Türkiye'de bir mükellefin "sahte belge kullanması" gerekçe gösterilerek vergi tarhiyatı ve cezai yaptırımları tabi olduğu gibi, hakkında nitelikli kaçakçılık suçu kapsamında eş zamanlı adli dava süreçleri de başlamıştır. 
Mükellef, Yargıtay tarafından hakkında beraat kararı verilmesini gerekçe göstererek "vergi yargısının olumsuz kararına" istinaden temyize gitmesine karşın, temyiz mercii masumiyet karinesinin geçerli olmadığını gerekçe göstererek temyiz talebini red etmiştir.
Bunun üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) e başvuran başvurucu hakkında karar verilmiştir.

AİHM idari süreç ceza davasıyla doğrudan bağlantılı olduğundan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6/2. maddesinin uygulanabilir ol­duğuna hükmetmiştir. AİHM’e göre, ceza yargısında kişinin be­raat etmesi veya ceza yargılamasının düşme­si halinde, masumiyet karinesi şunu ge­rektirmektedir:

-Kişinin ceza mahkumiyetinin bulun­maması gerçeğine, niteliği ne olursa olsun, diğer tüm işlemlerde saygı gösterilmelidir,

-Beraat kararının hüküm kısmıilgili ki­şinin cezai sorumluluğuna doğrudan veya dolaylı olarak atıfta bulunan her makam ta­rafından dikkate alınmalıdır.

AİHM’e göre, temyiz mahkemesinin mükellefin sahte belgeleri  yasal defterlerine kaydettiği yönündeki değerlendirmesi, ona fiilen ce­zai sorumluluk atfı anlamına gelmek­te ve aynı fiillere ilişkin geçerli bir be­raat kararını göz ardı etmektedir. Bu ne­denle, başvurucunun masumiyet karinesine saygı gösterilmeyerek AİHS (md. 6/2) ihlal edilmiştir kararına varmıştır.

Bu nedenle, iç hukukta buna müsade edilmese dahi iç hukuk yolları tüketildikten sonra mükelleflerin AİHM e başvuru yapması büyük önem arz etmektedir. Elbette bu kararın aksi yönde olgular da ortaya çıkabilir. Şu kadar ki vergi mahkemesi davayı kabul ederken, Yargıtay cezayı onayabilmektedir. Bu nedenle, mahkemelerin masumiyetin korunması yönündeki evrensel hukuk kurallarına uygun hareket etmesi oldukça önem arz etmektedir. 

WeCreativez WhatsApp Support
ADEN YMM