmi zamanlı öğrencilerin birimdeki iş değişikliğini yapabilir. Ancak kısmi zamanlı öğrenciler birimlerde temizlik, taşıma vb. gibi ağır işlerde çalıştırılamazlar. Kısmi zamanlı olarak çalıştırılan öğrencilerin çalışma süresi haftada en çok 15 saattir. Çalışma süresinin haftanın günlerine dağılımı, işin başlama ve bitim saatleri birim yöneticilerince belirlenir. Kanunlarda milli bayram ve genel tatil olarak kabul edilen günlerde çalışılmaması esas olmakla birlikte, hafta sonu, gece ve resmi tatil günlerinde açık olan birimlerde işin gerektirdiği durumlarda kısmi zamanlı öğrenci birim yöneticisinin isteği üzerine bu günlerde çalışmak zorundadır. Yönetmeliğin 9. maddesinde kısmi zamanlı olarak çalıştırılan öğrencilerin, bu çalışmalarından dolayı işçi olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiştir.Bu arada, 6111 sayılı Kanunun 24. maddesi ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun ilgili maddesinde değişiklik yapılarak, üniversitelerde kısmi zamanlı olarak çalışan öğrencilerin durumlarına yönelik yeni bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre; “5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanunu’da belirtilen aday çırak, çırak ve işletmelerde meslekî eğitim gören öğrenciler hakkında iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık sigortası; meslek liselerinde okumakta iken veya yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46. maddesine tabi olarak kısmi zamanlı çalıştırılan öğrencilerden aylık prime esas kazanç tutarı, 82. maddeye göre belirlenen günlük prime esas kazanç alt sınırının otuz katından fazla olmayanlar hakkında ise iş kazası ve meslek hastalığı sigortası uygulanır. Bu bentte sayılanlar, 4. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar ve bunlardan bakmakla yükümlü olunan kişi durumunda olmayanlar hakkında ayrıca genel sağlık sigortası hükümleri uygulanır.”

Sonuç itibariyle, yapılan bu düzenleme ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46. maddesine tabi olarak kısmi zamanlı çalıştırılan öğrencilerin aylık kazançlarından, sadece iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi kesintisi uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Kısmi zamanlı öğrencilerin sigortalılık ve sigortalılığının sona ermesine ilişkin bildirimleri Daire Başkanlığı tarafından yapılmaktadır.Kısmi zamanlı olarak çalıştırılan öğrencilere bir saatlik çalışma karşılığı ödenecek ücret, 4857 sayılı İş Kanunu gereğince 16 yaşından büyük işçiler için belirlenmiş olan günlük brüt asgari ücretin dörtte birini geçmemek üzere, üniversite yönetim kurulu tarafından belirlenir. Kısmi zamanlı öğrencilere ödemeler, aylık olarak Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı bütçesinden yapılacaktır.

i)Öğrencilere Ödenen Çalışma Burslarının GVK Kapsamında Değerlendirilmesi:

193 sayılı GVK’nun 61. maddesine ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Bu bağlamda ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.

Görüldüğü üzere, ücretin tanımında bir işverene ve belirli bir işyerine bağlı olarak belirli bir hizmet karşılığında para veya ayın şeklinde bir menfaat sağlama durumu sözkonusudur. Üniversite veya ileri teknoloji enstitülerinin bağlı birimleri içerisinde bir sözleşme ile çalışan öğrencilerin almış oldukları paralar ücretin tanımı ve kapsamı içerisinde bulunmaktadır. Zira, öğrenci tarafından bir işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak ifa edilen hizmetin karşılığı olarak alınan paralar ücret olarak nitelendirilmektedir.

Buna karşın, her ne kadar YÖK tarafından hazırlanmış bulunan Yönetmeliğin 9. maddesinde kısmi zamanlı olarak çalıştırılan öğrencilerin, bu çalışmalarından dolayı işçi olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmişolsa bile, bu durumun vergi hukuku açısından hüküm ifade etmeyeceği son derece açıktır. Bilindiği üzere, GVK kapsamında yer alan gelir unsurlarının vergiye tabi olması için kanunda tanımlanmış bulunan vergiyi doğuran olayın tam ve gereği gibi tekemmül etmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla, öğrencilerin çalışmaları kapsamında elde ettikleri menfaatlerin, ücret açısından vergiyi doğuran olayın gerçekleştiğini ifade etmek mümkündür. Ayrıca, 213 sayılı Kanunun 3. maddesine göre vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti esas alındığına göre, öğrenciler tarafından sağlanan menfaatlerin ücret olarak nitelendirilmesi zaruridir. Sonuç olarak, öğrencilerin öğrencilik sıfatları veya bunlarla sözleşme yapılıp yapılmaması, başka bir kanunun öğrencileri işçi kabul edip etmemesi vergi hukuku açısından vergi doğuran olayın gerçekleşmesine hiçbir şekilde mani değildir.

Ayrıca, öğrenciler tarafından hizmet karşılığında para dışında başka menfaatler sağlanması durumu da sözkonusu olabilir. GVK’nun 63. maddesinin son fıkrasına göre hizmet erbabına verilen ayınlar, verildiği gün ve yerdeki ortalama perakende fiyatlarına göre; konut tedariki ve sair suretle sağlanan menfaatler, konutun emsal kirasına veya menfaatin emsal bedeline göre değerlenmektedir. Bu durumda, ücret olarak nitelendirilecek unsurun niteliğine göre ortalama perakende fiyat, emsal bedel veyahut emsal ücretin vergiye tabi gelir olarak dikkate alınması gerekecektir.

193 sayılı GVK’nun 28. maddesinin birinci fıkrasında ise tahsil ve tatbikat giderleri karşılığı olarak yapılan bazı ödemelerin Gelir Vergisi'nden istisna edildiği hüküm altına alınmıştır. Aşağıda yer verdiğimiz açıklamalara göre öğrencilere sağlanan bazı menfaatlerin gelir vergisinden istisna edilmesinin kısmi zamanlı çalışan öğrencileri kapsamadığı açıktır:

Resmi ve özel müesseseler ve şahıslar hesabına yabancı memleketlerde tahsilde veya stajda bulunan öğrenci ve memurlara “gider karşılığı” olarak verilen paralar (özel müesseseler tarafından yapılan ödemeler, benzeri Devlet öğrenci ve memurlarına verilen miktardan fazla olduğu takdirde, aradaki fark ücret olarak vergiye tabi tutulur.) (Asli görev veya memuriyet dolayısıyla alınan ücretler bu istisnaya dahil değildir).

Kanun metninde yer alan gider karşılığı tabirinin tam olarak neyi ifade ettiği anlaşılmamakla beraber, geneli itibariyle normal bir yaşam tarzını idame ettirmek için gerekli bulunan konaklama, yol ve yemek giderlerinin anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli hususun yapılan yardımın karşılıklı olması, yani yardımı yapan resmi, özel müessese veya şahıslar hesabına yapılacak olan bir tahsil veya staj için verilmiş olmasıdır. Bir diğer dikkate değer husus ise özel müesseseler tarafından yapılan ödemelerin, benzeri Devlet öğrenci ve memurlarına verilen miktardan fazla olduğu takdirde, aradaki farkın ücret olarak vergiye tabi tutulacağıdır.

Resmî ve özel müesseselere ve şahıslar hesabına Türkiye'de tahsilde bulunan öğrenciye iaşe, ibate ve tahsil gideri olarak ödenen paralarda GVK hükümleri kapsamında istisnaya tabi bulunmaktadır. Bu maddeye göre sadece öğrencilere (hizmet erbabı bu kapsamda bulunmamaktadır) Türkiye’de tahsilde bulunmaları hasebiyle ödenecek olan iaşe, ibate ve tahsil giderleri istisna kapsamında bulunmaktadır.

Öğrencilere tatbikat dolayısıyla öğretim müesseseleri veya tahsil masrafları deruhte edenler tarafından verilen paralar da istisna kapsamında bulunmaktadır. Buna göre; bahsi geçen istisnanın uygulanması için verilen paranın öğrencilik sıfatı devam eden kişiye öğrenimiyle ilgili olarak verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, sözkonusu paranın öğretim müesseseleri veya tahsil masrafını deruhte edenler tarafından sağlanması gerekmektedir.

Yukarıda yer verdiğimiz açıklamalar kapsamında yükseköğretim kurumlarının ilgili birimleri tarafından öğrencilere çalışmaları karşılığında ödenen tutarların herhangi bir istisnaya tabi olmaksızın ücret olarak vergiye tabi tutulması gerekmektedir. Buna göre, yapılan ödemelerin net ücret olarak kabul edilip, GVK’nun 94. maddesi mucibince brüte iblağ edilerek mezkurKanunun 103. ve 104. maddeleri kapsamında vergi kesintisine tabi olması gerekmektedir[46].

E-KVK Kapsamında İstisna ve Muafiyetler:

i)Üniversitelere Tanınan Kurumlar Vergisi Muafiyeti:

Kamu idare ve kuruluşları tarafından tarım ve hayvancılığı, bilimi, fenni ve güzel sanatları öğretmek, yaymak, geliştirmek ve teşvik etmek amacıyla işletilen okullar, okul atölyeleri, konservatuvarlar, kütüphaneler, tiyatrolar, müzeler, sergiler, numune fidanlıkları, tohum ve hayvan geliştirme ve üretme istasyonları ile yarış yerleri, kitap, gazete ve dergi yayınevleri ve benzeri kuruluşlar 5520 sayılı KVK’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında kurumlar vergisinden muaftır.

Bu muafiyetten yararlanabilmek için kuruluşun, yukarıda sayılan kamu idare ve kuruluşları tarafından işletilmesi ve amacının bilim, fen ve güzel sanatlar ile tarım ve hayvancılığı öğretmek, yaymak, geliştirmek ve teşvik etmek olması gerekmektedir.
Bentte sayılan kuruluşların aynı amaçlarla da olsa kamu idare ve kuruluşları dışındaki kurumlar tarafından işletilmesi halinde sözkonusu muafiyet hükmünden yararlanılamayacaktır.

Kamu idare ve kuruluşlarından maksat, merkezi yönetim kapsamına dahil olan genel ve özel bütçeli daireler ile il özel idareleri, belediyeler ve köylerdir. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile katma bütçe uygulaması kaldırılarak yerine “özel bütçe” uygulaması getirildiğinden, 1.1.2006 tarihinden itibaren Devlet üniversiteleri özel bütçeli idareler kapsamına alınmışlardır.

Bu kapsamda, Devlet üniversitelerine sağlanan muafiyet, Yükseköğretim Kanununun 56. maddesi kapsamında vakıf üniversitesine de aynen sağlanacaktır.

ii)Vakıf Üniversiteleri Bünyesinde Faaliyet Gösteren Sağlık Kurumlarının KVK Ve KDV Karşısındaki Durumu:

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 56. maddesinin (b) bendinde, üniversitelerin ve yüksek teknoloji enstitülerinin genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisna ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanacağı; Ek 7. maddesinde de vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının 56. maddede yer alan mali kolaylıklardan, muafiyet ve istisnalardan aynen istifade edecekleri hükmü yer almaktadır. Bu çerçevede, vakıf üniversitelerinin bünyelerinde yer alan ve ücret karşılığında sağlık hizmeti veren sağlık kurumları, iktisadi işletme niteliğinde olmakla birlikte, vakıflara ait üniversiteler Yükseköğretim Kanununun 56. maddesi uyarınca genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan muafiyet, istisna ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlandığından, vakıf üniversiteleri bünyesinde faaliyet gösteren sağlık kurumları da kurumlar vergisinden muaf olacaktır.

3065 sayılı Kanunun (17/1-b) maddesine göre, genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların teşkil ettikleri birlikler, üniversiteler, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasi partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı kooperatifler ve bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıfların; hastane, nekahathane, klinik, dispanser, prevantoryum, sanatoryum, kan bankası ve organ nakline mahsus bankalar, anıtlar, botanik ve zooloji bahçeleri, parklar ile veteriner, bakteriyoloji, seroloji ve distofajin laboratuarları gibi kuruluşlar, öğrenci veya yetiştirme yurtları, yaşlı ve sakat bakım ve huzurevleri, parasız fukara aşevleri, düşkün evleri ve yetimhaneleri işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kuruluş amaçlarına uygun teslim ve hizmetleri, katma değer vergisinden istisnadır. Buna göre; üniversite hastanelerinin kuruluş amacına uygun teslim ve hizmetleri karşılığında alınan ücretler katma değer vergisinden istisna olarak işlem görecektir.

1 sıra numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin (4.2.1.) vakıf üniversiteleri bünyesinde faaliyet gösteren sağlık kurumları başlığı altında vakıf üniversitelerinin bünyelerinde yer alan ve ücret karşılığında sağlık hizmeti veren sağlık kurumları, iktisadi işletme niteliğinde olmakla birlikte, vakıflara ait üniversiteler Yükseköğretim Kanununun 56. maddesi uyarınca genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan muafiyet, istisna ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlandığından, vakıf üniversiteleri bünyesinde faaliyet gösteren sağlık kurumları da kurumlar vergisinden muaf olacağı belirtilmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere, vakıf üniversitesi hastaneleri kurumlar vergisi mükellefi değildir. Ancak,bu kuruluşların sorumlu sıfatıyla ödeyeceği vergilerden dolayı mükellefiyet tesisi ettirmesi gerekmektedir. 1 sıra numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğine göre, vakıf üniversitesi hastaneleri iktisadi işletme niteliğinde sayılmıştır. Buna göre; ayrı mükellefiyet tescili gereken bu kuruluşların takvim yılı olarak hesap dönemini kullanmaları gerekmektedir.

Vakıf üniversitelerinde ve hastanelerinde yukarıda sayılanlar dışında, kafeterya, lokanta, kantin, kırtasiye, kuaför, dükkanı vs. gibi bir bakıma eğitim ve sağlık hizmetlerinin gereği olarak çalıştırılması gereken iktisadi işletmeler de olabilir. Bu işletmelerin bedelsiz olarak yapılması halinde vergileme açısından herhangi bir mükellefiyet doğmayacaktır. Bu iktisadi işletmelerin, ücret mukabili satış yapması veya hizmet vermesi durumunda hem kurumlar vergisi bakımından hem de KDV bakımından yukarıda sayılan istisna ve muafiyetlerden faydalanması mümkün değildir.

iii)Faiz ve Benzeri Ödemeler Üzerinden Gelir/Kurumlar Vergisi Tevkifatı:

GVK’nun 94. maddesinin birinci fıkrasında, "Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar." hükmüne yer verilmiştir.

Anılan Kanunun 94. maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinde ise kanunla kurulan dernek ve vakıflar, Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıflar, kamu menfaatine yararlı dernekler ile dernek ve vakıf olmamakla birlikte; odalar, borsalar, meslek örgütleri ve bunların üst kuruluşları, siyasi partiler, emekli ve yardım sandıkları gibi vergi uygulamalarında dernek ve vakıf olarak kabul edilenler hariç, dernek ve vakıflar ile tam mükellef kurumlara ödenenler dahil, mevduat hesaplarına yürütülen faizlerden gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hükmüne yer verilmiştir.

GVK’nun 75. maddesinin birinci fıkrasında, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira veya benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu hükme bağlanmış; aynı maddenin,

- (7) numaralı bendinde mevduat faizleri,

- (12) numaralı bendinde faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kar payları ile kar ve zarar ortaklığı belgesi karşılığında ödenen kar payları ve özel finans kurumlarınca kar ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kar payları,

- (14) numaralı bendinde ise her nevi tahvil ve hazine bonosu faizlerinin geri alım veya satım taahhüdü ile iktisap veya elden çıkarılması karşılığında sağlanan menfaatler

menkul sermaye iratları arasında sayılmıştır. 

Öte yandan, anılan Kanuna 5281 sayılı Kanunun 30. maddesiyle eklenen ve 01.01.2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Geçici 67. maddenin dördüncü fıkrasında, GVK’nun 75. maddesinin ikinci fıkrasının (7), (12) ve (14) numaralı bentlerinde yazılı menkul sermaye iratlarından ödemeyi yapanlarca tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır. Anılan maddenin beşinci fıkrasında, gelir sahibinin gerçek veya tüzel kişi ya da dar veya tam mükellef olmasının, vergi mükellefiyeti bulunup bulunmamasının, vergiden muaf olup olmamasının ve elde edilen kazancın vergiden istisna olup olmamasının bu madde hükmüne göre yapılacak tevkifatı etkilemeyeceği belirtilmiştir.

Buna göre;GVK’nun Geçici 67. maddesi kapsamında üniversiteler dahil tüm gelir sahipleri için bankalarda bulunan mevduat hesaplarına tahakkuk eden faiz gelirleri üzerinden 01.01.2006 tarihinden sonra yapılan tevkifat Kanun gereğidir. Sözkonusu gelirlere ilişkin hesapların açılış tarihinin 01.01.2006 tarihinden önceki bir tarih olması veya 01.01.2006 tarihinden önceki bir tarihte vadesinin yenilenmiş bulunması durumu değiştirmemektedir.

F-Emlak Vergisi Kanunu Kapsamında Değerlendirmeler:

2547 sayılı Kanunun Ek 7.maddesinde ve Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinde, vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının emlak vergisinden de muaf tutulacağı öngörülmüştür. Emlak vergisi muafiyeti vakıf üniversiteleri için ayrıca düzenlenmiş olup, başka bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır. Esasen, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 4. ve 14. maddeleriyle de katma bütçeli idare (mazbut vakıflar dahil), il özel idareleri, belediyelere, köy tüzel kişiliğine, Devlete ve kanunla kurulan üniversitelere ait bina ve arazilerin (arsalar dahil) emlak vergisinden süre sınırı bulunmaksızın daimi olarak muaf olduğu belirtilmiştir.

G- Motorlu Taşıtlar Vergisi Kapsamında Değerlendirmeler:

197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 4.maddesinin (a) bendine göre genel bütçeli idarelere ve birer katma (özel) bütçeli idare olan Devlet üniversiteleri adına tescil edilen taşıtlar bu vergiden istisna edilmiştir. 2547 sayılı Kanunun Ek 7.maddesinden (vakıf üniversitelerinin Devlet üniversitelerine sağlanan mali kolaylıklardan yararlanacağı hükmünden) hareketle bu vergiden vakıf üniversitelerinin müstesna olduğunu belirtmek gerekir.

Zira, Maliye Bakanlığı’nın 07.06.2000 tarihli ve 2001/1 sıra numaralı Motorlu Taşıtlar Vergisi İç Genelgesinde “197 sayılı Kanunun 4. maddesinin (a) bendi gereğince vakıflarca kurulun üniversiteler adına tescil edilmiş olan taşıtların motorlu taşıtlar vergisine tabi tutulmaması gerektiği” belirtilmiştir.

H-Belediye Gelirleri Kanunu Kapsamında Değerlendirmeler:

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun mükerrer 44. maddesine göre belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, iş yeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar çevre temizlik vergisine tabidir. Genel ve katma (özel) bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların kuracakları birlikler, darülaceze ve benzeri kuruluşlar ve üniversiteler tarafından münhasıran hizmetlerinde kullanılan binalar, Kızılay Genel Merkezi ile şubeleri ve kampları, Kredi ve Yurtlar Kurumu’na ait öğrenci yurtları ile umuma açık ibadet yerleri, karşılıklı olmak şartıyla elçilik ve konsolosluk hizmetlerinde kullanılanlarla elçilerin ikametine mahsus olan binalar, milletlerarası kuruluşlar ve bunların temsilcilikleri tarafından kullanılan binalar ile bunların müştemilatı vergiye tâbi değildir. Bu durumda, vakıf üniversiteleri de bu vergiden dolayı istisna kapsamında bulunmaktadır. Verginin mükellefi, binaları kullananlardır. Mükellefiyet binanın kullanımı ile başlamaktadır. Yapım aşamasındaki binalardan çevre temizlik harcı alınmamaktadır.

Mezkur Kanununikinci bölümünde ilan ve reklam vergisi düzenlenmiştir. Kanuna göre belediye sınırları ile mücavir alanları içinde yapılan her türlü ilan ve reklam, İlan ve Reklam Vergisine tabidir. Mükellef, yurt dışından gönderilen ilan ve reklamlar dahil ilan ve reklamı kendi adına yapan veya yaptırandır. Kanunun (14/6) maddesinde genel ve katma bütçeli idarelerin yapacakları her türlü ilan ve reklam istisna kapsamına alınmıştır. Bu istisna vakıf üniversitelerine de aynı hakkı sağlamaktadır.

Kanunun 17. maddesine göre 21. madde de belirtilen ve belediye veya mücavir alanlarda yapılan eğlenceler Eğlence Vergisine tabiidir. Mükellefi ise eğlence yerini işleten gerçek veya tüzel kişilerdir. Kanunun 19. maddesinde genel ve katma bütçeli idareler tarafından yapılan kültürel, sosyal, turistik ve ekonomik amaçlarla düzenlenen konferans, kongre, fuar, festival, şenlik, sergi ve benzeri eğlence ve konserler ile eğitim ve öğretim kuruluşları tesislerinde düzenlenen eğlenceler vergiden istisna edilmişlerdir. Vakıf üniversiteleri de eğlence olarak değerlendirilebilecek her türlü faaliyetlerinden dolayı vergiden istisna edilmiştir.

Kanunun 34. maddesine göre belediye sınırları veya mücavir alanlarda elektrik ve havagazı tüketimi, Elektrik ve Havagazı Tüketim vergisine tabidir. Bu tüketimi yapanlar verginin mükellefi olup, havagazı veya elektriği dağıtan kurumlar satış bedeli ile birlikte bu vergiyi de mükelleften alacaklardır. Kanunun 36. maddesinde kazanç amacı gütmemek kaydıyla bazı kurum ve kuruluşlar vergiden istisna edilmişken, üniversitelere veya genel bütçeli kurumlara bu istisna tanınmamıştır.

Kanunun 40. maddesine göre kanun kapsamındaki alanlarda menkul ve gayrimenkul malların yangın sigortası dolayısıyla alınan primler Yangın Sigortası Vergisine tabiidir. Bu vergiyi ise sigorta şirketleri ödemektedirler.

Kanunun Ek 1. maddesinde, Kanunun sınırları içerisindeki alanlarda her türlü bina (ilave ve tadiller dahil)inşaat ve tadilat ruhsatı alınması Bina İnşaat Harcına tabiidir. Fakat, Ek 2. madde de inşaat giderleri genel ve özel bütçelerden karşılanan her türlü binalar bu harçtan istisna bulunduğundan, vakıf üniversitelerinin yaptığı her türlü inşaat, ilave veya tadilat işlemi de bu harçtan istisna olacaktır.

Buna karşın, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 86-88 inci maddelerine göre, belediyelerce veya belediyeye bağlı müesseselerce Kanunda belirtilen şekilde yol, kanalizasyon ve su tesislerinin yapılması halinde, bunlardan faydalanan taşınmaz sahiplerinden harcamalara katılma payı tahsil edilmektedir. 

Mezkur Kanunun 90. maddesinde, "Yol Harcamalarına Katılma Payı, bu hizmetin yapıldığı yollardan faydalanan, Su Tesisleri ile Kanalizasyon Harcamalarına Katılma Payları ise hizmetten faydalanma şekillerine göre ilgili gayrimenkul sahipleri arasında ve 89. maddeye göre hesaplanan katılma payları toplamının ilgili gayrimenkullerin vergi değerleri toplamına oranlanarak dağıtılması suretiyle hesaplanıp tahakkuk ettirilir. Şu kadar ki, ibadet yerleri hakkında harcamalara katılma payı tahakkuku yapılmaz."  hükmü yer almaktadır.Dolayısıyla, belediye veya buna bağlı işletmeler tarafından inşa, imar ve genişletilemeye tabi tutulan yolların iki tarafında bulunan veya başka bir yola çıkışı olmaması nedeniyle bu yoldan yararlanan gayrimenkul sahipleri Yol Harcamalarına Katılma Payı ödemekle yükümlüdürler. Bunlara ilave olarak, kanalizasyon ve su tesisleri harcamalarında da bu harcamalara ilişkin katılma payı ödenmesi gerekmektedir. Herhangi bir istisna tanınmadığından, vakıf üniversiteleri de bu katılma payını ödemek zorundadırlar.

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu kapsamına giren çevre temizlik vergisi ile bina inşaat harcından genel ve katma (özel) bütçeli idareler istisna edildiğinden, vakıf üniversiteleri de 2547 sayılı Kanunun Ek 7.maddesi kapsamında bu istisnadan yararlanabilecektir. Vakıf üniversitelerinin çevre temizlik vergisinden istisna olabilmesi için binaların münhasıran kendi hizmetlerinde kullanılması gerekmektedir.

I-7338 Sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Kapsamında Değerlendirmeler:

7338 sayılı Kanunun (3/a) maddesinde amme idareleri ile bunlara ait olan veya bunların aralarında kurdukları teşekküllerden kurumlar vergisine tabi olmayanların vergiden muaf oldukları hüküm altına alınmıştır. Fakat, vakıf üniversiteleri için veraset ve intikal vergisi özel bir kanun olan 2547 sayılı Kanunun 56. maddesinde “yükseköğretim üst kuruluşları, yükseköğretim kurumları ve bunlara bağlı kuruluşlara yapılacak her türlü bağış ve vasiyetler, vergi, resim, damga resmi ve harçlardan muaftır. Bağış ve vasiyetlerin kullanılmasında, bağış ve vasiyet yapanların koydukları ve kanunlara göre geçerli sayılan kayıtlara ve şartlara uyulur” denilmek suretiyle zaten istisna kapsamına alınmışlardır.

J-488 Sayılı Damga Vergisi Kanunu Hakkında Değerlendirmeler:

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 2 sayılı Tablosuna göre resmi daireler arasındaki işlemleri kapsayan her türlü kâğıtların damga vergisinden istisna olarak işlem görmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, genel bütçeye dâhil herhangi bir kurumun bir kâğıt nedeniyle istisna kapsamına girmesi gerektiği zaman, aynı istisnanın vakıf üniversitesine de tanınması gerekmektedir. Kanunun 8. maddesinde resmi daire olarak genel ve katma bütçeli idare ile dairelerle, il özel idaresi, belediye ve köyler sayılmıştır. Netice itibariyle, vakıf üniversiteleri genel bütçeli kuruma tanınan her türlü damga vergisi istisnasından yararlanabilecektir.

K-492 Sayılı Harçlar Kanunu Açısından Değerlendirmeler:

Harçlar Kanununun 13. maddesiyle genel bütçeli kurumlara yargı ve vergi yargısı konusuna giren tüm işlemlere ilişkin harçları istisnadır. Noter harçları için bir istisna tanınmamıştır. Kanunun 59. maddesi mucibince genel ve katma bütçeli daireler tapu ve kadastro harcından istisna edilmişlerdir. Buna göre vakıf üniversiteleri de aynı harçtan istisnadır.

L-213 Sayılı VUK Açısından Değerlendirmeler:

213 sayılı VUK'nun 229. maddesinde; "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır" hükmü yer almaktadır. Diğer taraftan, anılan Kanunun 232. maddesinde; vergi mükelleflerinin, vergiden muaf esnafa, sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak zorunda oldukları, bunların dışında kalanların satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin 770-TL. (01.01.2012 tarihinden itibaren) geçmesi veya bu bedelden az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesi gerektiği, 233. maddesinde ise fatura vermek mecburiyetinde olmayan satışlar veya yapılan iş için perakende satış vesikası düzenleneceği belirtilmiştir.

Buna göre, üniversitelerin yurt hizmeti gibi benzeri hizmet satışlarında 770-TL haddin altında perakende satış vesikası, bu haddin üzerinde veya bu bedelden az olsa bile istenmesi halinde fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

M-4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanunu Açısından Değerlendirmeler:

4760 Sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun (1/1-b) maddesinde, Kanuna ekli (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tâbi olan taşıtların ilk iktisabının ÖTV'ye tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun (10/1). maddesinde ise, ÖTV'ye ilişkin istisna ve muafiyetlerin ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği, diğer kanunlarda yer alan istisna veya muafiyet hükümlerinin bu vergi bakımından geçersiz olduğu belirtilmiştir.

Buna göre; Özel Tüketim Vergisi Kanununda, Kanuna ekli (II) sayılı liste kapsamında yer alan malların üniversiteler tarafından ilkiktisabının ÖTV'den istisna olduğuna ilişkin  bir hüküm bulunmadığından, sözkonusu malların üniversiteler tarafından ilk iktisabı ÖTV'ye tabi olacaktır.

IV-VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE KARŞILAŞILAN DİĞER ÖZELLİKLİ HUSUSLAR:

1-Yeni TTK İle UFRS Konusunda Getirilen Yükümlülükler:

6102 sayılı yeni TTK 14.02.2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Kanun, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanunda belirtildiği üzere, iki grup hüküm müstesna olmak üzere, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. İstisna hükümlerden bir tanesini bilgi toplumu hizmetlerine ilişkin olarak sermaye şirketlerinin açacakları internet siteleri oluşturmaktadır. Diğer istisna ise TMS yerine uluslararası piyasalarda kabul gören finansal raporlama standartlarına uygun ve özdeşi olan TMS’nın uygulanması oluşturmaktadır. Bu kapsamda, Kanun Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu’nu TMS’nın belirlenip yayımlanmasında tek yetkili kurum olarak kabul etmiştir.

Bu meyanda, büyük ölçekli sermaye şirketleri, iştirak ve şirketleri, sermaye piyasası kurumları, banka, sigorta ve emeklilik şirketleri ile küçük ve orta ölçekli sermaye şirketleri ile bunlar dışında kalan her gerçek ve tüzel kişiler için Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından UFRS’na uygun olarak düzenlenecek yeni TMS’na göre defter tutma zorunluluğu getirilmiştir. Bu hükmün yürürlük tarihinin 01.01.2013 olmasından dolayı, 2013 hesap döneminden itibaren UFRS ile tam uyumlu TMS esasına dayalı olarak yasal defterler tutulacaktır. Bu durumda, 31.12.2012 tarihli bilançoların da yeni standartlara uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, özel hesap dönemine göre defter tutan mükellefler de 2013 yılında kapanan hesap dönemlerine ilişkin yıl sonu bilançosunu yeni standartlara uygun hale getirecek ve artık bu tarihten sonra yeni düzenlemeler kapsamında defter tutacaklardır. İlk düzeltme işlemi, daha sonraki hesap dönemi için başlangıç bilanço olarak kabul edilecektir. Buna göre; vakıf üniversiteleri de benzer şekilde 01.01.2013 veya özel hesap dönemine sahip olanlar tarafından özel hesap döneminin kapandığı tarih itibariyle bilançolarını TMS’ye uygun olarak düzeltecekler ve düzenlemelere uygun hareket edeceklerdir. Sonuç itibariyle, vakıf üniversiteleri ileride bu konuda herhangi bir sorun yaşamamak için personelinin bu konudaki eğitimlerine son derece önem vermelidirler.

2-Özel Hesap Dönemine Göre Defter Tutma İmkânı:

VUK’nun 174. maddesindedefterlerin hesap dönemi itibariyle tutulacağı, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatılıp, ertesi dönem başında yeniden açılacağı,  hesap döneminin normal olarak takvim yılı olduğu belirtilmiştir. Buna karşın, takvim yılı dönemi faaliyet ve muamelelerinin mahiyetine uygun bulunmayanlar için, “bunların müracaatı üzerine” Maliye Bakanlığı 12'şer aylık özel hesap dönemleri belli edebilir.Yeniden işe başlama veya işi bırakma hallerinde, hesap dönemi içinde bir yıldan eksik olan faaliyet süresi, hesap dönemi sayılır. Bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılmaktadır.

Yukarıda da açıklandığı üzere, bir kurumun özel hesap dönemine göre defter tutma imkânı, ancak bu mükellefin talebi ve Maliye Bakanlığı’nın izni ile mümkündür. Dolayısıyla, vakıf üniversiteleri de benzer şekilde talepte bulunmak ve Bakanlığın izni ile özel hesap dönemine göre defter tutması mümkündür. Buna karşın, kurumlar vergisi muafiyeti bulunan vakıf üniversitelerinin böyle bir talepte bulunmasına gerek te yoktur, Maliye Bakanlığı’nın izin verme imkânı da, ortada vergi mükellefi olmamasından ötürü, hukuken bulunmamaktadır. Mükellef, ihtiyaçları doğrultusunda istediği şekilde defter tutabilecektir. Fakat, Maliye Bakanlığı’nın izni bulunmadığı için özel hesap dönemine göre defter tutulsa da, KDV yönünden indirim imkanını kullanmak amacıyla takvim yılı prensibi esas alınacaktır. Zira, her verginin kendine özel ve bağımsız bir vergilendirme dönemi bulunmaktadır. Sonuç olarak, aralık ayına ilişkin olarak ocak ayında gelen bir fatura, istisnalar hariç olmak üzere, indirim konusu yapılamayacaktır. Aksine, özel hesap dönemine göre defter tutuluyorsa, özel hesap döneminin son ayına ilişkin faturanın takvim yılı içerinde kalmak şartıyla indirim olarak dikkate alınması mümkündür.

3-Yabancı Öğretim Üyesi veya Öğretim Yardımcılarının Gelir Vergisi Mükellefiyeti:

Türk vergi hukuku bir gerçek kişinin gelirini tam veya dar mükellef olmak üzere iki esasa dayalı olarak vergilendirme konusu yapmaktadır. Kanuna göre gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tâbidir. Gelir ise, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır. Vergiye tabi gelir unsularını ise ticarî kazançlar, ziraî kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar olarak sayabiliriz.

GVK’nun 3. maddesine göre aşağıda yazılı gerçek kişiler Türkiye içinde ve dışında elde ettikleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden vergilendirilirler:

1-Türkiye'de yerleşmiş olanlar;

2-Resmi daire ve müesseselere veya merkezi Türkiye'de bulunan teşekkül ve teşebbüslere bağlı olup adı geçen daire, müessese,teşekkül ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları (Bu gibilerden, bulundukları memleketlerde elde ettikleri kazanç ve iratları dolayısıyla gelir vergisine veya benzeri bir vergiye tabi tutulmuş bulunanlar, mezkûr kazanç ve iratları üzerinden ayrıca vergilendirilmezler.)

Türkiye'de yerleşme sayılan haller ise mezkur Kanunun 4. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; Türkiye'de yerleşmiş sayılacak gerçek kişiler; ikametgâhı Türkiye'de bulunanlar (ikametgâh, Kanunu Medeninin 19. ve müteakip maddelerinde yazılı olan yerlerdir); veya bir takvim yılı içinde Türkiye'de devamlı olarak altı aydan fazla oturanlar (geçici ayrılmalar Türkiye'de oturma süresini kesmemektedir.) olarak ifade edilmiştir. Kanun ayrıca, devamlı suretle bir takvim yılında devamlı olarak altı aydan fazla kalınsa bile yerleşme sayılmayacak durumları aşağıdaki gibi hüküm altına almıştır:

Belli ve geçici görev veya iş için Türkiye'ye gelen iş, ilim ve fen adamları, uzmanlar, memurlar, basın ve yayın muhabirleri ve durumları bunlara benzeyen diğer kimselerle tahsil veya tedavi veya istirahat veya seyahat maksadıyla gelenler;

Tutukluk, hükümlülük veya hastalık gibi elde olmayan sebeplerle Türkiye'de alıkonulmuş veya kalmış olanlar.

Dar mükellef olarak vergilendirilecek olan öğretim üyeleri ve yardımcıları, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlar üzerinden vergi ödeyecekler, buna karşın yurtdışındaki kazançları beyana konu olmayacaktır. Tam mükellef kapsamına giren akademik personel ise yurtiçi ve yurtdışında elde ettiği ve gelir kapsamına giren tüm kazanç ve iratları üzerinden vergiye tabi olacaktır. Yukarıdaki kanun lafzına bakılacak olursa, bir akademisyenin belirli bir seminer veya kurs, sertifika programı veyahut başka bir organizasyon nedeniyle altı aydan fazla süreyle ülkemizde kalması durumunda dar mükellef olarak vergilendirilecek; aksi halde tam mükellef olarak değerlendirilecektir[47]. Bu şartın sağlanması için işin belirli ve geçici mahiyette olması gerekmektedir. Bu işin devamı niteliğinde başka bir iş alınması durumunda ise işin belirlilik niteliği kaybolacağından, tam mükellefiyet esasları geçerli olacaktır.

Bu konuda daha önce imzalanmışsa, ÇVÖA’nda yer alan hükümler de önem kazanacaktır. Bir anlamda, uluslararası anlaşmalar iç hukukun üstünde olduğundan böyle bir konuda öncelikle ÇVÖA olup olmadığına bakılacak, böyle bir anlaşmanın olmadığı durumlarda ise iç hukuk hükümleri dikkate alınacaktır.

Eğer, Türkiye ile üçüncü bir ülke arasında bir ÇVÖA’nın varlığı durumunda; akademisyenlerin diğer akit Devletin bir üniversite veya resmen tanınmış diğer eğitim kurumlarında iki yılı aşmayan bir süre ile öğretim veya bilimsel araştırma yapmak amacıyla geçici olarak bulunmaları durumunda bunlara yapılan ödemeler onların mukimi olduğu Devlette vergilendirilir. Ancak, bunun için ödenen paraların bulunulan akit Devlet dışındaki kaynaklardan elde edilmesi zorunludur[48]. Mukim tanımı ise; Anlaşmaların 4. maddesinde karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda, Devletlerden birinin mukimi ile o Devletin mevzuatı gereğince ev, iş merkezi, kanuni merkez veya benzer yapıda diğer herhangi bir kriter nedeniyle vergi mükellefiyeti altına giren kişi anlamına gelmektedir. Ancak bu terim, yalnızca o Devletteki kaynaklardan elde edilen gelir nedeniyle vergiye tabi tutulan herhangi bir kişiyi ifade etmemektedir.  Bir örnek vermek gerekirse, İtalya’daki bir üniversitede mimari konuda inceleme ve araştırma yapmak üzere Türkiye’den giden bir öğretim üyesine Türkiye’den yapılan ödemeler 2 yıl süreyle İtalya’da vergilendirilmeyecektir. 2 yılı aşan süre sonunda ise artık vergilendirme imkânı doğacaktır.

Avusturya, G. Kore, Ürdün, Tunus, Romanya ve Almanya Anlaşmalarında ise iki yıllık istisna şartı yerine vergilendirmemek için faaliyetin daimi olmaması şartı getirilmiştir. Buna karşın, Romanya, Hollanda, İngiltere, Fransa, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerle yapılan Anlaşmalarda bu özel ve genel nitelikli düzenlemenin yanında, faaliyetin kamu yararına değil de, esas itibariyle belirli kişi veya kuruluşların menfaatine yürütülmesi durumunda istisnadan yararlanma hakkının kaybedileceğine dair bir hüküm de bulunmaktadır[49].

4- Öğretim Üyelerinin Birden Çok Üniversitede Ders Vermesi Konusu:

Öğrenci sayısının akademisyen sayısından fazla artması, bazı özel alanlarda yeteri kadar akademisyenin bulunmaması veya başkaca özel sebeplerden dolayı akademisyenlerin 2547 sayılı Kanunun izin verdiği ölçüde diğer üniversitelerde görev alma imkânları bulunmaktadır. GVK’nun 86. maddesine göre tek işverenden alınmış ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretler (birden fazla işverenden ücret almakla beraber, birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerinin toplamı, 103. maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmayan mükelleflerin, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretleri dahil), beyana tabi olmayacaktır. Sonuç olarak, birden fazla işverenden alınan ücretlerin beyan konu olmaması için birden sonraki ücretlerin 2012 yılı için 25.000-TL’yi aşmaması ve daha önce kaynakta vergilendirilmiş olması durumunda beyana tabi olmayacaktır.Akademik personel birinci işvereni istediği gibi seçebilir; hatta tam zamanlı çalıştığı işvereni bile duruma göre ikinci işveren olarak dikkate alıp, kısmi zamanlı işvereni birinci işveren olarak kabul edebilir.

Ayrıca, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda üniversite, idari görev ödeneği, geliştirme, eğitim-öğretim ödeneği ve makam tazminatı gibi çıplak ücrete ek ödenekler konmuştur. Buradaki önemli nokta bu ödeneklerin herhangi kesintiye tabi olmayacağı yönündeki belirlemenin, ücretin yıllık beyana konu olması durumunda hükümsüz kalacağıdır. Zira, sözkonusu durum yıllık beyan açısından hüküm ifade etmemekte, sadece kaynakta kesinti anlamında değer taşımaktadır.

5- Üniversite Ödeneği:

2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 12. maddesine göreDevlet üniversitelerinde657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru bürüt aylık (ek gösterge dahil) tutarının;

Profesörlerden Rektör, Rektör Yardımcısı, Dekan,

Dekan Yardımcısı, Yüksekokul Müdürü olanlar ile

Profesör kadrosunda üç yılını tamamlamış bulunanlara       % 245'i,

Diğer Profesör kadrosunda bulunanlara                            % 215'i,

Doçent kadrosunda bulunanlara                                        % 175'i,

Yardımcı Doçent kadrosunda bulunanlara                                   % 165'i

Diğer Öğretim elemanlarından;

Birinci dereceden aylık alanlara                            % 130'u,

İkinci dereceden aylık alanlara                              % 117'si,

Üçüncü dereceden aylık alanlar                            % 110'u,

Dördüncü ve beşinci dereceden aylık alanlara      % 104'ü,

Diğer derecelerden aylık alanlara                           % 98'i,

her ay “Üniversite Ödeneği” olarak ödenir.

Bu ödenek damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaz ve kısmi statüde görev yapanlara ödenmez.

6- Geliştirme Ödeneği:

2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 14. maddesine görediğer yükseköğretim kurumlarına göre sosyo-ekonomik açıdan daha az gelişmiş yerlerde öğretim yapan ve/veya yeterli sayıda öğretim elemanı sağlanamayan yükseköğretim kurumları ile bunların bölümlerinde görevli öğretim elemanlarına; almakta oldukları aylık gösterge ve ek gösterge toplamının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uyarınca belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın beş katına kadar “Geliştirme Ödeneği” ödenebilir.

Geliştirme ödeneği verilecek yükseköğretim kurumları, ödeneğin verilmesine ilişkin usul ve esaslar ile oran veya miktarları, bu ödenekten yararlanma süresi ile yararlanamayacak olanlar ve diğer hususlar YÖK ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın görüşü ve Maliye Bakanlığı’nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilir. Bu ödenek te benzer şekilde damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

7- Eğitim-Öğretim Ödeneği:

4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Kanunun 33. maddesi ve 39. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yurtdışına gönderilenler ile anılan Kanunun 38. maddesine göre diğer kurum ve kuruluşlarda görevlendirilenlerden yükseköğretim kurumlarındaki kadro görevini yapmayanlar hariç olmak üzere yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim elemanlarına en yüksek Devlet memuru aylığı (ek gösterge dâhil) brüt tutarının on ikide biri, her ay aylıklarla birlikte “Eğitim Öğretim Ödeneği” olarak ödenir. Bu ödenek damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

8- Makam Tazminatı:

2914 sayılı Kanuna ekli Makam Tazminatı Cetvelinde yazılı kadro ve görev unvanlarına atananlara hizalarında belirtilen gösterge rakamlarının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda “Makam Tazminatı” ödenir. Makam tazminatı damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaz. Makam tazminatının hak edilmesinde ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır. Bu tazminattan yararlananlara ayrıca diğer kanunlarda belirtilen Yüksek Hâkimlik Tazminatı ve Makam Tazminatı ödenmez.

9- Akademik ve İdari Personele Araç Tahsisi:

GVK’nun 61. maddesine göre ücret, “işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.“

Mezkur Kanunun 63. maddesinin son fıkrasına görehizmet erbabına verilen ayınlar, verildiği gün ve yerdeki ortalama perakende fiyatlarına göre; konut tedariki ve sair suretle sağlanan menfaatler, konutun emsal kirasına veya menfaatin emsal bedeline göre değerlenir.

Yine, GVK’nun 23. maddesinin 10. bendine göre hizmet erbabının toplu olarak işyerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla işverenler tarafından yapılan taşıma giderleri gelir vergisinden istisna edilmiştir.

Yukarıda yer alan kanun hükmüne göre gelir vergisinden istisna tutulan menfaatin hizmet erbabının toplu olarak işyerlerine gidip gelmelerini sağlamak amacıyla yapılan giderleri içerdiği, bunun dışında gerçekleşen personel taşıma işlerinin ise istisna kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.

Buna göre; GVK’nun yukarıda yer alan hükümleri dikkate alındığında toplu taşıma dışında özel araçlarla gerçekleşen bu taşımalara ilişkin hizmetin emsal bedelle değerlenmek suretiyle gelir vergisi matrahına ilave edilmesi ve üzerinden gelir vergisinin hesaplanması gerekmektedir. Sonuç itibariyle,ulaşım amacıyla kullanılan araç için emsal bir aracın kiralaması yoluyla temin edilmesi durumunda karşılaşılacak maliyetin toplamı; finansal kiralama yoluyla temin edilen araçlarda ise benzer nitelikteki tüm maliyet unsurları toplamının net ücret olarak kabul edilip, bunun GVK’nun 94 ve 103. maddesi mucibince brüte iblağ edilen tutarının brüt ücret olarak kabul edilmesi ve üzerinden gelir vergisinin hesaplanması gerekmektedir.

10-  Akademik ve İdari Personele Lojman Tahsisi:

GVK’nun 61. maddesinin birinci fıkrasına göre ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Yine, GVK’nun 63. maddesinin son fıkrasına göre hizmet erbabına verilen ayınlar, verildiği gün ve yerdeki ortalama perakende fiyatlarına göre; konut tedariki ve sair suretle sağlanan menfaatler, konutun emsal kirasına veya menfaatin emsal bedeline göre değerlenmektedir.

Fakat, GVK’nun 23. maddesinin birinci fıkrasının dokuzuncu bendine göre; mülkiyeti işverene ait olup, brüt alanı 100 metrekareyi aşmayan konutların, hizmet erbabına mesken olarak tahsisi suretiyle sağlanan menfaatler gelir vergisinden istisna edilmiştir. Bu konutların 100 metrekareyi aşması halinde ise, aşan kısma isabet eden menfaat tutarı için bu istisna hükmü uygulanmayacaktır.

Yukarıda yer alan kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere, mülkiyeti işverene ait olup, brüt alanı 100 metrekareyi aşmayan konutların hizmet erbabına mesken olarak sağlanması suretiyle elde edilen ücret gelir vergisinden istisna edilmektedir. Fakat, hizmet erbabına tahsis edilen mesken niteliğindeki konutun brüt metrekaresinin 100 metrekareyi aşması halinde, aşan kısma isabet eden emsal kira bedeli, ücret kapsamında gelir vergisine tabi tutulacaktır [50].

11- 6111 Sayılı Kanun Kapsamında Öğrencilerin Hukuki Durumları:

Bazı kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması amacıyla ihdas edilen ve 25.02.2011 tarih ve 27857 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun ile kayıtları silinen veya kayıt yaptırmayan yükseköğrenim öğrencileri haklarında önemli değişikliler yapılmıştır.

6111 sayılı Kanunla 2547 sayılı Kanuna eklenen Geçici 58. maddeye göre yükseköğretim kurumlarında hazırlık dâhil bütün sınıflarda intibak, önlisans, lisans tamamlama, lisans, lisansüstü öğrenimi gören öğrencilerden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kendi isteğiyle ilişikleri kesilenler ile yurt dışındaki üniversitelerden yatay geçiş yaptıktan sonra yatay geçişleri iptal edilenler dâhil, terör suçundan hüküm giyenler hariçher ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler ile bir programı kazandıkları halde kayıt yaptırmayanlar bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş ay içinde ilişiklerinin kesildiği yükseköğretim kurumuna başvuruda bulunmaları şartıyla bu Kanunun 44. maddesinde belirtilen esaslara göre 2011-2012 eğitim-öğretim yılında öğrenimlerine başlayabilirler.

2010-2011 eğitim-öğretim yılı bahar dönemi için bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içinde başvuranlardan durumu kurumlarınca uygun bulunanlar 2010-2011 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde eğitim-öğretime başlayabilirler. Müracaat süresi içinde askerlik zamanı gelmiş olanların askerlikleri tecil edilmiş sayılır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte askerlik görevini yapmakta olanlar terhislerini takip eden 2 ay içinde ilgili yükseköğretim kurumuna başvurmaları halinde bu maddede belirtilen haklardan yararlandırılır. Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı eğitim kurumları ile Polis Akademisi ve bağlı yükseköğretim kurumlarında tıpta uzmanlık, önlisans veya lisans düzeyinde öğrenim görürken 22/10/2008 tarihinden itibaren bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar terör suçundan hüküm giyenler hariç, her ne sebeple olursa olsun kurumları ile ilişiği kesilenler, bu maddenin yayımı tarihinden itibaren yukarıda belirlenen süre içerisinde başvurmaları halinde YÖK’nca uygun görülen yükseköğretim kurumlarına intibakları sağlanır.

Mezkur maddede yer alan hükümlerden yararlanarak ayrıldığı yükseköğretim kurumuna kayıt yaptırıp işi veya ikametinin başka bir ilde bulunduğunu belgeleyenler, üniversiteye giriş yılı itibarıyla geçmek istediği üniversitenin taban puanını sağlamaları ve ikamet ettikleri ildeki yükseköğretim kurumlarının senatolarının da uygun görmesi halinde, senatolar tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikamet ettikleri ildeki üniversitelerdeki eşdeğer diploma programlarına yatay geçiş yapabilirler. Bu maddeden yararlanıp bir yükseköğretim kurumunda öğrenci statüsü kazananlar başvurmaları halinde Anadolu Üniversitesi bünyesindeki açık öğretim önlisans veya lisans düzeyindeki kontenjan sınırlaması olan eşdeğer bölümlere, kontenjan sınırlaması olmayan diploma programlarında ise istedikleri bölümlere yatay geçiş yapabilirler. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye YÖK yetkilidir.

Bu meyanda, YÖK Genel Kurulu kendisine verilen yetkiye istinaden aldığı bir 2011.15.813 sayılı kararda düzenlemenin aşağıdaki gibi uygulanmasına ilişkin sonuçlara varmıştır:

A-2547 Sayılı Kanunun Geçici 58. Madde Kapsamında:

A-a) Sözkonusu Madde Kapsamından Yararlanabilecekler:

1)Eğitim Enstitüleri gibi kapatılan kurumlardan, öğrenci alımı durdurulan veya kapatılan ön lisans veya lisans programlarından ilişiği kesilen veya yerleşen öğrencilere,

2)Yükseköğretim Kurulu tarafından izin verilerek yükseköğretim kurumları ile çeşitli kurumlara protokol uyarınca açılan önlisans ile lisans tamamlama programlarından ilişiği kesilen öğrencilerin de 6111 sayılı Kanundan yararlanabileceklerine,

3) 6111 sayılı Kanun'da yer alan "bir programı kazandıkları halde kayıt yaptırmayan öğrenciler" ifadesinin önlisans, lisans ve lisansüstü düzeydeki öğrencileri kapsadığına,

4) Terör suçu hariç, ilişiği kesilen, kendi isteği ile ilişiğini kesen veya ilişik kesme tarihinden sonra hüküm giyen öğrencilerin 6111 sayılı Kanundan yararlanabileceklerine,

5) Halen tutuklu veya hükümlü olanların 25 Temmuz 2011 tarihine kadar ilgili yükseköğretim kurumuna başvurması halinde 6111 sayılı Kanundan yararlanabileceğine,

6) 6111 sayılı Kanun'un öngördüğü başvuru süresi içinde başvuramayan ancak raporlu olduğuna ilişkin heyet raporunu 25.08.2011 tarihi mesai bitimine kadar ibraz edenlerin bu kanundan yararlandırılmalarına,

7) Yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesildikten sonra TC vatandaşlığından çıkmış / çıkarılmış ve yabancı uyruklu statüsüne geçmiş kişilere ilişkin alınmış yargı kararı olmaması durumunda 6111 sayılı Kanundan yararlanmalarına,

8) Bir önlisans veya lisans programını kazandığı halde liseden mezun olamadığı için kayıt yaptıramayanların 6111 sayılı Kanundan yararlanabileceklerine,

9)Yükseköğretim kurumlarının yurtdışı üniversite ile ortak lisans veya ön lisans eğitimi veren programlarına kayıtlı olan öğrencilerden her ne sebeple olursa olsun Türkiye'de bağlı olduğu üniversitesinden ilişiği kesilerek öğrenciliği sona erenlerin adı geçen kanunla ilgili işlemlerinin üniversitesi tarafından yürütülmesine, bu durumdaki öğrencilerden yurt dışındaki üniversiteden ilişiği kesilmesi nedeniyle ortak programa devam edemeyecek olanların üniversitesinde eşdeğer bir programa devam etmesine,

10)Bir lisans programından ön lisans diploması alarak ayrılanların da, söz konusu maddeden yararlanarak lisans programına kayıt yaptırabileceklerine,

A-b) Sözkonusu Madde Kapsamından Yararlanamayacaklar:

11)Anadal lisans programından mezun olan ancak, çift anadal ve yan dal programlarından ilişiği kesilen öğrencilerin 6111 sayılı Kanundan yararlanamayacaklarına,

12)Hukuken geçerli olmayan yollarla kayıt yaptırdığı gerekçesiyle okuldan ilişiği kesilen kişilerin 6111 sayılı Kanundan yararlanamayacaklarına,

13) Anadal lisans programından ilişiği kesildiği için çift anadal lisans programından ilişiği kesilen öğrencilerin de çift anadal programına yeniden kayıt yaptıramayacaklarına,

A-c) Diğer Hususlar:

14)Öğrencilerin kayıt hakkı kazandığı veya ilişiğinin kesildiği yükseköğretim kurumunun bağlantısının değişmiş olması halinde, yeni bağlantısının olduğu yükseköğretim kurumuna başvurmasına,

15)6111 sayılı Kanunda yer alan hükümlerden yararlanarak ayrıldığı "yükseköğretim kurumuna kayıt yaptırıp işi veya ikametinin başka bir ilde bulunduğunu belgeleyenler, üniversiteye giriş yılı itibarıyla geçmek istediği üniversitenin taban puanını sağlamaları ve ikamet ettikleri ildeki yükseköğretim kurumlarının senatolarının da uygun görmesi halinde, senatolar tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikamet ettikleri ildeki üniversitelerdeki eşdeğer diploma programlarına yatay geçiş yapabilirler." hükmünün uygulanmasında;

a-Öğrencinin geçmek istediği programın üniversiteye giriş yılı itibariyle öğrenci almaması ve daha sonra öğrenci almaya başlaması veya puan türünde değişiklik olması durumunda söz konusu programlar için 2010 yılı ÖSYS taban puanlarına göre işlem yapılmasına,

b-Yatay geçiş kontenjanlarının ve geçiş işlemlerinin üniversite senatosu tarafından belirlenmesine,

c-Yükseköğretim kurumlarında yer alan örgün programlara söz konusu yatay geçiş işleminin yalnızca 2011-2012 eğitim öğretim yılında yapılmasına, bu tarihten sonra Yükseköğretim Kuramlarında Ön Lisans ve Lisans Düzeyindeki Programlar Arasında Geçiş, Çift Anadal, Yan Dal ile Kurumlar Arası Kredi Transferi Yapılması Esaslarına İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre işlem yapılmasına,

16) 6111 sayılı Kanunda yer alan hükümlerden "bir yükseköğretim kurumunda öğrenci statüsü kazananlar başvurmaları halinde Anadolu Üniversitesi bünyesindeki açık öğretim ön lisans veya lisans düzeyindeki kontenjan sınırlaması olan eşdeğer bölümlere, kontenjan sınırlaması olmayan diploma programlarında ise istedikleri bölümlere yatay geçiş yapabilirler" hükmünün uygulanmasında; yatay geçiş için süre kısıtlaması uygulanmamasına, ancak, konuya ilişkin başvuru tarihlerinin Anadolu Üniversitesi tarafından öğrencilere duyurulmasına ve öğrencilerin duyurulan tarihlerde adı geçen üniversiteye başvuru yapmasına,

17)Yükseköğretim kurumlarına Dikey Geçiş Sınavı ile yerleşerek, intibak programından ilişiği kesilen öğrencilerin de Dikey Geçiş Puanı dikkate alınarak 15. maddedeki uygulamaya göre diğer yükseköğretim kurumlarına yatay geçiş yapabilmesine,

18)Lisansüstü programlardan ilişiği kesilen öğrencilerden işi veya ikametinin başka bir ilde bulunduğunu belgeleyenlerin, ilişiğinin kesildiği yükseköğretim kurumuna başvurarak öğrencilik hakkını elde etmesi durumunda, işi veya ikametinin bulunduğu ildeki yükseköğretim kurumlarında aynı veya benzer lisansüstü programların bulunması ve üniversitenin ilgili kurulları tarafından söz konusu programlara kabul edilmesi durumunda yatay geçiş yapabilmesine,

19) 6111 sayılı Kanun uyarınca herhangi bir programdan ilişiği kesilen veya yerleştiği halde kayıt yaptırmayan öğrencilerin ödeyecekleri katkı payı veya öğrenim ücretinde süre belirlenmesinde 2547 sayılı Kanunun 44. maddesinin (c) fıkrasının uygulanmasına,

20) Halen örgün ön lisans veya lisans programına kayıtlı öğrencilerin Yükseköğretim Kurulu'nun aynı anda başka bir örgün programda eğitime devam edemeyeceğine ilişkin kararı çerçevesinde bu durumdaki öğrencilerin, daha önce ilişiğinin kesildiği üniversiteye başvurması ve durumu belirtmesi halinde kaydının yapılmasına ancak halen devam ettiği programdan ayrıldığını veya mezun olduğunu belgeledikten sonra öğrenime devam etmesine izin verilmesine,

21) Halen bir lisansüstü programa kayıtlı olan öğrencilerin Yükseköğretim Kurulu kararı ile aynı anda iki lisansüstü programda öğrenci alamayacağına ilişkin kararı çerçevesinde, bu durumdaki öğrencilerin daha önce ilişiğinin kesildiği üniversiteye başvurması ve durumu belirtmesi halinde kaydının yapılmasına ancak halen devam ettiği programdan ayrıldığını veya mezun olduğunu belgeledikten sonra öğrenime devam etmesine izin verilmesine,

22)Sağlık durumu elverişsizliği nedeniyle kayıt silinen ya da kayıt yaptırılmayan öğrencilerle ilgili olarak, ÖSYM tarafından başka bir programa yerleştirilme işlemi yapılmışsa yapılan işlemin dikkate alınmasına, ÖSYM tarafından başka bir programa yerleştirilmemişse, üniversite tarafından sağlık raporu istenmeyen benzer bir programa devam imkanı tanınmasına, üniversitede benzer bir programın yer almaması halinde öğrencinin söz konusu programa yerleştirildiği yıldaki ÖSS taban puanı dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından öğrencinin tercihleri de dikkate alınarak uygun görülecek bir programa yerleştirilmesine,

23)Vakıf yükseköğretim kurumlarının burslu programlarına yerleşerek kayıt yaptırmayan veya bu programlardan ilişiği kesilen öğrencilerin burs imkanının devam edip etmeyeceğinin yükseköğretim kurumunun ilgili kurulları tarafından değerlendirilmesine,

24) Öğrenim gördüğü dönemde zorunlu hazırlık sınıfı uygulanmayan programlardan ilişiği kesilen ve mevcut uygulamada zorunlu hazırlık sınıfı uygulanan programlardaki öğrencilerin, almış oldukları dersler ve yeni programa intibaklarının üniversitenin ilgili kurulları tarafından değerlendirilmesine, öğrencinin mezun olması için alması gereken ders sayısının 6 ve altında olması durumunda zorunlu hazırlık sınıfı eğitimine tabi tutulmamasına, aksi takdirde zorunlu hazırlık sınıfı uygulanmasına,

25)Öğretim dili Türkçe olan programlardan ilişiği kesilen ve sonradan programın öğretim dili tamamen yabancı dil veya en az %30 yabancı dil olan programlara kayıt yaptıran öğrencilerin, yabancı dil yeterlilik koşulunu sağlayamaması durumunda üniversitede varsa öğretim dili Türkçe programda eğitimine devam etmesi, öğretim dili Türkçe program olmaması durumunda öğrenciden alınacak 5 tercihle beraber başka bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilmek üzere Yükseköğretim Kurulu'na gönderilmesine,

26)Tıpta Uzmanlık hariç diğer araştırma görevlisi kadrolarından ilişiği kesilenlerin, araştırma görevlisi kadrosuna dönemeyeceğine ancak istemeleri halinde ilişiklerinin kesildiği lisansüstü programa kayıt olabileceklerine, Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sonucunda araştırma görevlisi iken ilişiği kesilen ve yükseköğretim kurumlarına başvurarak aftan yararlanacak öğrencilerin eğitim yapacağı anabilim dalı veya bilim dalı ilgili yükseköğretim kurumu tarafından bildirilerek 6111 sayılı Kanun çerçevesinde araştırma görevlisi kadrosu verilmesi talep edilmesi halinde, Yükseköğretim Kurulu tarafından 6111 sayılı Kanun uyarınca ilgili anabilim dalı veya bilim dalına kadro kullanım izni verilmesine,

B- 2547 Sayılı Kanun Maddesi 44 (6111 S.K./171. MD.) kapsamında;

1) 2547 sayılı Kanun'un 6111 sayılı Kanunla değişik 44. maddesinden önce 44. madde ile verilen sınav haklarının kullanılmasında

a-Halen sınav hakkı tanınan öğrencilerin bu haklarını 2012-2013 eğitim-öğretim yılı sonuna kadar kullanmasına,

b-5806 sayılı Kanundan yararlanarak, öğrenime dönmüş ve sınav hakkı kullanan öğrencilerin sınav hakkını kullanmasına, bu öğrencilerden öğrencilik statüsü kazanamayanların 6111 sayılı Kanunla öğrencilik statüsü kazanmasına ve bu kanuna tabi olmasına,

c-6111 sayılı Kanundan önce sınav hakkı tanınmamış öğrencilerin mevcut uygulamaya dahil olmasına,

2)Halen intibak programında başarısız olan öğrencilerin programdan ilişiğinin kesilmemesine, ilişiği kesilen öğrencilerin ise kayıtlarının yapılmasına ve 6111 sayılı Kanuna tabi olmalarına,

3)6111 sayılı Kanun uyarınca kayıt hakkı kazananların derse devam, daha önce başarılı olduğu dersi kabul edip etmeme vb eğitimle ilgili devam koşullarının yükseköğretim kurumunun ilgili kurulları tarafından karara bağlanmasına,

4) 6111 sayılı Kanuna göre katkı payını / öğrenim ücretini yatırmama, başarısızlık, devamsızlık nedenleriyle öğrencinin ilişiğinin kesilemeyeceğine,

5) Yükseköğretim kurumları öğretim faaliyetlerini üç dönemi aşmamak üzere sürdürebileceğinden, öğretim faaliyetlerini iki dönem olarak belirleyen üniversitelerin isterlerse Yükseköğretim Kurulu’ndan izin almak suretiyle yaz öğretimi uygulamasına devam edebileceklerine, bu çerçevede isteyen üniversitelerde ücretsiz olarak yaz öğretimi açılabileceğine,

6) Yükseköğretim kurumlarının dönem hesabında dönem sınavları hariç bir dönemi 14 hafta (70 iş günü) olarak dikkate alarak düzenlemelerini yapmalarına,

7) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 44. maddesinde yapılan değişiklikte yer alan ders kredilerinin hesaplanmasında, “Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesinde” her bir düzey için belirlenen ve program bazında öngörülen bilgi, beceri ve yetkinliklerin kazandırılmasına dayalı öğrenci iş yükü esas alınır. Öğrenci iş yükü, ders saatlerinin yanısıra laboratuar, atölye, klinik çalışması, ödev, uygulama, proje, seminer, sunum, sınava hazırlık, sınav, staj, iş yeri eğitimi, gibi eğitim-öğretim etkinliklerinde harcanan bütün zamanı ifade eder. 1 kredi, 25-30 saat arası öğrenci iş yüküne karşılık gelecek şekilde yükseköğretim kurumlarının senatoları tarafından tespit edilir.

Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesinde yer alan 5. Düzey (Ön Lisans) için 120 Kredi; 6. Düzey (Lisans) için 240 Kredi; 7. Düzey (Yüksek Lisans) için asgari 90 Kredi ve 8. Düzey (Doktora) için asgari 180 Kredi esas alınır. Tıp Doktorluğu Programı 360 Kredi; Diş Hekimliği, Eczacılık ve Veteriner Hekimlik ile Orta Öğretim Alan Öğretmenliği Programları 300 Kredi olup; bu programlar, yüksek lisans düzeyindeki bütünleşik programlardır.

8)Öğretim dili tamamen veya en az %30 yabancı dil olan programlardaki öğrencilerin yabancı dilini yeterli hale getirmeden ilgili yabancı dilde eğitim veren önlisans, lisans veya lisansüstü programlara devam edemeyeceğine,

9)Özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilen programların mesleki hazırlık sınıfında başarılı olamayan öğrencilerin, bu sınıfı başarmadan lisans eğitimine devam edemeyeceğine,

C) 2547 Sayılı Kanun Maddesi 46 (6111 S.K./172. MD.):

1-Öğrenim ücretini yatırmayan ikinci öğretim öğrencilerinin kayıtlı olduğu programdan ilişiğinin kesilemeyeceğine, daha önce ilişiği kesilen öğrencilerin de 6111 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri uyarınca kayıtlarının yapılmasına,

2-6111 sayılı Kanun uyarınca kayıt hakkı kazanan öğrencilere 2010-2011 eğitim öğretim yılı bahar döneminde eğitime devam hakkı verilenlerden ilgili döneme ilişkin katkı payı/öğrenim ücretinin alınmasına, 2011-2012 eğitim öğretim yılında eğitime devam hakkı verilenlerden ise kayıt sırasında herhangi bir katkı payı/öğrenim ücretinin alınmamasına, 2011-2012 eğitim-öğretim yılı başında yeni kayıt yaptıran diğer öğrencilerle birlikte alınmasına, kayıt tarihinden önceki yıllar için herhangi bir katkı payı/öğrenim ücreti alınmamasına,

3-Kayıt yaptırıp 2011-2012 eğitim öğretim yılında eğitime devam etmeyen öğrencilerden 6. ve 7. maddede yer alan hükümlerden yararlanarak yatay geçiş yapacakların kayıt yaptırdıkları yükseköğretim kurumuna ayrıca katkı payı/öğrenim ücreti ödemesi gerekmediğine,

4- Yaz okulu ücretleri ayrıca belirlendiği ve isteğe bağlı olduğundan öğrenciler tarafından bir dönemde alınacak ders tekrarı kapsamı dışında tutulmasına,

5- Erasmus, Farabi vb değişim programlarında başarısız olan derslerin ders tekrarında sayılmasına,

6- 2547 sayılı Kanunun 46. maddesinin g bendine göre katkı payı /öğrenim ücreti ödemeyen öğrenciler öğrencilik haklarından yararlanamayacağından, bu durumdaki öğrencilerin sağlık hizmetinin üniversitesi tarafından karşılanmayacağına, askerlikle ilgili işlemlerde Askerlik şubesine durumun bildirilmesine ve bu dönemler için öğrenci belgesi verilmeyeceğine,

7-Yabancı dil hazırlık sınıfında başarılı olamayan öğrencilere verilecek ilave sürenin azami süreden sayılmasına,

8-2547 sayılı Kanunun 44. maddesinin (c) fıkrasındaki süreler içinde aynı yükseköğretim kurumundaki öğrenimi sırasında ders alan öğrencilerin ilgili dönem için öngörülen katkı payı ya da öğrenim ücretinin yanı sıra alması gereken dersler için 2547 sayılı Kanunun 46. maddesine göre hesaplanan kredi başına katkı payı veya öğrenim ücretini de ödemeleri gerektiğine, Dikey Geçiş Sınavı ile gelen intibak programındaki öğrenciler için de aynı işlemin yapılmasına,

9-Yatay geçişle gelen ve muaf sayıldığı derslerden not yükseltmek için yeniden almak isteyen öğrencilere söz konusu dersi ikinci kez alıyormuş kabul edilerek işlem yapılmasına,

10-2547 sayılı Kanun'un 46. maddesinin h ve ı bentlerinde yer alan "her bir dönem için belirlenen asgari derslerden başarılı olan ve bu dersleri alan öğrencilerin başarı ortalamasına göre dönem sonu itibariyle yapılacak sıralamada ilk yüzde ona giren" hükmünün uygulanmasında,

a-sözkonusu bentlerin önlisans ve lisans programındaki öğrencileri kapsadığına, lisansüstü programlan kapsamadığına,

b-azami öğrenim süresini doldurmamış olan öğrencilerin dikkate alınması, yaz öğretiminde alınan derslerin hesaba katılmaması ve yıl sistemine göre öğretim uygulayan programlarda bu hesaplamanın ikinci dönem sonunda yapılmasına,

c-söz konusu bentlerde yer alan asgari derslerden, öğrencinin devam etmekte olduğu programın senatoda kabul edilmiş olan ders sayısını ifade ettiğine,

ç-önceki dönemlerden başarısız dersi olanların değerlendirmeye alınmamasına,

d-değerlendirmede ilk yüzde ona giren öğrenci sıralamasında olan kişi ile aynı akademik ortalamaya sahip olan ve a, c ve d maddelerindeki şartları sağlayan öğrenciye de uygulanmasına

11-2547 sayılı Kanun'un 46 ıncı maddesinin ( c) fıkrasında yer alan"... her bir ders için kredi başına ödenecek katkı payı veya öğrenim ücreti tutarları, her bir dersin kredisinin ilgili dönemde alınması gereken toplam ders kredisine oranlanması sonucu bulunacak katsayının ilgili dönem için belirlenen öğrenci katkı payı veya öğrenim ücreti ile çarpılarak ilgili yükseköğretim kurumunca dönem başlarında hesaplanır" hükmünün uygulanmasında programın öğrenim süresinde alınması gereken (mezuniyet için alınması gerekli toplam kredi) kredinin önlisans için 4, lisans için 8 yarıyıla (4 yıllıklarda- 5 yıl için 10, 6 yıl için 12) bölünerek bir dönemde alınması gereken zorunlu kredinin belirlenerek bir dönemlik katkı payı veya öğrenim ücretinin belirlenmesi,

12-46. maddesin (ç), (g) ve (ı) fıkralarının vakıf yükseköğretim kurumlarını kapsamadığına,

13-6111 sayılı Kanundan yararlanarak eğitime dönen öğrencilerde daha önce almış oldukları eğitim dönemleri ve ders tekrarları dikkate alınarak katkı payı / öğrenim ücretinin belirlenmesine,

14-Öğretim programındaki dersleri tamamlayarak, sadece yaz stajı kalan öğrencilerden yaz okulunda o ders için belirlenen ücretin alınmasına,

12- Proje Teşvik İkramiyeleri:

TÜBİTAK tarafından proje izleme sürecinde proje gelişme raporlarının kabulünü takiben sözleşme gereği belirlenen Proje Teşvik İkramiyeleri (PTİ), projenin yürütüldüğü kuruluş tarafından gerekli her türlü yasal kesintiler yapılarak ilgili kişilerin hesabına yatırılmaktadır. Burada önemli olan husus; projede görevli personelin kurum ile işveren-çalışan ilişkisinin bulunup bulunmaması ve vergilendirmenin hangi şekil ve surette yapılması gerektiğidir.

193 sayılı GVK’nun 61. maddesine göre ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Bu kapsamda ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.

Mezkur Kanunun  (29/1). maddesine göre ilim ve fenni, güzel sanatları, tarımı, hayvan yetiştirilmesini ve memleket bakımından faydalı olan diğer işleri ve faaliyetleri teşvik maksadıyla verilen ikramiyeler ve mükafatlar gelir vergisinden istisna olarak sayılmıştır. Bu nedenle, bir faaliyetin istisna olabilmesi için işveren-hizmet erbabı ilişkisinin bulunmaması; hizmet karşılığı ödeme yapılmaması; süreklilik arz etmemesi ve madde de belirtilen iş ve faaliyetleri teşvik maksadıyla memleket çapında önemi haiz bir çalışma sonucu gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak Maliye Bakanlığı’nca düzenlenenbir özelge de aynı gerekçelere dayanılarak proje teşvik ödemelerinin istisna olmadığı açıklanmıştır[51]. Sonuç itibariyle, proje teşvik ikramiyeleri konusunda istisna kapsamına giren bir durum bulunmamaktadır.

Fakat; üçüncü kişiler tarafından araştırmacı veya başka bir nedenle projede görev ve sorumluluklar alınması sonucunda yapılan ödemeler serbest meslek kazancı olarak addedilecektir. Zira; GVK’nun 65. maddesine göre serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır. Proje çalışmalarında işçi-işveren ilişkisi kurulamadığından sözkonusu ödemelerin serbest meslek faaliyetine ilişkin olduğunu ifade etmek gerekir.

Buna göre; yapılan ödemelerin, GVK’nun 94. maddesine göre üniversite tarafından serbest faaliyetine ilişkin ödemelerin, ilgili stopaj oranıyla brüte iblağ edilip, brüt ödeme tutarı üzerinden gelir vergisi stopajı yapılması gerekmektedir. Bu durumda, proje yürütücüsü üzerinden de stopaj yoluyla vergileme yapılması mümkün değildir. Kaldı ki; 213 sayılı VUK’nun 8. maddesine göre mükellefiyet ve sorumluluk özel anlaşmalarla değiştirilememektedir.

13- Yurtdışında Eğitim Gören Öğrencilerin Durumları:

Bir akit Devlette mukim iken, diğer bir akit Devlete sadece eğitim ve mesleki öğrenim amacıyla giden öğrenci ve stajyerlerin eğitim ve stajlarını sağlayabilmeleri için eğitim ve staj yaptıkları Devletin dışındaki kaynaklardan sağladıkları paraların nasıl vergilendirileceği ÇVÖA’nda hüküm altına alınmıştır.

Örneğin, İtalya ile yapılan ÇVÖA’nın 21. maddesine göre bu öğrenci ve stajyerler bu faaliyetleri sürdükleri Devlet dışındaki kaynaklardan her türlü gelir, hiçbir süre ve şart taşımaksızın, eğitimin sürdürüldüğü Devlette vergiden istisna tutulmuştur. Ancak, eğitimin yürütüldüğü Devlet tarafından verilen paralar için bu istisna hükmünün geçerli olmayacağı çok açıktır. Belçika, Tunus, Almanya, Ürdün, Norveç gibi bazı ülkelerle yapılan Anlaşmalarda ise öğrenci ve stajyerlerin uygulama alışkanlıkları kazanmak amacıyla o ülkede bir yılda 183 günü aşmayacak şekilde hizmet sunmalarından sağlanan gelirlerin de bulunulan ülkede vergilendirilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, somut bir olayda her ülke ile yapılmış bulunulan ÇÖVA’na bakılması gerekmektedir.

14- Uzaktan Eğitim Programları Kapsamında Gelir Paylaşım Modeli:

YÖK tarafından üniversitelerarası iletişim ve bilgi teknolojilerine dayalı uzaktan yapılan önlisans, lisans ve yüksek lisans eğitimlerinde üniversitelerin eğitim-öğretim olanaklarının paylaşılmasını sağlayarak, üniversiteler arasında akademik yardımlaşmayı kolaylaştırmak, bilgi ve iletişim teknolojilerinin sağladığı etkileşimli ortam, çoklu ortam olanakları ve sınırsız bilgiye ulaşabilme özellikleri sayesinde eğitimin etkinliğinin artırılması, yükseköğretimi yeni öğrenci kitlelerine yaygınlaştırmak ve verimini artırmak amacıyla “Üniversitelerarası İletişim ve Bilgi Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretim Yönetmeliği”düzenlenmiştir. Yönetmelikte “İletişim ve Bilgi Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretimin”, yükseköğretim kurumlarında yürütülen programlarla ilgili olarak açılan dersler arasından seçilen ve bir bölümü veya tümü bu tür yöntemlerle verilen dersleri ya da bu derslerin oluşturduğu ön lisans, lisans ve yüksek lisans diploma programlarını kapsadığı belirtilmiştir. Bu dersler/programlar internet, diğer veri iletişim ağları veya radyo bağlantılı olarak verilir. Bu tür eğitimde video, kaset, CD Ses/Video kaset, CD, kitap gibi eğitim gereçleri ile telefon, televizyon ve posta gibi iletişim araçları da kullanılabilir. 

Yönetmeliğin 9. maddesine göre “Üniversitelerarası İletişim ve Bilgi Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretim” ücretli olacaktır. Üniversitelerin kendi bünyelerinde açacakları uzaktan yükseköğretim diploma programlarına kayıtlı öğrenciler için "İkinci Öğretim" programlarının ödeme koşulları geçerlidir. Üniversiteler arasındaki ders alışverişlerinde ise, öğretim üye ve yardımcıları ile katkısı olanlara ödenecek telif ücreti ve öğretim üyelerine ödenecek ders ücretleri, sunucu üniversite tarafından Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’na yapılan proje önerisinde bir takvime bağlı olarak ayrıntılarıyla belirtilir. Dersin yinelenerek verilmesi durumunda, proje sahiplerine ödenecek telif ücreti proje önerisinde ayrıca belirtilecektir. Üniversiteler kendi bünyelerinde konuya ilişkin esasları saptamakla yükümlüdürler.

Yönetmeliğin düzenlemesiyle birlikte üniversiteler maliyet avantajı ve geniş bir kitleye hitap edebilmek amacıyla yoğun şekilde uzaktan eğitim konusuna girişmişlerdir. Bu kapsamda, oldukça fazla tür ve sayıda uzaktan eğitim uygulamaları gündeme gelmiştir. Üniversiteler, kendileri tarafından gerçekleştirilmesi düşünülen uzaktan eğitim programları kapsamında açılacak iletişim ve bilgi teknolojilerine dayalı uzaktan eğitim programlarının yürütülmesinde üçüncü kurum ve kuruluşlardan internet ve teknolojileri vasıtasıyla Eğitim Yönetim Sistemi (EYS) hizmetlerinin sağlanması hususunda tarafların sorumluluklarının belirlenmesi amacıyla “İletişim ve Bilgi Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Eğitim Sözleşmesi” yapmaktadırlar.Bu sözleşmeleri bir tür “hâsılat paylaşım” veya “gelir ortaklığı” sözleşmesi olarak ifade etmek mümkündür. Bahsi geçen sözleşmeler kapsamında vakıf üniversiteleri öğrencinin kaydını almakta, programa akademisyenlerle ile destek vermekte ve tahsilatı gerçekleştirmekte; üçüncü kurum ise her türlü teknolojik imkânları ile öğrenciyle akademisyenleri elektronik ortamda buluşturmakta, çıkan sorunlara çözüm üretmektedir. Daha sonra ise sözleşme koşulları çerçevesinde elde edilen hasılat her iki kurum arasında paylaşıma konu edilmektedir.

3065 sayılı KDVK’na Ek (II/B) sayılı tarifenin 15 numaralı bendinde üniversiteler tarafından verilen eğitim-öğretim hizmetleri %8 oranında KDV’ye tabidir. Fakat, mezkur Kanunun 1. maddesi mucibince verginin konusuna giren hizmet ifaları ise genel oran olan %18 KDV oranına tabi bulunmaktadır. Bu durumda, vakıf üniversitesi tarafından eğitim-öğretim kapsamında öğrenciden alınan bedeller üzerinden %8 oranında KDV hesaplanırken, üçüncü kurum tarafından üniversite adına kesilen faturalar bir tür “genel hizmet ifa faturası” olarak değerlendirilmekte ve buna istinaden %18 KDV oranında fatura kesilmektedir. Sonuç olarak, üniversiteler bu tür bir işlemde KDV nedeniyle (Devreden KDV bulunduğu durumlarda) zaman zaman nakit açığı yaşabilmektedirler.

15-GVK’nun 18. Maddesi Kapsamında Öğretim Üyeleri İçin Serbest Meslek Kazanç İstisnası Ve KDV Uygulaması:

Bilindiği üzere, bazı akademisyenler çalıştığı kurumla ilişkisi olmaksızın, şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına makale, röportaj, bilimsel araştırma, yazılım, roman, makale gibi telif hakkı taşıyan bazı eserler yaratmaktadırlar. Bu durum, GVK’nunda serbest meslek faaliyeti, elde edilen kazancı ise serbest meslek kazancı olarak değerlendirmeyi gerektirmektedir.   

Telif kazancı kavramından önce telif hakkı kavramının tanımlanması gerekmektedir. Telif hakkı kavramına vergi kanunlarında yer verilmemiştir. Bu kavrama ilgili kanunlar açısından bakıldığında, 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun 8. maddesinde telif hakkı; “Eserlerin çoğaltma, yayma ve gösterim hakkı, eserin işletme belgesi sahibine aittir. Bu eserlerin çoğaltma hakkı ve sorumluluğu kayıt ve tescilini yaptırana aittir. Hak sahibinin izni olmadıkça eserler üzerinde her türlü tasarruf yasaktır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Diğer yandan, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 8. maddesinde; “Bir eserin sahibi, onu vücuda getirendir” denilmektedir.

Bu açıklamaların ışığında telif hakkı; fikir ve sanat ürünü olarak ortaya konan eserler üzerinde sahibinin hakkını ifade eden kavram olarak açıklanabilir. Bu nedenle, bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, telif hakları 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile koruma altına alınmıştır.

Eser sahiplerinin; eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri gelirler, telif kazancı sayılmaktadır. Telif kazançlarının vergilendirilmesi ile ilgili olarak, GVK’nun 18. maddesinde yer alan, “serbest meslek kazançlarında istisna” başlığını taşıyan düzenleme ile; “Müellif, mütercim, heykeltıraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanuni mirasçılarının şiir, hikaye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video band, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini, gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri hasılat gelir vergisinden istisna edilmiştir.

Buna göre; telif kazancına ilişkin istisnadan bahsetmek için aşağıdaki şartların varlığı gerekmektedir:

  • İstisnadan tercüman, heykeltıraş, hattat, ressam, bestekar, bilgisayar programcısı, mucitlerin kendileri ve kanuni mirasçıları yararlanabilir.
  • Telife konu olan eserin, şiir, hikaye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeler, röportaj, fotoğraf film, radyo ve televizyon oyunu gibi nitelikte olması gerekir.
  • Eserlerin gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo ve videoda yayınlatılması veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleriyle ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle gelir elde edilmesi.

Aynı maddenin son bendinde ise; “Serbest meslek kazançları istinasının, bu Kanunun 94. maddesi uyarınca tevkif suretiyle ödenecek vergiye şümulü yoktur.” denilmektedir. Serbest meslek faaliyetiyle uğraşanlara (Noterlere serbest meslek faaliyetlerinden dolayı yapılan ödemeler hariç) yapılan ödemeler esnasında ödemeyi yapanlar tarafından gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekir. GVK’nun 94. maddesine göre vergi tevkifatı;

  • Müellif, mütercim, heykeltıraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanuni mirasçılarının şiir, hikaye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video band, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde edilen kazançlar istisnasından yararlananlardan %17,
  • Dar mükelleflerden telif ve patent satışından dolayı %25,
  • Diğer serbest meslek kazançlarında, 2006/11449 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01.01.2007 tarihinden itibaren %20 oranında yapılmaktadır.

Serbest meslek faaliyetiyle uğraşanlara yapılan ödeme esnasındaki tevkifat bir ön vergileme olup, bu tevkifat yıllık beyannamede hesaplanan vergiden mahsup edilecektir. Mahsubu yapılan tevkifat tutarı, beyannamede hesaplanan vergiden fazla olduğu takdirde, vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirilir ve mükellefin tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde müracaatı üzerine kendisine iade edilir.

Görüldüğü üzere, GVK’nun(94/2-a) maddesinde 18. madde kapsamına giren serbest meslek işleri dolayısıyla yapılan ödemelerden % 17 vergi kesintisi yapılacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla, telif kazançlarının vergilendirilmesinde tam istisna uygulamasından söz edilmesi mümkün değildir. Yapılan vergi kesintisinin dışında, ortaya çıkacak bir vergi yükü sözkonusu olmayacağından yapılan % 17 oranındaki vergi kesintisi nihai vergileme olmaktadır. Böylece, telif kazancı elde eden mükellefler gelir vergisinin artan oranlı tarife uygulamasına tabi olmayacakları gibi, defter tutma ve beyanname verme gibi şekli mükellefiyete de tabi tutulmamış olmaktadırlar.

Ayrıca, telif hakkı niteliği taşıyan eserlerin mutad bir şekilde ve sürekli olarak yapılması ise KDV yönünden vergiyi doğuran işlem olarak dikkate alınacaktır. Telif hakkına konu olan faaliyetin mutad ve sürekli bir şekilde yapılmasından maksat; eser niteliği taşıyan faaliyetin devamlılık arzedecek şekilde mutad meslek haline getirilmesi, başka bir ifade ile aynı yılda veya birbirini izleyen yıllarda birden fazla eser meydana getirilmiş olmasını ifade etmektedir. Telif kazançları 1 Nisan 1986 tarihinden itibaren sorumluluk kapsamına alınmıştır. 224 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, “GVK’nun 18. maddesinde belirtilen teslim ve hizmetleri münhasıran aynı Kanunun 94. maddesinde sayılan kişi ve kurumlara yapanların KDV yükümlülükleri, hasılatlarına bağlı olmaksızın, tevkifat yapmakla sorumlu olanlarca yerine getirilecektir” açıklamasına yer verilmiştir.

Serbest meslek erbabının sorumluluk uygulamasından faydalanabilmesi için gerçek usulde KDV mükellefiyetlerinin sadece GVK’nun 18. maddesi kapsamına giren işlemlerden ibaret olması ve işlemlerinin tamamının aynı Kanunun 94. maddesine göre gelir vergisi stopajına tabi bulunması gerekmektedir. Buna göre;18. madde kapsamına giren teslim veya hizmeti 94. maddede sayılan kişi ve kuruluşlar yanında maddede yer almayanlara da yapanlar veya bu kapsamda kalmak istemeyenler bu uygulamadan faydalanamayacaktır. Sorumluluk kapsamında bulunanların vergi indirim hakları bulunmamaktadır.

Bu kapsamdaki teslim ve hizmetlerin yalnızca 94. maddede sayılan kişi ve kurumlara yapılması halinde, ödemeyi yapanlarca gelir vergisi tevkifatı yapılması, ayrıca doğacak olan KDV’nin de bu kişi ve kuruluşlarca sorumlu sıfatıyla beyan edilip ödenmesi gerekir. Bu durumda, 18. maddede yazılı istisnadan yararlanan serbest meslek erbabının defter tasdik ettirme ve tutma ile satışlar karşılığında belge düzenleme zorunluluğu bulunmamaktadır.

Bu uygulamadan yararlanmak isteyenlerin ilgili vergi dairelerine başvurmaları ve KDV tevkifatı yapılabilmesi için 18. madde kapsamında faaliyette bulunan kişilerin bu durumlarını önceden vergi sorumlusuna bildirmeleri gerekmektedir.

Ancak, GVK’nun 18. maddesi kapsamındaki serbest meslek faaliyetleri ile ilgili teslim ve hizmetlerin, mutad ve sürekli olarak aynı Kanunun 94. maddesinin birinci fıkrasında sayılan kişi ve kurumlar dışındakilere de yapılması halinde, serbest meslek erbabının KDV mükellefiyeti tesis edilecektir. Bu durumda, serbest meslek kazanç defteri tasdik ettirilmesi ve satışlar karşılığında anlaşmalı matbaalara bastırılacak veya notere tasdik ettirilecek serbest meslek makbuzunun düzenlenmesi zorunludur.

16- Teşvik Ödülü:

GVK’nun (29/1.) maddesinde ilim, fen ve güzel sanatların gelişmesini teşvik etmek amacıyla, serbest meslek erbaplarına verilen her türlü ödüller, miktarları ne olursa olsun, gelir vergisinden istisna tutulmuşlardır. Örneğin; yaptığı bir mimari proje nedeniyle ödül kazanan bir akademisyenin kazandığı ödülün tamamı vergi dışında kalacaktır.

17-Öğrencilik Statüsü ve Kazanılmış Hak Kavramı:

Öğrencilik statüsünün kazanılmasında ve bu statününün devamında öğrenci açısından kazanılmış hakkın ne olduğu konusu önemli bulunmaktadır. Bunun için hukuk düzenimizde çok tartışma yaratan kazanılmış hak kavramına kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.

Doktrinde ve yargı kararlarında üzerinde uzlaşmaya varılmış bir kazanılmış hak tanımı bulunmadığı gibi, adlandırmada da bir birliktelik bulunmamaktadır. Kavram; Danıştay ve Yargıtay kararlarında kazanılmış hak, müktesep hak, müesses vaziyet (yerleşmiş durum) ibareleriyle ifade edilirken, belirtilen şekilde, adlandırmada farklı ibarelerin kullanıldığı görülmekle birlikte; müesses durumun kazanılmış hakkın dibinde bulunamayacak olan; hukuka aykırılık taşıyan bir işlemden kaynaklanan ancak ilgilinin iyi niyeti ve üzerinden bir süre geçmiş olması gibi sebeplerle idari istikrar gereği kişilerin lehine doğmuş hukuki durum ve kazanımların korunmasını ifade edecek şekilde kullanıldığını da belirtmekte yarar bulunmaktadır.Kazanılmış hak, yargı kararlarında ve doktrinde, hangi durumlarda kazanılmış hak oluştuğundan ve oluşmadığından hareketle tanımlanmaya çalışıldığından, yargı kararlarında daha çok uyuşmazlığın çözümüne yönelik unsurların öne çıkartılmasıyla, doktrinde ise, yazarın savunduğu görüşe göre bazen belirli unsurları öne çıkartan, bazen de her durumu kapsamak kaygısıyla olsa gerek, temel unsurların yanı sıra her olayda mutlaka gerçekleşmesi aranmayacak unsurlara yer verilerek, hatta hukuka aykırı işlemleri de kapsatacak şekilde ifade edildiği görülmektedir.

Bir görüşe görekazanılmış hak, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği ya da işlemin geriye alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken hakolarak tanımlanmaktadır.

Kazanılmış hak, Danıştay´ın çok eski kararlarından bu güne kadar zaman zaman kullanılmakta olan ibarelerle tanımladığımızda; objektif bir hukuk kuralının ilgili kişi hakkında uygulanması veya kendiliğinden uygulanacak hale gelmesi, böylece objektif ve genel hukuki durumun kişisel bir işlemle özel hukuki duruma dönüşmesi olarak ifade edebiliriz.

Yukarıda da değinildiği üzere, statüye giriş için aranılan şartlan gerçekleştirip statüye girildikten sonra giriş şartları yönünden kazanılmış hak oluşmakta, okula kayıt için aranılan şartları taşıyarak kayıt yaptıran öğrencinin daha sonra okula kayıt şartlarının değiştirilmesi, ağırlaştırılması halinde, bu şartların aranmaması bakımından kazanılmış hakları bulunmakla birlikte, öğrencilik statüsü içerisinde, eğitimin şartları ve içeriği yönünden kazanılmış hakları bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Bu çerçevede konuyu yargı kararlarıyla somutlaştırmak gerekirse; 15.7.2002 tarih ve 24816 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çankaya Üniversitesi Lisans Eğitim Öğretim Süreleriyle Sınav ve Değerlendirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin değişik 19. maddesinin ve davacının bir üst sınıfa devam ettirilmemesine ilişkin 11.9.2003 tarihli işlemin iptali istemiyle açılan davada, İdare Mahkemesi’nce, eğitim-öğretim faaliyetlerinin ihtiyaçlarından kaynaklandığı anlaşılan yönetmelik değişikliğinde hukuka aykırılık bulunmadığı, öğrenci olan davacının devam eden öğrencilik statüsü nedeniyle tabi olacağı ve kazanılmış haktan söz edilemeyeceğinden, yeni Yönetmelik yayımlanırken öğrencilik statüsü kazanmış olanları da kapsamasında ve buna dayalı olarak tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Anılan kararın temyizen incelenmesi sonucunda Danıştay Sekizinci Dairesi’nce verilen 04.05.2005 tarih ve 2005/2119 sayılı kararla; Yönetmelik maddesine yönelik karar onanmış, işleme ilişkin kısım ise; davacının 2000-2001 eğitim öğretim yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt yaptırdığı, 11.11.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve2001-2002 eğitim öğretim yılından itibaren geçerli olan Çankaya Üniversitesi Lisans Eğitim Öğretim Süreleriyle Sınav ve Değerlendirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin değişik 19. maddesi hükmüne göre 4. sınıfa kayıt yaptırabilmek için gerekli olan 2. sınıfın en çok 2 dersi dışındaki tüm derslerinden başarılı olmak şartını yerine getirdiği, bu dönemdeki yönetmelik hükümlerinin kendi lehinde olması, kendisi için kazanılmış hak teşkil etmesi nedeniyle, yeni çıkarılan yönetmelik hükümlerinin davacı hakkında uygulanmak istenmesinin idare hukukunun genel ilkelerinden olan kazanılmış hak ile idari istikrar ilkelerini zedeleyici nitelikte olduğu anlaşıldığından işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle bu kısmın bozulmasına karar verilmiştir. Yani, davacının kayıt yaptırdığı tarihteki Yönetmelik hükmünün lehe olduğuna ve bu durumun kazanılmış hak oluşturduğuna karar vermiştir.

Öte yandan, bir başka uyuşmazlıkta, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yönetim Organizasyon Tezsiz Yüksek Lisans Programına 2000-2001 öğretim yılında kaydını yaptırıp, aldığı derslerden başarılı olan davacının, 10.12.2001 tarihli işlemle, 29.07.2001 tarihinde yürürlüğe giren yeni yönetmeliğin (4/c) hükmü uyarınca 2 yarıyıl içerisinde (2001-2002 eğitim öğretim yılı güz ve bahar yarıyılı) ÜDS/eşdeğer yabancı dil başarı belgesi getirmesi aksi takdirde ilişiğinin kesileceğinin bildirilmesi üzerine, anılan işlemin ve 29.07.2001 tarihli Yönetmeliğin ÜDS/eşdeğeri en az 40 puan olan başarı belgesi istenmesi ve getirmeyen adaylara ilk yarıyıl ek süre verilerek getirmeyen adayın ilişiğinin kesilmesini öngören 4/c ve yönetmelik değişikliğinin daha önce kaydını yaptırmış olan öğrencilere de uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğine ilişkin 54. maddesinin iptali istemiyle açtığı dava sonucunda, idare mahkemesince, eski yönetmelik hükmünün davacı yönünden kazanılmış hak oluşturduğu gerekçesiyle 12.10.2001 tarihli işlemin ve 54. maddenin iptaline karar verilmiştir. Danıştay Sekizinci Dairesi’nce temyizen verilen 09.04.2003 tarih ve 2003/1661 sayılı kararda; objektif hukuk dünyasında meydana gelen ve hukuki statüde değişiklik yapan düzenlemelerin eski düzenleme uyarınca statü kazanmış ve statüsü devam eden bireyleri de kapsayacağı, eğitim ve öğretim kalitesini arttırıp dünyadaki bilimsel gelişmeleri izlemeye yönelik olarak getirilen yabancı dil şartına, davacının devam eden öğrencilik statüsü nedeniyle tabi olacağından, kazanılmış haktan söz edilemeyeceği için yeni yönetmeliğin öğrencilik statüsünü kazanmış olanları da kapsamasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Konuyla ilgili bir başka kararda ise; 5.2.2004 tarih ve 25364 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karadeniz Teknik Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim, Sınav Değerlendirme ve Öğrenci İşleri Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Ek Madde ve Geçici Madde Eklenmesine Dair Yönetmelik ile geçme notunun sınıfın genel başarı durumuna göre belirlenmesi ve harf sistemine göre daha önce (50-59) not aralığında olan DD notunun başarısız kabul edilmesiyle, buna paralel düzenlemelerin iptali istemiyle açılan davada, dava konusu işlemi iptal eden mahkeme kararının Danıştay Sekizinci Dairesi’nce temyizen incelenmesi sonucunda verilen 23.03.2005 tarih ve 2005/1280 sayılı kararla; 2547 sayılı Yasanın verdiği yetkiye dayanılarak eğitim, öğretim ve sınav sisteminde eğitimin kalitesini ve verimini arttırmak amacıyla her zaman düzenleme yapılabileceği, bu düzenlemenin tüm öğrencileri kapsayacağı ve uygulanmasına engel bir durum yoksa hemen uygulamaya geçilebileceği, bu durumda eğitim öğretim kalitesini arttırmak amacıyla yapılan değişikliklere davacıların devam eden öğrencilik statüleri nedeniyle tabi olacağı ve kazanılmış haktan söz edilemeyeceği (geçici maddelerle 2003-2004 eğitim öğretim yılı için bir defaya mahsus eski uygulamanın devam etmesi dışında) gerekçesiyle yeni yönetmelikte hukuka aykırılık bulunmadığına karar verilmiştir[52].

Öğrencilere ilişkin olarak kazanılmış hak kavramıkonusunda verilmiş bulunulan yargı kararlarına sonraki bölümde detayıyla yer verilecektir.

18-Kurucu Vakıfla İlişkiler Bakımından Değerlendirmeler:

Vakıf üniversitelerinin kurucu vakıfla olan ilişkileri 2547 sayılı Kanunda çok kesin çizgilerle ayrılmış bulunmaktadır. Kurucu vakıf, hiçbir şekil veya suretle yükseköğretim kurumundan hak, menfaat veya gelir sağlayamamaktadır. Ayrıca, hem üniversitenin hem de kurucu vakfın birbirinden tamamen bağımsız, müstakil mahiyette tüzel kişilikleri bulunmaktadır. Dolayısıyla, herhangi birisinin tüzel kişiliğinin sona ermesi, diğerinin tüzel kişiliğinin de sona ermesini gerektirmemektedir. Buna karşın, kurucu vakfın başka bir iktisadi işletmesinin bulunması durumunda, bu kurumun hukuken kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunacağından bu kurum tarafından üniversiteye aktarılan kaynaklar veya kullandırılan paralar hukuken transfer fiyatlandırması hükümleri kapsamında değerlendirmeye tabi olacaktır.

19-Üniversiteler Tarafından İşletilen Konukevlerinin Vergisel Durumu:

KDVK’nun (1/3-g) maddesi ile genel ve katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettikleri birliklere, üniversitelere, dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi diğer müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim vehizmetlerinin katma değer vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır 9 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinde; orduevleri, askeri gazinolar, askeri kantinler, kışla gazinoları ile kamu kurumlarına ait misafirhane, kreş, yemekhane, eğitim ve dinlenme tesislerinin işletilmesi veya yönetilmesi suretiyle yürütülen faaliyetler kâr amacı taşımamaları nedeniyle ticari faaliyet kapsamına girmediğinden, münhasıran ilgili kurum ve kuruluş mensuplarına hitap etmeleri şartıyla vergiye tabi olmayacakları belirtilmiştir. Öte yandan, bu kuruluşlara yapılan mal teslimlerinin ve hizmet ifalarının KDVK’nun genel hükümleri çerçevesinde vergilendirileceği tabiidir.

Buna göre; üniversiteler tarafından işletilen konukevlerinin faaliyetleri, Tebliğde belirtildiği şekliyle kâr amacı taşımamak, münhasıran ilgili kurum ve kuruluş mensuplarına hitap etmek koşuluyla katma değer vergisine tabi tutulmayacaktır. Ancak, bahse konu konukevlerinin, ticari faaliyet kapsamına girecek şekilde kâr amacıyla işletilmesi ve münhasıran kendi kurum ve kuruluşları mensupları dışındakilere mal teslimi ve hizmet ifasında bulunması halinde Kanun’un 1. maddesi kapsamında değerlendirilip katma değer vergisine tabi tutulması gerekecektir. Bu açıklamalar çerçevesinde, üniversiteler tarafından ücret karşılığında işletilen konukevleri, kantinleri ile kafeterya ve spor tesislerinin katma değer vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

20-ATM Konulması Sonucu Kiralama İşleminin KDV Karşısındaki Durumu:

KDV’nun (1/3-f ) maddesinde, GVK’nun 70. maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemlerinin katma değer vergisine tabi olduğu, (17/4-d) maddesinde, iktisadi işletmelere dâhil olmayan gayrimenkullerin kiralanması işlemlerinin katma değer vergisinden istisna olduğu hükme bağlanmıştır.Bu hükümler çerçevesinde, kamu idareleri, dernekler, vakıflar ve belediyeler iktisadi işletme mahiyetinde olmadıklarından bunlara ait gayrimenkullerin kiralanması işlemleri de Kanunun (17/4-d) maddesi uyarınca katma değer vergisinden istisnadır.

21-Sigorta Prim Beyannanmeleri İçin Ödenen Damga Vergileri:

Bilindiği üzere, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1. maddesinde bu Kanuna Ekli (1) sayılı tabloda yazılı kâğıtların damga vergisine tabi olduğu; 3. maddesinde, damga vergisi mükellefinin kâğıtları imza edenler olduğu ve resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kâğıtların damga vergisinin kişiler tarafından ödeneceği; 8. maddesinde, bu Kanunda yazılı resmi daireden maksadın, genel ve özel bütçeli idarelerle, il özel idareleri, belediyeler ve köyler olduğu, bu dairelere bağlı olup ayrı tüzel kişiliği bulunan iktisadi işletmeler resmi daire sayılmayacağı; Kanuna ekli (1) sayılı tablonun "IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar" başlıklı bölümünün (2/b) fıkrasında vergi beyannamelerinin; (2/e) fıkrasında da sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgelerinin maktu damga vergisine tabi tutulacağı hükümlerine yer verilmiştir.

Öte yandan, 20.05.2006 tarih ve 26173 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5502 sayılı Kanun ile 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 1-24. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, bunun yerine Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuştur. Sözkonusu Kanunun "Vergi ve Fon Muafiyeti" başlıklı 36. maddesiyle de Sosyal Güvenlik Kurumu’na damga vergisi muafiyeti getirilmiştir.

Konuya ilişkin olarak yayınlanan 16 sayılı Damga Vergisi Sirkülerinin 3. bölümünde de, 488 sayılı Kanunun 8. maddesinde tanımlanan resmi daireler ya da damga vergisinden muaf tutulmuş, diğer kişi ve kuruluşlar tarafından 5502 sayılı Kanuna göre damga vergisi muafiyeti bulunan Sosyal Güvenlik Kurumu’na 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümleri gereğince verilecek sigorta prim bildirgesi niteliğindeki aylık prim ve hizmet belgesi ile e-bildirge sözleşmelerinin damga vergisine tabi tutulmaması gerektiği açıklanmıştır.

Diğer taraftan, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 56. maddesinin (b) fıkrasında, üniversiteler ve ileri teknoloji enstitülerinin genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanacağı; Ek 7. maddesinde de, vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, bu kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan aynen istifade edeceği hükme bağlanmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, vakıf üniversitesi olarak kurulan ve 2547 sayılı Kanun uyarınca muafiyeti bulunan üniversiteler tarafından 5502 sayılı  Kanuna göre damga vergisi muafiyeti bulunan Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilecek sigorta pirim bildirgelerinin ve resmi daire olan vergi dairesine verilecek vergi beyannamelerinin damga vergisine tabi tutulmaması gerekmektedir.

V-ÜNİVERSİTE FAALİYETLERİNE İLİŞKİN OLARAK ÇEŞİTLİ DANIŞTAY, YARGITAY VE ANAYASA MAHKEMESİ NEZDİNDEKİ ÖNEMLİ YARGI KARARLARI:

1-Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yabancı Ülkelerdeki Yükseköğretim Kurumlarından Örgün Veya İkinci Öğretime Geçiş Yapan Öğrenciler İle Yurtdışında Eğitim Gören Ve Denklikleri Yapılarak Türkiye’deki Bir Lisans Tamamlamalarına Karar Verilen Ve Üniversitelere Yerleştirilen Öğrencilerin Geçiş Yaptıkları Kurumun İkinci Öğretim Ücretini Ödeyeceklerine İlişkin Düzenlemenin Hukuka Uygun Olduğu Hk[53]:

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nca gereği görüşüldü:

Dava, Çankaya Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümüne yatay geçiş yapan davacıdan, ikinci öğretim ücreti istenmesine ilişkin Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nün 16.1.2003 günlü, 138 sayılı işlemi ile bu işlemin dayanağı 14.11.2002 günlü, 24936 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "2002-2003 Öğretim Yılında Yükseköğretim Kurumlarında Cari Hizmet Maliyetine Öğrenci Katkısı Olarak Alınacak Katkı Payları ile İkinci Öğretim Ücretlerinin Tespitine Dair Esaslar"a ilişkin Bakanlar Kurulu’nun 6.8.2002 günlü, 2002/4727 sayılı kararının 25. maddesinin iptali ile fazladan ödemek durumunda kalındığı iddia edilen 605.000.000 - liralık öğrenci katkı payınının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Danıştay Sekizinci Dairesi 7.6.2004 günlü, E:2003/1171, K:2004/2681 sayılı kararıyla, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nın 46. maddesinde yükseköğretim kurumlarında cari hizmet ödeneklerinin, öğrenci başına olmak üzere belirleneceği, öğrenci başına düşen cari hizmet ödeneğinin, öğrenim dallarının niteliklerini ve süreleri ile yükseköğretim kurumlarının özellikleri gözönünde tutularak Yükseköğretim Kurulu’nca farklı miktarlarda tespit edileceği, bu miktar ile uygulamaya ilişkin esas ve usullerin her yıl Bakanlar Kurulu’nca belirleneceği; 3843 sayılı Kanunun 7. maddesinde ise ikinci öğrenim isteğe bağlı ve paralı olduğu, paralı öğretime kabul edilecek öğrencilerin ödeyecekleri öğrenim ücretlerinin, öğrenim dallarının niteliklerine göre öğrenci maliyetleri de dikkate alınarak, Yükseköğretim Kurulu’nun görüşü, Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerisi üzerine Bakanlar Kurulu’nca tespit edileceği, alınacak ücretlerin normal örgün öğretim için belirlenen cari hizmet maliyetinin yarısından az olamayacağı kuralının yer aldığı; dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı’nın 25. maddesinde ise vakıf yükseköğretim kurumları ve yabancı ülkelerdeki yükseköğretim kurumlarından örgün veya ikinci öğretime geçiş yapan öğrenciler ile yurtdışında eğitim gören ve denklikleri yapılarak Türkiye'deki bir üniversitede lisans tamamlamalarına karar verilen ve üniversitelere yerleştirilen öğrencilerin geçiş yaptıkları kurumun ikinci öğretim ücretini ödeyeceklerinin belirlendiği, Devlet payı ve cari hizmet katkı paylarının, yükseköğretim kurumlarının öğretim nitelikleri ve süreleri ile öğrenci sayısına göre bu kurumların bütçelerine konulmakta olduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla önceden belirlenen bu miktarlara göre oluşturulan unsurlarda azalma ya da artma olmasının bütçe uygulamasında uyumsuzluğa neden olacağı, diğer yandan, Devlet üniversitesinden yatay geçiş yapan öğrenciler için önceden ödenek hesaplanmış olduğu, vakıf üniversitelerinden yatay geçiş yapan öğrencilerle durumları farklı olacağından, ortada eşitlik ilkesine ve Bakanlar Kurulu’na yasa ile verilen yetkilere aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı, kendisiyle aynı eğitimi alan öğrencilerden daha fazla katkı payı ödemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir. Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Sekizinci Dairesi’nce verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddine, Danıştay Sekizinci Dairesinin 7.6.2004 günlü, E:2003/1171, K:2004/2681 sayılı kararının ONANMASINA, 9.6.2005 günü oybirliği ile karar verildi.

2-Vakıf Üniversitelerine Devlet Yardımı Yapılması Konusunda, İdarenin Takdir Yetkisinin Bulunduğu Hk[54]:

Davacı üniversitenin Devlet yardımı yapılması yolundaki talebinin red-
dine ilişkin Yükseköğretim Yürütme Kurulu’nun ... gün ve ... sayılı kararının herhangi bir gerekçeye dayanmadığı, eşitlik ve hakkaniyet ilkesine uygun olmadığı öne sürülerek iptali istenmiştr. Dava; Fatih Üniversitesi’ne 1999 yılında, Devlet yardımı yapıl-
ması yolundaki başvurunun reddine ilişkin Yükseköğretim Yürütme Kurulunun ... gün ve ... sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.2547 sayılı Kanunun Ek-18 maddesi, Yükseköğretim Kurulu’nun görüşü Milli Eğitim Bakanlığı’nın teklifi üzerine Maliye Bakanlığı’nca vakıf üniversitelerine yardım yapılabileceğini düzenlemiş ise de, YÖK görüşü olayımızda kesin sonuç doğurmakta, dolayısıyla yardım istemi, Milli Eğitim Bakanlığı’na ve Maliye Bakanlığı’na intikal etmemektedir. YÖK görüşü, teklif niteliğini taşıdığından ve sonuç doğurup ilgili bakanlıklarca konu ele alınamadığından, dava konusu işlemin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem niteliğinde olduğuna oyçokluğuyla karar verildikten sonra işin esasına geçildi.2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nın Ek 18. maddesinde, vakıflar tarafından kurulmuş yükseköğretim kurumlarının giderlerine katkıda bulunmak amacıyla ilgili yükseköğretim kurumunun müracaatı, Yükseköğretim Kurulu’nun görüşü ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın teklifi üzerine Maliye Bakanlığı’nca Devlet yardımı yapılabileceği belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Türkiye Sağlık ve Tedavi Vakfı tara-
fından ... gününde ... sayılı Yasa ile kurulan Fatih Üniversitesi
Rektörlüğü’nün 1999 yılı için Devlet yardımı talebinin değerlendiril-
mesi üzerine Yükseköğretim KuruluDenetleme Kurulu’nca hazırlanan ...
günlü raporda, özetle, üniversitede ...'si kadrolu olmak üzere toplam
... öğretim elemanının bulunduğu, kadrolu öğretim üyelerinin 23'ünün
henüz eğitim ve öğretime açılmamış ve ne zaman başlayacağı belli olma-
yan, sadece 9 uzmanlık öğrencisi olan Tıp Fakültesinde görevli olması
nedeniyle, 23 öğretim üyesinin ve part-time olarak çalışan öğretim
elemanlarının toplam sayıdan düşülmesi halinde, öğrenci başına düşen
öğretim üyesi sayısının Devlet üniversitesine göre düşük olduğu, bazı
lisans programlarında ikiden az, bazılarında ise hiç öğretim üyesinin
olmadığı, 1996 yılından bu yana ulusal ve uluslararası dergilerde 74
makalenin yayınlandığı, burslu öğrenci sayısının %10 limitini aştığı,
kitap ve periyodikler alımı için 9.8 milyar lira ayrıldığı, bu miktarın yeni bir üniversite için kesinlikle yeterli olmadığı, ÖSS de yüksek puanlı öğrencilerin Fatih Üniversitesi’ne eğilimli oldukları, üniversite birimlerinde ihtiyacı karşılayacak düzeyde dershane, laboratuar, konferans salonu, okuma salonu, kütüphane, sosyal tesis, açık spor tesislerinin bulunduğu, kapalı spor tesislerinin olmadığı 400 öğrenci kapasiteli 5 öğrenci yurduna sahip olduğu ve cemaatçi yurdu görünümü sergilediği, öğrencilerin bir çok klüp ve kollar oluşturarak kültürel ve sosyal faaliyetler yaptığı, üniversitede öğrenci başına
düşen cari giderlerin, Devlet üniversiteleri ortalamasına göre yüksek
olduğu tespit edilerek, anılan üniversitenin Devlet yardımı talebinin
karşılanmasının uygun olmayacağı belirtildiği, aynı kurul tarafından
Fatih Üniversitesinin 1999 yılı genel denetimiyle ilgili yapılan incelemeler sonucunda hazırlanan ... günlü bir raporda ise, bölümlerin bir kısmında YÖK Yürütme Kurulu ilke kararında belirtilen üç kadrolu öğretim üyesinin bulunmadığı, 2547 sayılıKanunun 40/a ve 31. maddelerine göre diğer üniversitelerden gelen öğretim üyelerinin bir kısmına, kendi üniversitelerinden olumlu cevap gelmeden ders verdirildiği, kampüs alanının süratle gelişmekte olan bir üniversite için yetersiz olduğu, gelecekte üniversitenin teşkilatı genişledikçe ve öğrenci sayısı arttıkça daha da yetersiz kalacağı, yardımcı doçent, doçent ve profesörlük kadrolarına yapılan atamalarda sadece bir kararname ile yetinildiği, bilim jürisi raporu alma, ilgili yönetim kurulunda görüşme gibi konularda 2547 sayılı Kanunda belirtilen hususlara uyulmadığının tespit edildiği, anılan raporlar ile Mevzuat ve Plan-Bütçe Komisyonu raporunun birlikte değerlendirilmesi sonucunda Yükseköğretim Yürütme Kurulu’nun dava konusu kararıyla davacı üniversite rektörlüğünün talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır. Vakıf üniversitelerine Devlet yardımı yapılması konusunda, davalı idarenin takdir yetkisine sahip olduğu, olayda ise, yukarıda anılan inceleme ve tespitlere dayalı olarak, Devletyardımı talebinin uygun görülmediği, bu durumun da, anılan yasa hükmüne ve kamu yararına uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, usulden ve esastan oy çokluğu ile davanın reddine, karar verildi.

3- Üniversitesinde Profesör Olarak Görev Yapan Davacının İş Akdinin Feshine İlişkin İşlemin İptali İstemiyle Açılan Davanın Görüm Ve Çözümünün İdari Yargının Görevinde Olduğu Hk[55]:

“...

İstemin Özeti: Davalı idarede profesör olarak görev yapan davacının iş akdinin feshine ilişkin 16.4.2002 günlü ... Üniversitesi Rektörlüğü işleminin iptali istemiyle açılan davada; davacının 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda öngörülen usule uygun bir şekilde atamasının yapılmamış olması, tamamen tarafların serbest iradesine dayalı olarak akdedilen sözleşmenin 9. maddesine göre de ihtilafların çözümünde ...Mahkemeleri ve İcra Daireleri’nin yetkili olduğunun belirlenmiş bulunması karşısında, idari yargı yerince çözümü gereken idari bir işlem veya idari bir sözleşmeden bahsedilemeyeceğinden, uyuşmazlığın çözümünün adli yargı yerlerinin görevine girdiği gerekçesiyle davayı görev yönünden reddeden ... İdare Mahkemesi’nin ... gün ve ... sayılı kararının, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti: Dava konusu sözleşmede idareye tek taraflı hiçbir yetki tanımamış olmasının uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine dayandığını göstereceği, davacının öğretim üyeliği görevinden çıkarılmadığı, sadece iş akdinin feshedildiği öne sürülerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü :
Uyuşmazlık, ... Üniversitesinde profesör olarak görev yapan davacının, iş akdinin feshedilmesine ilişkin işlemden doğmuştur. Anayasanın 130. maddesinin birinci fıkrasında, kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet tarafından kanunla kurulacağı belirtildikten sonra, 2. fıkrasında, kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceğine ilişkin ayrık bir hüküm konulmuştur. Gerçek kişiler ve Devletten başka tüzel kişilere yükseköğretim kurumu kurma olanaksızlığının istisnası olan vakıflara tanınmış bu ayrıklık; anılan maddenin 10. fıkrasında " Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir." kuralına bağlıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin E:1990/2, K:1990/10 sayılı kararında, Anayasadaki bu konuya ilişkin hükümler şöyle açıklanmaktadır; “Maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne surette olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının örgütlenmeleri ve işleyişleri ile ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilmiştir.”

 Anayasa Mahkemesi, bu ilkelerin, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim kurumlarına yönelik olduğunu, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde düzenlendiğini belirtmiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa 2880 sayılı Kanun ile eklenen ve vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumları ile ilgili düzenlemeler getiren Ek Madde 2'de, vakıfların, kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla ve mali ve idari hususlar dışında akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu kanunda gösterilen usul ve esaslara uymak kaydıyla yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını kurabilecekleri belirtilmiş, Ek Madde 5'de, vakıf mütevelli heyetinin, yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapacağı, atamalarını ve görevden alınmalarını onaylayacağı, aynı Kanundaki Ek Madde 8'de ise, vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarındaki akademik organların, Devlet Yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar gibi düzenleneceği ve onların görevlerini yerine getireceği, öğretim elemanlarının niteliklerinin Devlet Yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarının nitelikleri ile aynı olacağı kuralı yer almıştır. Davalı Yeditepe Üniversitesi de anılan mevzuat hükümleri çerçevesinde 2809 sayılı Yükseköğretim Teşkilatı Hakkındaki Kanuna 4142 sayılı Yasa ile eklenen Ek 39. madde ile vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlere tabi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip olarak kurulmuştur. İdari rejime dayalı olarak düzenlenmiş bulunan Türkiye'nin yönetim yapısında, kamu tüzel kişiliği idari yargının görev alanının belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden birisidir. Kamu tüzel kişilerinin kuruluş amacı kamu yararı; faaliyet konuları ise kamu hizmetidir. Dolayısıyla, özel hukuk tüzel kişilerine nazaran üstün ve ayrıcalıklı kamu gücüne sahiptirler ve tek taraflı işlemlerle yeni hukuki durum yaratabilirler. Bu nedenle de personeli kamu hukukuna tabidir. Kanunla kurulma ve kamu tüzel kişiliğine sahip olmanın yanısıra "bilimsel özerklik" de Devlet üniversitelerinin yanısıra vakıf üniversitelerinin de tabi olduğu Anayasal ilkelerden birisidir. Üniversitelerde bilimsel özerklik ilkesi benimsenirken güdülen amaç, yükseköğretimin çeşitli siyasal çevre ve baskı grupları ile düşünce kümelerinin etkisinin dışında tutarak, bilimsel amaç, hedefler ve gereksinimlerine bağlı olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle de, bilimsel faaliyetin asli unsurları olan yükseköğretim elemanlarının, görevleri, unvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri gibi özlük haklarının kanunla düzenleneceği konusunda anayasal teminat altına alınmıştır.

Kamu tüzel kişiliğine ve ayrıcalıklı kamu gücüne sahip olan davalı vakıf üniversitesinin, kamu hizmeti görmek amacıyla, davacı öğretim üyesi ile aralarında yaptığı sözleşme, kamu hukukuna tabi idari hizmet sözleşmesi niteliğindedir. Aksi düşünce, hem "bilimsel özerkliğin" sağlanması yolundaki Anayasal hedefe, hem de öğretim elemanlarının "güvenliği" konusunun, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa tabi olduğu yolundaki anılan yasal düzenlemelere aykırı düşecektir.Bu durumda, davacının iş akdinin feshine ilişkin işlemin yargısal denetiminin idari yargı yerlerinde yapılması gerektiğinden, uyuşmazlığın çözümünün adli yargının görevinde olduğu gerekçesiyle davayı görev yönünden reddeden İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, ... İdare Mahkemesi kararının bozulmasına 4.2.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.”

4-Bilkent Üniversitesi Öğretim Ücretinin ABD Doları Karşılığı Türk Lirası Olarak Belirlenmesinde, Ülkenin İçinde Bulunduğu Ekonomik İstikrarsızlıklar Nedeniyle Kaliteli Bir Eğitim Verme Amacının Gerçekleşmesini Engelleyici Faktörleri En Aza İndirme Gayesiyle Hareket Edilmediği, Dolayısıyla Anayasanın Ve 2547 Sayılı Kanunun Öngördüğü Gibi Kazanç Amacıyla Hareket Edilmediği Sonucuna Ulaşıldığından,2547 Sayılı Kanunun Ek 9. Maddesi Uyarınca Öğretim Ücretini Belirleme Yetkisine Sahip Olan Üniversite Mütevelli Heyetinin Takdir Yetkisine İstinaden Tesis Ettiği İşlemde Hukuka Ayrılık Bulunmadığı Hk[56]:

“İstemin Özeti : ... Üniversitesi öğrencisi olan davacının, öğrenim ücretinin ABD Doları karşılığı Türk Lirası olarak ödenmesinin istenilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalımı gözardı eden ve tespit ettiği öğretim ücreti ile ödeme imkansızlığı yaratan böylece Anayasanın 42. maddesinde öngörülen "Kimse eğitim ve öğretim haklarından yoksun bırakılamaz" ilkesini ihlal edecek sonuç yaratan davalı idarenin ücret fiyatını istikrarsız bir seyir izleyen dövize bağlı olarak tespitinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden ... İdare Mahkemesi’nin ... gün ve ... sayılı kararının, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık; ... Üniversitesi öğrencisi olan davacının, öğrenim ücretinin ABD Doları karşılığı Türk Lirası olarak ödenmesinin istenilmesine ilişkin işlemden kaynaklanmaktadır.
İdare Mahkemesi’nce; ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalımı gözardı eden ve tespit ettiği öğretim ücreti ile ödeme imkânsızlığı yaratan böylece Anayasanın 42. maddesinde öngörülen "Kimse eğitim ve öğretim haklarından yoksun bırakılamaz" ilkesini ihlal edecek sonuç yaratan davalı idarenin ücret fiyatını istikrarsız bir seyir izleyen dövize bağlı olarak tespitinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
T.C. Anayasanın 130. maddesinde; üniversitelerin asıl olarak Devlet tarafından kanunla kurulacağı, ancak kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla, vakıflar tarafından kanunda gösterilen usul ve esaslara göre Devletin gözetim ve denetimine tabii yükseköğretim kurumları kurulabileceği hükme bağlanmıştır.2547 sayılı YÖK’nun Ek 2. maddesinde, vakıfların, kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla mali ve idare hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu kanunda gösterilen usul ve esaslara uymak kaydıyla yükseköğretim kurumları ve bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını kurabilecekleri; Ek 9. maddede ise, vakıf yükseköğretim kurumları öğrencilerinden alınacak ücretlerin üniversite mütevelli heyeti tarafından tespit edileceği belirtilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Bilkent Üniversitesi’nde, mütevelli heyetinin, ülkedeki ekonomik istikrarsızlıktan etkilenmeksizin kaliteli bir eğitim sunmak amacıyla öğretim ücretini ABD Doları karşılığı Türk Lirası olarak belirlediği, bu hususların Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı Kılavuzu ile her yıl öğrencilere duyurulduğu, ... Üniversitesine ait bölümlere girmek isteyen öğrencilerin bu koşulları bilerek tercihte bulundukları, davacının da 2000-2001 ders yılında bütün programlar için 5.400 ABD Doları karşılığı Türk Lirası olarak belirlenen ücret kabul ederek öğrenime başladığı, bu öğretim ücretinde üniversitenin açıkladığı oranın dışında bir artış yapılmadığı, üstelik öğrencilerden alınan öğretim ücretlerinin toplamının üniversite bütçesinin 1/3'ünden daha az bir kısmını teşkil ettiği, üniversite gelirlerinin büyük bir kısmını kurucu vakıfların temin ettiği kaynakların bağışları projeler ve diğer faaliyetlerden elde edilen gelirlerin oluşturduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda; ... Üniversitesi öğretim ücretinin ABD Doları karşılığı Türk Lirası olarak belirlenmesinde ülkenin içinde ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle kaliteli bir eğitim verme amacının gerçekleşmesini engelleyici faktörlerin en aza indirme gayesiyle hareket edildiği, dolayısıyla Anayasanın ve 2547 sayılı Kanunun öngördüğü gibi kazanç amacıyla hareket edilmediği sonucuna ulaşıldığından, 2547 sayılı Kanunun Ek 9. maddesi uyarınca öğretim ücretini belirleme yetkisine sahip olan üniversite mütevelli heyetinin takdir yetkisine istinaden tesis ettiği işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle ... İdare Mahkemesi kararının bozulmasını, 26.6.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.”

5- Vakıf Üniversitelerine 2547 Sayılı Kanunun 18. Maddesi Uyarınca Yapılan Devlet Yardımlarında Vakıf Üniversitelerinin Taşınmaz Mallarının Da Göz Önüne Alınması Gerektiği Hk[57]:

İstemin Özeti: Fatih Üniversitesi’nin 2002 yılında Devlet yardımı yapılmasına ilişkin talebinin reddine yönelik işlemin iptali istemiyle açılan davada; 2547 sayılı Kanunun Ek 18. maddesinde aranan şartların sağlanıp sağlanmadığı esas alınarak davacı üniversite talebinin değerlendirilmesi gerekirken, hukuken geçerli somut bilgi ve belge sunulmadan Kanunun öngördüğü asgari şartları yerine getirdiği sabit olan davacı üniversitenin 2002 yılı Devlet yardımı talebinin reddine yönelik işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Ankara 11. İdare Mahkemesi’nin 31.12.2003 gün ve E.2003/700, K:2003/2022 sayılı kararının, daha önceki yıllardaki Devlet yardımı talebinin reddedilmesi üzerine davanın retle sonuçlandığı, bu davaların emsal alınması gerektiği öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:
Temyiz istemine konu uyuşmazlık, davacı Üniversite'ye 2002 yılında Devlet yardımı yapılmamasına ilişkin davalı kurum işleminden kaynaklanmış; İdare Mahkemesi de 2547 sayılı Kanunun Ek 18. maddesindeki koşulların oluştuğu gerekçesiyle bozulması istenen kararla dava konusu işlemi iptal etmiştir. 2547 sayılı YÖK’nun sözü edilen Ek 18. maddesinde, vakıf yükseköğretim kurumlarına Devlet yardımı yapılabilmesi için gereken koşullar öngörülmüştür. Ancak, bu koşullardan önce, vakıf yükseköğretim kurumlarının kuruluşlarında ve vakıf tüzel kişiliğinin sona ermesi durumlarında gözetilecek hususların aranması Anayasamızın 130. maddesinde öngörülen, vakıf yükseköğretim kurumlarının Devletin gözetim ve denetimi altında oldukları yolundaki temel ilkenin bir gereğidir. Gerçekten de, 2547 sayılı Kanunun Ek 3. maddesinin (a) bendinde, kurulacak yükseköğretim kurumunun bina, araç, gereç ve diğer maddi yapıları ve malzemelerin hazır bulunduğunu veya bunların sağlanması için yeteri kadar bir meblağın tahsis edildiğini gösteren belgenin, yükseköğretim kurumu kurma sırasında başvuruya ekleneceği belirtilmektedir. Aynı Kanunun Ek 15. maddesinde ise, vakıf tüzelkişiliğinin herhangi bir şekilde nihayete ermesi halinde, yükseköğretim kurumu tüzelkişiliğine tahsis edilen hertürlü taşınır ve taşınmaz malın, araç-gereç, malzeme, para ve ekonomik değeri olan haklarla birlikte yükseköğretim kurumu mülkiyetine geçeceği açıklıkla vurgulanmıştır. Anılan madde bu açıklığı ile vakıf yükseköğretim kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz mal olması gerektiğini öngörmektedir. Bu durumun, yükseköğretimin sürdürüleceği taşınmaz mala duyulan gereksinim yanında, vakıf tüzelkişiliğinin sona ermesi veya vakıf yükseköğretim kurumu faaliyetinin durdurulması veya kapatılması halinde, eğitimin aksamadan yürütülebilmesinin güvenliğini sağlamak düşüncesinin de bir yansıması olduğunda kuşku yoktur. Belirlenen bu yasal konum karşısında, Devletin vakıf yükseköğretim kurumlarına yardım yaparken Ek 3. madde ışığında Ek 15. maddenin öngörüleriyle amaçlanan taşınmaz mal varlığını da arayacağı anlaşılmaktadır. Zaten, Dairemizin 11.6.2002 gün ve E:2001/2287, K:2002/3468 sayılı ve 25.2.2003 gün ve E:2002/3567, K:2003/856 sayılı kararlarıyla bu konu belirlenmiş ve yargısal yaklaşım olarak yerleşmiştir.

Bu durumda, davacı Üniversite’ye 2002 yılında Devlet yardımı yapılırken taşınmaz mal durumu gözönünde tutulmadan verilen İdare Mahkemesi kararında hukuksal yerindelik bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle, Ankara 11. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 28.9.2004 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

6- Okulla İlişiği Kesilen Ve Af Kanunu Sonucunda Okula Tekrar Kayıt Yaptıran Davacı, Bu Tarihte Öğrencilik Statüsü Kazandığı Bu Tarihteki Öğrenim Ücretini Ödemesi Gerektiği Hk[58]:

İstemin Özeti:4584 sayılı Kanundan yararlanarak 2000 yılında kayıt yaptıran davacının, yıllık öğrenim ücretini üniversiteye ilk kayıt olduğu 1997 akademik yıldaki miktarda ödeme talebinin uygun bulunmamasına ilişkin 10.3.2003 gün ve 238 sayılı işlemin iptali ve başvurusunda belirttiği öğrenim ücretlerinin farklarının yasal faiziyle birlikte iadesi istemiyle açılan davada; davacı her ne kadar af kanunundan yararlanarak yeniden kayıt yaptırmış ise de, 4584 sayılı Kanunda belirtildiği gibi başarılı olması nedeniyle öğrenciliğe intibakı yapıldığından ve öğrencilik hakları devam ettiğinden öğrenim ücretiyle ilgili olarak ilk giriş tarihine göre hak kazanacağı lehine durumların da devam ettiğinin kabulünün gerekeceği gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden, davacının daha önceki yıllarda ödediği 5.000 ABD Doları öğrenim ücretinden 1997 tarihinde ilk kaydını yaptırdığı tarih itibariyle ödemesi gereken yıllık 3.000 ABD Doları öğrenim ücreti farkının yasal faiziyle birlikte iadesi istemini ise, davacının daha önceki yıllarda ödediği ve dava konusu etmediği öğrenim ücretleri artık taraflar arasında alacak-borç ilişkisine dönüştüğünden, bu haliyle istemin adli yargı yerlerince değerlendirilmesi gerekeceği gerekçesiyle davanın bu kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar veren Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 26.02.2004 gün ve E:2003/481, K:2004/342 sayılı kararının; iptale ilişkin kısmının; af kanunu üzerine kayıt yaptıran öğrencinin öğrencilik statüsünü kazandığı 2000 yılındaki öğrenim ücretini ödemesinin hukuka aykırı olmadığı öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:

Uyuşmazlık, 4584 sayılı Kanundan yararlanarak 2000 yılında kayıt yaptıran davacının, yıllık öğrenim ücretini üniversiteye ilk kayıt olduğu 1997 akademik yıldaki miktarda ödeme talebinin uygun bulunmamasına ilişkin 10.3.2003 gün ve 238 sayılı işlemin iptali ve başvurusunda belirttiği öğrenim ücretlerinin farklarının yasal faiziyle birlikte iadesi isteminden doğmuştur. İdare Mahkemesi’nce, davacı her ne kadar af kanunundan yararlanarak yeniden kayıt yaptırmış ise de, 4584 sayılı Kanunda belirtildiği gibi başarılı olması nedeniyle öğrenciliğe intibakı yapıldığından ve öğrencilik hakları devam ettiğinden öğrenim ücretiyle ilgili olarak ilk giriş tarihine göre hak kazanacağı lehine durumların da devam ettiğinin kabulünün gerekeceği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiş, davacının daha önceki yıllarda ödediği öğrenim ücreti farkının yasal faiziyle birlikte iadesi istemi hakkında ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olup, anılan kararın iptale ilişkin kısmı davalı idarece temyiz edilmiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununın Ek 2. maddesinde, vakıfların, kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu kanunda gösterilen usul ve esaslara uymak kaydıyla yükseköğretim kurumları ve bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını kurabilecekleri; Ek 9. maddede ise, vakıf yükseköğretim kurumları öğrencilerinden alınacak ücretlerin üniversite mütevelli heyeti tarafından tespit edileceği hükümleri yer almıştır. 2000 Yılı Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzunun 19. maddesinde, "Başkent Üniversitesi’nde eğitimin ücrete tabi olduğu, 2000-2001 ders yılında öğretim ücretinin bütün programlar için yıllık 5.000 ABD Doları karşılığı Türk Lirası olduğu belirtilmiştir. Dosyasının incelenmesinden; davacının 1997-1998 eğitim-öğretim yılında Hukuk Fakültesine kayıt yaptırdığı, bu tarihte öğrenim ücretinin 3.000 ABD Doları olduğu, 24.10.1998 tarihinde öğrenim ücretini yatırmaması ve ders kaydını yenilememesi nedeniyle üniversiteden kaydının silindiği, 4584 sayılı Kanundan yararlanarak af sınavına giren ve başarılı olan davacının 16.10.2000 tarihinde üniversiteye tekrar kaydının yapıldığı, 2000 yılı için ÖSYM Sınav Kılavuzunda belirtilen öğrenim ücreti olan 5000 ABD Dolarının yeniden kayıt yaptırdıktan sonra davacı tarafından yatırılarak eğitimine devam ettiği, 30.01.2003 tarihinde 1997 tarihinde okula giriş yapan öğrencilerin 3000 ABD Doları öğrenim ücreti ödemeye devam ettikleri, kendisinin de bu miktarda ödemesi gerektiğini ileri sürerek fazladan ödediği 2000 ABD Doları öğrenim ücretinin bundan sonraki ödemelerine mahsup edilmesi istemi ile başvuruda bulunduğu, başvurusunun reddi üzerine bakılmakta olan uyuşmazlığın doğduğu anlaşılmaktadır. Olayda, 1997 yılındaki ilk kayıt ile öğrencilik statüsü kazanan davacının, 24.10.1998 tarihinde kaydının silinmesi ile üniversiteden ilişiğinin kesildiği, 4584 sayılı Af Kanunu uyarınca girdiği sınavda başarılı olarak 16.10.2000 tarihinde üniversiteye tekrar kaydının yapıldığı, bu durumda davacının öğrencilik statüsünü sınavda başarılı olarak kaydının yeniden yaptırdığı 16.10.2000 tarihinde kazandığı tartışmasızdır. Şu hale göre, yeni kayıt ile 16.10.2000 tarihinde öğrencilik statüsünü yeniden kazanan davacının öğrencilik statüsünü kazandığı tarihteki yönetmelik ve eğitim programlarından sorumlu tutulacağı gibi, o yıl için Mütevelli Heyeti tarafından belirlenen öğrenim ücretini de ödemesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararda yasal isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Ankara 7. İdare Mahkemesi kararının temyiz edilen kısmının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine 21.12.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.”

7-Vakıf Üniversitesinde, İş Kanununa Tabi Olarak İdari-Mali İşler Daire Başkanı Olarak Akademik Kadro Dışında Görev Yapan Davacının, İş Akdinin Fesh Edilmesine İlişkin Uyuşmazlığın, Adli Yargının Görevinde Olduğu Hk[59]:

İstemin Özeti: Başkent Üniversitesi İdari ve Mali İşler Daire Başkanı olarak görev yapan davacının iş akdinin feshine ilişkin Üniversite Üst Disiplin Kurulu’nun 19.2.2004 gün ve 1 sayılı kararı ile bu kararın onaylanmasına ilişkin Başkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti’nin 28.2.2004 gün ve 34 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada; 4857 sayılı İş Kanununa dayanılarak yürürlüğe konulan Başkent Üniversitesi Personel Yönetmeliğinin 2. maddesinde, Başkent Üniversitesi ve ona bağlı sağlık kuruluşlarında akademik personel dışında kalan, görev ve unvanları ne olursa olsun, tüm çalışanların fiillerine ilişkin disiplin suçları, cezaları ve bunları vermeye yetkili disiplin kurulları, disiplin soruşturması, görevden uzaklaştırma ve itiraz usulleri ile uygulama şekillerinin gösterildiği, bu durumda bu yönetmeliğe tabi ve işçi statüsünde olan davacının, hakkında yapılan soruşturma sonucunda iş akdinin feshine yönelik Disiplin Kurulu kararına karşı açılan iş bu davanın görüm ve çözümünde idari yargının görevli bulunmadığı gerekçesiyle davayı görev yönünden reddeden Ankara 5. İdare Mahkemesi’nin 6.7.2004 gün ve E:2004/1533, K:2004/1271 sayılı kararının, kamu hizmeti yürüten ve kamu tüzel kişiliğini haiz davalı Üniversite’nin, kamu gücüne dayalı olarak tesis ettiği dava konusu işlemin, idare hukuku kapsamında olduğu, öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:
İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır. İdare Mahkemesi’nce verilen kararın dayandığı gerekçe usul ve Kanuna uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına ve yargılama giderlerinin temyiz isteminde bulunan üzerinde bırakılmasına 11.1.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

8- Vakıf Üniversitelerinden Devlet Üniversitelerinin Tıp Fakültesine Yatay Geçiş Yapanlardan, Cari Hizmet Maliyetinin Yarısının Öğrenim Ücreti Olarak Alınmasında Hukuka Aykırılık Bulunmadığı Hk[60]:

Davanın Özeti : … Üniversitesinden, … Üniversitesi Tıp Fakültesine yatay geçiş yapan davacıdan cari hizmet maliyetinin yarısının ödenmesinin istenmesine ilişkin ? Üniversitesi Rektörlüğü işlemi ile bu işlemin dayanağı olan ve 25.08.2004 gün ve 25564 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan "2004-2005 Öğretim Yılında Yükseköğretim Kurumlarında Cari Hizmet Maliyetlerine Öğrenci Katkısı Olarak Alınacak Katkı Payları ile İkinci Öğretim Ücretlerinin Tespitine Dair Esasları" belirleyen 2004/7736 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 25. maddesinde yer alan "Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve Eczacılık Fakültesine geçiş yapan öğrenciler cari hizmet maliyetinin yarısını öğrenim ücreti olarak öderler" ibaresinin iptali ile fazla yapılan ödemenin yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesi istemidir.

Başbakanlığın Savunmasının Özeti: Vakıf yükseköğretim kurumlarından Devlet üniversitelerine yatay geçiş yapan öğrencilerin, geçiş yaparken sözkonusu cari hizmet maliyeti katkı payını da kabul ettiklerinin kabulü gerektiği, vakıf üniversitelerine daha düşük puanla giren öğrencilerden, yatay geçiş yaptıkları Devlet üniversitelerindeki öğrencilerle aynı katkı payının alınmasının eşitliğe aykırı olacağı, vakıf üniversitelerinin öğrenim ücretlerinin çok daha fazla olduğu, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:
Dava, davacıdan cari hizmet maliyetinin yarısının ödenmesinin istenmesine ilişkin … Üniversitesi Rektörlüğü işlemi ile bu işlemin dayanağı olan ve 25.08.2004 gün ve 25564 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan "2004-2005 Öğretim Yılında Yükseköğretim Kurumlarında Cari Hizmet Maliyetlerine Öğrenci Katkısı Olarak Alınacak Katkı Payları ile İkinci Öğretim Ücretlerinin Tespitine Dair Esasları" belirleyen 2004/7736 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 25. maddesinde yer alan "Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve Eczacılık Fakültesine geçiş yapan öğrenciler cari hizmet maliyetinin yarısını öğrenim ücreti olarak öderler" ibaresinin iptali ile fazla yapılan ödemenin yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun "Cari Hizmet Maliyeti" başlıklı 46. maddesinde, yükseköğretim kurumlarında cari hizmet ödeneklerinin, öğrenci başına olmak üzere belirleneceği, öğrenci başına düşen cari hizmet ödeneğinin, öğrenim dallarının nitelikleri ve süreleri ile yükseköğretim kurumlarının özellikleri göz önünde tutularak Yükseköğretim Kurulu’nca farklı miktarlarda tespit edileceği, bu miktarın her yıl Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek kısmının Devletçe karşılanarak öğrenci adına ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine ödenek olarak kaydolunacağı, geri kalan kısmının öğrenci tarafından ödeneceği, Devletçe karşılanacak kısmın cari hizmet maliyetlerinin yarısından az olamayacağı, Devlet ve öğrenci tarafından yapılacak ödemelerin miktar ve bölgelere göre oranları, yabancı uyruklu öğrencilerden alınacak ücretlerin miktarı ile uygulamaya ilişkin esas ve usullerin her yıl Bakanlar Kurulu’nca en geç Temmuz ayı içerisinde belirleneceği, öğrenci tarafından ödenecek miktarın, istekleri halinde ödeme güçlüğü olan öğrencilere Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nca kredi olarak verilebileceği,...cari hizmet maliyetine öğrenci katkısı ve öğrenci sosyal tesis ve faaliyetlerinden elde edilen gelirler ile yükseköğretim kurumlarınca önceki yıllarda bastırılan ders kitapları ve teksirlerinin satışından elde edilen gelirlerin, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü adına milli bankalardan birinde açılacak hesaba yatırılacağı, Bu miktarların rektörlükçe en geç ilgili ayın sonuna kadar Bütçe Dairesi Başkanlığı hesabına bir yandan gelir, diğer yandan özel ödenek kaydolunmak üzere aktarılacağı, aktarılan bu miktarların Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nca özel ödenek kaydedileceği, kaydolunan ödeneklerin, başta öğrencilerin beslenme, sağlık, spor, kültür ve diğer sosyal hizmetleri olmak üzere, üniversitenin cari, kalkınma plan ve programlarına uygun yatırım, transfer ve öğrencilerin kısmi zamanlı olarak geçici işlerde çalıştırılmasına ilişkin giderlerinde kullanılacağı, kullanım ve harcamaya ilişkin esas ve usullerin Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nın görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu’nca belirleneceği; öte yandan, 3843 sayılı Yükseköğretim Kurumlarında İkili Öğretim Yapılması Hakkında Kanunun 7. maddesinde, ikinci öğretimin isteğe bağlı ve paralı olduğu, paralı öğretime kabul edilecek öğrencilerin ödeyecekleri öğrenim ücretlerinin, öğrenim dallarının niteliklerine, yükseköğretim kurumlarının özelliklerine ve sürelerine göre öğrenci maliyetleri de dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulu’nun görüşü ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerisi üzerine Bakanlar Kurulu’nca tespit edileceği, ancak, alınacak ücretlerin normal örgün öğretim için belirlenen cari hizmet maliyetlerinin yarısından az olamayacağı hükümlerine yer verilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler gereği hazırlanan "2004-2005 Öğretim Yılında Yükseköğretim Kurumlarında Cari Hizmet Maliyetlerine Öğrenci Katkısı Olarak Alınacak Katkı Payları ile İkinci Öğretim Ücretlerinin Tespitine Dair Esaslar" Bakanlar Kurulu’nca 23/8/2004 gün ve 2004/7736 sayı ile karara bağlanarak 25.08.2004 gün ve 25564 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış, anılan kararın 25.maddesinde, vakıf yükseköğretim kurumları veya yabancı ülkelerdeki yükseköğretim kurumlarından örgün veya ikinci öğretime geçiş yapan öğrenciler ile yurtdışında eğitim gören ve denklikleri yapılarak Türkiye'deki bir üniversitede lisans tamamlamalarına karar verilen ve üniversitelere yerleştirilen öğrencilerin, geçiş yaptıkları kurumun ikinci öğretim ücretini ödeyecekleri öngörülmüş, ancak, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve Eczacılık Fakültesine geçiş yapan öğrencilerle ilgili farklı bir düzenleme ile bunların cari hizmet maliyetinin yarısını öğrenim ücreti olarak ödeyecekleri karara bağlanmıştır. …Üniversitesi’nden, …Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yatay geçiş yapan davacı, öğrenim ücretinin yüksek olmasından dolayı öğrenim hakkından yoksun kalabileceğini, bu durumun Anayasanın 42.maddesine aykırı olduğunu, öğrenim ücreti farklılaştırmasının eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu öne sürerek anılan Bakanlar Kurulu Kararı’nın Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve Eczacılık Fakültesine geçiş yapan öğrencilerin cari hizmet maliyetinin yarısını öğrenim ücreti olarak ödemelerine ilişkin kısmının iptalini istemektedir.Hemen belirtmek gerekir ki, öğrenim dallarının nitelikleri ve süreleri ile yükseköğretim kurumlarının özellikleri göz önünde tutularak, Tıp Fakültesi öğrencilerinin cari hizmet maliyetinin yarısını öğrenim ücreti olarak ödemelerini öngören Bakanlar Kurulu Kararı’nda anılan yasal düzenlemelere aykırılık bulunmamaktadır. Öte yandan, uygulamanın sadece 2004-2005 öğrenim dönemine özgü olmadığı, öncesinde de bu şekilde uygulandığı, davacının bu durumu bilerek vakıf üniversitesinden Devlet üniversitesine yatay geçiş yaptığı, esasen davacı yatay geçiş yapmasaydı vakıf üniversitesinde daha fazla öğrenim ücreti ödemek zorunda kalacağı hususları dikkate alındığında; davacının diğer iddialarına itibar edilemez.Durum böyle olunca, anılan Bakanlar Kurulu Kararı’na uygun tesis edilen, cari hizmet maliyetinin yarısının ödenmesinin istenmesine ilişkin … Üniversitesi Rektörlüğü işleminde de hukuka aykırılık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, posta ücretinden artan 18.00 YTL’nin davacıya iadesine, karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 400.00 YTL. avukatlık ücretinin davacıdan alınarak, davalılardan … Üniversitesi Rektörlüğü’ne verilmesine 03.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.”

9- Vakıf Üniversitesi Öğrencisi Olan Davacının, Öğrenci Katkı Payını Yatırmaması Durumunda, Kaydının Silinebileceği Hk[61]:

İstemin Özeti: Başkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü öğrencisi olan davacının, okuldan kaydının silinmesine ilişkin Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı’nın 10.10.2006 günlü 1135 sayılı işlemi ile Başkent Üniversitesi Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliği’nin 8. maddesi ve 10. maddesinin son cümlesinin iptali istemiyle açılan davada; 2547 sayılı Kanunun 46/6 maddesinde mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen öğrencilerin kayıtlarının yenilenmeyeceğinin düzenlendiği; kaydın silinmesine yönelik herhangi bir hükmün yer almadığı; Başkent Üniversitesi Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliği hükümleri uyarınca tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden, işlemin dayanağını teşkil eden Yönetmeliğin 10. maddesinin son cümlesinin 2547 sayılı Yasaca getirilen düzenlemeyi aşar nitelikte olduğundan iptaline, dava konusu Yönetmelik hükmünün 8. maddesinin 2547 sayılı Kanuna uygun düzenlemeler içerdiğinden iptal isteminin reddine karar veren Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin 25.4.2007 gün ve E:2006/389, K:2007/383 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık, vakıf yükseköğretim kurumu öğrencisi olan davacının okuldan kaydının silinmesine ilişkin işlem ve işlemin dayanağı yönetmelik maddelerinden kaynaklanmaktadır.
T.C Anayasanının 130. maddesinin 2. fıkrasında, Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceği; aynı maddenin son fıkrasında ise, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabi olduğu, öngörülmüştür.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 9. maddesinde, vakıf yükseköğretim kurumlarının eğitim öğretim esasları, öğretim süreleri ve öğrenci hakları ile ilgili hususların bu Yasa hükümlerine tabi olduğu; öğrencilerden alınacak ücretlerin mütevelli heyet tarafından tespit edileceği, öngörülmüş bulunmaktadır. Başkent Üniversitesi Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliği’nin 8. maddesinde; "Öğretim ücretleri, her akademik yıl başlamadan önce, Mütevelli Heyet tarafından saptanır. Öğretim ücretinin ilk taksiti akademik yılın birinci (güz), ikinci taksiti ise ikinci (bahar) yarıyılın başında, ders kaydı yaptırılmadan veya yenilenmeden önce ödenir. Burslu öğrenciler dışında öğretim ücretini ödemeyen öğrencilerin kayıtları yapılmaz veya yenilenmez. Öğretim ücreti, yaz öğretimi ve ek sınav ücretlerini kapsamaz." şeklinde düzenlenmiş, Yönetmeliğin 10. maddesinin son cümlesinde ise; kaydını yeniletmeyen öğrencilerin Üniversite ile ilişiğinin kesileceği düzenlenmiştir. Yukarıda metni anılan yasal düzenleme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, Anayasa koyucu tarafından, vakıf üniversitelerinin mali ve idari konularda Devlet üniversitelerinden farklı hükümlere tabi olabileceği; yasa koyucu tarafından ise, öğrencilerden alınacak ücretlerin mütevelli heyet tarafından tespit edileceği, kabul edilmiş bulunmaktadır. Dosyanın incelenmesinden, Başkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü öğrencisi olan davacının 2006-2007 akademik yılı güz döneminde tıbbi operasyon geçirmesi ve babasının ekonomik durumunun kötüye gitmesi nedeniyle öğretim ücretinin ilk taksitini yatıramaması nedeniyle dava konusu işlemle üniversiteden kaydının silindiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar, İdare Mahkemesi’nce yukarıda anılan gerekçelerle dava konusu işlem iptal edilmiş ise de; Devlet yükseköğretim kurumlarıyla ilgili olarak öğrencilerin ödeyecekleri cari hizmet katkısı 2547 sayılı Yasa’nın 46. maddesinde düzenlenmesine karşın, vakıf yükseköğretim kurumlarında alınacak ücrete ilişkin düzenleme aynı Yasa’nın Ek 9. maddesinde ayrı olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Ayrıca,Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından her yıl hazırlanan ve yükseköğretime girecek öğrencilere dağıtımı yapılan Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzlarında vakıf üniversiteleriyle ilgili olarak eğitimin ücretli olduğu; ne şartlarda burs verildiği tek tek açıklanmakta olduğundan, bu durumu bilen ve borç ödeme taahhüdünde bulunan davacının, bu şartlarda üniversiteye kaydının yapıldığı, anlaşılmış; ancak, öğretim ücretini ödememesi üzerine, dava konusu işlemle davacının kaydının silindiği görülmüştür. Bu durumda, vakıf yükseköğretim kurumu olan Başkent Üniversitesi’nde eğitim-öğretim hizmetinin mütevelli heyet tarafından belirlenen ücret karşılığında verildiği tartışmasız olup, davacının öğretim ücretini ödemediği açık olduğundan, anılan Yönetmelik hükümleri uyarınca kaydının silinmesine ilişkin işlemde ve işlemin dayanağı yönetmelik hükümlerinde yasal düzenlemelere aykırılık bulunmadığından, işlemi ve dayanağı Yönetmeliğin 10. maddesinin son cümlesini iptal eden İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine 13.10.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.

10-Yükseköğretim Genel Kurulu’nun, Diplomalarda Dekan Ve Rektörün İmzalarının Yanında Mütevelli Heyet Başkanının Da İmzasının Yer Almamasına İlişkin Kararın; Yükseköğretim Kurulu’nun Sahip Olduğu Düzenleme Yetkisine Dayalı Olarak, Uygulamada Birlik Sağlamasına Dönük Olarak Alındığı Ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’na Aykırı Bir Hususun Bulunmadığı Hk[62]:

“Davanın Özeti: Davacı tarafından, diplomalarda Dekan ve Rektörün imzaları yanında Mütevelli Heyet Başkanı’nın da imzasının bulunması uygulamasına son verilmesi; bu şekilde düzenlenecek diplomaların geçersiz olacağı ve bundan sonra düzenlenecek diplomalarda Mütevelli Heyet Başkanı’nın imzasının yer almamasına ilişkin Yükseköğretim Genel Kurulu’nun 23.2.2006 günlü kararının iptali istemidir.

Savunmanın Özeti: Dava konusu işlemin vakıf üniversiteleriyle Devlet üniversitelerindeki uygulama birliğinin sağlanması amacıyla Anayasa ve yasalara uygun olarak tesis edildiği; Mütevelli Heyetin akademik konularda yetkisinin olduğuna dair bir mevzuatın bulunmadığı; sadece idari konularda yetkili kılındığı; istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:
Dava; Yükseköğretim Genel Kurulu'nun, diplomalarda dekan ve rektörün imzalarının yanında mütvevelli heyet başkanın da imzasının bulunması uygulanmasına son verilmesi; bu şekilde düzenlenecek diplomaların geçersiz olacağı ve bundan sonra düzenlenecek diplomalarda Mütvelli Heyet Başkanının imzasının yer almamasına ilişkin 23.02.2007 gün ve 2007/2 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3. maddesinde, üniversite; bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim-öğretim bilimsel araştırma yayın ve danışmanlık yapan; fakülte,enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerinden oluşan bir yükseköğretim kurumu olarak tanımlanmış; yine aynı Kanunun, Ek 5.maddesinin 2.fıkrasında,mütevelli heyetin vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliğini temsil edeceği; yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapacağı; atanmaları ve görevden alınmalarını onaylayacağı; yükseköğretim kurumunun bütçesini onaylayacağı; uygulamaları izleyeceği; ayrıca vakıfça hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürüteceği belirtilmiş; Ek Madde 8'de ise, vakıfça kurulacak yükseköğretim kurumundaki akademik organların, Devlet yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar gibi düzenleneceği ve onların görevlerini yerine getireceği kurala bağlanmış; Ek 14. maddede vakıf yükseköğretim kurumlarındaki akademik konuların Yükseköğretim Kurulu’nca belirleneceği kuralına yer verilmiştir. Sözkonusu yasa hükümlerinin değerlendirilmesinden, mütevelli heyet ve başkanının idari görevleri belirtilmekle beraber akademik konulara ilişkin herhangi bir yetkisinden söz edilmediği ve bu konuda bir yetkinin düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, Devlet üniversitelerinde diplomalarda dekan ve rektörün imzasının bulunması zorunluluğuna karşı, vakıf üniversitelerinde bunun yanında mütevelli heyet başkanının imzasının da aranması, iki farklı usulle düzenlenip geçerli kabul edilen iyi ayrı diploma şeklini ortaya çıkaracaktır, vakıf üniversitelerindeki akademik organların Devlet üniversitelerindeki akademik organlarla, akademik uygulamalarda aynı usule tabi olması ve bu konularda uygulama birliği sağlanması açısından Yükseköğretim Kurulu’nun sahip olduğu düzenleme yetkisine dayalı olarak aldığı kararda, 2547 sayılı Kanuna aykırı bir husus bulunmadığı açıktır.  Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, oybirliğiyle karar verildi.”.

 11-2547 Sayılı Kanunun Ek 7. Maddesi İle Vakıflarca Kurulacak Yükseköğretim Kurumlarına Tanınan Mali Kolaylık Ve İstisnalarla Vergi Türleri Herhangi Bir Sınırlama Getirilemediği Hk[63]:

“Yükümlü kurum tarafından satın alınan binek otomobile ilişkin olarak
yapılan taşıt alım vergisi, ek taşıt alım vergisi ve damga vergisi tahakkukuna yönelik işlemi; 1318 sayılı Kanunun 3. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun(56/6) ve Ek 7. maddelerinden bahisle, herhangi bir uyuşmazlığa uygulanacak yasa hükümlerinin birbirleriyle çelişmesi halinde, yürürlüğe daha sonra giren yasa hükmünün uygulanacağının hukukun genel ilkelerinden olduğu, olayda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapan ... tarihli 3708 sayılı Kanunun, 1318 sayılı Kanundan sonra yürürlüğe girmesi nedeniyle, bir vakıf üniversitesi olan davacı kurumun da, genel bütçeye dahil kurum ve kuruluşların yararlandırıldığı mali muafiyetlerden aynen yararlandırılması icap ettiği, bu itibarla taşıt alım vergisi ve ek taşıt alım vergisi salınmasında hukuka uyarlık görülmediği, damga vergisine gelince; 488 sayılı Kanunun 8. maddesinde "resmi daire"'nin, genel ve katma bütçeli daire olarak tanımlandığı, 3. maddesinin ikinci fıkrasında da,
resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kağıtların damga
vergisinin kişilerce ödeneceğinin hükme bağlandığı, dolayısıyla 2547
sayılı Kanun uyarınca, genel bütçeye dahil üniversitelerin yararlana-
cağı mali kolaylıklardan aynen yararlanacağı açık olan davacı kurum
ile satıcı firma arasında düzenlenen kağıtların damga vergisinin, satıcı tarafından ödenmesi gerekeceği, bu durumda taşıt alım vergisi beyannamesinden doğan damga vergisinin, beyannameyi düzenleyen firma yerine davacıdan istenilmesinde de kanuna uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden ... Vergi Mahkemesi’nin ... gün ve 1996/1474 sayılı
kararının; ayrı tüzel kişiliği bulunan davacı kurumun, kamu kurum ve
kuruluşlarına tanınan muafiyetten faydalanmasının mümkün olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. 1318 sayılı Finansman Kanununun 2346 sayılı Kanun ile değişik 3. maddesinin (a) bendinde, genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyelerle köy tüzel kişiliklerince iktisap edilerek bu daire ve idareler adına kayıt ve tescil edilen taşıtların taşıt alım vergisine tabi olmadığı, aynı maddeye 3089
sayılı Kanunla eklenen fıkrada da, taşıt alım vergisi ile ilgili muaflık ve istisna hükümlerinin, bu kanuna hüküm eklenmek veya bu kanunda
değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 56. maddesinin 3708 sayılı Kanunla değişik (b) fıkrasında, üniversiteler ve ileri teknoloji enstitülerinin genel bütçeye dâhil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanacakları; aynı kanunun yine 3708 sayılı Kanunla değişik Ek 7.
maddesinde de, vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, bu
kanunun 56. maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden
ve istisnalardan aynen istifade edecekleri belirtilmiştir.
Davacı kurumun bir vakıf üniversitesi olduğu tartışmasız olup,
2547 sayılı Kanunun içeriği yukarıda açıklanan Ek 7. maddesinde yer
alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan yararlanacağı tabiidir. Sözkonusu Ek 7. maddenin atıf yaptığı 2547 sayılı Kanunun
56. maddesinin (b) fıkrasında belirtilen "kamu kurum ve kuruluşları" ibaresinin ise, 1318 sayılı Kanunun 3. maddesinin (a) bendi ile taşıt alım vergisinden muaf tutulan genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyelerle köy tüzel
kişiliklerini de kapsaması nedeniyle, anılan muafiyet hükmünden, vakıflarca kurulan üniversitelerin de yararlanması icap ettiğinin kabulü
gerekir.

…….

Gerek muafiyet hükmünün düzenleniş biçimi, gerekse YÖK’nun özel
bir kanun olma niteliği, böyle bir yoruma müsait bulunmadığı gibi, kanun koyucunun Ek 7. maddede, vakıflarca kurulacak üniversitelere de muafiyet tanıma iradesi taşıdığını ortaya koymaktadır. Nitekim, sözkonusu Ek 7. maddeyi değiştiren ve uyuşmazlığa konu muafiyet hükmünü getiren 3708 sayılı Kanun hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında, bu maddeye "taşıtlar hariç" ibaresinin konulması yolundaki teklif benimsenmeyerek reddedilmiş olması da, bunu göstermektedir.Öte yandan, Ek 7.maddede, mali muafiyet ve kolaylıklar yönünden bir sınırlama getirilmediğinden, davacı kurumun 488 sayılı Damga Vergisi Kanununda yer alan muafiyet ve istisnalardan da yararlanacağı tabiidir. Bu itibarla, yükümlü kurum adına yapılan taşıt alım
vergisi ile ek taşıt alım vergisi ve damga vergisi tahakkukuna yönelik
işlemin iptali yolundaki mahkeme kararında isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine; mahkeme kararının onanmasına, karar verildi.”

12- Vakıf Üniversiteleri Tarafından Öğretim Elemanlarına "Üniversite Ödeneği", "Eğitim Öğretim Ödeneği" Adı Altında Ödenen Tazminat Damga Vergisi Tabi Olmadığı Hk[64]:

İstemin Özeti: Vakıf üniversitesi olarak eğitim ve öğretim hizmeti veren davacı kurumun öğretim elemanlarına yaptığı bir kısım ödemelerin vergiye tabi olamayacağı ihtirazi kaydıyla verilen 2003/Ocak ayı muhtasar beyannamesi üzerinden tahakkuk ettirilen vergi ve fon payının kaldırılması ve ödenen kısmın iadesi istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 3. Vergi Mahkemesi 17.10.2003 günlü ve E:2003/504, K:2003/2675 sayılı kararıyla; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 2. maddesi ve devamı maddelerinde vakıflar tarafından kurulacak yükseköğretim kurumlarının 2547 sayılı Kanuna tabi olduğunun belirtildiği, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 12. maddesinde ise öğretim elemanlarına yapılacak üniversite ödeneklerinin düzenlendiği, bu ödeneğin damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmayacağının belirtildiği, aynı Kanunun Ek 1. maddesinde de 2547 sayılı Kanunun 33. maddesi ve 39. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yurt dışına gönderilenler ile 38. maddeye göre diğer kurum ve kuruluşlarda görevlendirilenlerden yükseköğrenim kurumlarındaki kadro görevini yapmayanlar hariç olmak üzere yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim elemanlarına en yüksek Devlet memuru aylığı brüt tutarının on ikide birinin "eğitim öğretim ödeneği" olarak ödeneceği ve damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmayacağının öngörüldüğü, bu düzenlemelerden kanunda öngörülen miktarla sınırlı olmak koşulu ile "üniversite ödeneği", "eğitim öğretim ödeneği" adı altında ödenen tazminatların damga vergisi dışında vergiye tabi olmadığı anlaşıldığından aksi görüşle 2003/Ocak ayına ait muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen gelir (stopaj) vergisinin yasal olmadığı gerekçesiyle tahakkuku eden vergi ve fon payının kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı İdare, yapılan tahakkuku işleminin yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesi’nce gereği görüşüldü:

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle, temyiz isteminin reddine 13.10.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

13-Davacı Şirket, Tıp Fakültesi Eğitim Sağlık Vakfından Fakülte Bünyesinde Yer Alan Kantin Otopark Ve Benzeri Yerleri Kiralamış Olup, Davacı Şirketin Vakfa Bağlı İktisadi Bir İşletme Olması Karşılığında Vakfa Yapılan Ödemelerden Tevkifat Yapılması Gerektiği Hk[65]:

İstemin Özeti: Vakfa yaptığı kira ödemelerine ilişkin ihtirazı kayıtla verilen Nisan 2002 dönemine ilişkin muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden gelir (stopaj) vergisi ile fon payını; 193 sayılı GVK’nun 94. maddesinin 5-b bendinde vakıflar ve derneklere ait gayrimenkullerin kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira ödemelerinden tevkifat yapılacağının kurala bağlandığı, 50 seri no'lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde de derneklere, özel idarelere, belediyelere ve köylere ait gayrimenkullerin kiralanması karşılığında, anılan kamu kuruluşlarına gerçekleştirilen kira ödemelerinden gelir vergisi kesintisi yapılmayacağının belirtildiği, mülkiyeti Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü'ne ait bulunan otopark, kantin gibi yerlerin … Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Sağlık Vakfı'na, Vakıf tarafından da ? Özel Sağlık Hizmetleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine kiralanması karşılığında yapılan kira ödemelerinin bu düzenlemeler karşısında tevkifata tabi olmadığı gerekçesiyle kaldıran Antalya Vergi Mahkemesi’nin 12.11.2002 gün ve E:2002/630, K:2002/1139 sayılı kararının; olayda kiralayanın vakıf olduğu bu nedenle kira ödemelerinin tevkifata tabi tutulması gerektiği ileri sürülerek bozulması istenilmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesi’nce işin gereği görüşülüp düşünüldü:
GVK’nun 70. maddesinin birinci fıkrasında; maddenin bu fıkrasına bağlı bentlerinde gösterilen mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratlar gayrimenkul sermaye iradı kabul edilmiştir. Bu tanımlamada kiraya verilen mal ve hak üzerinde kiralayanın hangi sıfatla tasarrufta bulunduğu değil, kiracı ile kiralayan arasındaki hukuki ilişkinin kira sözleşmesinden doğması esas alınmıştır. GVK’nun 94. maddesinin birinci fıkrasında da bu fıkraya bağlı bentlerde yazılı ödemeleri yapan ticaret erbabının, istihkak sahiplerinin ödemesi gereken gelir vergisine mahsuben tevkifat yapmak zorunda oldukları kurala bağlandıktan sonra 5. bendin (a) alt bendinde 70. maddede yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığı yapılan ödemeler, üzerinden tevkifat yapılması gereken ödemeler arasında sayılmıştır. Davacı, … Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde yer alan kantin, otopark ve benzeri yerleri ? Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim-Sağlık Vakfı’ndan kiralamıştır. Bu kiralama … Üniversitesi ile … Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Sağlık Vakfı arasında akdedilen kira sözleşmesinin 8. maddesi ile vakfa tanınan haktan kaynaklanmakta olup bu hak nedeniyle vakfa yapılan kira ödemelerinden GVK’nun yukarıda değinilen kuralından dolayı, kiraladığı yerlerin maliki olması gerekmeksizin vergi tevkifatı yapılması yasa gereğidir. Bu durumda vakıf tarafından kiralanan otopark, kantin ve benzeri yerlerin kendisine bağlı iktisadi işletme niteliğindeki davacıya kiralanmasından dolayı muhtasar beyannamede gösterilen kira ödemelerinin tevkifata tabi olmadığı gerekçesiyle tahakkukun kaldırılması yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalı idare temyiz isteminin kabulü ile Antalya Vergi Mahkeme’sinin 12.11.2002 gün ve E:2002/630, K:2002/1139 sayılı kararının bozulmasına, 492 sayılı Harçlar Kanununun 13. maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dâhil olmak üzere yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine 7.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

14- Vakıf Üniversitesine Ait Yapıların 3194 Sayılı İmar Kanunu Açısından Resmi Binalar Kapsamında Değerlendirilemeyeceği Hk[66]:                                                                                            “İstişari düşünce istemi, kamu tüzel kişiliğine sahip vakıf üniversiteleri yapılarının, 3194 sayılı İmar Kanununa göre resmi bina kapsamında sayılıp sayılamayacağı hususu ile bu üniversitelere 2960 sayılı Boğaziçi Kanununa tabi alanlarda Bakanlar Kurulu Kararı’yla arazi tahsisi halinde, tahsis kararlarının ve 3194 sayılı İmar Kanununun 9. maddesine göre sözkonusu alanlarda yapılacak plan değişikliği tekliflerinin, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu, Boğaziçi planları ve plan kararları karşısında nasıl değerlendirileceği hususuna ilişkindir. Başkan ...'ın "Sorun, Koç Üniversitesi’nin yapı ve tesislerinin, 3194 sayılı İmar Kanunu’nın 9. maddesinde sözü edilen kamu binaları ve resmi yapılardan sayılıp sayılamayacağının saptanmasıdır. Konu incelenirken, Anayasa Mahkememi’zin 3194 sayılı Kanunun 9. maddesine 3394 sayılı Yasa ile eklenen fıkranın iptaline ilişkin 26.9.1991 gün 1991/32 sayılı, 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanununun Ek 2. maddesine bir fıkra ilave eden 3589 sayılı Kanunun 3. maddesinin iptaline ilişkin 30.5.1990 gün ve 1990/10 sayılı kararıyla, aynı maddenin 3708 sayılı Kanunun 4. maddesi ile değiştirilen 2. fıkrası hükmünün iptaline ilişkin 20.6.1992 gün ve 1992/42 sayılı kararlarını gözününde bulundurmak gerekecektir. Yüce mahkeme İmar Kanunu’yla ilgili iptal kararında "... imar planlarının bu çok yönlü durumu nedeniyle, yasa koyucu, yetkiyi merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında paylaştırmıştır.".. "bu düzenleme ile, artık ada ve parsel düzeyine inen çok geniş bir alanda hareket serbestisine kavuşturulan Bakanlığın planlama konusundaki yetkilerini kullanmak için maddenin ilk üç fıkrasına gereksinimi kalmamıştır." İfadeleriyle, maddeye eklenen fıkra hükmünü iptal ederken, maddenin diğer fıkralarıyla Bakanlığa tanınmış bulunan yetkinin de hukuka uygun olduğunu vurgulamıştır. İmar Kanunu’nın 9. maddesinin birinci fıkrasının içeriği, kamu binalarının yönetmelikle belirlenmesini gerektirmeyecek açıklıktadır. Bize göre üçüncü fıkrada ifade edilen resmi binaların da yönetmelikle belirlenmesi zorunlu olmamakla beraber üçüncü fıkradaki yetki birinci fıkrada öngörülenden farklıdır. İlk fıkra kamu yapıları ile ilgili imar planı ve değişiklikleri yapılmasına ilişkin olduğu halde, üçüncü fıkrada kamu binalarından kamu hizmetinin görülmesi maksadına özgülenenler için imar planında yer ayrılması amaçlanmıştır. Bir diğer değişle, ilk fıkrada makro üçüncü fıkrada ise mikro ölçekte bir yetki sözkonusudur. Öyleyse, kamu binası ve tesisleri sözkonusu olduğunda, Bakanlığın resen plan yapma ve değiştirme konusunda yetkili olduğunda ihtilaf olmamak gerekir. Koç Üniversitesi’ne ait yapı ve tesislerin kamu binaları olup olmadığı hususunda sonuca varmak için de yukarıda sözkonusu ettiğimiz Anayasa Mahkemesi kararlarının gözönünde bulundurulması zorunlu olmaktadır. Anılan kararlarda yer alan "Devlet ya da vakıf üniversitesi olsun ancak yasayla kurulacağını, kamu tüzel kişiliği niteliğini taşıyacağını, bilimsel özerklik ve kamu tüzel kişiliği ögelerinin de yasayla kurulmalarının zorunlu koşulunu oluşturduğu" "Kanunun kurulmuş yükseköğrenim kurumlarına üniversite adını veremiyeceği, Anayasanın öngördüğü hususun üniversitenin yasayla kurulması olduğu" ifadeleri karşısında, yasa koyucu, Koç Eğitim Vakfı tüzel kişiliğinden ayrı bir tüzel kişiliği olan Koç Üniversitesi’ni 3785 sayılı kuruluş Kanunuyla açıkça kamu tüzel kişisi olarak kurmuştur. Kamu tüzel kişisine ait bina ve tesislerin kamu bina ve tesisi olmadığı söylenemeyeceğine göre, salt imar yönetmeliğinde yer alan "resmi bina" tanımından hareketle, olayda niteliği itibariyle uygulanması gerekli birinci fıkra hükmünü bertaraf edecek sonuca varmak mümkün değildir. İmar Yönetmeliği, resmi binayı "genel, katma ve özel bütçeli idarelerle, il özel idaresi ve belediyeye veya bu kuruluşlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan kurumlara ait ve bir kamu hizmetiiçin kullanılan binalardır." diye tanımlamıştır. Özel Bütçe, bütçe terminolojisinde, yerel yönetim bütçeleriyle genel ve katma bütçeler dışında yer alan kamu kurum ve kuruluşları bütçelerini ifade eder. Bu kapsamda vakıf tüzel kişiliğinden ayrık olarak kamu tüzel kişisi olduğu yasayla belirlenmiş Koç Üniversitesi Bütçesi’nin, özel bütçe olduğu da kuşkusuzdur. Son olarak, Bakanlar Kurulu’nca Orman Kanunu’nın 17. maddesi uyarınca Koç Üniversitesi’ne özgülenmiş arazinin mülkiyetinin Koç Üniversitesi’ne devri sözkonusu olmadığına göre, Medeni Yasamızın 644. maddesi uyarınca bu arazi üzerine yapılacak yapı ve tesislerin, arzın malikinden gayri bir kişiliğin mülkiyetinde olması da sözkonusu olamaz. Mevcut fiili ve hukuki durumda, Koç Üniversitesi’ne ait yapı ve tesislerden değil, Hazineye ait, ancak Koç Üniversitesi’nin kullanımına tahsis edilecek yapı ve tesislerden bahsedilebilir. Bu yönüyle de Hazine’ye ait ve eğitim gibi kamu hizmetinde kullanılacak yapı ve tesislerin, maddenin 3. fıkrası kapsamı dışında düşünülmesi sözkonusu olmamalıdır." yolundaki ayrışık oyuna karşı, 3194 sayılı İmar Kanununun 9. maddesinin üçüncü fıkrasında, bir kamu hizmetinin görülmesi maksadı ile resmi bina ve tesisler için imar planlarında yer ayrılması veya bu amaçla değişiklik yapılması gerektiği takdirde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın, valilik kanalıyla ilgili belediyelere talimat verebileceği veya gerekirse imar planının resmi bina ve tesislerle ilgili kısmını re'sen yapacağı ve onayacağı hükmü yer almaktadır. Bu maddede resmi bina ve tesisler için imar planlarında yer ayrılması veya plan değişikliği yapması hususlarında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın, yetkili kılınması nedeniyle resmi bina ve tesislerden ne anlaşılması gerektiğinin saptanması gerekmektedir. 3194 sayılı Kanunun Tanımlar başlıklı 3. maddesinde resmi bina ve tesislerin tanımı yapılmamış, ancak, maddenin son fıkrasında, bu Kanunda geçen diğer deyimlerin Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte tarif edileceği belirtilmiş olup, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca hazırlanarak 2.11.1985 günlü, 18916 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Belediye Mücavir Alan Sınırları içinde ve Dışında Planı Bulunmayan Alanlarda Uygulanacak İmar Yönetmeliğinin 4. maddesinin 5. bendinde "resmi bina" "genel, katma ve özel bütçeli idarelerle il özel idaresi, ve belediyeye veya bu kurumlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan kurumlara ait olan ve bir kamu hizmeti için kullanılan binalardır." şeklinde tanımlanmıştır. 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Ek-3, Ek-4, Ek-5 ve Ek-33 üncü maddelerinde yer alan vakıf üniversitelerinin birer eğitim kurumu olmaları ve dolayısıyla bunlara ait yapı kamu hizmetinde kullanılacakları kuşkusuz bulunmakla birlikte, bu üniversitelerin anılan yönetmeliğin 4. maddesinin 5. fıkrasında sayılan idare ve kurumlar arasında yer almaması nedeniyle binalarının resmi bina olarak nitelendirilmesine olanak yoktur. Bu durumda, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın, resmi bina sayılamayan yapılar için 3194 sayılı Kanunun 9. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca plan değişikliği yapılmasına yönelik bir teklif doğrultusunda işlem tesisi sözkonusu olamayacağından, istişari düşünce isteminin bu hususa yönelik kısmı hakkında görüş bildirilmesine yer bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle bir vakıf üniversitesine ait yapıların
3194 sayılı İmar Kanunu açısından resmi binalar kapsamında değerlendilemeyeceği; bu üniversiteye 2960 sayılı Kanuna tabi yerlerde Bakanlar Kurulu Kararı’yla arazi tahsisi üzerine burada yapılacak binalar için 3194 sayılı Kanunun 9. maddesine göre plan değişikliği yapılmasına yönelik teklifin, 2960 sayılı Kanun hükümleri karşısında Boğaziçi imar planları ve plan kararlarını ne yönde etkileyeceği hususunda ise ayrıca düşünce bildirilmesine yer olmadığı sonucuna ulaşılarak dosyanın Danıştay Başkanlığı’na sunulmasına karar verildi.

15-Haczedilmezlik Kuralının Sınırlandırılması Gerektiği Ve Bu Düzenlemenin Son Derece Ayrıksal ( İstinai ) Durumlarda Söz Konusu Olması Gerektiği, Bu Bağlamda Bir Kamu Tüzel Kişisinin Mal Ve Gelirlerinin Haczedilmemesi İçin Kanunda Açık Hükmün Bulunması Gerektiği, Bu Nedenlerle Davalı Borçlu Vakıf Üniversitenin, Davaya Konu Gelirlerinin Haczedilebileceği Hk[67].

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; (Ankara Altıncı İcra Hakimliği’nden verilen 27.8.2002 gün ve 2002/569-798 sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'ndan çıkan 25.12.2002 gün, 2002/12-1101 Esas, 1113 karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu'nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosya daki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, icra memurunun Kanuna aykırı olarak yaptığı savlanan Başkent Üniversitesi’ne ait hastane ve otelin gelirlerinin haczi işleminin iptali istemine ilişkindir. Davacı vekili, Başkent Üniversitesi'nin 3961 sayılı Kanuna göre kurulmuş kamu tüzel kişiliğini haiz bir vakıf üniversitesi olduğunu, 2547 sayılı Kanunun 56. ve Ek 7. maddeleri gereği Devlet üniversitelerine tanınan tüm mali kolaylık ve muafiyetlerden vakıf üniversitelerinin de yararlanacağını, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarının vakıf üniversitelerinin mallarının haczedilemeyeceği yönünde olduğunu, vakıf üniversitelerinin kamulaştırma yetkisine haiz olduğunu, vakıf üniversitelerinin tesislerinin Kanunda yapılan değişiklikle resmi bina statüsüne alındığını, bu yönleri ile Devlet üniversitelerinden hiç bir farkının olmadığını bu nedenlerle mallarının haczedilemeyeceğini, öte yandan Başkent Üniversitesi kampüsünde kurulacak olan okul, derslik ve laboratuarlara tahsisine karar verildiğini, bu bakımdan da gelirlerin haczinin olanaklı olmadığını belirterek icra memurunun işleminin iptalini istemiştir. Davalı, DevletYükseköğretim Kurumları’nın özel bütçeli kuruluşlar olduğunu, 2547 sayılı Kanunda mali kolaylıklardan yararlanarak kuruluşları üniversiteler ve ileri teknoloji enstitüleri olarak sınırladığını, bunların arasında hastane ve oteller bulunmadığını, kaldı ki icra dairesince üniversitenin eğitim ve öğretim hizmetlerini yürütmeye dönük bina, tesis ve araç-gereç üzerine haciz konulmadığını, davacının Devlet kurumlarının aksine, borçlarını bir plan ve program dahilinde ödeme mecburiyetinin olmadığını, buna zorlayan hükümlerin de olmadığını, davacının malları ve gelirlerinin Devlet malı niteliği taşıdığı varsayılması halinde, davacının borçlarını ödemesinin kendi keyfine ve takdirine bırakılması anlamına geleceğini, davacının kuruluş Kanunu olan 3961 sayılı Kanunda mallarının ve gelirlerinin Devlet malı olduğuna dair bir hüküm olmadığını, haczedilmezliğin istisnai bir durum olup, Kanununda bu yönde bir hüküm de bulunmadığını, öte yandan davacı üniversitenin yönetim kurulunun malları ve gelirleri, kamu hizmeti niteliği taşıyabilecek bir hizmete tahsis etme yetkisinin bulunmadığını, dolayısıyla bu kararın yasal dayanaktan yoksun olup yok hükmünde olduğunu, bu nedenle davacı üniversitenin gelirlerinin haczinin mümkün olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemenin, davacı üniversitenin bir kamu tüzel kişisi olduğu, bu nedenle İİY’nın 82/1 maddesi anlamında mal ve gelirlerinin Devlet malı sayılacağından haczedilemeyeceği yönünde verdiği karar, Özel Daire’ce, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur. Uyuşmazlık, davacı vakıf üniversitesinin mallarının Devlet malı olup olmadığı ve mallarının haczinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 1982 Anayasau'nın 130. maddesinin ikinci fıkrasında; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla vakıflar tarafından Devletin gözetim ve denetime tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceği hükmü getirilmiş ve son fıkrasında, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının mali ve idari konular dışında kalan akademik çalışma, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden Devlet tarafından kurulan yükseköğretim kurumları hakkındaki hükümlere tabi olacakları açıklanmış, ayrıca üniversitelerin kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olmak üzere Devlet ya da vakıflar tarafından kanunla kuracakları belirtilmiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda Anayasal hükümlere parasal olarak getirilen hükümler bir bütünlük taşımakta, hukuksal dayanak, yasayla kurulma yönlerinden vakıfların yükseköğretim kurumları açmaları ile Devletin yükseköğretim kurumu açması arasında bir farklılık gözetmemekte, gelir kaynakları bakımından farklılık ise, yalnızca vakıfların mali ve idari yönlerden kendilerine özgü bir sistem içinde bulunmalarından kaynaklanmakta ve kurucusunun farklılığı nedeniyle ayrıcalıklı hükümlere bağlı kılınmış bulunmaktadır. Devlet yükseköğretim kurumlarının kurucusu "Devlet", vakıf yükseköğretim kurumlarının kurucusu vakıftır. Buna göre, Devlete ait yükseköğretim kurumlarının temel mali kaynağı kamu maliyesi olmasına karşın, vakıf yükseköğretim kurumlarına belli miktarda Devlet yardımı yapılmakla birlikte, burada temel mali kaynak bu vakıf öğretiminden yararlananların bu kurumlara yaptıkları ödentilerdir.Uyuşmazlık konusu ile ilgili yasa kuralı, icra iflas Kanununın 82. maddesinin 1. fıkrasındaki hükümdür. Buna göre; Devlet malları ile özel yasalarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar haczedilemez. İcra iflas Kanunundaki bu hükmün konuluş nedeni, 15.1.1947 gün ve 1947/14-5 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı’nda açıklandığı gibi; kamu hizmetlerinin düzenli ve aralıksız bir tarzda yürütülmesini sağlamak amacını güder. Devletin kendisine ait borcu ödemesi zorunluluğu, Devlet kamu kişiliğinin saygınlık ve onuru gereği bulunmakta, Devletten alacaklı bulunan kişilerin kavuşturma yollarına başvurmalarına gerek bulunmadan alacaklarını alabilmeleri öngörülmektedir. Öğretiye göre de, Devlet mallarının haczedilmemesinin çeşitli nedenleri vardır. Her şeyden önce Devleti niteleyen egemenlik, buna karşı cebir (zorlayıcı güç) kullanılmasıyla bağdaşmaz. Cebir kullanılması Devlete tanınmış bir yetki olup, bu yetkiyi Devletin kendisine karşı kullanması düşünülemez. Devletin borçlarını, herhangi bir cebir kullanmadan kendiliğinden ödeyeceği, hukuk devletinin gereği olup, doğaldır. Ayrıca kamu hizmetlerinin aksatılmadan ve kesintiye uğramadan sağlanması ve bütçenin getirdiği esasların cebri icra sonucunda öngörü dışı ihlallere uğratılmaması esastır. Diğer yandan Devlet mallarının haczi bu malların tahsis şeklini değiştirdiğinden, Devletin malvarlığında (patrimuan) ve mali hukuka devamlılığı bozarak kamu yararına zarar verir. Devlet malları 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanununın 2. maddesine göre, gerek kamu hizmetine doğrudan doğruya tahsis edilmiş bulunan, gerek sağladığı mali yarar vesaire dolayısıyla faydalanılan bütün mallardır.

İcra İflas Kanununun 82. maddesinin 1. fıkrasında da belirtildiği üzere bazı yasalarda haczedilmezlikle ilgili özel düzenlemeler vardır. Bunlardan bazıları, Hukuk Genel Kurulu'nun bozma ilamında sayılmış olup bunlara ek olarak, 2849 sayılı Kefalet Kanunu m.11, 4178 SY. Yasa m. 12, 4933 sayılı Yasa m. 13, Türk Ticaret Kanunu m. 753, m. 892/1, 7397 sayılı Yasa m. 14/3, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu m. 64/2, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu m. 203/3, m. 207/4, m. 236, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu m. 143, m. 154/2, m. 176, m. 177/2, 1164 sayılı Arsa Ofisi Kanunu, 2834 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu m. 8, m. 16/3, 1512 sayılı Noterlik Kanunu m. 38/5, 854 sayılı Deniz İş Kanunu m. 32 ve benzerini sayabiliriz. İcra İflas Kanununın 82/1 maddesine göre haczedilemeyen Devlet malları kavramı, salt Devlet tüzel kişiliği içindeki genel ve katma bütçeli dairelerin ellerinde bulunan ve idare ve muhasebesi 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanununa tabi malları kapsar. Yine Devlet malı olmamakla birlikte haczedilemeyeceği özel yasalarda belirtilen mallar da haczedilemez. Bu mallara örnek olarak kamu iktisadi teşebbüslerinin malarını gösterilebilir (233 sayılı KHK. m. 57/2). Son olarak Devlet malları hak ve rüçhanlığını haiz mallarda haczedilemez. Buna örnek de Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanununın 37. maddesidir. Devlet mallarının gösterdiği bu hukuki karakter, bu malların ya doğasından, ya da kamunun kullanımına ve yararlanmasına sunulmuş bulunmasından, veyahut bir kamu hizmetinin unsurunu oluşturmasından kaynaklanır. Bu karakterler, Devlet mallarının özel mallar karşısındaki hukuki niteliğini belirttiği gibi idarenin bunlar üzerinde sahip olduğu hakların niteliğini, ferdin bunlar karşısındaki durumunu ve yararlanma yetkilerini aydınlatır.

Anayasa Mahkemesi'ne İcra İflas Kanununun 82/1. maddesinde yer alan Devlet mallarının haczedilmeyeceği kuralının iptali ile ilgili olarak açılan davada Yüksek Mahkeme; "Devlet mallarının haczedilmeyeceğine ilişkin kural Devletin borçlarını kendiliğinden ödeyeceği ve bunun hukuk Devletinin gereği olduğu esasına dayanır. Devlet mallarının haczi, bu malların kullanma biçimini değiştireceğinden, Devletin malvarlığında ve mali hukukta sürekliliğe engel olarak, kamu yararına zarar verir. Uyuşmazlık konusu olayda, borcun hiç ödenmemesinden değil, bütçe olanaklarına göre, yılını aştığı için gecikerek ödemenin sağlanacağından söz edilmektedir. Devletin etkinliklerinde kamu hizmeti ve dolayısıyla kamu yararı önde geldiğine göre, bir alacaklının kişisel çıkarı için Devlet mallarının haczi, diğer değişle özel yararın kamu yararına yeğlenmesi (tercih edilmesi) sözkonusu olamaz.

Öte yandan, yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşitlik, mutlak anlamda eşitlik olmayıp, haklı nedenlerin varlığı durumunda farklı uygulamalara olanak veren bir ilkedir. Durum ve konumdaki farklılık, hukuksal özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar ve kuruluşlar için değişik kurallar ve uygulamaları gerekli kılar. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayandırılarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Anayasanın amaçladığı eşitlik eylemi değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumların aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlı tutulması, Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesine uygun düşer" gerekçeleriyle 2004 sayılı icra İflas Kanununın 538 sayılı Yasa ile değişik 82. maddesinin 1. bendinde yer alan "Devlet malları" sözcüklerinin Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin 21.10.1992 gün ve 1992/13 ve 1992/50 K. sayılı içtihadı)Bununla birlikte, yine Anayasa Mahkemesi’ne, özelleştirme kapsamına giren kuruluşların ekonomik değer taşıyan varlıklarına, haciz yasağı konulması ile ilgili 4046 sayılı Kanunun 15. maddesinin iptali ile ilgili olarak açılan davada verdiği kararda; "özelleştirme kapsamına giren kuruluşların, ekonomik değer taşıyan varlıklarına haciz yasağı konulmasının, bunların satışından elde edilecek geliri, dolayısıyla kamu yararına olumlu yönde etkileyebileceği düşünülebilirse de, kişi hakları karşısında böyle dolaylı bir kamu yararı düşüncesine öncelik verilemeyeceği, hukuk devletinde asıl olanın temel hak ve özgürlüklerin korunması olduğunu, aksi durumda, hak arama özgürlüğünün sınırlandırılması nedeniyle alacaklarını elde edemeyen kişilerin haklarına kavuşmalarının sağlanması yönündeki anayasal hak arama özgürlüğüne olduğu kadar, hukuk devleti olmanın gereklerine de aykırı olacağı, kamu yararı amacıyla da olsa, hak arama özgürlüğünü etkisiz hale getiren bir düzenlemenin demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayacağından Anayasaya uygun bir sınırlama olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenlerle Anayasanın 36 ve 13. maddelerine aykırı olduğu, bu cümleden olarak; itiraz konusu kuralın, 4046 sayılı Yasa sebebiyle özelleştirmeye alınan kuruluşlar ile alınmayanların alacaklıları arasında eşitlik ilkesi ile bağdaşmayan farklı uygulamalara neden olunacağı ve bu açıdan Anayasanın 10. maddesine aykırılık oluşturacağı, açık bir biçimde ifade edilmiştir (Anayasa Mahkemesi’nin 31.1.1997 gün ve 1996/66 E. ve 1997/7 K. sayılı ilamı).

Öğretide, Devlet mallarının haczedilmezliği ilkesinin gerekliliğinin tartışıldığı, bu bağlamda, bu kuralın, kamu mallarının yapısı, ait olduğu kamu idaresi ve korunması yönünden hiçbir ayrım getirmeden tek düze olarak bu konuyu düzenlemekte olup, kamu hizmetlerinin çeşitliği ve gereksinmeleri yönünden hukuka uygun ve adil bir uygulama yolunu kapamakta ve adeta kamu gücünü kullananları hukuk dışına itmekte olduğu, Devletin, borcunu kendi isteği ile ödeyeceği inancının genelde kurumsal bir iyimserlikten öteye geçmemekte olduğu, haczedilebilecek malları olan kamu tüzel kişileri ile Devlet arasında bu konuda ayrımı gerektiren bir durumun olmadığı, gerçek ve tüzel kişilerin mallarının haczedilebildiği gibi, Devletin özel mallarının da haczedilmesi gerektiği, ancak Devletin iyeliğinde olan, tapuya yazılan ve yazılmayan mallar ayrımı ile kamuya özgülenen, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine ayrılan mallar ve değerlerle kurum ve kuruluşlarda araç ve gerekçelerin işlevleri gözetilerek hangilerinin ve ne ölçüde haczedilebileceği ve haczedilemeyeceğinin açıkça belirtilmesi gerektiği, yargı kararları ile kesinleşmiş olan bireyin alacağı karşısındaki Devlet mallarının ayrıcalığına dayanan haczedilmezlik engelini kaldıracak ya da yumuşatacaktır. Bu konuda, 24 Mart 2001 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı"n da öngörülen düzenlemelerle bu konuda yeni açılımlar yapılabileceği ve bu alanda Devlet borçlarının kişisel alacaklılar açısından vadesinde ödenmesini sağlayacak bir düzenlemenin, alacaklı vatandaşlarımızın Avrupa insan Hakları Mahkemesinde hak aramalarını da gereksiz kılacağı ileri sürülmüştür.

Tüm bu açıklamaların ışığında somut olaya baktığımızda, yukarıda değinildiği gibi, borçlu Başkent Üniversitesi 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununın 17.8.1983 gün ve 2880 sayılı Yasayla değişik Ek madde 2'nin verdiği yetki çerçevesinde 15 Ocak 1994 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 13.1.1994 gün ve 3961 sayılı Yasa ile kurulmuş olup, kuruluş kanununda, "YÖK’nun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olduğu belirtilmiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre, Devlet üniversiteleri, tüzel kişiliğe sahip, katma bütçe ile idare edilen, istisnalar dışında 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanununa (Muhasebe-i Umumi Kanununa) tabi kuruluşlar olduğu vurgulanmaktadır. Aynı Kanuna göre Devlet malları, Devlet tüzel kişiliği içinde yer alan genel ve katma bütçe ile idare edilen dairelerin ellerinde bulundurdukları malları kapsar. Bu kuruluşların isimleri ise her yıl TBMM'den geçen Bütçe Kanununda yer alır. Davacı üniversitenin bu kapsamda Bütçe Kanununda yer almadığı anlaşılmaktadır. İcra İflas Kanununın 82/1. maddesinde açıklanan biçimde bir kuruluşa ait malın Devlet malı sayılabilmesi için bu kuruluşun, bütçesinin 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanununa tabi olması, Bütçe Kanununda sayılan genel ya da katma bütçeli daireler arasında yer alması, mallarının kamu hizmetlerine doğrudan tahsis edilmiş olması, sağladığı ekonomik ve sosyal yararlar dolayısıyla kamunun yararlandığı ve öz sermayesi Devletçe temin edilen bir kuruluş olması gereklidir.

Bu nedenle, özel yasalarında bir kuruluşun kamu tüzel kişisi olduğunun belirtilmesi durumunda bu ifade, başlı başına o kuruluşun mallarının İİK. m. 82/1 anlamında haczedilemeyeceği anlamına geldiği sonucunu doğurmaz. Kuruluşların malları da Devlet malı kapsamına girmediğinden, bu kuruluşların mallarının haczedilebileceği kabul edilmektedir. (YHGK’nun 4.10.1974 gün ve 1971/1-261-1050 sayılı ilamı, Y.12.H.D.nin 6.12.1993 gün ve 1993/14707-19070, 17.10.1977 gün ve 1977/7845-8664, 6.4.1976 gün ve 1976/1702-4288 sayılı ilamları)Devlet mallarının haczedilmezliği kuralı, kamu hizmetini yerine getirmenin gereği ve Devletin borçlarını kendiliğinden ödeyeceği ve bunun hukuk Devletinin bir gereği olduğu, bu yolla Devletin, kamunun zararının önlenmesi ve kamu hizmetlerinin bütçe yasalarında öngörülen biçimde ve aksaklığa yol açılmadan yürütülmesi amaçlarına dayanır. Devlet kendi borçlarını ödemek için özel düzenlemeler getirmiştir. 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanununın 26.10.1988 tarih ve 3488/1. maddesi ile değişik 59. maddesinin 2. fıkrasında; "ilgili yada geçen ve eski yıllar borçları tertiplerinden ödenmeyen ilama bağlı borçlar Maliye ve Gümrük Bakanlığı bütçesi ile katma bütçelerde yer alan ilama bağlı borçlar tertiplerinden ödenir. Bu tertiplerdeki ödenekleri, yetmemesi halinde arttırmaya, Maliye ve Gümrük Bakanı yetkilidir." Burada açıklanan biçimde, Devletin ilama dayalı borçlarını ödemesini sağlayacak hükümler koyarken bir kamu tüzel kişisi olan davacı borçlu vakıf üniversitesinin borcunu ifa ederken, bu ifayı onun istencine (iradesine) bıraktığı düşünülemez. Diğer taraftan kamuya tahsis işlemi, Devlet tüzel kişiliği içinde yer alan bazı kuruluşlara tanınan özellikli ve istisnai bir düzenleme olduğundan Kanuna dayanması gerekir. Oysa ki, davacı üniversitenin kuruluş kanununda bu yönde bir hüküm yoktur. O halde davacının mallarını ve gelirlerini kamu hizmetine tahsis yönünde aldığı kararın ve bunu onayan Yükseköğretim Kanunu nun aldığı kararın bağlayıcı olmayacağı açıktır.

Tüm bu açıklamalara göre; “haczedilmezlik kuralının, gerek uluslararası karşılaştırmalı hukukta gerek öğretide, gerekse son yıllarda geliştirilen Anayasa Mahkemesi ve yargısal görüşlerde sınırlandırılması gerektiği ve bu düzenlemenin son derece istisnai durumlarda sözkonusu olması gerektiği bu bağlamda bir kamu tüzel kişisinin mal ve gelirlerinin haczedilmemesi için özel Kanununda açık hükmün bulunması gerektiği, aslolanın her özel ve tüzel kişinin borcunu zamanında ödemesi olduğu, bunun gerek hukuk Devleti ve hak arama özgürlüğünün gerekse de ekonomik ve sosyal hayatın bir sarsıntıya uğramadan devamının sağlanmasının gereği olduğu, bu nedenlerle davacı borçlu vakıf üniversitesinin, davaya konu P .......... Thermal Resort Otelinin bankalardaki gelirlerinin ve Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nin döner sermayesinin gelirlerinin haczedilebileceği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle direnme kararı hatalıdır. Açıklanan nedenlerle düzeltilmesi istenilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararının usul ve Kanuna uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin karar düzeltme istemi reddedilmelidir.

Düzeltilmesi istenen Hukuk Genel Kurul ilamında gösterilen gerektirici nedenlere göre, HUMK.nun 440. maddesinde yazılı sebeplerden hiç birisine dayanmayan ve yerinde olmayan karar düzeltme isteğinin (REDDİNE), 3506 sayılı Yasa'nın 4. maddesinin (b/1) fıkrası hükmüne göre takdiren (86.000.000) lira para cezasının düzeltme isteyenden alınmasına, 26.2.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

16-Davacının Doktora Yeterlilik Sınavında İki Kez Başarısız Olması Sonucu Üniversite Aralarında Yaptıkları Taahhütname Ve Kefaletname Senedine Göre İşlem Yapılıp İlişiğinin Kesildiği Anlaşılmaktadır. Taraflar Arasındaki İlişki Sebepsiz Zenginleşme Değil, Taahhütnameden Kaynaklanmaktadır. Haksız Eylem Ve İktisap Dışındaki Her Türlü Alacak İçin Borçlar Kanunu 125. Maddesi Gereğince On Yıllık Zaman Aşımı Uygulanacağı Hk[68].

"İçtihat Metni"

“Dava dilekçesinde haksız olarak tahsil edilen 6.815.000.000 liranın geri ödenmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya daki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili davacının Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Anabilim Dalı araştırma görevlisi iken, 2547 sayılı Kanunun 35. maddesi uyarınca Bursa Uludağ Üniversitesi’ne doktora eğitimi yapmak için gönderildiğini, davacının doktora yeterlilik sınavlarında başarısız olması nedeniyle bu üniversite ile ilişiğinin kesildiğini, bunun üzerine Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Bütçe Dairesi Başkanlığı’nca doktora eğitimi sırasında yapılan masrafların istenildiğini, ayrıca maaşından 173.850.000 TL kesinti yapıldığını, davalı tarafça istenen 6.641.150.000 TL’nin Ziraat Bankası Kordon Şubesi'nin 131788 sayılı hesabına 14.04.2003 tarihinde bloke edildiğini, dolayısıyla davacıdan toplam 6.815.000.000 TL’nın alındığını, doktora yeterlilik sınavlarında başarısız olunması nedeniyle ödenen maaş ve ücretlerin geri istenemeyeceğini ileri sürerek; davacının ödediği toplam 6.815.000.000 TL’nin davalıdan geri alınmasını istemiştir. Mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşmeye dayanan istirdat (geri alma) davası olduğu, Borçlar Kanununın 66. maddesinde haksız (sebepsiz) zenginleşmeden kaynaklanan davalarda bir ve on yıllık zamanaşımının öngörüldüğü, buna göre davacının borcunu öğrenip ödediği 14.04.2003 tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.”

Dosya da toplanan bilgi ve belgelerden; davacının doktora eğitimi yapmak üzere 2547 sayılı Kanunun 35. maddesinin (i) bendi uyarınca Uludağ Üniversitesi'ne kadrosu tahsis edilirken, Biga Noterliği’nce düzenlenen 23.09.1999 gün ve 12777 yevmiye sayılı "taahhütname ve kefaletnamemin davalı Üniversite’ye verildiği, davacının doktora yeterlilik sınavında iki kez başarısız olması sonucu sözü edilen "taahhütname ve kefaletname" senedine göre işlem yapılmak şartıyla üniversite ile ilişiğinin kesildiği, dava konusu edilen taraflar arasındaki borç-alacak ilişkisinin davacının davalı üniversiteye verdiği taahhütnameden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda dava konusu alacağın dayanağını mahkemenin kabulü gibi sebepsiz zenginleşme değil yüklenme senedi (taahhütname) oluşturmaktadır. Haksız eylem ve iktisap dışında her türlü alacak davası kural olarak Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabidir. Buna göre mahkemece, 08.06.2003 tarihinde açılmış bulunan davanın süresinde olduğunun kabulü ile toplanacak kanıtlarla oluşacak sonuç doğrultusunda uyuşmazlığın esası hakkında hüküm kurulması gerekirken, davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi İsabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 05.04.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

17-Davacı Öğrencinin Öğrenim Süresi İçerisinde Yönetmelik Değişiklik Yapılmasında Hukuka Aykırılık Bulunmamasına Karşın, Kazanılmış Hakkı Olan Davacı Hakkında Yönetmelik Değişikliğinde Önceki Lehine Hükümler İçeren Yönetmeliğin Uygulanması Gerektiği Hk[69]:

“İstemin Özeti: Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci olan davacı tarafından Çankaya Ünversitesi Lisans Eğitim-Öğretim Süreleriyle Sınav ve Değerlendirme Esaslarına ilişkin Yönetmeliğin 19.maddesinin değiştirilmesine ilişkin 15.7.2002 tarih 24816 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik değişikliğinin ve davacının bir üst sınıfa devam ettirilmemesine ilişkin 11.09.2003 gün ve ... sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davada; 15.7.2002 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yönetmelik hükmü eğitim-öğretim faaliyetlerinin ihtiyaçlarından kaynaklandığından zorunlu olarak düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan davacının devam eden öğrencilik statüsü nedeniyle tabi olacağı ve kazanılmış haktan söz edilemeyeceğinden yeni Yönetmelik yayımlanırken öğrencilik statüsü kazanmış olanları kapsamasında ve buna dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 30.04.2004 gün ve E2003/1500, K:2004/775 sayılı kararının,davalı idare tarafından davanın hasım yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle düzeltilerek onanması, davacı tarafından da kararın hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Davacının temyiz istemine gelince; İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunması halinde mümkün olup temyiz isteminde bulunan davacı tarafça ileri sürülen hususlar, mahkeme kararının, Çankaya Üniversitesi Lisans Eğitim-Öğretim Süreleriyle Sınav ve Değerlendirme Esaslarına ilişkin Yönetmeliğin 19. maddesinin değiştirilmesine ilişkin Yönetmeliğe yönelik davanın reddine ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Mahkeme kararının, davacının bir üst sınıfa devam ettirilmemesine ilişkin 11.9.2003 günlü işlemin iptali isteminin reddine ilişkin kısmına gelince; 29.12.1997 tarih ve 23215 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çankaya Üniversitesi Lisans Eğitim-Öğretim Süreleriyle Sınav ve Değerlendirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 11.11.2001 tarih ve 24580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan değişik 19. maddesinde "..Hukuk Fakültesinde üçüncü sınıfa geçebilmek için birinci sınıfın, dördüncü sınıfa geçebilmek için ikinci sınıfın en çok 2 ders dışındaki diğer tüm derslerinin başarılmış olması gerekir" hükmü yer almakta iken, 15.07.2002 tarih ve 24816 sayılı Resmi Gazetede Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği yayımlanmış, bu yeni Yönetmeliğin 19. maddesinde; "Hukuk Fakültesinde üçüncü sınıfa geçebilmek için birinci sınıfın, dördüncü sınıfa geçebilmek için ise ikinci sınıfın bütün derslerinin başarmış olması gerekir" şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 2000-2001 eğitim öğretim yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt yaptıran davacının 2002-2003 eğitim öğretim yılında 3. sınıfta okuduğu, 2. sınıftan idare hukuku ve borçlar genel hukuku dersinden başarısız olduğu gerekçesiyle 2001-2002 eğitim öğretim yılında yürürlüğe giren yönetmeliğin 19. maddesinin yukarıda anılan hükmü uyarınca 4. sınıfa kayıt yaptırma istemiyle davalı idareye yaptığı başvurusunun Yönetmeliğin 19. maddesinin değiştiği, değişiklikten önceki halinin uygulanamayacağından bahisle isteminin reddi üzerine yönetmelikte yapılan değişikliğin ve yönetmeliğin değişiklikten önceki hükmünün hakkında uygulanmaması gerektiği ileri sürülerek işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İdari yargı içtihatlarıyla, önceden kişi yararına var olan bir hakkın, sonradan çıkarılan hükümlerle çiğnenemeyeceği, bir kimsenin edinmiş olduğu hakkın onun iradesi dışında elinden alınamayacağı, bir mevzuatta yeni bir mevzuatla değişiklik yapılmışsa kazanılmış hakkı olanın lehinde olan hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiş bulunmaktadır.

Olayda, davacının 2000-2001 eğitim-öğretim yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt yaptırdığı, 11.11.2001 günlü ve 24580 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 2001-2002 eğitim-öğretim yılından itibaren geçerli olan Çankaya Üniversitesi Lisans Eğitim-Öğretim Süreleriyle Sınav ve Değerlendirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin değişik 19. maddesi hükümlerine göre 4. sınıfa kayıt yaptırabilmek için gerekli olan ikinci sınıfın en çok iki dersi dışındaki tüm derslerinden başarılı olmak şartını yerine getirdiği, bu dönemdeki yönetmelik hükümlerinin kendi lehinde olması, kendisi için kazanılmış hak teşkil etmesi nedeniyle yeni çıkarılan yönetmelik hükümlerinin davacı hakkında uygulanmak istenmesinin idare hukukunun genel ilkelerinden olan kazanılmış hak ile idari istikrar ilkelerini zedeleyici nitelikte olduğu anlaşıldığından, tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Bu durumda, mahkeme kararının dava konusu işlemin iptali isteminin reddine ilişkin kısmında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 8. İdare Mahkemesi kararının, davalı idarenin mahkeme kararının gerekçesinin değiştirilerek düzeltilerek onanması gerektiği yönündeki temyiz istemi ile davacı tarafın dava konusu Yönetmelik değişikliğinin iptali isteminin reddine ilişkin kısmına yönelik temyiz isteminin reddine, anılan kararın bu kısımlarının onanmasına, davacının temyiz isteminin kısmen kabulüyle mahkeme kararının davacının bir üst sınıfa devam ettirilmemesine ilişkin işlemin iptali isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine 4.5.2005 gününde oybirliği ile karar verildi”

18-Yüksek Lisans Öğrencisi Olanların Özel Öğrenci Statüsünde Aldıkları Derslerden Muaf Olamayacakları Hk[70]:

“İstem Özeti: Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku dalında özel öğrenci olarak yükseklisans eğitimi gören davacıların, özel öğrenci statüsünde yükseköğretim kurumlarına kayıtlı kişilerden, daha sonraki yıllarda yükseköğrenim hakkı elde edenlere özel öğrenci statüsünde aldıkları derslerle ilgili bir muafiyet tanınmayacağı yolundaki Yükseköğretim Yürütme Kurulu’nun 27.10.1998 tarihli toplantısında alınan kararın iptali istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesi’nce, davalı idarece ileri sürülen davacının menfaat ihlali bulunmadığı yönündeki defi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:

2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının Lisansüstü Öğretim Başlıklı 50. maddesinde, lisans düzeyinde öğrenim gördükten sonra, yükseköğretim kurumlarında yükseklisans, doktora ya da tıpta uzmanlık öğrenimi yapmak isteyenlerin yükseköğretim kurumlarınca usulüne göre açılacak sınavla ve Üniversitelerarası Kurul’ca tespit edilecek esaslara göre seçilecekleri kuralı yer almış, aynı Yasanın 65. maddesinde ise lisansüstü öğretim esaslarının Üniversitelerarası Kurul tarafından yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinin Öğrenci Kabulü başlıklı 2. maddesinin değişik (a) bendinde, yükseklisans programına başvurabilmek için adayların bir lisans diplomasına sahip olmaları ve ÖSYM tarafından merkezi olarak yapılan Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavından (LES), başvurduğu programın puan türünde 45 standart puanına sahip olmaları gerektiği, öğrenci kabulünde LES puanı yanısıra gerekirse, lisans not ortalaması ve mülakat sonucununda değerlendirilebileceği, bu değerlendirmeye ilişkin hususlar ile, başvuru için sağlanması gereken diğer belgelerin (referans mektubu, neden yüksek lisans yapmak isteğini belirten kompozisyon, uluslararası standart sınavlar vb.) ve hangi düzeyde yabancı dilbilgisi gerektiğinin ilgili senatoca düzenlenen yenetmelikle belirleneceği, LES puanının %50 den az olmamak koşuluyla ne kadar ağırlıkla değerlendirmeye alınacağının senatoca belirleneceği, yalnız LES puanı ile de öğrenci kabul edilebileceği kurala bağlanmış, aynı Yönetmeliğin “Özel
Öğrenci Kabulü” başlıklı 4. maddesinde de, bir yükseköğretim kurumu mezunu veya öğrencisi olup, belirli bir konuda bilgisini artırmak isteyenlerin, ilgili enstitü, anabilim dalı başkanlığının onayı ile lisansüstü derslere özel öğrenci olarak kabul edilebileceği, özel öğrenci statüsünde ders alanların öğrencilik haklarından yararlanamayacakları, özel öğrenci kabul koşulları ve bu konudaki diğer hükümlerin ilgili senato tarafından kabul edilen yönetmelikle belirleneceği kuralı yer almıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacıların Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Yükseklisans programına özel öğrenci olarak kabul edilerek derslere devam ettikleri, Kocaeli Üniversitesi’nce düzenlenen Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönergesiyle, bu öğrencilerin sınavla resmi yüksek lisans öğrencisi olmaları durumunda, ilgili anabilim dalı başkanının onayı ve Enstitü Kurulu’nun kabulü ile özel öğrenci statüsündeyken aldıkları derslerden muaf tutulmasına ilişkin düzenleme yapıldığı, ancak dava konusu işlemle, özel öğrenci statüsündeki öğrencilerin daha sonraki yıllarda yükseköğrenim hakkı elde etmeleri halinde özel öğrenci statüsündeyken aldıkları derslerden muafiyet tanınmayacağına karar verilmesi üzerine, davacıların bu karardan önce özel öğrenci olarak kayıt yaptırdıktan sonra, üniversitece çıkarılan yönerge gereği kazanılmış haklarının bulunduğu iddiasıyla bu davayı açtıkları anlaşılmıştır. Lisansüstü öğrenimle ilgili olarak yukarıda metinleri açıklanan yasa ve yönetmelik kurallarının birlikte incelenmesinden, lisansüstü öğrenim öğrenciliği statüsüne girilmesi ve bu sıfatın getirdiği haklardan yararlanılması, adayların bir lisans diplomasına sahip olmaları, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından merkezi olarak yapılan Lisansüstü Eğitim Giriş Sınavını (LES) kazanmaları, gerekirse yönetmelikte belirlenen diğer hususların değerlendirilmesinden sonra mümkün olabileceği açıkça anlaşılmaktadır. Lisansüstü derslere özel öğrenci olarak kabul edilmede ise ilgilinin belirli bir konuda bilgisini artırmak amacıyla sınırlı sayıda ders alabilmesi ile mümkündür. Bu statüye kabul edilen kişilerde lisansüstü öğrenim öğrenciliğinin ilk koşulu olan lisans mezunu olma koşulu bile aranmamıştır. Bu durumda yönetmelikle açıkça resmi öğrencilik statüsünden yararlanamayacakları kurala bağlanan özel öğrencilere yukarıda açıklandığı gibi bir muafiyet tanınması da sözkonusu olamaz.
Öte yandan, hiçbir kural kendisinden üstte bulunan kurala aykırı olamaz. Olayda da, 2547 sayılı Yasanın 65. maddesi uyarınca Üniversitelerarası Kurul tarafından hazırlanan Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği bu konuda düzenlenmiş bir yönetmelik olup, üniversitelerce düzenlenen yönergelerin bunlara aykırı hükümler içeremeyeceği açıktır. Bu nedenle, anılan çerçeve yönetmelik özel öğrencilerin öğrencilik haklarından yararlanamayacağını kurala bağlamışken buna aykırı olarak muafiyete ilişkin bir düzenleme içeren yönerge kuralının bulunduğundan bahisle kazanılmış bir hakkın varlığından sözedilemez.

Bu durumda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın reddine, yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, davanın açıldığı tarih itibariyle 20.250.000.-lira vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine, 18.1.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.”

19-Düzenleyici İşlemlerin Kural OlarakKazanılmışHak Oluşturmayacağı, Kaldırılmaları Ve Değiştirilmelerinin Her Zaman Olanaklı Olduğu Hk[71]:

İstemin Özeti: Trabzon İdare Mahkemesi’nce verilen 15.6.2005 günlü, E:2005/614, K:2005/591 sayılı ısrar kararını davalı idare temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nca dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından, davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; Karadeniz Teknik Üniversitesi öğrencileri olan davacılar tarafından 1.2.1989 tarih ve 20067 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Karadeniz Teknik Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim Sınav Değerlendirme ve Öğrenci İşleri Yönetmeliğinin 3. maddesinin 3. fıkrası ile 11., 12., 16., 18., 20., 21 ve 23. maddelerini değiştiren ve 17. ve 19. maddelerini yürürlükten kaldıran 5.2.2004 tarih ve 25364 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Karadeniz Teknik Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim, Sınav Değerlendirme ve Öğrenci İşleri Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bir Ek Madde ile İki Geçici Madde Eklenmesine Dair Yönetmeliğin iptali istemiyle açılmıştır.

Trabzon İdare Mahkemesi 15.7.2004 günlü, E:2004/437, K:2004/751 sayılı kararıyla; dava konusu Yönetmelikle getirilen değişiklikleri belirttikten sonra, iptal istemine konu edilen Yönetmelik kurallarının öğrencilerin aleyhine olduğu; eğitim-öğretim yılının tanımında, sınavlar, notlar, başarılı öğrencilerin belirlenmesi, harf sistemine göre daha önce (50-59) not aralığında olan (DD) notunun başarısız not olarak kabul edilmesine ilişkin kurallar içeren Yönetmeliğin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.Anılan karar temyizen incelenmesi sonucunda Danıştay Sekizinci Dairesi 21.3.2005 günlü, E:2004/4041, K:2005/1280 sayılı kararıyla; 2547 sayılı Yasa ve ilgili yönetmeliklerin verdiği yetkiye dayanılarak üniversitenin eğitim, öğretim ve sınav sisteminde, eğitimin kalitesini ve verimini artırmak amacıyla her zaman düzenleme yapabileceği, bu düzenlemenin tüm öğrencileri kapsayacağı ve uygulanmasına engel bir durum yoksa hemen uygulamaya geçilebileceği, bu durumda eğitim ve öğretim kalitesini artırmak amacıyla yapılan değişikliklere davacıların devam eden öğrencilik statüleri nedeniyle tabi olacağı ve kazanılmış haktan söz edilemeyeceğinden (Geçici maddelerle 2003-2004 eğitim öğretim yılı için bir defaya mahsus eski uygulamanın devam etmesi dışında) yeni yönetmelikle yapılan düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; Trabzon İdare Mahkemesi bozma kararına uymayarak 15.6.2005 günlü, E:2005/614, K:2005/591 sayılı kararıyla ilk kararında ısrar etmiştir.

Davalı idare, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 2. maddesinde idari yargı yetkisinin, idari eylem ve işleılerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, idari mahkemelerin yerindelik denetimi yapamayacakları hükme bağlanmıştır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 44. maddesinin 3. fıkrasında, üniversite senatolarının ön lisans ve lisans düzeyi öğretimlerde sürdürülecek esasları, devam, ara sınav sayısı ve bunların başarı notuna katkısı, uygulama, sınav ve bütünleme gibi şartları yönetmeliklerle belirleyebilecekleri hükmü yer almakta ve davalı idare tarafından dava konusu Yönetmeliğin eğitim ve öğretimin kalitesini artırmak amacıyla çıkarıldığı belirtilmektedir. İdare Mahkemesi, Yönetmelik değişikliğinden önceki kimi düzenlemelerin öğrenciyi daha çok çalışmaya teşvik ettiği, geçme notunun sınıfın genel başarı durumuna göre belirlenmesinin öğrencinin lehine olmadığı yolundaki ısrar kararının hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını aşan öznel saptamalara ısrar kararının gerekçesinde yer vermiştir.
Öte yandan, düzenleyici işlemlerin kural olarak kazanılmış hak yaratmayacağı, kaldırılmaları ve değiştirilmelerinin her zaman olanaklı olduğu idare hukukunun bilinen ilkelerindendir.Düzenleyici işlemlerin kişilere uygulanması suretiyle bireyselleşmesi halinde kazanılmış hak yaratacakları ve bu durumda da düzenleyici işlemlerde yapılacak değişikliklerde idari istikrarın ve/veya kazanılmış hakların korunması gerekeceği hukuk devleti ilkesinin bir sonucudur.

Davada kazanılmış hakların ihlali ile ilgili bir uyuşmazlık sözkonusu olmadığı gibi Fakülte 1. sınıfta tabi olunan Yönetmeliğin öğrenim tamamlanıncaya kadar değiştirilemeyeceğinden bahsetmek de hukuken olanaklı değildir. Bu itibarla, Yönetmeliğin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Trabzon İdare Mahkemesinin 15.6.2005 günlü, E:2005/614, K:2005/591 sayılı ısrar kararının bozulmasina, dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 23.10.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.”

20-Üniversiteden Çıkarma Cezası İle Cezalandırılan Ve Yargı Kararına Dayanılarak Öğrenciliğe Döndürülmesi Üzerine, Başarılı Olarak Mezun Olan Davacının Bu Başarısının, KazanılmışHak Olduğu Hk[72]:

“İstemin Özeti:Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi olan davacının Yükseköğretim Kurumundan çıkarılmasına ilişkin 8.5.2002 günlü, 05 sayılı Yönetim Kurulu Kararının iptali istemiyle açılan davada; Ankara 8. İdare Mahkemesi’nce verilen ve Danıştay Sekizinci Dairesi’nin 17.2.2004 günlü, E:2003/2947, K:2004/711 sayılı bozma kararına uyulmayarak dava konusu işlemin iptali yolundaki ilk kararında ısrar edilmesine ilişkin bulunan 24.6.2004 günlü, E:2004/1841, K:2004/1026 sayılı kararı, davalı idare temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 28.2.2003 günlü, E:2002/1484, K:2003/132 sayılı kararıyla; dosyanın incelenmesinden, davacının mezuniyet şartlarını taşımadığı halde, Geçici Mezuniyet Belgesi düzenlettirdiği veya düzenlenen belgeyi almakta bir sakınca görmediği hususunun açık olduğu anlaşılmakla birlikte, bu belgeyi mesleki faaliyette kullanmadığı, olaydan büyük pişmanlık duyduğu ve olayı itiraf ettiği ve daha önce bir disiplin cezası almadığı, bu nedenle yargılandığı davadan beraat ettiği hususları da gözetilerek bir alt ceza verilmesi gerekirken, bu hususlar gözetilmeksizin tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.

Anılan kararı temyizen inceleyen Danıştay Sekizinci Dairesi 17.2.2004 günlü, E:2003/2947, K:2004/711 sayılı kararıyla; olayda davacının disiplin dışı fiil ve hareketlerinin sabit olduğu; eyleminin amacı, niteliği ve ağırlığı dikkate alındığında davacı hakkında Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin bir alt ceza verilmesi konusunu düzenleyen 30. maddesinin uygulanamayacağının açık olduğu; bu nedenle davacının yükseköğretim kurumundan çıkarılmasına ilişkin işlemin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi bozma kararına uymayarak, davacının mahkemelerince verilen ilk iptal kararından sonra Fakülteye döndürüldüğü ve sorumlu olduğu dersleri vererek mezun olduğu ve ruhsat alarak eczane açtığı hususu da dikkate alındığında davacı açısından fiili bir durumun oluştuğu gerekçesini de eklemek suretiyle dava konusu işlemin iptali yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Davalı idare, Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 24.6.2004 günlü, E:2004/1841, K:2004/1026 sayılı bu ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 54. maddesi ile 65. maddesinin (a/9) bendine dayanılarak yürürlüğe konulan Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinin 5-10. maddelerinde öğrencilere verilecek disiplin cezaları ile bu cezaları gerektiren fiil ve haller tek tek sayılmış, 10. maddesinin (d) bendinde de, bir kimseyi veya grubu tehditle suç sayılan bir eylemi düzenlemeye veya böyle bir eyleme katılmaya yahut yalan beyanda bulunmaya veya sahte delil göstermeye veya suçu yüklenmeye zorlamanın yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasını gerektirdiği belirtilmiştir. Aynı yönetmeliğin 11. maddesinde ise Yönetmelikte sayılan ve disiplin cezası verilmesini gerektiren fiil ve hallere nitelik ve ağırlık itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara da aynı türden disiplin cezalarının verileceği öngörülmüştür.

Öte yandan Yönetmeliğin 30. maddesinde; disiplin cezalarını vermeye yetkili amirler ile disiplin kurullarının bu cezalardan birini tayin ve takdir ederken disiplin suçunu oluşturan fiil ve hareketlerin ağırlığını, sanık öğrencinin hangi maksatla hareket ettiğini ve amacını, daha önce disiplin cezası alıp almadığını, davranış, tavır ve hareketlerini, üstlendiği fiil ve hareket dolayısıyla nedamet duyup duymadığını dikkate alacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi tarafından mezun olan öğrenciler ile ilgili yapılan araştırmada, kayıtlara göre halen öğrenci olan davacı adına "Geçici Mezuniyet Belgesi" düzenlendiğinin görüldüğü, yapılan soruşturma sonucu davacının bu belgeyi aldığını itiraf ettiği, sahte belgeyi hazırlayan memur ile davacının olayın başlangıcı konusunda sorumluluğu birbirlerine yükledikleri görülmekle birlikte sahte belge düzenleme fiilinin gerçek olduğu, davacının içinde bulunduğu öznel durumdan ötürü bu yola başvurduğunu ve büyük üzüntü duyduğunu belirterek pişman olduğunu ifade ettiği, Soruşturma Komisyonu’nun hazırladığı rapordaki öneri doğrultusunda Gazi Üniversitesi Yönetim Kurulu’nun 8.5.2002 günlü, 05 sayılı toplantısında alınan karar ile davacının 2547 sayılı Yasanın 54, ilgili Yönetmeliğin (10/d) maddeleri uyarınca yükseköğretim kurumundan çıkarma cezası ile tecziye edildiği ve bu karara istinaden Fakülteden kaydının silindiğinin 2.9.2002 günlü, 2133 sayılı yazısı ile davacıya bildirildiği, öte yandan Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 17.10.2002 günlü, E:2002/150, K:2002/283 sayılı kararı ile davacının resmi evrakta sahtecilik suçunu işlediğine ilişkin mahkûmiyetine yeter inandırıcı kanıt elde edilemediğinden beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Olayda davacının disiplin dışı fiili ve hareketi sabit olup, eyleminin amacı, niteliği ve ağırlığı dikkate alındığından davacı hakkında Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin 30. maddesinin uygulanamayacağı açık bulunmakla birlikte; Ankara 8. İdare Mahkemesinin dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği ilk kararın yürütmenin durdurulması istemli olarak temyiz edildiği ve Danıştay Sekizinci Dairesi’nin 17.10.2003 günlü, E:2003/2947 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması isteminin reddedilmesi sonrasında davacının Eczacılık Fakültesi öğrenciliğine döndürüldüğü ve sorumlu olduğu 12 dersi 2003 bahar döneminde vererek Fakülte'den mezun olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yargı kararına dayanılarak öğrenciliğe döndürülmesi sonucu başarılı olarak mezun olduğu görüldüğünden; davacının yargı kararına dayanılarak sağladığı bu başarının kendisi için kazanılmış hak olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile Ankara 8. İdare Mahkemesinin 24.6.2004 günlü, E:2004/1841, K:2004/1026 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasina, 29.11.2007 günü esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi”

VI-İŞ HUKUKU KAPSAMINDA VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİ İLGİLENDİREBİLECEK ÖZELLİKLİ HUSUSLAR:

Üniversitelerde akademik ve idari personellerin çalışma koşulları ve özlük haklarına ilişkin düzenlemeler esas itibariyle genel hükümlerin yer aldığı 4857 sayılı İş Kanunu, özel hükümlerin yer aldığı 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda yer almaktadır. Aşağıdakiaçıklamalar esnasında temel olarak İş Kanununda yer alan genel nitelikteki hukuki düzenlemelere değinilecek, fakat ihtiyaç duyulduğunda ise konu hakkındaki özel düzenlemelere de yer verilecektir.

1-Üniversitelerin Alt İşverene İlişkin İşyeri Bildirim Sorumluluğu Ve Diğer Sorumlulukları:

4857 sayılı İş Kanununun 3. maddesine göre mezkur Kanun kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadır.

Alt işveren, bu sıfatla mal veya hizmet üretimi için meydana getirdiği kendi işyeri için birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür (Kanuna göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denilmektedir)

Dolayısıyla, üniversite tarafından dışarıdan hizmet temini suretiyle sağlanan bu tür işlerde iş yeri kuruluşuna ilişkin bildirim yapılmasında üniversitenin herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Fakat, üniversite, alt işveren işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanun, iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşme varsa bundan kaynaklı yükümlüklerden alt işverenle birlikte sorumlu durumda bulunmaktadır.

2-Çalışanlar Arasında Ayrım Yapamama Durumu:

Esaslı sebepler bulunmadıkça, tam süreli işçi karşısında kısmi süreli işçiye, belirli süreli işçi karşısında belirsiz süreli işçiye farklı işlem yapılamamaktadır. Aksi takdirde, iş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. Kanunda esaslı nedenlerin ne olduğu ise hukuken açıklanmış değildir.

İş Kanunu genel hukuk kurallarını belirlemekle beraber, konu hakkında özel hukuk normlarının da olabileceği tabiidir. Bu suretle öğretim üyeleri ve yardımcılarının çalışma usul ve esasları 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda hüküm altına alınmıştır.

Dolayısıyla, üniversite bünyesinde bu hükümlerinin dikkate alınmasının İş Kanunu hükümlerine aykırılık teşkil etmeyeceğini belirtmek gerekir. Bahsi geçen Kanunun 36. maddesinde profesör ve doçentlerin sadece tam veya kısmi statüde çalışabilecekleri belirtilmiştir. Düzenlenecek sözleşmelerin belirli veya belirsiz olacağı yönünde ise bir hüküm ihdas edilmediği anlaşılmaktadır.

Devamlı statüde çalışan personeller bütün mesailerini üniversite ile ilgili çalışmalara hasrederler. Bunlar, özel kanunlarla belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başkaca herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler. Devamlı statü ile atanmış olup, kısmi statüye geçmek isteyen doçentlerde en az beş yıl süre ile devamlı statüde çalışmış olmak şartı aranır. Üniversitelerde devamlı statüde beş yıl çalışan doçentlerin, devamlı statüde profesörlüğe atanmaları halinde kısmi statüye geçmeleri için yeniden beş yıl devamlı statüde çalışma şartı aranmaz. Profesörler için böyle bir süre şartının konulmadığı anlaşılmaktadır.

Üniversite yönetim kurulunun işbirliğine karar verdiği kamu kuruluşlarında, kamu yararına hizmet amacını güden kuruluşların işletmelerinde veya diğer özel kuruluşlardaki çalışmaları üniversitede sürdürülmüş sayılır. Kısmi statüde çalışan personeller ise her defasında iki yıl için atanmakta ve haftada en az yirmi saat üniversitede bulunmak, eğitim-öğretim, uygulama ve araştırmaları bölüm başkanının gösterdiği yerde ve onun denetimi altında yapmakla yükümlüdürler. Kısmi statüde görev yapanların durumları iki yılda bir incelenir ve görevlerine devamlarına ihtiyaç olup olmadığına karar verilir. Görev devamlarında yarar görülenlerin görevleri üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla yenilenebilir. Yardımcı doçentler ise üniversite ve bağlı birimlerinde sadece devamlı statüde çalıştırılırlar.Devamlı statüde bulunan öğretim üyeleri ile aylıklı öğretim yardımcıları en az Devlet memurları için kabul edilmiş olan haftalık çalışma süresi kadar bir süre eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, uygulama ve yönetim görevleriyle üniversite organlarınca verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdürler. Öğretim üyelerinin haftalık ders yükü en az on saattir. Öğretim üyelerinin yaptıkları ve yaptırdıkları uygulama, yönettikleri seminer ve doktora çalışmalarının ne ölçüde ders yükünden sayılacağı YÖKtarafından belirlenir.

Üniversite ve bağlı kuruluşlarında, öğretim yardımcılarından kadrolu öğretim görevlileri ile okutmanlar için haftalık ders yükü oniki saatten az olmamak üzere YÖK’nca tespit edilir. Rektör, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürleri için haftalık ders yükü zorunluluğu aranmaz. Bunların yardımcıları ile bölüm başkanları için haftalık ders yükü yukarıda belirtilen sürenin yarısı kadardır.

3-İş Sözleşmesinin Şekli:

Biriş sözleşmesi Kanunda aksi belirtilmedikçe özel bir şekle tâbi değildir. Fakat, süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin (belirli süreli sözleşmelerin) yazılı şekilde yapılması Kanunun amir hükmü niteliğindedir. Sözleşme tarafları iş sözleşmesini, Kanun hükümleriyle getirilen sınırlamalar saklı kalmak koşuluyla, ihtiyaçlarına uygun türde düzenleyebilirler.

4-Yazılı Sözleşme Yapılmaması Durumunda Sorumluluk:

Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren vakıf üniversitesi işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Süresi bir ayı geçmeyen belirli süreli iş sözleşmelerinde bu fıkra hükmü uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak verilmesi zorunludur.

5-Birden Fazla Üst Üste Belirli İş Sözleşmesi Yapılamaması Durumu:

Belirli süreli iş sözleşmesi esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Dolayısıyla, her iki tarafa ilişkin olmak kaydıyla fesih haklarından, mali haklara kadar tüm hak ve yükümlülükler sanki belirsiz iş sözleşmesi koşulları varmış gibi uygulanır.

6-Personel Deneme Süresi Konusu:

Vakıf üniversiteleri bünyesinde personel alımlarında deneme süresi öngörülebilir, fakat bu süre hukuken en fazla iki ay olabilir. Deneme süresinin en önemli özelliği taraflar açısından fesih bildirimine gerek olmaksızın ve tazminatsız olarak sözleşmeyi fesh etme hakkı tanımasıdır. İşçinin bu süre zarfında çalışma karşılığında hak ettiği tüm hakları saklıdır.

7-Belirsiz İş Sözleşmelerin Fesih Şartları:

Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshi Kanuna göre bazı şartlara bağlı bulunmaktadır. Buna göre; eğer ki iş sözleşmesi işi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra, işi altı aydan bir buçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra, işi bir buçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra, işi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra feshedilmiş sayılır.

Bildirim süreleri sözleşme ile artırılabilir fakat azaltılamaz; bu sürelere uyulmaması halinde uymayan taraf bu süreye ilişkin ücret tutarında tazminat ödemekle yükümlü bulunmaktadır.

Ayrıca, otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

8-İşverenin İş Sözleşmesi Fesih Bildirimi ve Sonuçları:

İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışlar bu istisnanın dışında bulunmaktadır. Zira, 4857 sayılı Kanunun 25. maddesinde sayılan ahlak ve iyi niyet kuralları ile bağdaşmayan hareketler neticesinde işverenin fesih hakları saklı bulunmaktadır. Yapılan fesih işlemine karşı işçi en fazla bir ay içinde iş mahkemesinde dava açmalıdır. Bu süre hak düşürücü süre olup, süre geçtikten sonra dava açma hakkı kaybolmaktadır.

9-İşe Başlatmama Tazminatı, Çıplak ve Ek Ücret:

İşverence geçerli sebep gösterilmediğine veya gösterilen sebebin geçerli olmadığına mahkemece karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. Ayrıca, mahkeme kararının kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları da ödenir. İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.

Mahkeme kararına karşın işçiyi bir aylık süre zarfında işe başlatmayan işverenin ödemek zorunda kaldığı tazminatların genelde dava konusu olduğu tespit edilmiştir. Konu hakkında açılan davalara istinaden 5904 sayılı Kanunla GVK’na eklenen Geçici 77.  madde hükmüyle, 3/7/2009 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak işverenlerce işçilere ödenen işe başlatmama tazminatlarının, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaması; anılan dönemlere ilişkin sözkonusu tazminatı gelir vergisi tevkifatına tabi tutulan mükelleflerin ise tarha yetkili vergi dairelerine başvurmaları, dava açmamaları veya açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla 213 sayılı VUK’nun düzeltmeye ilişkin hükümleri uyarınca tahsil edilen gelir vergisinin red ve iade işlemlerinin yapılması gerekmektedir.

Ayrıca; GVK’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yapılan ibare değişikliği ile 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 21. maddesi uyarınca işverenlerce işçilere ödenen işe başlatmama tazminatları, yapılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği (3/7/2009) tarihten itibaren damga vergisi hariç gelir vergisinden istisna edilmiştir. Dolayısıyla, işe başlatmama nedeniyle ödenmiş bulunan tazminatlar üzerinden sadece damga vergisi ödenecektir.

İstisna kapsamındaki tutar, iş sözleşmesi feshinin geçersizliğine karar veren mahkeme veya özel hakemin kararında belirlediği işçinin işe başlatılmaması nedeniyle ödenecek tazminat miktarı ile sınırlıdır.

Bu karşın; mahkeme kararının kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarının ödenmesi durumunda gelir vergisinin hesaplanması esnasında ödemenin yapıldığı dönemin yerine işçinin ücrete hak kazandığı vergilendirme dönemine ilişkin gelir vergisi tarifesinin uygulanması bize göre yerinde olacaktır[73].

Ayrıca, bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile peşin ödenecek ücretin hesabında çıplak ücrete ek olarak, işçiye daha önceden sağlanmış ve para ile değerlenmesi mümkün bulunan, sözleşme ve kanundan doğan diğer mali hakların da dikkate alınması gerekmektedir.

Hukuken işçi ile işveren arasında yapılan iş sözleşmesinde belirtilen veya işveren tarafından işçiyi işe alırken hiçbir koşul belirtmeksizin sunduğu ücrete “çıplak (asıl) ücret” denilmektedir.

İşçiye ikramiye, prim, komisyon, kâr payı adı altında yapılan ödemelerle, sosyal yardım niteliğindeki yemek, taşıt, giyim, yakacak, konut ve ben­zeri parasal veya para ile ölçülebilen menfaatlere ise “ücret ekleri” denilmekte­dir.

Asıl ücret ile ücret ekleri ve sosyal yardımlar toplamına ise “giydiril­miş ücret” denilmektedir.

Giydirilmiş ücret, esas itibariyle kıdem ve ihbar tazminatı hesabına esas ücrettir. Bunların dışındaki ikramiye, yıllık izin ücreti, hafta tatili, genel tatil, fazla çalışma paraları gibi işçi alacakları çıp­lak ücret üzerinden hesaplanır. Yaptığımız araştırmalar neticesinde iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle açılan tazminat dava­larında da (kıdem ve ihbar tazminatı hesaplarında olduğu gibi) tazminat hesabına esas kazancın giydirilmiş ücret olarak dikkate alınması gerektiği kanaatine varılmıştır.

10-Çalışma Koşullarında Gerçekleşebilecek Değişiklik Durumları:

İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. Bu değişiklik kabul edildiğinde ise değişiklik geçmişe etkili olarak yürütülemez, hak kaybına neden olamaz.

11-İşçiye Yeni Bir İş Arama İzni Verilmesi Konusu:

İşveren, bildirim süreleri içerisinde kalmak suretiyle işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İşten ayrılan işçiye, işin niteliği ve süresini gösteren belge verilmesi zorunludur.

12-İşveren Tarafından Özürlü ve Tutuklu İşçi Çalıştırma Zorunluluğu:

İşverenler elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde her yılın Ocak ayı başından itibaren yürürlüğe girecek şekilde Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek oranlarda özürlü ve eski hükümlü ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun Ek 1. maddesinin (B) fıkrası uyarınca istihdamı zorunlu olan terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler.

Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde altıdır. Ancak özürlüler için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından az olamaz. Dolayısıyla, herhangi bir cezai müeyyide ile karşılaşılmaması için en az %3 oranında özürlü personelin istihdam edilmesi ve personel alımları ve ayrılmaları da dikkate alınarak bu oranın korunması gerekmektedir. Bu kapsamda çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirsiz süreli iş sözleşmesine ve belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür.

Oranların hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür.

Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek oranların üstünde özürlü ve eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran işverenlerin kontenjan fazlası işçiler için özürlü ve eski hükümlü çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran veya çalışma gücünü yüzde seksenden fazla kaybetmiş özürlüyü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendisi, yüzde ellisini Hazine öder.

13-Üniversite Akademik Kadrosunun Özlük Hakları:

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 62. maddesine göre üniversite öğretim elemanları ve üst kuruluşlar ile üniversitelerdeki memur ve diğer görevlilerin özlük hakları için bu Kanun, bu kanunda belirtilmeyen hususlar için Üniversite Personel Kanunu, Üniversite Personel Kanununda bulunmayan hususlar için ise genel hükümler uygulanacaktır. Fakat; Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 23. maddesine göre vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak akademik ve idari personellerin çalışma esaslarının 2547 sayılı Kanunda Devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabii olduğu; bu personellerin aylık ve diğer her türlü özlük haklarının ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine göre belirleneceği ifade edilmiştir.

İş Kanununa göre işveren tarafından ödenmesi gereken ücret, esas itibariyle işyerinde veya işçinin banka hesabına ödenmelidir. Yabancı para ile ücret ödemesi olamaz, yabancı para ile ücret ödemesi belirlenmişse ödeme günündeki rayice göre TL ile ödeme yapılması gerekmektedir. Başka bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz. En geç bir ayda bir ödenmesi gereken ücret, iş sözleşmelerine özel hüküm konulmak suretiyle daha kısa sürede ödenebilir, fakat hiçbir şekilde bir aydan daha geç ücret ödemesi yapılamaz. Ödeme gününden itibaren 21 gün içerisinde işçinin hak kasbettiği ücret ödenmez ise o zaman işçi iş görme edimini yerine getirmekten ifa edebilir. Bu suretle gününde ödenmeyen veya ödenemeyen ücrete en yüksek mevduat faizi oranında bir faizinin uygulanacağının bilinmesinde yarar bulunmaktadır.

14-Ücret Pusulası Düzenleme Zorunluluğu:

Kurum, işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır. VUK’nun  238. maddesine göre de işverenler her ay ödedikleri ücretler için ücret bordrosu tutmaya mecburdurlar. Ücret bordrolarına en az aşağıdaki malumat yazılır:

Hizmet erbabının soyadı, adı; ücretin alındığına dair imzası veya mührü (Ücretin ödenmesinde ayrıca makbuz alan işverenlerin tutacakları ücret bordrosuna imza veya mühür konulması mecburi değildir.);

Varsa vergi karnesinin tarih ve numarası;

Birim ücreti (Aylık, haftalık, gündelik, saat veya parça başı ücreti);

Çalışma süresi veya ücretin ilgili olduğu süre;

Ücret üzerinden hesaplanan vergilerin tutarı.

Bordronun hangi aya ait olduğu baş tarafında gösterilir. Bir aya ait bordro ertesi ayın yirminci gününe kadar hazırlanıp tarihlenerek, müessese sahibi veya müdürü ile bordroyu tanzim eden memur tarafından imzalanır.

İşverenler ücret bordrolarını, yukarıdaki esaslara uymak şartıyla diledikleri şekilde tanzim edebilirler.

İş Kanunu açısından da düzenlenecek bu pusulalarda ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi gerekir.

15-Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararlarına Uyma Zorunluluğu:

İster belirli süreli, isterse belirsiz süreli olsun tüm sözleşmelere ilişkin ücretler Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından yapılan asgari ücret şartına bağlıdır. Dolayısıyla, hukuken bir sorunla karşılaşmamak amacıyla komisyon kararlarının takip edilmesinde yarar bulunmaktadır.

16-Fazla Çalışma Konularında Uyulması Gereken Hususlar:

Mezkur Kanuna göre haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla çalışma olarak değerlendirilmektedir. Eğer bir işyerinde denkleştirme ilkesi ile çalışılıyorsa haftalık çalışma süresini değiştirmemek koşuluyla bazı haftalarda 45 saatlik çalışma süresinin aşılması fazla çalışma olarak nitelendirilemez. Bu usulün uygulanabilmesi için iş sözleşmelerinde sarih hüküm bulunması gerekmektedir.Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir. Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar dâhilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar “fazla sürelerle çalışmalardır”. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir. Aşan kısım için fazla çalışma esas ve usullerinin uygulanacağı tabiidir. Fazla çalışma için mutlaka işçinin onayının alınması gerekir. 

Keza, bir yıllık sürede en fazla 275 saat fazla çalışma yapılması gerekir. İşçi fazla çalışma karşılığında ücret yerine serbest zaman talebinde bulunma hakkına sahiptir.

17-Personel Yıllık İzin Verilmesi Konusu:

İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dâhil) olanlara ondört günden, beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden, onbeş yıl (dâhil) ve daha fazla olanlara ise yirmialtı günden az olamaz. Daha fazla izin verilmesi ise işverenin inisiyatifindedir. Yıllık izin süresi işveren tarafından bölünemez, ancak sözleşmede belirtilmek suretiyle bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en fazla üçe bölünebilmektedir. Eğer, işyerinin bulunduğu yerin dışında izin kullanımı sözkonusu ise belgelendirmek ve talep etmek koşuluyla bu sürelere ek olarak en fazla dört günlük (ücretsiz olarak) gidiş-dönüş süresini işveren izin olarak vermek zorundadır. Yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretin ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödenmesi veya avans olarak verilmesi gerekmektedir.

18-Yıllık İzine İlişkin Sigorta Yükümlülükleri:

Kanundan doğan haklar nedeniyle yıllık iznini kullanan işçiye ödenmesi gereken normal ücreti üzerinden izin süresince iş kazası ve meslek hastalıkları primleri hariç diğer sigorta primleri hali hazırdaki hükümler kapsamında hem işçi, hem de işveren tarafından ödenmeye devam edilecektir.

19-Ücretin Azaltılamayacağı Hususu:

İş Kanuna göre çalışma sürelerinin yasal olarak daha aşağı sınırlara indirilmesi veya işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamamaktadır.

20-Genel Çalışma Süreleri:

İş Kanununun 4. bölümünde işin düzenlenmesine ilişkin hükümler yer almaktadır. Buna göre; genel olarak çalışma süresi haftada 45 saattir. Bu çalışma süresi ya eşit olarak çalışma günlerine dağıtılacak veyahut günlük 11 saatlik çalışma süresini aşmamak kaydıyla farklı şekillerde çalışma günlerine dağıtılacaktır.

21-Kadın İşçilerin Doğum Konuları:

Kanuna göre kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde ise doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir.İsteği halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz.

22-İş Kazasını Bildirim Yükümlülüğü:

Vakıf üniversiteleri, bünyesinde vukuubulan iş kazasını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.

23-İşyeri Hekimi Bulundurma Yükümlülüğü:

Vakıf üniversiteleri, Sosyal Sigortalar Kurumu’nca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri sağlık birimi oluşturmakla yükümlü durumunda bulunmaktadır.

24-İşçi Bulma Konusunda Sorumluluklar:

İş arayanların elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun işçi bulunması görevi Türkiye İş Kurumu ve özel yetkili istihdam bürolarınca yerine getirilmelidir.

25-Bildirimlerin Yazılı Yapılması Hususu:

İş Kanunundan kaynaklanan tüm bildirimlerin yazılı yapılması ve muhatabına imza karşılığında tevdi edilmesi gerekmektedir. Muhatap sözkonusu belgeyi imzalamadan imtina ederse, hak kaybının önlenmesi amacıyla durumun bir tutanakla tespit edilmesi gerekmektedir.

VII-VAKIF ÜNİVERSİTELERİNCE KURULANBÖLÜM VE PROGRAMLARIN FİNANSAL ANALİZ DURUMLARI:

Finansal açıdan kâr planlamaları yapabilmek, alternatif üretim veya üretmeme kararları verebilmek veyahut üretim hacimlerini istenen seviyelerde tutabilmek amacıyla maliyet tanımlaması yapmak ve maliyetlerin yapısal çözümlerini üretmek gerekmektedir. Bu çözümlemelerin yapılabilmesi için en başta oturmuş bir muhasebe düzenine ihtiyaç duyulduğu gibi, muhasebe politikalarının değişmezliği (süreklilik) ilkesi ile muhasebe verilerinin sağlıklı olması oldukça önem arz etmektedir.

Maliyet yapılarının kavranmasıyla birlikte, muhasebe, nakit veya finansal başabaş noktası analizleri, kârlılık analizleri ve beklenen kârı sağlayacak üretim hacmi analizleri, senaryo analizleri gibi birçok analiz çalışması yapılabilmektedir. Vakıf üniversitelerinin de her ne kadar Anayasa ve kanunlar kapsamında kazanç amacı gütmeyen kurumlar olarak değerlendirilse bile, bu tür finansal method ve yöntemleri süreklilik ilkesi gereği mutlak suretle yapmaları gerekmektedir. Bu suretle, bir grubun şirketi gibi düşünülecek olan her bölüm ve/veya programların mali açıdan kuruma katkısı, getiri, kar veya zararı daha net olarak ölçülebilecektir. Elbette ki, bu tür çalışmaların yapılabilmesi maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi ve finans gibi üç farklı disiplinin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır.

Maliyet muhasebesi teknikleri açısından bir kurumun maliyetlerinin yapısal çözümleri için geliştirilmiş methodlar esas itibariyle üçe ayrılmaktadır. Bu yöntemleri sırasıyla analitik yöntem, muhasebe yöntemi, matematik ve istatistiksel yöntemler olmak üzere üç grupta ifade edebiliriz. Matematik ve istatistiksel yöntemler ise kendi içinde en düşük-en yüksek hacimler yöntemi, grafik yöntemi, çifte ortalamalar yöntemi ve en küçük kareler yöntemi olarak dört alt yönteme ayrılmaktadır.

Maliyet-Hacim-Kâr Analizi” veya “Kâra Geçiş Analizi” olarak telaffuz edilen “Başabaş Noktası Analizi” esas itibariyle sabit giderler, değişken giderler ile kâr arasındaki değişken ilişkiyi incelemeye yarayan bir analiz yöntemidir. Bu yöntemle; değişken ve sabit giderler ile fiyatın kâra geçiş noktasına olan etkileri, zarar etmemek için gereken minimum üretim hacmi, çeşitli üretim seviyelerinde birim maliyetler ve en az satış fiyatının belirlenmesi, en kârlı mamul bileşiminin seçilmesi, kâr hedeflerine ulaşmada uygulanacak fiyat ve üretim hacmi gibi çeşitli veriler elde edilebilmektedir.

“Faaliyet (Muhasebe) Başabaş Noktası”; toplam gelir ile toplam giderin eşitlendiği hem parasal hem de miktarsal noktayı ifade etmektedir. Bu noktada kâr veya zarar sıfır olarak ifade edilmektedir. Başabaş analizinde her üretim hacminde birim değişken gider ile fiyatın sabit olacağı, yarı sabit veya değişken giderin bulunmayacağı, geçmiş dönemdeki maliyet, üretim ve kâr varsayımlarının gelecekte de olacağı gibi varsayımlara dayanmaktadır. Ayrıca, bütün üretim seviyelerinde birim değişken giderlerin sabit kalacağı da varsayımlar arasındadır.

Finansal Başabaş Noktası” ise işletmelerin finans maliyetlerinin de karşılandığı bir üretim hacmini ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, finansal başabaş noktasını muhasebe başabaş noktasından ayıran en önemli unsur yatırılmış bulunan bir sermayeden sermayedarların beklediği maksimum getiriyi de karşılayacak olan üretim hacmini ifade etmesidir. Yani, finansal başabaş noktası bu noktada biraz muhasebeden ayrılarak iktisat bilimindeki alternatif üretim alanından elde dilecek en iyi sonucu veren alternatif maliyet kavramına yaklaşmaktadır. Finansal başabaş noktası her zaman muhasebe başabaş noktasının üzerinde seyretmektedir. Fakat, bu durum herhangi bir kâr amacı olmayan ve de sermayeden bir getiri beklemeyen kurum ve kuruluşlarda dikkate alınabilecek bir olgu değildir. Aşağıdaki tabloda maliyet-kâr hacmine ilişkin bir grafik bulunmaktadır.

BBN kâr: Toplam Gelir=Toplam Gider/Maliyet

Kâr= P*Q-(F+Q*V)

P=Fiyat

Q=Üretim Hacmi

V=Değişken Maliyet

F=Sabit Maliyet

P-V=Birim Katkı Payı (Birim Katkı Marjı)

(P-V)/P=Birim Katkı Marj Oranı

BBN kâr=Toplam Sabit Maliyet (F)/Fiyat (P)-Değişken Maliyet (V)

              = F/(P-V)

BBN hasılat= Toplam Sabit Maliyet/(1-Toplam Değişken Gider/Toplam Net Satış Tutar

= F/(1-QV/QP)

Kâr=Toplam Gelir- Toplam Maliyet

Kâr=P*Q-(P*Q+F)

Kâr=Q(P-V)-F

Belirli Bir Kâr Haddi BBN (miktar):(F+Kâr)/(P-V)

Belirli Bir Kâr Haddi BBN (tutar):(F+Kâr)/((1-(V/P))

Nakit Başabaş Noktasıda gerçek bir nakit akışı yaratmayan amortisman, kıdem tazminatı, karşılılar, değerleme farkları gibi çeşitli unsurların sabit maliyetler içerinden çıkartılmasıyla işletmenin nakit açık veya fazlasının olmayacağı noktayı ifade etmektedir. Bir diğer ifadeyle, bir işletme zararı ifade eden başabaş noktasının altında bile çalışıyor olsa nakit açısından bir sıkıntısı bulunmayabilir.

A= Nakit Çıkışı Gerektirmeyen Giderler

BBN nakit= (Toplam Sabit Maliyet-Nakit Çıkışı Gerektirmeyen Giderler) / (Birim Fiyat-Birim Değişken Maliyet)

BBN nakit= (F-A)/(P-V)

Ayrıca, bir üniversite bünyesinde bulunan tüm bölüm ve/veya programları Yönetim Bilimindeki Boston Danışma Grubu’nun özellikle holding yapılarda veya gruplarda grup şirketlerinin nasıl yönetildiğine yönelik ürettiği matriks kapsamında da değerlendirme imkanı bulunmaktadır.

Bahsi geçen modelde matriks pazar büyüme hızları ile pazar payları dikkate alınarak 4 ana gruba ayrılmaktadır. Bu gruplar “nakit inekleri”, “yıldızlar”, “soru işaretleri” ve “köpekler”dir. Yıldız olan bölüm veya şirketler yüksek pazar büyüme hızında yüksek pazar payında hareket etmektedirler, dolayısıyla rekabetçi yapılar karşısında yeni yatırımlara (laboratuvar, yazılım programları, çeşitli fikri haklar, spor kompleksi vs) ve fonlara ihtiyaç duyabilirler. Nakit inekleri ise yıldızların aksine yüksek pazar payına sahip fakat içerisinde bulunduğu pazarın büyüme hızı oldukça düşüktür. Bu bölümler veya grup şirketleri grubun diğer şirketlerine ciddi anlamda fon sağlarlar, çünkü pazarda lider oldukları ve onları tehdit eden bir gelişmenin varlığı olmadığı için fona ve yatırıma ihtiyaç duymazlar, kaynaklarını grubun diğer üyelerine kullandırırlar. Soru işaretleri yüksek pazar büyüme hızına fakat düşük pazar payına sahiptirler gelişme dönemlerinde fona ihtiyaç duyarlar. Köpekler ise batmış yatırımlar olup, grubun sürekli sermaye ihtiyacı nedeniyle bu şirketlerini veya birimlerini kapatma veyahut kapatmama yönünde kararlar alması gerekmektedir. Dolayısıyla, bu bölümlerinin gelişme durumları, bu bölümlere yönelik gelecekteki beklentiler, YÖK’nun bu bölümlere ilişkin stratejileri, sanayi ve iş âleminde yaşanan gelişmelere bağlı olarak yaşanabilecek ihtiyaçları vb unsurlar dikkate almak suretiyle Kurumun bölümleri böyle bir matriksin içerisine yerleştirilerek, bölümlerin gelişmeleri daha iyi gözlemlenebilir. Finansal alanlarda yapılacak bu ve bunlara benzer çalışmalar vakıf üniversitelerinin geleceğine yön verebilecektir. 

EK:

TÜRKİYE’DEKİ DEVLET-VAKIF ÜNİVERSİTELERİ-MESLEK YÜKSEKOKULLARI (Kaynak: YÖK/Ocak 2012 İtibariyle)

DEVLET ÜNİVERSİTELERİ

1

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ

2

ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ

3

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ

4

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ

5

AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ

6

AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ

7

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

8

AKSARAY ÜNİVERSİTESİ

9

AMASYA ÜNİVERSİTESİ

10

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ

11

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

12

ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ

13

ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ

14

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ

15

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

16

BARTIN ÜNİVERSİTESİ

17

BATMAN ÜNİVERSİTESİ

18

BAYBURT ÜNİVERSİTESİ

19

BİLECİK ÜNİVERSİTESİ

20

BİNGÖL ÜNİVERSİTESİ

21

BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ

22

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ

23

BOZOK ÜNİVERSİTESİ

24

BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

25

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ

26

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ

27

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ

28

ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ

29

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

30

DİCLE ÜNİVERSİTESİ

31

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ

32

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ

33

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ

34

EGE ÜNİVERSİTESİ

35

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ

36

ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ

37

ERZURUM TEKNIK UNIVERSITESI

38

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

39

FIRAT ÜNİVERSİTESİ

40

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ

41

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

42

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ

43

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ

44

GEBZE YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

45

GİRESUN ÜNİVERSİTESİ

46

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

47

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

48

HAKKARİ ÜNİVERSİTESİ

49

HARRAN ÜNİVERSİTESİ

50

HİTİT ÜNİVERSİTESİ

51

IĞDIR ÜNİVERSİTESİ

52

ISTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ

53

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ

54

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

55

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

56

İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ

57

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

58

KAFKAS ÜNİVERSİTESİ

59

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVER.

60

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ

61

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

62

KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVER.

63

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

64

KAYSERI ABDULLAH GUL UNIVERSITESI

65

KAYSERI ABDULLAH GUL UNIVERSITESI

66

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ

67

KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ

68

KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ

69

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ

70

KONYA UNIVERSITESI

71

MARDİN ARTUKLU ÜNİVERSİTESİ

72

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

73

MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ

74

MERSİN ÜNİVERSİTESİ

75

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVER.

76

MUĞLA ÜNİVERSİTESİ

77

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ

78

MUŞ ALPARSLAN ÜNİVERSİTESİ

79

NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ

80

NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

81

NİĞDE ÜNİVERSİTESİ

82

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ

83

ORDU ÜNİVERSİTESİ

84

ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

85

OSMANİYE KORKUT ATA ÜNİVERSİTESİ

86

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ

87

RİZE ÜNİVERSİTESİ

88

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

89

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

90

SİİRT ÜNİVERSİTESİ

91

SİNOP ÜNİVERSİTESİ

92

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

93

ŞIRNAK ÜNİVERSİTESİ

94

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

95

TUNCELİ ÜNİVERSİTESİ

96

TÜRK-ALMAN ÜNİVERSİTESİ

97

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ

98

UŞAK ÜNİVERSİTESİ

99

YALOVA ÜNİVERSİTESİ

100

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ

101

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

102

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

103

ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ

VAKIF ÜNİVERSİTELERİ

1

ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ

2

ANKARA BİLGE ÜNİVERSİTESİ

3

ALANYA HAMDULLAH EMİN PAŞA ÜNİVER.

4

ALTINKOZA ÜNİVERSİTESİ

5

ATILIM ÜNİVERSİTESİ

6

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

7

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

8

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ

9

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ

10

BEZM-İ ALEM VAKIF ÜNİVERSİTESİ

11

BURSA ORHANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

12

CANİK BAŞARI ÜNİVERSİTESİ

13

ÇAĞ ÜNİVERSİTESİ

14

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ

15

DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ

16

FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVER.

17

FATİH ÜNİVERSİTESİ

18

GAZİKENT ÜNİVERSİTESİ

19

GEDİK ÜNİVERSİTESİ

20

GEDİZ ÜNİVERSİTESİ

21

HALİÇ ÜNİVERSİTESİ

22

IŞIK ÜNİVERSİTESİ

23

İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ

24

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

25

İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ

26

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ

27

İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ

28

İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ

29

İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ

30

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ

31

İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ

32

İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ

33

İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVER.

34

İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

35

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ

36

İZMİR EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ

37

İZMİR ÜNİVERSİTESİ

38

KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ

39

KOÇ ÜNİVERSİTESİ

40

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

41

MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

42

MELİKŞAH ÜNİVERSİTESİ

43

MEVLANA ÜNİVERSİTESİ

44

NUH NACİ YAZGAN ÜNİVERSİTESİ

45

OKAN ÜNİVERSİTESİ

46

ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ

47

PİRİ REİS ÜNİVERSİTESİ

48

SABANCI ÜNİVERSİTESİ

49

SÜLEYMAN ŞAH ÜNİVERSİTESİ

50

ŞİFA ÜNİVERSİTESİ

51

TED ÜNİVERSİTESİ

52

TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVER.

53

TOROS ÜNİVERSİTESİ

54

TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ

55

TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ

56

UFUK ÜNİVERSİTESİ

57

ULUSLARARASI ANTALYA ÜNİVERSİTESİ

58

ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ

59

YAŞAR ÜNİVERSİTESİ

60

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ

61

YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ

62

ZİRVE ÜNİVERSİTESİ

VAKIF MESLEK YÜKSEKOKULLARI

1

AVRUPA MESLEK YÜKSEKOKULU

2

BEYKOZ LOJİSTİK MESLEK YÜKSEKOKULU

3

FARUK SARAÇ TASARIM MESLEK YÜKSEK.

4

İSTANBUL KAVRAM MESLEK YÜKSEK.

5

KAPADOKYA MESLEK YÜKSEKOKULU

6

NİŞANTAŞI MESLEK YÜKSEKOKULU

7

PLATO MESLEK YÜKSEKOKULU

YARARLANILAN KAYNAKLAR

I-KANUNLAR VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER:

-1982 Anayasası,

-4706 sayılı Hazine’ye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun,

-6831 sayılı Orman Kanunu,

-5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu,

-178 sayılı Maliye Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,

-Yükseköğretim Üst Kuruluşları ile Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,

-488 sayılı Damga Vergisi Kanunu,

-4721 sayılı Medeni Kanun,

-2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu,

-1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu,

-197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,

-2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu,

-7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu,

-193 sayılı GVK,

-213 sayılı VUK,

-3065 sayılı KDVK,

-5520 sayılı KVK,

-492 sayılı Harçlar Kanunu,

-4706 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu,

-6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu,

-6111 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Düzenlenmesi Hakkında Kanun,

-2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu,

-Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları,

-5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu,

-1318 sayılı Finansman Kanunu,

-5102 sayılı Yükseköğrenim Öğrencilerine Burs ve Kredi Verilmesine İlişkin Kanun,

-2684 sayılı İlköğretim ve Ortaöğretimde Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanun,

-Yükseköğretim Üst Kuruluşları İle Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname.

II-YÖNETMELİK VE TÜZÜKLER:

-Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkındaki Yönetmelik,

-Kamu Taşınmazların Yatırımlara Tahsisine İlişkin Usul Ve Esaslar,

-Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği,

-Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs-Kredi Yönetmeliği,

-Yükseköğretim Kurumları Kısmi Zamanlı Öğrenci Çalıştırma Usul Ve Esasları Yönetmeliği,

-Vakıf Üniversiteleri Derneği Tüzüğü,

-Üniversitelerarası İletişim ve Bilgi Teknolojilerine Dayalı Uzaktan Yükseköğretim Yönetmeliği.

III-TEBLİĞLER-SİRKÜLER-ÖZELGELER-YARGI KARARLARI VE DİĞER KARARLAR:

-324 sıra numaralı Milli Emlak Genel Tebliği,

-149, 160 sıra numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği,

-11, 30, 31, 50, 91, 93, 96, 99, 104 sıra numaralı KDV Genel Tebliği,

-Maliye Bakanlığı’nın 24.12.1996 tarih ve B.07.0.GEL.0.54/5417-1460/61684 sayılı özelgesi,

-Maliye Bakanlığı’nın 17.11.1998 tarih ve B.07.GEL 049/490725/41439 sayılı özelgesi.

-Erzincan Defterdarlığı’nın 27.07.2007 tarih ve B.07.4.DEF.0.24.10/1890 sayılı özelgesi,

-İstanbul VDB Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü (KVK-4/1-7143) sayılı özelgesi,

-Danıştay 9. Dairesi’nin 2004/3737 Esas; 2005/992 Karar Numaralı Kararı,

-Danıştay 9. Dairesi’nin 2004/2667 Esas; 2006/2041 Karar Numaralı Kararı,

-Danıştay 7. Dairesi’nin 2002/834 Esas, 2002/3716 Karar Numaralı Kararı,

-VDDK’nun 2006/150 Esas; 2006/230 Karar Numaralı Kararı,

-İstanbul 6. Vergi Mahkemesi’nin 14.2.2006 günlü ve E:2006/286, K:2006/303,

-İstanbul 8. Vergi Mahkemesi’nin 27.04.1994 tarih, 1992/2128 Esas; 1994/792 Karar No’lu Kararı,

-Üniversitelerarası Kurul’un 23.02.1992 tarih ve 65 sayılı Kararı,

- Danıştay İdari Dava Daireleri 2128 Karar No, 2619 Esas No’lu Kararı,

- Danıştay 8. Dairesi’nin 6383 Karar No, 3352 Esas No’lu Kararı,

- Danıştay 8. Dairesi’nin 2004/5084 Esas, 2005/2119 Karar No’lu Kararı,

- Danıştay 8. Dairesi’nin 561 Karar No, 5557 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 3166 Karar No, 222 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 2004/5084 Esas, 2005/2119 Karar No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 3482 Karar No, 1117 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 2011/2451 No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 5016 Karar No, 1635 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 57 Karar No, 5942 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 1286 Karar No, 5037 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 6074 Karar No, 4918 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 1999/1292 Esas, 2001/116 Karar No’lu Kararı,

-Danıştay İdari Dava Daireleri 2005/1988 Esas, 2008/1826 Karar No’lu Kararı,

-Danıştay İdari Dava Daireleri 2004/2534 Esas, 2007/2426 Karar No’lu Kararı,

-Danıştay 8. Dairesi’nin 8716 Karar No, 4325 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 7. Dairesi’nin 1997 Karar No, 3503 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 4. Dairesi’nin 1982 Karar No, 593 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 3. Dairesi’nin 3037 Karar No, 986 Esas No’lu Kararı,

-Danıştay 1. Dairesi’nin 51 Karar No, 48 Esas No’lu Kararı,

-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2003/12-116 Esas, 2003/111 No’lu Kararı,

-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2003/12-116 Esas, 2003/111 No’lu Kararı,

-Anayasa Mahkemesi’nin 26.3.1974 tarih E.1973/22 ve K.1974/11 sayılı Kararı,

-07.06.2000 tarihli ve 2001/1 sıra numaralı Motorlu Taşıtlar Vergisi İç Genelgesi,

-YÖK Genel Kurulu 2011.15.813 sayılı Kararı.

IV-KİTAPLAR-MAKALELER:

--Av. Bahar, Cevdet Okan; “Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmaları ve Yabancıların Türkiye’de Vergilendirilmesi; “Yaklaşım Yayınları 2008”,

-Çakmakcı, Ali; “Vakıf Üniversitelerinin Hazine Taşınmazlarının Değerlendirilmesi Hakkında Mevzuat ve Orman Mevzuatı Kapsamındaki Durumu”; “Lebip Yalkım Dergisi (Yayım Aşamasında)”,

-Çakmakcı, Ali; “Vakıf Üniversitelerinin Katma Değer Vergisi (KDV) Karşısındaki Durumu” “Yaklaşım Dergisi Şubat, Mart, Nisan 2011 Sayıları”,

-Çakmakcı, Ali; “Üniversitelerde Kısmi Zamanlı Öğrenci Çalıştırılmasının Vergi Hukuku Açısından Değerlendirilmesi”; “Lebip Yalkım Dergisi 93. Sayısı, Eylül 2011”,

-Çakmakcı, Ali; “Burs Kavramı ve Burs, İndirim ve İskonto Terimlerinin Hukuki Analizi”; “Yaklaşım Dergisi Eylül, Ağustos 2011 Sayıları”,

-Çakmakcı, Ali; “İşverenlerin Şahsına Ait Olup Çalışanlara Kullandırılan Meskenler İçin Gayrimenkul Sermaye İradı Kapsamında Beyan Gerekir Mi?”; “Yaklaşım Dergisi Haziran 2008 Sayısı”,

-Çakmakcı, Ali; Dr. Dalgıç, Çakar Başak; “Ar-Ge Faaliyetlerinin İktisadi Önemi ve Konu Hakkındaki Hukuki Düzenlemeler”, “Lebip Yalkım Dergisi Kasım 2011”,

-Mat, Hidayet; “Hazine Arazilerinde Yatırım Fırsatları”; “Yaklaşım Yayıncılık 2010”,

-Maç, Mehmet, “KDV Uygulaması”, “Denet Yayıncılık AŞ”, 1995 yılı 3. Baskı,

-Öğr. Üyesi, Öztürk, Sevim; “Üniversitelerin Yapısal ve İşlevsel Değişiminde Üniversite Özerkliğinin Yeniden Tanımlanması veya Özerklik Kavramı ve Üniversite Özerkliği”; “Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi 2006/Aralık” ,

-Tokmakkaya, Murat, “Uluslararası Vergi Anlaşmaları Teorisi ve Türkiye Uygulamaları”, “Hesap Uzmanları Kurulu Bilim Raporu”;

-Prof. Dr. Tuncer, Selahattin, “Türkiye’de Ar-ge Teşvikleri ve Uygulaması”,

-Prof. Dr. Seyidoğlu, Halil, “Uluslararası İktisat”,

-YÖK 2007 Yılı Vakıf Üniversiteleri Raporu,

-Şahin, Yahya, “Kazanılmış Hak Nedir? Yasa Ve Düzenleyici İdari İşlemlerin Değişmesinin Kazanılmış Haklar Yönünden İncelenmesi”; http://www.memurlar.net/kategori/74/.

V-İNTERNET KAYNAKLARI:

-http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-2010-59-03/AUHF-2010-59-03-budak.pdf,

-http://www.kyk.gov.tr/kyk,

-http://www.yok.gov.tr/content/view/557/238/, “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi”,

-http://www.yok.gov.tr/content/view/527/222/, “YÖK 2010 Yılı Faaliyet Raporu”,

-http://www.tubitak.gov.tr/sid/357/index.htm.

Ali ÇAKMAKCI

Özgeçmiş

1982 yılında Ankara’da doğdu. 2000 yılında Gazi Üniversitesi Yabancı Diller Okulu ve 2004 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünü bitirdi. Aynı yıl açılan Hesap Uzmanları Kurulu giriş sınavında başarılı olmak suretiyle Hesap Uzman Yardımcılığı’na, 2008 yılında yapılan yeterlik sınavı sonrasında ise üçlü kararname ile Hesap Uzmanlığına atandı. 2010 yılında görevinden istifa etmek sureti ile ayrılmış olup, FMV Işık Üniversitesi Mali İşler Koordinatörü (CFO) ve bağlı bir şirkette Mali İşler Müdürü/GMY olarak görev yapmıştır. SPK Bağımsız Denetim Sertifikasına ve YMM (2014/beklenen) hakkına sahiptir. Özelleştirme, vergi hukuku, ekonomi ve UFRS gibi konularda ulusal yayın yapan çeşitli dergilerde yayımlanmış yaklaşık 60 adet makalesi bulunmaktadır. Yabancı dili İngilizce olup, evlidir.


[1] 06.11.1981 tarih ve 17506 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[2] 31.12.2005 tarih ve 26040 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[3]http://www.yok.gov.tr/content/view/557/238/, “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi”,

[4]http://www.yok.gov.tr/content/view/557/238/, “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi”,

[5]Öğr. Üyesi; Öztürk, Sevim; “Üniversitelerin Yapısal ve İşlevsel Değişiminde Üniversite Özerkliğinin Yeniden Tanımlanması veya Özerklik Kavramı ve Üniversite Özerkliği”; “Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi 2006/Aralık” ,

[6]http://www.yok.gov.tr/content/view/557/238/, “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi”,

[7]http://www.yok.gov.tr/content/view/527/222/, “YÖK 2010 Yılı Faaliyet Raporu”,

[8]http://www.yok.gov.tr/content/view/557/238/, “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi”,

[10] Prof. Dr. Tuncer, Selahattin,“Türkiye’de Ar-ge Teşvikleri ve Uygulaması”,

[11] Prof. Dr. Tuncer, Selahattin, “Türkiye’de Ar-ge Teşvikleri ve Uygulaması”,

[12] Prof. Dr. Halil Seyidoğlu, “Uluslararası İktisat”,

[13]Çakmakcı, Ali; “Vakıf Üniversitelerinin Hazine Taşınmazlarının Değerlendirilmesi Hakkında Mevzuat ve Orman Mevzuatı Kapsamındaki Durumu”; “Lebip Yalkım Dergisi (Yayım Aşamasında)”;

[14] Mat, Hidayet; “Hazine Arazilerinde Yatırım Fırsatları”; “Yaklaşım Yayıncılık 2010”;

[15] Genel olarak irtifak hakkı bir eşya üzerinde hak sahibine o eşyadan yararlanma yetkisi sağlayan, herkese karşı ileri sürülebilen bir haktır. Başka bir ifadeyle; taşınmaz sahibinin taşınmazını bir başkasının kullanmasına müsaade etmesidir. Bir tür sınırlı ayni hak olan irtifak hakkı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunda taşınmaz ve şahsi irtifak hakkı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Şahsi irtifak hakları ise intifa hakkı, oturma (sükna) hakkı, üst hakkı, kaynak hakkı ve diğer irtifak hakkı olmak üzere beş kısımdan oluşmaktadır.

[16] Bedeli yatırımcı tarafından ödenerek kamulaştırma suretiyle Hazine adına tescil edilen taşınmaz için bedel alınmayacağından bedel tespit ve takdiri yapılmamaktadır.

[17] İhale sonucu oluşan irtifak hakkı bedelinin %20’dir.

[18] (b) bendi; b) (Değişik: 3/7/2003-4916/3 md.) Üzerinde çeşitli amaçlarla kişiler lehine sınırlı ayni hak tesis edilmiş ise, zemini ile üzerindeki bina ve tesislerin Hazine’ye geçmesi gereken kısmı, talep edilmesi halinde hak lehtarlarına yapılan satışların rayiç bedel ile yapılacağını ifade etmektedir.

[19] (d) bendi; d) Belediye ve mücavir alan sınırları dışında, köy ve mezraların yerleşme alanı içinde bulunan ve yüzölçümü beş bin metre kareye kadar olan Hazine’ye ait taşınmaz mallar kullanıcılarına yapılan satışların rayiç bedel ile yapılacağını ifade etmektedir.

[20] Vakıf üniversitelerine yapılacak satışlarda konulacak şerh ve satış sözleşmesi 313 sıra no.lu Milli Emlak Genel Tebliği Ek-7 ve Ek-8 de yer almaktadır.

[21]492 sayılı Harçlar Kanununun 63. maddesine göre "kayıtlı değer" veya " emlâk vergisi değeri" deyimi; 1319 sayılı Emlâk Vergisi Kanununun 29. maddesine göre  belirlenen vergi değerini   ifade eder.  1319 sayılı Kanunun 29. maddesine göre vergi değeri; a)Arsa ve araziler için, 213 sayılı VUK’nun asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin hükümlerine göre takdir komisyonlarınca arsalar için her mahalle ve arsa sayılacak parsellenmemiş arazide her köy için cadde, sokak veya değer bakımından farklı bölgeler (turistik bölgelerdeki cadde, sokak veya değer bakımından farklı olanlar ilgili valilerce tespit edilecek pafta, ada veya parseller), arazide her il veya ilçe için arazinin cinsi (kıraç, taban, sulak) itibarıyla takdir olunan birim değerlere göre; b) Binalar için, Maliye ve Bayındırlık ve İskan Bakanlıkları’nca müştereken tespit ve ilan edilecek bina metrekare normal inşaat maliyetleri ile (a) bendinde belirtilen esaslara göre bulunacak arsa veya arsa payı değeri esas alınarak 31. madde uyarınca hazırlanmış bulunan tüzük hükümlerinden yararlanılmak suretiyle hesaplanan bedeldir. Vergi değeri, mükellefiyetin başlangıç yılını takip eden yıldan itibaren her yıl, bir önceki yıl vergi değerinin 213 sayılı VUK hükümleri uyarınca aynı yıl için tespit edilen yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde artırılması suretiyle bulunur.33. maddeye (8 numaralı fıkra hariç) göre mükellefiyet tesisi gereken hallerde vergi değerinin hesaplanmasında, 213 sayılı VUK’nun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasına göre belirlenen arsa ve arazi birim değerleri, takdir işleminin yapıldığı yılı takip eden ikinci yıldan başlamak suretiyle her yıl, bir önceki yıl birim değerinin, 213 sayılı VUK hükümleri uyarınca aynı yıl için tespit edilen yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde artırılması suretiyle dikkate alınır.

[22] Maliye Bakanlığı’nın 24.12.1996 tarih ve B.07.0.GEL.0.54/5417-1460/61684 sayılı özelgesi.

[23] Çakmakcı, Ali; “Vakıf Üniversitelerinin Katma Değer Vergisi (KDV) Karşısındaki Durumu” Yaklaşım Dergisi Şubat, Mart, Nisan 2011 Sayıları”;

[24] 02.11.1984 tarih ve 18563 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[25]İstanbul VDB Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü (KVK-4/1-7143) sayılı özelge.

[26]Danıştay 7. Dairesi’nin 2002/834 Esas, 2002/3716 Karar Numaralı Kararı,

[27] Danıştay 9. Dairesi 2004/3737 Esas; 2005/992 Karar Numaralı Kararı.

[28] Danıştay 9. Dairesi 2004/2667 Esas; 2006/2041 Karar Numaralı Kararı.

[29] VDDK’nun 2006/150 Esas; 2006/230 Karar Numaralı Kararı.

[30] Maç, Mehmet, “KDV Uygulaması”, Denet Yayıncılık AŞ, 1995 yılı 3. Baskı,

[31] 27.04.1994 tarih, 1992/2128 Esas; 1994/792 Karar Numaralı Kararı,

[32] 09.07.1956 tarih ve 9353 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[34] 10.01.1961 tarih ve 10703 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[35] İdari uygulamaların ve yargı kararlarının dikkate alınmasında fayda görülmektedir.

[36] Çakmakcı, Ali; “Burs Kavramı ve Burs, İndirim ve İskonto Terimlerinin Hukuki Analizi”; “Yaklaşım Dergisi Eylül, Ağustos 2011 Sayıları”;

[38] Anayasa Mahkemesi’nin 10 Mart 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren kararı ile madde metninde geçen“belediyeler hariç” ibaresi kaldırılmıştır.

[39] “http://www.kyk.gov.tr/”

[40] Çalışma bursu gibi karşılıklı olarak veya belirli bir bedel mukabili gerçekleşen çeşitli bursların bedelsiz gerçekleşmemelerine bağlı olarak bu bursların bize göre KDV indirimi ile ilgili olarak yaptığımız açıklamalar kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

[41]Maddenin 6009 sayılı Kanunla değişmeden önceki şekli; “Yukarıda sayılan (KDVK’nun (17/1) maddesinde sayılan) kurum ve kuruluşların hastane, nekahathane, klinik, dispanser, prevantoryum, sanatoryum, kan bankası ve organ nakline mahsus bankalar, anıtlar, botanik ve zooloji bahçeleri, parklar ile veteriner, bakteriyoloji, seroloji ve distofajin laboratuvarları gibi kuruluşlar, öğrenci veya yetiştirme yurtları, yaşlı ve sakat bakım ve huzurevleri, parasız fukara aşevleri, düşkünevleri ve yetimhaneleri işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kuruluş amaçlarına uygun teslim ve hizmetleri”;

[42]KDVK’nun (17/2b) maddesinin 5904 sayılı Kanunla değişiklik öncesi şekli aşağıdaki gibidir:

“b)8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Kanun hükümlerine tâbi özel okullar tarafından ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10’unu, üniversite ve yüksekokullarda ise % 50’sini geçmemek üzere verilen bedelsiz eğitim ve öğretim hizmetleri,”;

[43] İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 06/07/2011 tarih ve 4.35.17.01-35-02-279 sayılı Özelgesi.

[44] Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 18/07/2011 tarih ve 2:2010-14001-72/-545 sayılı Özelgesi.

[45] Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu’nun 27.08.1971 tarih ve 188/8 Genel Sıra No, 218 Yayın Sıra No’lu Kararı;

[46]Çakmakcı, Ali; “Üniversitelerde Kısmi Zamanlı Öğrenci Çalıştırılmasının Vergi Hukuku Açısından Değerlendirilmesi”; “Lebib Yalkım Dergisi 93. Sayısı, Eylül 2011”;

[47]2547 sayılı YÖK’nun 34. maddesine göre sözleşmeli olarak çalıştırılacak yabancı uyruklu öğretim elemanlarına ödenecek ücret, Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek esaslar dahilinde Yükseköğretim Kurulu’nca tespit edilir.

[48] Av. Bahar, Cevdet Okan; “Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmaları ve Yabancıların Türkiye’de Vergilendirilmesi; “Yaklaşım Yayınları 2008”;

[49] Tokmakkaya, Murat, “Uluslararası Vergi Anlaşmaları Teorisi ve Türkiye Uygulamaları”, “Hesap Uzmanları Kurulu Bilim Raporu”;

[50] Çakmakcı, Ali; “İşverenlerin Şahsına Ait Olup Çalışanlara Kullandırılan Meskenler İçin Gayrimenkul Sermaye İradı Kapsamında Beyan Gerekir Mi?”; “Yaklaşım Dergisi 2008/Haziran Sayısı”,

[51] Erzincan Defterdarlığı’nın 27.07.2007 tarih ve B.07.4.DEF.0.24.10/1890 sayılı özelgesi.

[52]Şahin, Yahya, “Kazanılmış Hak Nedir? Yasa Ve Düzenleyici İdari İşlemlerin Değişmesinin Kazanılmış Haklar Yönünden İncelenmesi”; http://www.memurlar.net/kategori/74/,

[53] Danıştay İdari Dava Daireleri 2128 Karar No, 2619 Esas No’lu Kararı.

[54] Danıştay 8. Dairesi’nin 6383 Karar No, 3352 Esas No’lu Kararı;

[55] Danıştay 8. Dairesi’nin 561 Karar No, 5557 Esas No’lu Kararı,

[56] Danıştay 8. Dairesi’nin 3166 Karar No, 222 Esas No’lu Kararı;

[57] Danıştay 8. Dairesi’nin 3482 Karar No, 1117 Esas No’lu Kararı;

[58] Danıştay 8. Dairesi’nin 5016 Karar No, 1635 Esas No’lu Kararı,

[59] Danıştay 8. Dairesi’nin 57 Karar No, 5942 Esas No’lu Kararı;

[60] Danıştay 8. Dairesi’nin 1286 Karar No, 5037 Esas No’lu Kararı,

[61] Danıştay 8. Dairesi’nin 6074 Karar No, 4918 Esas No’lu Kararı,

[62] Danıştay 8. Dairesi’nin 8716 Karar No, 4325 Esas No’lu Kararı,

[63] Danıştay 7. Dairesi’nin 1997 Karar No, 3503 Esas No’lu Kararı,

[64]Danıştay 4. Dairesi’nin 1982 Karar No, 593 Esas No’lu Kararı,

[65] Danıştay 3. Dairesi’nin 3037 Karar No, 986 Esas No’lu Kararı,

[66] Danıştay 1. Dairesi’nin 51 Karar No, 48 Esas No’lu Kararı,

[67] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2003/12-116 Esas., 2003/111 Karar,

[68] Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2005/2269 E., 2005/3275 K;

[69] Danıştay 8. Dairesi’nin 2004/5084 Esas, 2005/2119 Karar No’lu Kararı,

[70] Danıştay 8. Dairesi’nin 1999/1292 Esas, 2001/116 Karar No’lu Kararı,

[71] Danıştay İdari Dava Daireleri 2005/1988 Esas, 2008/1826 Karar No’lu Kararı,

[72] Danıştay İdari Dava Daireleri 2004/2534 Esas, 2007/2426 Karar No’lu Kararı,

[73] İdarenin bu konuda farklı yönde kararlarının olduğunu ifade etmekte yarar bulunmaktadır.

WeCreativez WhatsApp Support
ADEN YMM